DEVLET ve SERMAYE (XVI)

Türkiye ve dünya gündemindeki gelişmeler hakkındaki fikirleriniz, yayınladığımız izlencelerin bölümleri hakkındaki düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz alan.

DEVLET ve SERMAYE (XVI)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Oca 16, 2018 14:43

DEVLET ve SERMAYE (XVI)
Devlet ve ‘Politika’sı
Para-sermayenin merkezileşmesi demek, finans kapital olarak, üretken (endüstriyel) sermayenin mülkiyetine sahip kişi ve kuruluşlarca onun devinim ve yatırımının yönlendirilmesi demektir.
Ancak Devlet’in ‘özel kredi’ ya da sübvansiyonlar gibi katkılarının payı da yok değildir.
Ayırıcı özelliği ise, sanayi sermayesine oranla ‘özerk’ bir dolanım biçimini almasıdır.
Türkiye’de sıcak para geldi, ılık para gitti türü bir ‘edebiyat’ın olduğu bilinmeketedir.
‘Biz onu üretime yatıracağız’ diyenler ise, sanki paranın sahipleri kendileriymiş gibi konuşmaktadırlar.
Oysa onun ana özelliği kapitalistler arası bir ilişki olmasıdır.
Sıcak paranın gidip Elazığ ya da Malatya’da köylü yurttaşımızı arayıp bulduğunu gören varsa söylesin..
Ya da, bugün İzmir’de, İşçi Bulma Kurumu, (işkur mu ne, peh peh peh) önünde ‘işçiyim ben işçi, aç işçi’ diyen yurttaşı mı bulmuştur?
Bir başka özelliği ise, sermayenin yeniden-açılması (re-déploiement) diye adlandırılan yeni bir ‘dolanım süreci’nin açılmasıdır.
Her ne kadar, ortalıkta dolanan ‘mülkiyet hakkı’nı temsil eden kâğıtlar ise de, borsaları indirip kaldırabilirler.
Peki ama neden, bizim ‘özde’ genelkurmay başkanlarımız ‘sözde’ muhtıra vermek için borsanın kapanmasını beklemektedirler ?
Kendilerine kalırsa, ‘ülke ekonomisi’ne zarar vermemek için..
‘Ülke ekonomisi’ diye bir şey duymuşlardır, Horasan’da halı dokunduğunu duydukları gibi, ama enine mi boyuna mı olduğunu pek bilmezler.
Gerçekten de, sermayenin bu ‘yeniden-açılımının, haydi işçi/işveren diyelim, sermaye/emek ilişkisini ‘yeniden-yapılandırma’ işlevi de yok değildir.
Bu kez, bilinen üretken sermeye/emek ilişkisi, finans kapital operasyonlarında, ancak ‘dolaylı’ bir biçim almaktadır.
1970’li yıllardan itibaren, bankalar, mevduatların iki katı kadar ‘kredi’, kendi öz sermayelerinin iki katından fazla da (riskli aktif) denilen yatırım kredisi vermeye başladılar.
Böylece teknik olarak endis-mendisleri hesaplamak da zorlaşmaya başladı.
Alacaklıların alacaklarının garantisi ise ‘teknik’ bir iş olmaktan çıkıp, ‘politik bir sorun olmaya başladı.
Başta ‘ekonomi politikası’ olmak üzere, ‘para’, ‘istihdam’, ‘sosyal’-mosyal ‘politika’ların tarihine bakıldığında ise, çok daha ilginç bir ‘gözlem’ yapılabilir :
1840’lı yıllarda İngiltere’de, İngiltere Merkez Bankası (Banque d’Anglettre) yeni bir yasayla kural ve yönetim biçimini belirler.
Aynı yıllarda ‘yoksullar’ın (emekçiler diyelim) Çalışma Evlerine (Maison de Travail-Workhouses) gönderilme yasası çıkarılacaktır.
Suzanne de Brunhoff (p.50) bu uygulamaları, bir yanda Altın Rezervi diğer yanda Emek gücü rezervi olarak görmek mümkündür diyor.
Ancak zamanla, birincinin yönetimine ‘para politikası’, ikincinin yönetimine de, yerine ve ülkesine göre, ‘istihdam politikası’, ‘gelirler politikası’, ‘sosyal politika’lar falan denilegelmiştir.
Tümüne birden ise ‘ekonomi politikası’ denilmektedir.
Değil mi ki, Dr Recep’in dedesi de, « sermaye niteliği taşıyan paranın kullanım değeri olarak biricik karşılığı emekten başkası değildir » demişti :
"L'unique valeur d'usage qui puisse constituer l'opposé et le complément de l'argent en sa qualité de capital, c'est le travail" (Contribution, p.251).
Demek ki, ortalıkta dolanan ve tümüne birden ‘ekonomi politikası’ denilen şey, emek ve sermayenin karşılıklı konumunu belirlemekten başka bir şey değildir.
Birine salkımı ötekine de talkımını vermeye ne kadar ‘politika’ denilebileceğini ise, ekonomi profesörleri değil de, ‘Devlet benim’ diyen o Artvinli ‘köylü ana’cığımız söylesin.
Burada ‘özne’, Devlet benim diyen o köylü anamız, Devlet Ana’mız diyelim, ya da doğrudan bizzatihi ‘Devlet’in kendisi olsun, nesnesi de ‘ekonomi’.
Ki gerçekten de, ekonomi politikalarının oluşumunda Devlet ‘özne’, ekonomi de ‘nesne’dir.
Ne zamandan beri diye sorulacak olursa; 1930 bunalımından beri.
Devlet’in ‘ekonomi’ye ‘içkin’ olması başka ekonomik etkinliklere paydaş (partenaire) olması başka şeylerdir.
Böylece, senin ekonomik politikan, benim ekonomi politikam diye ortalıkta dolanan ‘siyasal parti’lerin, ‘ekonomi’nin ‘neresinde ve ‘politika’nın neresinde olduklarını açmaya gelmiş oluyoruz.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1535
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Tartışma ve Fikir Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x