ADIMIZ “ANDIMIZ”DIR

ADIMIZ “ANDIMIZ”DIR

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Eki 26, 2018 8:22

ADIMIZ “ANDIMIZ”DIR


“Türk’üm” diye başlar andımız. Atatürk, Türk’ü tanımlarken sözünü şöyle bağlar:

“Türk budur; Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Türk Ulusu tanımı da şöyledir:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

Türk kimdir? diyene yanıt:

“Kendini Türk hisseden, tarihimizi ve kültürümüzü paylaşan herkes Türk’tür.”

“Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”


En anlaşılır, en bilinen “Türk” tanımı “Gençliğe Hitabe”dedir:

“Ne mutlu Türk’üm diyene!”

Atatürk’ten “Türk toplumu” tanımı:

“Türk milletini oluşturan insanların tarihleri birdir, dili Türkçedir. Birbirine karşı saygı ve özveri duygularıyla dolu, yazgı ve çıkarları ortak bir toplumdur.”


Ulusalcılık için dedikleri:

“Biz milliyetçiyiz, Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyet’imizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun bireyleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur."

“Türkiye Türklerindir!” Bu, milliyetçilik ilkesinin kısa bir ifadesidir.”


Her Türk’ün tekrar edeceği parolası (amaç, erek):

“Yüksel Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur!”

Anlamak istemeyenlere, kalın kafalılara, ayrılıkçılara, kışkırtılanlara Türk’ü öğretmesi:

“Ulusal kimliğini yadsıyan kişi, yurttaş olamaz. “Türk” sözcüğü, “Türk ulusu” ifadesi Anadolu’da yaşayan bütün etnik grupları birleştiren milletimizin adıdır. Benim milliyetçiliğim, ayrılıkçı soydaşlığı değil, birleştirici yurttaşlığı esas alır.”

*
Şimdi yeniden Andımız’a dönelim.

Ne oldu da “Andımız”, neredeyse Cumhuriyet boyunca (1933-2013), hiç tartışılmadan, eleştirilmeden, göze gelmeden, ilköğretim okullarında (ülkemizde ve KKTC’de) sabahları derse girmeden, bahçede, avluda birlikte okunurken, “Açılım” yıllarında birden yasaklanmıştı?

Olayları bilenler dün gibi anımsıyor. Bilmeyenlere gazeteler anımsatıyor:

“PKK ile yürütülen "açılım süreci"nde "kafatasçı" olduğu gerekçesiyle 8 Ekim 2013’te AKP’nin kaldırdığı ve önceki gün Danıştay’ın yürütmesini durdurduğu Andımız...”

“Andımız” açılıma kurban edilince, hemen ardından, Türkiye Kamu-Sen başkanı, ona bağlı Türk Eğitim-Sen tarafından okullarda öğrenci andının kaldırılmasıyla ilgili, bu yönetmeliğin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da (2013) dava açılıyor. Dava, aynı yıl davacının (Kamu –Sen Başkanı) ilkokul çağında çocuğu olmaması nedeniyle reddediliyor. (Kaynak Yeniçağ)

Sendika davayı sürdürmüş.

O dava beş yıl sonra tam da bugünlerde sonuçlanmış. Andımız’a izin çıkmış.


Bu beş yılda aradan ne sular akmış. Ülkemizde neler olmuş, neler değişmiş neler...

Üstelik, ortam her nasılsa, o zamanlar neler düşünüldüyse, 2009’da bugünkü iktidarın MEB’i (Milli Eğitim Bakanlığı), Diyarbakır’da bir öğrenci velisinin Andımız’a karşı açtığı davada, Andımız’ı savunmuş. Savunmada, Öğrenci Andı’nın dayanağının Anayasa’nın 2’nci maddesi olduğu belirtilmiş. Sonra şöyle denilmiş:

"Öğrenci Andı’nın geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza okutulmasının ayrımcılık, ırkçılık, eşitsizlikle bir ilgisinin olduğu söylenemez.”

Tabii burada sözcük oyunu da var. “Bir ilgisinin olduğu söylenemez.” “Bir ilgisi yoktur.” Ayrı ayrı anlam taşıyan anlatımlardır. Demek zamanı gelmemiş o zaman bu işin, karşı çıkılıyor gibi de görünülmemiş.

Bu ilk dava, 2011’de Danıştayca şu gerekçeyle reddedilmiş;

"Öğrenci Andı”nda geçen “Türk” kelimesinin bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları, herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adı olduğu..."

Diyarbakır’da dava açan öğrenci velisinin dilekçesi, o kadar acı ki... Ülkesini kurtaran, bağımsızlığını, birey olmasını borçlu olduğu ülkesinin kurucu önderine bir vatandaş bu sözleri nasıl diyebilmiş veya ona nasıl dedirtmişler, kimler (Mazlum-Der) öncülük etmiş bu iç sızlatan kaba sözlerle yazılan dilekçeye, içiniz yanıyor:

"Davacı dava dilekçesinde Atatürk’ü her sabah yüceltme gereği ve ölü olduğu halde ona ant içilmesini de doğru görmemektedir. Bu beyanların ideolojik kalıp beyanlar olduğunu ifade etmektedir...”

Böyle bir dilekçe ciddiye alınıp Danıştay’a kadar gidiyor. Reddediliyor, “Andımız” okutulmaya devam ediliyor ama bu çirkin sözler de ortaya dökülüyor. Zaten iki yıl sonra (Ekim, 2013) iktidarca “Andımız” kaldırıyor.

*
Bu işler hep böyle oluyor. Zamanıdır. Birini öne ittirirler. O başlatır, istim arkasından gelir. İktidar, olanlardan bağımsızmış gibi davranır. Yeri geldiğinde de son darbeyi indiriverir.

Şaşkınlar bakakalır, olacağı bilenler, sinsi sinsi güler, kafayı bulurlar Atatürkçülerle...

Şimdi olduğu gibi.

Ne rastlantıdır, o dilekçede utanmazca en büyük kahramana “ölü”denmesi gibi, birdenbire Atatürk’ü dinsel “rahmetli” sözcüğüyle tanımlayan bir kitap düşüverdi piyasaya, Atatürk’e ısrarla hep “Mustafa Kemal” diyen...

Küresel güçler, Atatürk’ü silin gönüllerden, resimlerini indirtin duvarlardan demiyor muydu hep?

“Andımız Dönüyor!”

Danıştay kararıyla “Andımız” okunabilecek bundan böyle yine ilköğretim okullarında, denildi.

Bir anda, bir kızışma, bir kavga, bir tartışma başlatıldı yeniden. Kuvvetler ayrılığını unutan AKP sözcüsü veryansın etti:

“Danıştay’ın yürütmeyi denetleme hakkı yok! Danıştay bu kararla hükümet gibi davranmıştır. Türkiye’yi tüketen bu gelenek bu kararla hortlatılmaya çalışılıyor, seçimlerin sonucunda ortaya çıkan iradeyi nereye koyacağız?”

Eski başbakan da (Davutoğlu) katıldı karşı çıkanlara. Eski Adalet Bakanı da (Bozdağ) öyle. “Öğrenci andı kararı ile Danıştay kendisini yürütmenin yerine koymuş, yürütmenin takdir hakkını yok saymış, anayasa ve yasayı alenen çiğnemiştir.” dedi.

“İyi Parti”li Özdağ yanıt vermekte gecikmedi Bozdağ’a:

"Bozdağ sen FETÖ' işbirlikçiliğinin hesabını ver önce. Sen okuma bu andı. Ne Türk'sün ne doğru. Çalışkanlığın ise FETÖ için"

Dolaylı yoldan, popçu Haluk Levent bile katıldı Andımıza. Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’ndaki “Ey Türk Gençliği!”seslenişindeki Türk’ü atarak, Türk yerine Türkiye diyerek. Özrü de kabahatinden büyüktü:

" Ben birleştirici olur diye “Türk” yerine “Türkiye” diyordum. Başka konularda bunu diyebilirim ama..."(Cumhuriyet)

Gönlü umutlular, ne olursa olsun yılmayanlar bu arada bir bekleyiş içine girdiler. Bilgiağında, bir genç, şöyle diyordu örneğin:

“Evim bir ilkokula çok yakın, çocuklarımızdan “Andımız”ı dinlemenin keyfini yaşamaya beş yıl aradan sonra devam.”

Yakınmalardan biri:

“Andımız okunmalı! Pazartesi sabahı (22 Ekim) İzmit Ulugazi Okulu’nda okunmasını bekledim! Okunmadı...”

Değerli Yeniçağ yazarı Servet Avcı köşesinde (22 Ekim) durumu değerlendirirken şunları yazmıştı:

“Danıştay karar verdi... Şimdi 'PKK'nın hatırı'yla 'Türkiye Cumhuriyeti yargısının kararı' arasındayız... İlginçtir, bugün devlet, PKK'ya karşı çok ciddi bir mücadele verirken, çözüm sürecinin kötü emanetlerine hâlâ sahip çıkmaya çalışan birileri var devlet içinde...
Andımız'ın akıbeti, 'çözüm sürecinin hatırı'nın mı, yoksa 'bağımsız yargı'nın mı Türkiye'de daha güçlü olduğunun ispatı niteliğinde olacak..."


Bunlar denirken özel çekilmiş filmi de ekli bir haber, bomba gibi düştü ortaya:

“Andımız okullarda okunmaya başlandı!”(23 Ekim)

Bu okunuşun sesli görüntüsü, olayın alaya alındığının kanıtıydı...

Bir kere “Andımız” okul kapısında okunmamıştı. Ne demekse, Din Dersi’nde okunmuştu. Filme de poz verilerek özellikle çekilmişti. İkincisi, kazık kadar gençlere okutulmuştu, ilköğretim öğrencileri değildi okuyanlar. (Tıpkı bir 23 Nisan’da, geleneksel çocuklara koltuk bırakma töreninde, AKP’li Meclis Başkanı’nın, yerine çocuk değil bıyıkları çıkmışı oturtması gibi. Yine, Başbakan, 2010’da, koltuğuna oturttuğu çocuğa, “Başkan sensin, artık yetki sende ister asar ister kesersin" demişti.) Burada, hepsi çağdaş görünümlü, hepsi de başı açık liseli kızlara, genç erkeklere bu andı okutan başı sıkı sıkıya koca bir örtüylü bağlı, örtünün uçları sırtından, boğazından sarkan “tesettür giyimli” bir kız öğrenciydi.

Herkes kendine göre bir oyun sergiliyordu anlayacağınız.

Ana muhalefet, bunlar olurken sağır sultanı oynuyordu. Diğer muhalefet ise rol değiştiriyor, yeniden milliyetçi söylemlere dönmüş görünüyordu bu saatten sonra hem de... Sonuçta:

“Cumhur İttifakı’nda “Andımız” çatlağı! AKP HDP ile aynı safta buluştu!” yazdı gazeteler...

Bazı dernekler yine de boş durmadı bu arada.

Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD) bir basın açıklamasıyla siyasi parti ve kitle örgütlerine çağrıda bulundu:

“Andımız bahanesiyle Cumhuriyet devrimlerine karşı yan yana gelerek, ittifak yapan dincilerin, liberallerin ve etnikçilerin niyetleri bellidir. Andımız kararı, ümmet kimliği yerine yurttaş kimliğinin ve milliliğin gereği olarak asla temyiz edilmemelidir. TÜMÖD olarak, andımız konusunda siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerini ve özellikle eğitim sendikalarını üstlerine düşen görevleri çekinmeden yerine getirmeye çağırıyoruz.”

Adanaspor hemen oynadığı maçta tavrını koymuş, taraftarıyla“Andımız”ı okumuş. Mersin, İsparta belediyeleri, belediye binalarına, bina büyüklüğündeki bezlere Andımız’ı yazdırarak, Türk bayrağı ile birlikte asmışlar...

Hayalcilerimiz, yeni MEB bakanı üzerine, okullar açılırken duyurulan - MEB, yönetmeliği değiştirdi, Milli bayramlar, Atatürk, okullara geri döndü- haberinden sonra daldıkları rüyadan dünkü temyiz atağıyla umarız uyanmışlardır. Gazetelerden:

“Milli Eğitim Bakanlığı Danıştay'ın "Andımız" kararını temyize götürdü." (24 Ekim)

*
Andımız...

Karşı çıkanlar, isteyenler...

Bir devletin geleneği böyle tartışılabilirmiş, yerilebilirmiş, üzerinde ileri geri konuşulabilirmiş gibi... Seksen yıl süren bir gelenek, bir anda her konuşanın elinde.

Kimse anlamak istemiyor, bu tartışma “Andımız” geri gelsin gelmesin tartışması değil. Anayasa’mızdaki değiştirilemez Türk sözünün, “Türk ulusu” maddesinin tartıştırılması...

Türkiye saat ayarı, nasıl tam on yılda değiştirildi; on yıl önce ilk tartışmalar başlatılmıştı, bu da aynı yolu izleyecek, aynı taktik, belli olmuyor mu?

Kamuya, okullara türban da böyle girdi. Bayram kutlamaları da böyle savsaklandı, deprem dendi, şehitler dendi, yasaklandı kaç kez, sonunda yönetmelik değişikliğiyle, bayramlar statlarda kutlanmaz, askerlerimiz geçit törenleri yapmaz oldu... Anıtkabir törenlerine dil uzatıldı. Ders kitaplarından Atatürk ile ilgili konuların çoğu çıkarıldı, kitaplarda tarih konuları başka anlatılıyor, yıkılan, tarih olmuş “Osmanlı” diriltilmeye uğraşılıyor. Atatürk’ün Nutuk’ta “hain” dediği, korkak, İngiliz gemisiyle kaçan son padişah övülüyor... Zamanında en çok toprak yitirilen “Kızıl Sultan” Abdülhamit üzerine diziler çevriliyor, algılarda baş kişi ediliyor...

“Andımız” yeniden okutulmayacak.

Konu yeniden açılacak “Açılım” için gündeme getirildi.

29 Ekim’de, İstanbul’da, havaalanının, kaç yıl önce daha temeli atılırken söylenen, herkesin bildiği ama aptalı oynayanların sorduğu yeni adıyla açılışı, bayramı gölgeleyecek.

Atatürk’e saygısızlık artarak sürecek...

En son şunu okudum sabah. Nutkum tutuldu, sustum:

“Anıtkabir’deki defin törenine (1953) ilişkin yeni görüntüler ortaya çıktı.”

Gözler yeniden “ ölümüne” çevriltiliyor yüce kişinin.

Bir rahat bırakılmayacak. Hatırası üzerinde tepinilmeye devam edilecek...

Herkese geçmiş olsun şimdilik. Yanlışlıklarla dolu, özensiz, bir eğitimciye (pedagog) danışılmadan yazılmış, yanlış algı yaratacak bir “Atatürk” kitabına karşı bile, tırsmaktan, çıkarım bozulursa endişesinden iki söz söyleyemiyoruz, Atatürkçü dernekler susuyor. Bu durumdayken, Andımız’la başlatılan süreci değiştirebilir miyiz sanıyorsunuz?

Bu tartışmanın, unutulan, beş yıl sonra ortaya çıkıveren Andımız’ın, Açılım sürecinin yeniden başladığının belirtisi olduğunu anlamaktan o kadar mı aciziz?

Başkanlık sistemi, federasyonların olmazsa olmazı değil midir? Yönetim biçimimizi neden alelacele (çabucak) değiştirttiler sanki bilmiyor musunuz?

Bakın herkes oyunda. Vur kaç yapan, topu tutan, pas atan atana...

Öğretmen yetiştiren eskinin yatılı öğretmen okullarında her öğretmen adayına öğretilirdi “Andımız” marşı
.
Atatürk’ün tanımladığı gibiydik, ayrılık yoktu, hepimiz birdik, beraberdik...

Gözleri buğulu söylerdik:

“Adımız andımızdır, yoluna can koyarız / Türk olmayı en büyük şeref / En büyük şeref ve şan sayarız.

Türküz, Türküz dedikçe kalbimiz almakta hız / Türk olmayı en büyük şeref / En büyük şeref ve şan sayarız.”

Feza Tiryaki, 25 Ekim 2018
Ekler:
https://www.youtube.com/watch?v=wHtTc_1yZDU Andımız
https://www.youtube.com/watch?v=tI4tVauo2qw Kemalist Gençler: Adımız Andımızdır
https://www.youtube.com/watch?v=yhvX15JyrOU “Ey Vatan”(Mülkiye Marşı)
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x