YALANCISINIZ!

YALANCISINIZ!

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Mar 23, 2019 14:45

YALANCISINIZ!


“Yalancının yalanı tükenmez”miş. Maşallah fabrika gibisiniz, yalanları üretip üretip duruyorsunuz.

Yalanlar ağzınızda sakız. Birinizin çiğneyip tükürdüğü pis sakızı diğeriniz kapıyor. Bundan hiç de tiksinmiyorsunuz.

“Yalanı oranla söyle” bari. Bu kadar atmasyon olur mu? Sağır duymaz uydururmuş. Siz duyduğunuzu, bildiğinizi değiştiriyor, bile bile doğruyu saptırıyor, yalanlarınızla dünyalığınızı doğrultuyorsunuz.

Demin günün haberlerinde bilgiağında gördüm. Aynı pis öykü, yalan öykü, mide bulandıran öykü yine ortalıkta.

Bu yalanla nereye varacaksınız? Ne yapmak istiyorsunuz?

Hem, yazan yalan yazdıysa, bu yalanı yeniden yeniden piyasaya sürmek neyin nesidir? Siz kimsiniz?

Bir utanın, bir yüzünüz kızarsın, bir pişman olun yaptığınızdan.

Bu konuyu Atatürk’ün ölüm yıldönümlerinde TV’lerde anlı şanlı gazeteci yazarlar anlattılar. Yetmedi; “Sevgililer Günü” adlı küresel pespaye günde bir daha anlattılar. Kıh kıh güldüler. Yetmedi; yazdıkları kaynakçasız kitaplarına aldılar. Yetmedi. Aynı konuyu bir bayan gazeteci, benim de hatırım kalmasın diye aynı yılda, aynı ayda kitabına aldı. Latife Hanım kitabında yaptığının bir benzerini, Atatürk’ü değersizleştirme algı çalışmasını bu kitabında da yaptı.

Sizler, Atatürk’ün özel hayatı diye kendi hayalinizi yazıyor olmayasınız.

Boynunuzda “yalan davulu,” davula vurup duruyorsunuz!

Peki, bu yalanlara sayfalarında yer verenler ne?

Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünü bir gün önce kutlamışız. Çanakkale şehitlerini anmışız. Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Atatürk’e gönül borcumuzu bir kez daha duymuş, önünde saygıyla eğilmişiz.

Siz bir saniye vakit yitirmeden hemen “yalancı dolma”nızla ortalıktasınız!

Sayfanıza baktım da çok popülersiniz, gözdesiniz, 28 bin kişi bu yalanı yemiş yutmuş yarım günde. Müşteri hazır, dişleriniz yamyam dişleri gibi keskin.

Başlığa bak, içeriğe bak! Dökülüyorsunuz...

“Osmanlı'nın Yakışıklı ve Genç Subayı Mustafa Kemal ile Bulgar Generalin Kızı Dimitrina Koçareva'nın Aşkı”

Bulgar kadınları götürsün sizi e mi?

“Yalanı söylemeli ama kubbesiz bırakmamalı.”

Yurdunu kurtarmaya yeminli, bunun için planlar yapan, Çanakkale Savaşı başlayınca orada ısrarla görev isteyen, Çanakkale’de, savaşın seyrini değiştiren, Kurtuluş Savaşının böylece yolunu açan, yüce önderimiz; Sofya’da askeri Ateşe olarak çalışırken, çevresini incelerken, Türklerle toplantılar yapar, kendini gelecek zorlu günlere hazırlarken, harıl harıl yabancı dil öğrenir, kitaplar okurken... bir Bulgar kızıyla, hem de bir Bulgar generalinin kızıyla evlenmek isteyecek ha? Bütün hayallerini çöpe atacak. Kurtuluş savaşı başlamadan bitecek... Niçin? Yalan yanlış konuşanlara göre, dans ettiği bir Bulgar kızı için.

Bu kadar akıl yitimi, bu kadar yüce önderini tanımama, yalana dolduruşa gelme olur mu?

“Yalanı dinlemek söylemekten güçtür.”

Burada tıkanıyoruz, aklımız duruyor.

Yüce önderimiz, kızı isteyecek, general baba, bu durumu kendine yediremeyecek, hayır diyecek. Bu durumu, böyle bir pespayeliği, Atatürk kendine yakıştıracak, beş para etmez, sıradan bir gavura gururunu kırdıracak... Ha, öyle mi?

Burası da öyküde, “yalanın üstü biberlisi.” İki çocuklu kocakarı, 1966 yılında yaşlanıp ölürken, Atatürk hayattayken bu konuda tek sözü bile edilmeyen, bu torun torba sahibi Bulgar kadın, kızkardeşine “dün gece rüyamda Kemal’i gördüm." diyecek. Niye diyecek? Kim duymuşmuş, bu akla- mantığa – insan ruhuna aykırı durumu? Kocakarı birden dellenmiş mi? Yoksa aileye havuç uzatanlar, bunları dedirtenler mi varmış?

“Yalancının gemisi yürümez” ama bizdeki yalancıların gemisi bir değil ki! Biri yürümezse diğerini yüzdürüyorlar. Bir de Çanakkale gemileri var. 1980 darbesinin armağanı nurtopu gibi bir yalan gemisi.

Atatürk’ün, Yeni Zelandalılara demediği o sözleri dedi diye uydurmak. Sonradan kendi yalanlarına kendileri de inanmak.

“Yalancının yalanı tükenmez.”demiştik başta. Birini ispatlarsın, diğeri atılır ortaya.

“Yalanı söyler sonra kendi de inanır.”

Kendi başlarına anıt dikiyor, üstündeki bütün sözleri kendileri uyduruyorlar.

Sonra da buna hem bizdeki safları, hem dünyayı inandırıyorlar.

Daha dün Yeni Zelanda Dışişleri Bakanı bile bunu diline dolamış:

"Mustafa Kemal Atatürk'ün Yeni Zelandalı askerler için ne kadar bağışlayıcı olduğunu biliyoruz, Avustralya askerlerine de aynı şekilde yaklaştı, Türkiye'yi bu şekilde düşünüp hatırlamak istiyoruz."

Bu çok karışık duruma, belli, yeni bir küresel oyuna yalanlarını katmak istiyorlar.

“Yalancı kim? İşittiğini söyleyen.”

Böylece yalanlar gerçekmiş gibi anlatılır, bu durumu işine gelen kullanır. O ona anlatır, o ona, yalana ilk başlatan da yalanı doğru sanır.

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” Bu atalar sözünü duymayan mı var?

Bu yalan çoktan çürütüldü, ispatlandı gerçekler. Gelin görün kü, bir kez ipin ucu kaçmış; “yalanın katmerlisi” katmerlenerek büyüyor, daha çok yayılıyor.

“Yalancının şahadeti (tanıklığı) tutulmaz.”

“Ardıcın közü olmaz, yalancının sözü olmaz.” Yalancının yalanı ortaya çıkalı kaç yıl oldu, neden hâlâ yalana yalan, yanlışa yanlış denmiyor?

Bunlar ortalıkta, “yalancı pehlivan gibi” geziyorlar.

“Yalan da olsa söyle,” böylece yabancıya yaranalım, bizi işgal etmeye gelenin adını hiç utanmadan bir koyumuza verelim," deyip Arıburnu’na Anzak koyu diyebilmiş bir zamanlar yetkililer. "Yalan da olsa yalanı söylemeye devam et!" demişler Anzakların torunlarına.

Böylece gerçekler saklanmış, unutturulmuş:

“Yalan yalan, o yalan, bu yalan, fili yuttu bir yılan.” oluvermiş tarihi gerçeklerimiz.

Ama unutulmasın;

“Yalancıdan, it yeğ!”

Feza Tiryaki, 23 Mart 2019
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x