İNTİHAR

İNTİHAR

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Eyl 27, 2018 20:35

İNTİHAR


İntihar Arapça kökenli bir söz. Türkçe anlamı, “kendini öldürme” demek.

Kişinin, kendi eliyle yaşamına son vermesi. Ruhbilimcilerin, tıp doktorlarının, sosyal bilimlerin, düşünürlerin ilgilendiği bir durum. Dinleri de yakından ilgilendiren bir konu. Bazen, topluma bir mesaj vermek içindir intihar, bazen, son anda kurtarılma umuduyla, yalnızca sevdiklerinin, çevrenin ilgisini çekmek için intihara yeltenilir. Yaşamdan kopma, yaşam sevincini, yaşama isteğini bir anda yitirme... Sorunları altında ezilmek, umutsuzluğa düşmek, yalnızlık duygusu... Başka bir dünyaya göçme isteği, inancı... en çok bilinen intihar nedenleri.

Ruh ve Sinir Hastalıkları doktorları, kendimi öldüreceğim, artık yaşamak istemiyorum diyen kişiler önemsenmeli, koruyucu önlemler alınmalı, ivedelikle tedavi edilmeliler diye uyarırlar, böyle kişilerin yakın çevresini.

Uzak Doğu ülkelerinde de (Japonlar), sorumlu olduğu işi başaramayanlar, topluma istemeden zarar verdiklerini düşünenler, onurları için intihar ederler. Bizde de, bunun en bilinen örneği, Büyük Taarruz’da, istenilen sürede söylenen tepeyi (Çiğiltepe) ele geçiremeyen komutanımızın (Albay Reşat Bey) intiharıdır.

Aşk intiharları eskiden çoktu, Türk filmlerinin vazgeçilmez konusuydu, bir zamanlar kavuşamayanlar, kara sevdalılar canlarına kıyarlardı; şimdilerde “tecavüze uğrayan kızlar, kadınlar”, ailelerinin baskısıyla intihara yönlendiriliyorlar.

Dinci intihar bombacıları, en tehlikeli intiharcılar. Algıları ele geçirilmiş can kıyıcılar. Bunlar, kendini öldürürken, başkalarını da öldürenler. Uçakla düşmana intihar saldırıları da, unutulmaz tarihi gerçeklerden...

Yolcu uçağını bilerek düşürdüğü söylenen Alman pilot, 2015’te az tartışılmamıştı, kendi kişisel sorunlarıyla (tükenmişlik sendromu) başa çıkamayınca yüzün üstünde kişiyi de, kendisiyle birlikte ölüme götürdü denmişti.

İntikam intiharı da vardır. İntiharıyla başkasına ceza vermek, bunu da özellikle bir mektupla bildirmek...

Soyut, tinsel (manevi) intihar da var: İntihar eder gibi yaşayanlar, tehlikelere aldırmayan, yaşamsal kurallara uymayanlar, yakışıksız kişilerle evlenerek, uygunsuz arkadaşlar edinerek, kötülere karışarak, değerlerini yitirerek kendi kendini yaşarken öldürenler...

Kendini öldürme, toplumda hoş görülen bir eylem değildir ama yasal olarak suç sayılmaz. İntihara yardım edilmesi, intihara yönlendirme ise suçtur.

İntiharların gerçek sebeplerini bilebilmek, neden intihar edildiğini belirlemek çok güçtür denir. Yıllarca çözülemeyen bazı durumlar, bu yüzden.

İntihar konusunu araştırırken, şöyle bir çeviri açıklama çıktı bir basılı yayında karşıma:

“İşsiz kişilerin intihar etme olasılıkları daha yüksek olabilir. İşsiz kalan kişi, bunu yalnızca geçici bir aksilik olarak görse de, eşinin onu bu durumdan ötürü suçlaması, durumunun kişiyi utandırması, kaçmak, öc almak istemesi... durumu kökünden değiştirebilir, işsiz kişiyi intihar durumuna yöneltebilir.”

*
Üç gün önce, Uğur Dündar’ın köşe yazısında gördüm İsmail Devrim adını. Bilmediğim bir eski solcu adı mı, ne, dedim içimden:

Yazar, “Türkiye’yi ağlatan İsmail Devrim, Haluk Levent ve AHBAP” başlığıyla bir intihar olayını anlatıyor. Haluk Levent’i, başkanı olduğu yardım kuruluşunu (AHBAP) öve öve bitiremiyor. Bir de, intihar eden İsmail Devrim için, tuhaf mı tuhaf bir açıklaması var yazıda:

“Kendisiyle ilgili bilinmeyen başka bir gerçeği de burada açıklayayım: 24 Haziran’da Cumhurbaşkanlığı için Recep Tayyip Erdoğan’a ve siyasi parti olarak da AKP’ye oy vermişti.”

Aynı konuda Hulki Cevizoğlu yazmış, Yeniçağ’da. “İntiharla dalga geçilmez” başlığıyla. Haberi de, olduğu gibi tırnak imiyle belirterek yazısına almış:

“Kocaeli’nde lise birinci sınıf öğrencisi oğluna okul kıyafeti alamayan baba, evinin banyosunda kendisini asarak hayatına son verdi.”

Yazar, kendi deyişiyle, “yeni” uzman psikolog kimliğiyle, intiharın ruhsal toplumsal nedenlerini sıralarken, düşünürlerin bu konuda neler dediklerini de kısaca derlemiş.

Batuhan Çolak (Yeniçağ), düşündüklerini çarpıcı bir şekilde, kısa ve öz yazmış köşesinde, “ O sizin düşmanınız değil vatandaşınız!” başlığıyla.

Haluk Levent (şarkıcı), şaşırtıcı bir yorumla katılmış tartışmalara: “Valiliğe başvursaydı sorun çözülebilirdi.”Devam etmiş:

“Evet ben her dönem hükümetlere karşı bir muhalif olabilirim ama gördüğüm şeyleri yazmak durumundayım. Valiliklerin Kaymakamlıkların yardımlarını küçümsemeyin. Yani “hiçbir şey yapmıyor” değiller.”

Bu sözlerine gelen tepkiler üzerine önce başkanlıktan (AHBAP’tan) ayrıldım, daha sonra, peki peki yine başkanım. “gitmiyorum ülen!” diyerek intiharı, bu toplumsal konuyu biraz daha sulandırmış.

Gazetelere de intihar, aynı kalıp sözlerle geçmiş:

“Gururuna yediremedi: Oğluna okul pantolonu alamayan baba intihar etti...”

“Oğluna pantolon alamayan baba intihar etti.”

“Çocuğuna okul kıyafeti alamayan baba intihar etti.”

“İşsiz baba intihar etti.”


Bazı başlıklar açıklamalı yazılmış:

“Hereke Nuh Çimento Meslek Lisesi'nde (Okulun adı da ad değil, şirket reklamı gibi) öğrenci olan çocuğu, okulun istediği pantolonu alamayınca eve gönderildi. Bu duruma çok üzülen baba...”

Ardından, sanal ortamda (internet), gün içinde başlıklar değişmeye başlamış, okula, yöneticilere, ölenin yakın çevresine, olası sorumlulara değil, oklar başka yöne döndürülmüş:

“Oğluna pantolon alamayan baba haberini yapan gazeteci gözaltına alındı.”

“Babanın, oğluna pantolon alamadığı için intihar ettiğini yazan gazeteci adliyede.”


Bunu yazan Hürriyet, kendini korumaya almayı da unutmamış, açıklaması haberin hemen altında:

“hurriyet.com.tr editörleri otomatik akış içinde Babanın, oğluna pantolon alamadığı için intihar ettiğini yazan gazeteci adliyede (3) haberine editoryal müdahalede bulunmamıştır. Haber içeriklerinden hukuken ilgili ajanslar sorumludur.”

Bu haber kaç gün, gündemden hiç inmedi:

“Oğluna pantolon alamadığı için intihar mı etti?” sorusuyla birlikte, olay yeniden yeniden, anlaşılmaz bir Türkçeyle özetlenmiş:

“İsmail D.'nin liseye giden oğlunun, okulun istediği pantolonu olmadığı için derse alınmayarak eve gönderilmesi nedeniyle bunalıma girerek intihar ettiği iddia edildi.” Sonrasında yeni, şaşırtıcı gelişmeler:

"Oğluna okul pantolonu alamadığı için intihar eden İsmail Devrim'in" haberini ilk olarak yayımlayan gazeteci Ergün Demir, az önce gözaltına alındı. (Halktv)

Valilik açıklaması, “İntihar gerekçesi kıyafet alamama değil” başlığıyla geçmiş aynı zamanda tüm gazetelere. Açıklamada:

“Yapılan araştırma ve inceleme sonucunda, bu haberlerin gerçeği yansıtmadığı, olay sebebinin psikolojik nedenlere dayandığı anlaşılmıştır. (...) Habere konu kişinin herhangi bir borcunun bulunmadığı, oturduğu evin kendisine ait olduğu, ailesiyle bir geçimsizliğinin olmadığı ve Dilovası ilçesinde bir şirkette çalıştığı tespit edilmiştir." denmiş.

Yeniçağ’dan Servet Avcı, bu açıklamayı, köşesinde yanıtlamış:

“Valilik iyi ki “psikolojik olduğunu açıklamış... Yoksa halk, o intiharın “keyif”ten, “spor olsun” diye veya “siyasi maksatlı” olduğunu zannedecekti.”

Sabah Gazetesi yazarı Engin Ardıç, intihar eden İsmail Devrim'i hedef alan yazısını, “Pantolon bahane, muhalefet şahane” adıyla yayınlamış. (Onedio)

“Yeni” Cumhuriyet’te, Zafer Arapkirli, aynı günlerde, “Vaveyla” adlı köşesinde aynı konuya dolaylı yoldan etkili bir dille değinmiş.

Necati Doğru, “Babalar canına kıymasın diye” başlıklı yazısında, olayı bir iki sözle tanımlamış, “Ne yapmalı?” diyerek de konuyu ekonomik krize getirmiş, bilimsel, aydınlatıcı bir yazı yazmış.

Bu sözler de, insana saç baş yolduracak türden:

Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Yalçın: “Kepazelikle karşı karşıyayız. Sorun bazı kesimlerin maalesef ahlak sorunu. Eğitim çalışanlarının, okul yöneticilerinin itibarı bu kadar ucuz değil.”

Bu arada, günlerdir bilgiağlarında yayınlanan İsmail Devrim’in eşinin, haberi ilk yazan yerel (Kocaeli) gazeteciye dediklerinin ses kaydı, aynen dururken, (Okuldan geldi oğlum Yılmaz, pantolon alamadım, derse giremedim, dedi... Eşim, sürekli bunalımdaydı, evin de borcu var, kredi ödüyor, çocuklara bakamıyorsam niye yaşayayım, dedi.” diyen) Hafize Hanım, ertesi günü çark etmiş: “Sözlerim çarpıtıldı.” Şöyle değiştirmiş ifadesini:

“O gün Yılmaz okula gitti. Ancak pantolonunun farklı olması sebebiyle okuldan gönderilmesi gibi bir durum söz konusu değildir.”

Oğlunu da olay günü jandarmada sorgulamışlar, dedikleri basın yayına düşmüş çoktan:

“Muhalefetin “çocuğuna pantolon alamadı, intihar etti” yalanı da çöktü.”(avaztürk)
demişler basındaki yeni yandaş gazeteler, çocuğun sorguda dediklerini buna kanıt saymışlar. Onlara göre, “Ekonomik kriz yokmuş, kriz varmış algısı vermek için, bu intiharın nedeni, oğluna pantolon alamamak diye uydurulmuş. Çocuk, “ Babasının geçirdiği motor kazasından sonra işe gidemediğini, bu durumu kafasına taktığını... bu ifadede söylemişmiş.

*
İşte böyle, bir intihar haberi, bu kadar mı memleketin durumunu anlatır, bu kadar mı geldiğimiz yeri, yandaşlığı, gizli baskıyı, çağdaşlıktan nasıl uzaklaştığımızı... anlamak istemeyenlerin gözüne gözüne sokar.

Aynı günlerde bir intihar haberi daha vardı haberlere geçen: “Ordu’da intihar! Genç kadın beşinci kattan böyle ölüme atladı!” başlığıyla, filmi çekilmiş intihar anıyla.

Hiç ilgilenilmedi bile...

Bu da bir intihar. Bakın, karışmayanı kalmamış. Kimi, üstüne alınmış, kimi, göze girmeye meydana atlamış, kimi insanlığını unutmuş, kimi acılı kişileri bir şekilde kullanmış.

Ateş düşmüş, ateşin düştüğü yeri yakmasına bile izin çıkmamış.

Biz, ne zamandır çağdaş dünyadan, sosyal devletten, bilimden, akılcılıktan bu kadar uzağız? Sadakayla nereye kadar?

Korku dağları mı bekliyor?

Ulusça intihar mı ediyoruz?

Kaç aydır görmediğim bir kocaana uğradı bize bugün. Söz nasıl geldiyse şöyle dedi hırsla:

“ Ölüp de yeri mi doyuracağız?”

Feza Tiryaki, 27 Eylül, 2018
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x