Islak İmza'nın İki Boyutu - Fatma Sibel YÜKSEK

Islak İmza'nın İki Boyutu - Fatma Sibel YÜKSEK

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Eki 28, 2009 15:21

Islak İmza'nın İki Boyutu

Fatma Sibel YÜKSEK, 27 Ekim 2009

Anketçiler Erdoğan için şimdi bir de bu soruya cevap arayan kamuoyu araştırmaları yapmalılar.

Vatandaşa şu sorulmalı:

“Islak imza mı daha vahim, yoksa şehit katillerinin törenle karşılanması mı?”

Bu soruyla birlikte, AKP’nin oyları yüzde 15’in altına düşerse, Taraf gazetesi o zaman da İlker Başbuğ ile Alpaslan Arslan arasında geçen samimi bir telefon görüşmesini yayınlar herhalde(!) Nasıl olsa Taraf ne derse o oluyor…

Adı ve rütbesi bilinmeyen bir subay savcılığa 5 sayfalık bir ihbar mektubu yazıyor. Savcılık hemen bir nüshasını Adli Tıp’a bir nüshasını da Taraf gazetesine gönderiyor. Dursun Çiçek’in avukatı dahil kimsenin belgeyi gördüğü yok ama yine Taraf’ın haberlerinden öğreniyoruz ki Adli Tıp belgenin altındaki imzanın “ıslak” olduğuna karar vermiş…

Yani, anladığımız kadarıyla şimdilik Dursun Çiçek’e ait olduğuna değil, sadece “ıslak” olduğuna karar verilmiş.

Peki her “ıslak imza” Dursun Çiçek’e mi aittir?

Bunu bilmiyoruz. Bunu bilmediğimiz gibi meçhul ihbarcı subayın Taraf gazetesinin 12 Haziran’da yayımlanan haberinden sonra memlekette yer yerinden oynarken, elinde belgenin aslı olduğu halde bunu neden o gün ortaya çıkarmadığını da bilmiyoruz. Beş sayfalık mektubunda Ergenekon savcılarına “sizler demokrasi kahramanlarısınız” diye övgüler dizen ihbarcının, çok büyük bir saygı duyduğu anlaşılan savcıları neden aylarca zor durumda bıraktığını da bilmiyoruz.

Bildiğimiz tek şey var, hislerine kapılan Necati Doğru’nun Taraf gazetesinden özür dilediği.

Acaba Taraf gazetesi de benzer bir jest yapıp sanıklar tarafından mahkemede aylardır çürütülen iddialar için özür diler mi?

Örneğin, fotoğrafta birlikte görüldüğü kişinin Alparslan Aslan değil bir Azeri genci olduğu ortaya çıktığı için Veli Küçük’ten özür diler mi?

Belli bir tarihte Ataşehir’de toplantı halinde oldukları iddia edilen Muzaffer Tekin, Oktay Yıldırım ve Rasim Görüm, o tarihte bambaşka yerlerde olduklarını baz istasyonu kayıtlarıyla kanıtladıkları için bu sanıklardan özür diler mi?

İşçi Partisi’nde yapılan aramalar sırasında 3 adet CD’nin bizzat polis tarafından bırakıldığı ve bu durum bizzat savcının el yazısının dosya içinde unutulması ile ortaya çıktığı için Doğu Perinçek ve arkadaşlarından özür diler mi?

Behiç Gürcihan’ın evinde “yeni darbe günlükleri bulunduğu” haberini yazdıktan sonra , iddianame eklerinde böyle bir günlüğe rastlanmaması üzerine Gürcihan’dan özür diler mi?

Bunun gibi yüzlerce örnek sıralayabiliriz.

Sadece Taraf gazetesi değil, acaba Hürriyet, Milliyet, Vatan, Radikal, Sabah vs. gibi gazeteler Ergenekon hakim ve savcıları ile soruşturmayı yürüten Emniyet istihbaratçılarını samimi pozlarda gösteren fotoğraflarda haber değeri bulmazken, Dursun Çiçek olayını sürmanşet yaptıkları için sanıklardan değilse bile kendi vicdanlarından özür dilerler mi?

Ve Milliyet gazetesi, Başbakan Erdoğan ile Mehmet Ali Talat arasındaki telefon konuşmasını “içerik” itibarıyla değil de “Başbakan’ı da dinlemişler” şekilciliğiyle haberleştirdiği için okuyucusundan özür diler mi?

Gelelim “ıslak imza” olayının iki boyutuna.

Eğer bu belge, kamuoyundaki genel kanaatin yansıttığı gibi, “açılım rezaletini unutturmak için” ortaya atılmışsa geç kalınmıştır. Hiç bir manşet ve hiç bir belge, PKK’lı katillerin devlet eliyle onore edilmelerini unutturamaz. AKP’nin PKK terör örgütü ile pazarlık yürüttüğü ve böyle rezil bir pazarlıkta bile PKK tarafından kandırıldığı ortaya çıkmıştır. Bunun bedelini ödemekten AKP’yi hiç bir gündem değiştirme çabası, hiçbir siyaset mühendisliği kurtaramaz.

Seçimle gelmiş bir iktidarın, askeri karargâhlarda hazırlanan “Eylem planları” ile alaşağı edilmeye çalışılması doğru mudur? Elbette değildir, ancak böyle pespaye “planlarla” bitirilmek istenen AKP ve Gülen cemaatinin de sütten çıkmış ak kaşık olmadıkları ortadadır. 7 yılda ülkeyi PKK ve yabancı istihbarat servisleri ile el ele vererek bölünmenin eşiğine getirmişlerdir. O bakımdan, -evet, tasvip edilemez ama- AKP ve Gülen’i bitirme planı hazırlamanın, şehit katillerini baş tacı etmekten daha kötü olduğuna artık kimseyi inandıramazlar. Bu mesele kamuoyu tarafından “demokrasiye müdahale planı” diye algılanmayacaktır; çünkü AKP ve Gülen Cemaati’nin demokrasi, hukuk devleti ve ülke bütünlüğünün önündeki en büyük engel olduğu giderek somut örneklerle ortaya çıkmıştır. AKP ve Gülen cemaati, askeri karargâh köşelerinde hazırlanan planlarla değil, Türk Milleti’nin meşru gücü ve kararlılığı ile mutlaka bitirilmelidir; yoksa ülkemizin bu işbirlikçiler tarafından paramparça edilmesine ramak kalmıştır.

Islak imza olayının ikinci boyutu şudur:

İhbarcı subayın mektubunda “toy” bir üslûp göze çarpıyor. Ergenekon savcılarına yaptığı gereksiz dalkavukluk, muhalefet partilerini eleştirmeye yönelik siyasi mülahazalar vs. bu subayın çok tecrübeli biri olmadığını düşündürüyor. Muhtemelen rütbe olarak en fazla üsteğmen veya yüzbaşı. Mektubunda terfi alamamaktan dolayı kızgın olduğu, bu ve başka sebeplerden ötürü mesai arkadaşları ve amirleri ile arasının açık olduğu da seziliyor.. Yani, büyük ihtimalle bu kez “cemaatçi” bir subayla karşı karşıya değiliz.

O zaman, TSK içerisinde olup biten bir takım olaylara ve bir takım ekipleşmelere tepki duyan biri olduğunu düşünebiliriz. Ordu’da önünün açık olmadığını gördüğü için yoluna siyasette devam etmeye karar vermiş de olabilir.

Böyle bir kişi, kurumlar içindeki ekipleşmelerde “asli oyuncu” olabilecek yeterliliğe sahip değildir. Uyumlu bir kişiliği varsa sorunsuz bir ekip elemanı olur ama hak ettiği yeri bulamama duygularıyla boğuşan uyumsuz bir kişilikse içinde öfke biriktirir ve fırsatını yakaladığı noktada da ekip arkadaşlarına en büyük kötülüğü yapacak olanların safına geçer.

Artık o “saf” Ergenekon savcıları mı olur, AKP mi olur, cemaat mi olur, yoksa aylarca tutuklu kalmanın psikolojisi ile “Ben niye buradayım da başkaları dışarıda” diye sorma sürecine geçip sağa sola mektuplar göndermeye başlayanlar mı olur izleyip göreceğiz.


Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Islak İmza'nın İki Boyutu - Fatma Sibel YÜKSEK

İletigönderen kaanka68 » Çrş Eki 28, 2009 15:55

Islak İmza Nedir?


Resim

Resim
Kullanıcı küçük betizi
kaanka68
Üye
Üye
 
İletiler: 90
Kayıt: Sal Eki 20, 2009 11:24


Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x