İslam'ın Kılıcı / Türker ERTÜRK

İslam'ın Kılıcı / Türker ERTÜRK

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Tem 15, 2011 21:39

İslam'ın Kılıcı

2000 yılındayız ve Londra’da görevliyim. Birleşik Krallık (İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda) Kraliçesinin Windsor Kalesi’nde (Londra’ya 35 km uzaklıkta olup hükümdarlarının 9 yüzyıl boyunca yaşadıkları ana malikanelerinden biridir.) diplomatik misyona verdiği resepsiyon maksadıyla buraya davetliyim.

Açık havada verilen davetin ilerleyen saatlerinde epeyce bir süre uzaktan kestiğim, renginden ve görünümünden Müslüman ve Asyalı olduğunu tahmin ettiğim şahsa ve eşine yaklaşarak kendimi tanıttım ve kendisine katılmak için müsaade istedim.

Sanırım etrafta çokça bulunan batılıların ilgisine mazhar olup aralarına girememekten dolayı eşiyle birlikte yalnızlığa ve sıkıntıya gark olmaları nedeniyle olsa gerek onlara katılmak isteğim, adeta denizde ümidini tüketmek üzere olan bir kazazedenin can simidine tutunması arzusuna eşit bir biçimde kabul edildi.

Yalnızlıklarının nedeni dil olamazdı. Çünkü ağır aksan vermelerine rağmen benle kıyaslanmayacak derecede İngilizceleri akıcı ve çok iyiydi. Konuşmamızın başlarında Türk olduğumu söyledikten ve soru üzerine Müslüman olduğumuzu ifade ettikten sonra yüzlerinin ve gözlerinin parıldamasını görmeliydiniz. Utanmasalar boynumuza sarılıp bizleri öpeceklerdi.

Esasında davette çok sayıda Müslüman diplomat ve asker vardı. Onun Müslüman olduğumu duyduktan sonra saklanamaz olan sevinci eşimle birlikte iki Müslüman insanı daha görmekten dolayı değildi. Bu sevinç görünümü, davranışı, kendine olan özgüveni ile ürkek, mahcup ve aşağılık duygusu içinde olmayan bir Müslüman’a olan hayranlıktı. Bakınız bu değerlendirmemin ipuçlarını biraz sonra aramızda geçen konuşmalarda bulacaksınız.

Konuşmamız sırasında Atatürk’ün ne olup olmadığını ve İslam dünyası ve ezilen uluslar için ne anlama geldiğini ondan dinlemek gerçekten gurur vericiydi.

Yine konuşmamızın ilerleyen ve daha samimileşen bir ortamda bana şöyle bir teklif yaptı. "Siz Türkler tekrar İslam’ın Kılıcı olmalısınız ve başımıza geçmelisiniz."

Ben de bu söylem üzerine biraz yutkunduktan sonra özetle söyle bir şeyler söyledim.

"İslam’ın Kılıcı olmaktan neyi kastediyorsunuz bilmiyorum. Bunun anlamı cihat savaşları ise, üretmeden, çalışmadan ve terlemeden insanları din adına savaştırıp ganimet toplamak ya da bunun başka bir şekilde devamı ise, biz ortaçağ zihniyeti olan bu görevden Birinci Paylaşım Savaşı sonunda arkadan hançerlenme ve ihanette dahil olmak üzere sayabileceğim bir sürü nedenle istifa ettik"

"Hayır, bu kılıcı olma görevi İslam’ın beyni, aydınlanmacı, akılcı, üretici, birleştirici ve barışçı yüzü olmaksa, neden olmasın?"


Sonra ben sordum. "Niye bu görevi siz yapmıyorsunuz?" "Biz yapamayız" diye cevap verdi. "O zaman dedim Araplar yapsın" "Onlar da yapamaz" diye cevap verdi. Tekrar sordum, "Bizim özelliğimiz neydi?" diye. "Siz farklısınız" diye cevap verdi ve aramızdaki sohbet bu şekilde belli bir süre daha samimiyetle devam etti.

Bizi farklı kılan neydi? Bir sürü neden sayılabilir ama en önemlisi Atatürk önderliğinde yapılan Türk Devrimleriydi. Beni ve eşimi o resepsiyonda aşağılık kompleksi içinde olmadan, kendine güven içinde yürüten ve davrandıran diğer Müslümanlardan farklı kılan doğudaki aydınlanmanın adı olan Kemalist Devrim ve onun eğitim ve öğretim kurumlarıydı.

Biliyorsunuz kurtuluş savaşı sırasında Türk Askerinin İngiliz destekli Yunan’a karşı zaferi Şam ve Halep’te halk tarafından sevinçle karşılanır ve gösteriler yapılır. Şam Müftüsü Mustafa Kemal’e "Seyfü-l İslam (İslam’ın Kılıcı)" unvanını verir ve camilerde mevlit okunur.

Evet, Atatürk Derne’de Müslümanlarla omuz omuza emperyalist İtalyanlarla savaşırken, Cumhuriyetin ilk yıllarında Afganistan’a danışmanlar ve uzmanlar gönderirken, 1932’de Irak ve Suriye’ye emperyalistlere karşı ayaklanmaları için subaylar görevlendirirken hep ezilenden ve mazlumdan yanaydı.

Bugün yer kürenin haritasına baktığımızda, ezilen, sömürülen, kaynakları deve edilen, işgale uğrayan, karısının ve kızının ırzına geçilen ve erkeğine şiddet ve eziyet uygulanan mazlumlar; Müslümanlardır ve İslam dünyasıdır.

Eğer en zor zamanımızda bize yardım eden Libya’nın boğazını sıkmak için gemiler gönderirseniz, Irak’ta Müslümanların canına ot tıkılmasına dolaylı yollardan destek sağlar ve bölünmesine yardım ederseniz, okyanus ötesinden gelen talimatla Suriye ile gerginliği artırarak bir çatışmaya neden olacak ortamı hazırlarsanız, İran’a muhtemel müdahale planlarının içinde yer alırsanız, size okyanusun her iki tarafından ayinler düzenlerler, çanlar çalarlar, takdis ederler ve Haçlı Kılıcı (Crusader’s sword) unvanı ile ödüllendirilirler. Ama sizden İslam’ın Çakısı bile olmaz.

Saygılar sunarım.


Türker ERTÜRK, 15 Temmuz 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Türker ERTÜRK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x