KANSER HASTALIĞINI GİZLEYEN EŞE...

KANSER HASTALIĞINI GİZLEYEN EŞE...

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum Nis 07, 2017 23:13

KANSER HASTALIĞINI GİZLEYEN EŞE...


Her yiğidin bir yoğurt yiyişi varmış, benimkisi o hesap, gazetelerdeki küçük insan öyküleri ilgimi çeker, onlar üzerine ara sıra yazı yazarım öteden beri.

Gazetelerin bu tür haberlerinde, küçük insanların öykülerinde, isteyen tüm bir ülke gerçeğini görebilir. O öyküyü yazan, hem kendine, hem ülkemize bilmeden bir ayna tutar. Gazeteciliğimiz nerede, görebilene o saniyede görünür. Öykülerde konu mankeni edilen, oynatılan zavallıların her sözünden, sözlerin ayrıntılarından da, onların neyin nesi kimin fesi olduklarını, kendilerini kimlerin ne için kullandıklarını, bu işteki amacı anlarsınız.

Küçük insanın küçük öyküsü, kimin işine yarar, neden yarar, onların haberleri ne zaman nasıl gündeme getirilir, işte size, soracağınız, sonra da yanıtlarını bulacağınız sorular... Yanıtınızdadır, ülkemizin acı gerçekleri, bizi saran örümceğin ağları...

Ülkemizin bir punduna getirilip içine düşürüldüğü, egemenliğinin oylanacağı halkoylaması tuzağına sayılı günler kaldı.

Kimseye işin aslı anlatılmadan, laf ebelikleriyle, makarna kömürle, ahireti bile kullanmaya varan din sömürüsüyle, çıkar vaatleriyle (sözverme), iktidar tüm devlet gücünü kullanarak sonuca doğru gidiyor. Karşısındakilere de yüzde elli iki biz öndeyiz avuntusu kalıyor... Buna, ama diye başlayan sözlerle, bu durum tersine dönebilir diye itiraz eden aydıncıklar, Atatürk Cumhuriyeti düşmanı bölücü çete, her dönemin yalakaları, gözü dönmüşleri, algı yönlendiriciler de tüm soytarılıklarıyla ortalıktalar. Herkes durumu izlemede... Tam bir akıl tutulması yaşanıyor...

Ne oldu ki, Türkiye Cumhuriyeti, kendini, Saddam – Sedat yönetimleriyle eş tutacak, küçümsediğimiz, darmadağın edilen, üstünde tepinilen, ateşe kana boğulan Arap devletlerinin yönetimlerine özenecek, yüzlerce yıllık denetim, yönetim kurumlarını dağıtacak, aydınlanma devrimlerine sırt dönecek, akıldan, bilimden uzaklaşacak?..

Böyle bir oylamaya aklı başında biri evet diyebilir mi? Der mi? Diyecek mi?

“Arife bir işaret yetermiş.” Allanıp pullanıp sunulan, dünün en çok okunanı, izleneni bu küçük haber bile, oynanan kirli oyunu, insan aptallaştırmayı, ülkemize dayatılan çağdışı yaşam biçimini, anlayışı tüm yönleriyle açığa çıkarıyor.

Aklın gittiği, yerini kandırmacanın aldığı bir “yeni” Türkiye haberi. Okuyalım bakalım, milleti televizyonlarda bir süre neyle oyalayacaklar, aklımızla nasıl alay edecekler:

“Kanser Hastalığını Gizleyen Eşine Suç Duyurusunda Bulundu”

Başlık böyle. Posta, Hürriyet, Milliyet, Haber Türk, aynı haberi, aynı sözlerle vermiş. Bir de kaset eklemişler, dinleyin, izleyin diye.

Haber başlığı pek uzun. Sonu: “Suç Duyurusunda Bulundu.” Bir yerde bulunmak, kalmak değil, kayıp olanın bulunması da değil, buradaki “bulunmak”; “Suç duyurusunda bulunma” eylemi.

Bulunmak yardımcı eylemine sorulan, “Nasıl, kime?” sorusunun yanıtı tümcede: “Kanser hastalığını gizleyen eşine”.

Suç ne? Gizleme. Kanser hastalığını gizleme. Kim hasta? Kim bunu gizlemiş?

Kanser hastalığını gizleyen eşe karşı suç duyurusu denilince ortaya çıkan iki olasılık; ya suç duyurusunda bulunulan eş kanserdir, hastalığını suç duyurusunda bulunan eşinden gizlemiştir, ya da suç duyurusunda bulunulan eş, kanser olduğunu bildiği eşinden, onun kanser olduğunu gizlemiştir.

Alsın sizi bir merak, durmayın okuyun. Bilginiz görgünüz artsın. Biraz ülke gerçekleriyle yüzleşin! Boyunuz büyüsün!

Diyarbakır’dan (DHA) Canan Altıntaş bildiriyor haberi:

“Diyarbakır'da ayrıldığı ilk evliliğinden engelli bir çocuğu olan ve ikinci evliliğinden de 3 çocuğu olan 34 yaşındaki Pınar İşikli, eşi D.İ.'ye 'bilerek kanser tedavisini engellediği' gerekçesiyle hem boşanma davası açtı, hem cezalandırılması için suç duyurusunda bulundu.”

Haberin özeti, en üstte böyle yazılmış. Sonra ayrıntılar açıklanmış.

Suç duyurusunda bulunan kim? Artık biliyoruz: Pınar İşikli.

Kime karşı? “ Eşi, D. İ’ye.” Nedense kocanın adı gizlenmiş, sanki fuhuşta yakalamışlar. Sonra kocanın marifetlerini öğrenince bu kadar suçla nasıl tutuklanmamış şaşırıyorsun, o ayrı.

Pınar, neden suç duyurusunda bulunmuş? Tedavisi bilerek engellendiği için.

Şimdi bu başlıktan hemen sonra öğrendiklerimiz:

Suç duyurusunda bulunan: Pınar İşikli, 34 yaşında. Dört çocuklu, iki kez evlenmiş. İlk evliliğinden bir çocuğu olmuş, haberde bu durum özelllikle belirtiliyor, çocuk engelli imiş. Haberde yazmıyor, meraklısı kaseti dinlerse öğrenir, çocuk, zihinsel engelli. Bu suçlamayla birlikte başka ne yapıyor Pınar Hanım, bilmemiz gereken diğer eylemi ne? “Eşine boşanma davası açmak.”

Merakınız uyandıysa, bilerek tedavi nasıl engellenirmiş acaba, bir öğreneyim bakayım dediniz mi iş tamam. Daldırıyorlar sizi kaynayan kazana.

Pislikler bir bir taşıyor kazandan. Kötü kokular sarıyor çevreyi.

Bir insan, kendini neden pazarlatır, eline verilen kağıdı kameralar önünde okur görünerek, resimlerini çektirerek, özel yaşamını ortaya dökerek toplumda kendini neden maskara eder, demenize kalmıyor, kasetin sonuna gelinirken ağlamaklı sesle söylenen şu sözler kotarılan işi anlatıyor:

“Buradan, C. başkanıma, başbakana, bütün devlet büyüklerime sesleniyorum... Bana yardım yapılmasını istiyorum... Ben ölürsem çocuklarım perişan kalacaklar... Çocuklarımın yurtlarda büyümesini istemiyorum.”

Bu düzenlenen gösterinin sonu buna varmasaydı şaşardık zaten!

Kimi yerde, bu sesleniş başlıbaşına haber başlığı. Sanki bir kabile devleti ülkemiz, aile içi işlerini bile, “emirler” çözecek... Canan Altıntaş’ın, bu haberle ilgili verdiği bilgileri toparlar yeniden başa dönersek:

Pınar İşikli, on yıl önce şimdiki eşi D. İ ile evlenmiş.. Kadının soyadı açıkça dendiğine göre, erkeğinkini de demekte sakınca yoktur, D. İşikli ile evlenmiş. Yeni kocası D. İşikli de önceden evlenip ayrılmışmış, önceki evliliğinden dört çocuğu varmış.

Beş çocuklu bir aile. Yok, aslında bir çocuklu olarak evlenmişler. Pınar Hanım engelli çocuğunu yanına almış evlenirken. Kocası, Pınar Hanım’ın anlatımıyla:

“Önceki eşinden olan çocuklarını yurda vermişti.”

Koca çocuklarını bırakarak, kadınsa bir çocuklu, evleniyorlar. Tam on yıl önce. On yıllık evlilik. Üç çocukları oluyor bu evlilikten. Sonuç: Adam yedi çocuklu, Pınar Hanım dört. Yine kasetten öğreniyoruz, bu evlilikten doğan üç çocuğun ikisi de hasta. Çölyak hastası imiş çocuklar, yaşam boyu iyileşmeyen, beslenmede dikkat gerektiren, bir tür proteine karşı alerji.

Gazetelere düşmelerine, filmlerinin çekilmesine neden olan olay ne?

“Hastalık” gizleme.

İşin bu kısmı çorba. Karıştır karıştır dur. Anlayabilene aşk olsun!


Bu gizlenen hastalık anlatılırken de ortalığa dökülmeyen kirli çamaşır kalmıyor. Ama haberci onların hepsini es geçiyor. Kadın evde kötü muamele görüyormuş, dayak yiyormuş, ara ara evini terkedip ailesinin yanına kaçıyormuş, üstelik bir de kuması varmış, üstüne alınan, evine yerleşen, hep birlikte yaşamaya zorlandığı bir kadın. İşin bu çirkin boyutları gazetede anlatılmıyor. Haberin peşine düşünce, kasedi dinleyince öğreniliyor bu ayrıntılar.

Kocası olacak D. İşikli’nin eve aldığı ikinci kadınla, imam nikahlısıyla ilgili savunma sözleri de yok burada. Başka haberciler, habere eklemişler: Adam pişkin pişkin, “İmam nikahlı eşimle şu an görüşmüyorum. Yanımda çalışan elemanla kısa süreli bir ilişkim oldu. Eşimin bahsettiği kadın şu an benle yaşamıyor,” deyiveriyor habercilere.

Kocanın ağzından çıkan bu rezilce sözler haberde hiç önemsenmiyor. Ne, Aaa... diyen var, ne aile yapısındaki bu çürümeye dikkat çeken. Ha bire hapse girip çıkan kocanın neden sık sık hapis yattığı bile belirtilmemiş. Koca kendisi demiş: “ Otuzdan fazla şikayet ve mahkememiz var.”

Adam iş adamı, bir işyeri sahibi olmalı. Burası da belirtilmiyor, oysa önemlidir...

Adi suçlu, yasadışı imam nikahlı, karısını döven, ölümle tehdit eden, herkesin içinde bile döverek parasını gasp eden, göz korkutarak, zor kullanarak istediğini yaptıran birini, bu suçları için savcılığa şikayet eden yok. Pınar Hanım kendine öğretilenleri, eline verilenleri, tedavimi geciktirdi, bildi de demedi “kurt masalını” yineleyip duruyor. Kocanın suçları, gerçekten denildiği gibiyse, dağ gibi...

Pınar Hanım, zinayı suç olmaktan çıkaran, imam nikahlarına göz yuman, bu duruma düşmesine neden olan iktidardan yardım dileniyor. İstediği nasıl bir yardımsa: “Ben ölürsem çocuklarım perişan kalacaklar. Yurtlarda kalmasınlar...”

Buraya kadar söylenenlerden belki anlaşılmadı diye yeniden durumu açıklatıyorlar:

“Eşim bana söyleseydi kurtulma umudum vardı.”

Devlet, devletin yurtlarında korumaktan başka ne yapabilir öksüz kalan çocuğa? Yoksa, “Size yalvarıyorum, bakın istediğiniz gibi dört çocukluyum, tek umudum sizsiniz, beni kurtarın, tedavimi yaptırın!” demek mi bu? Devlet yurttaşları arasında ayırım yapar mı? Herkese aynı şartları sağlaması devletin baş görevi değil mi? Hem devlet tek kişi mi? Padişahlıkta mı, şahlıkta mıyız?

Pınar İşikli’nin temizliğe giderek para kazanması da bir iki kez yinelenmiş. Kendine iş istemiyor zaten, istediği yardım eli... Parası varsa, ne yardımı?

“Şu anda kemoterapi alıyorum. Ama Allah'tan umut kesilmez.”

Şimdi burada, kanımca, tam da, bu “evet – hayır” günlerinde Pınar Hanım’ın yardım çağrısı yerine getirilecek. Artık ağlama, gözyaşı... Garipliği, eğitimsizliği tepe tepe kullanma... İstenilen, hazırlığı yapılan “final” sahnesi...

Hastanelerdeki durumdan da şikayet yok haberde. Söz arasında, özel hastane övgüsü bile yaptırılıyor kadıncağıza. Hastalık ve doktor muayeneleriyle ilgili bütün denenler birbiriyle tutarsız:

Devlet hastanesine gittik, iltihap dediler, bilemediler, özel hastaneye gitmiştik, orada tanıyı koydular ama doktor, bunu hastaya demedim, ağız kanseri son aşamada, yapılabilecek bir şey yok, demiş de kocaya, kadına denmemiş de... böyle başlıyor hastalık öyküsü. İki ay sonra gittiğinde de başka bir hastaneye, çok kötüleşince, yine aynı sözler denmiş de, iş işten geçmiş de... Koca, ölsün de parasını alayım diye bunu yapmışmış. E... hani babasından kalan parayı elinden zorla almıştı kocası? Sonra, bu para Ankara’ya son gidişinde, iki ay öncesinde eline geçmişti? "Hastalığın seyri sekiz aylık, tanısı altı ay önce konmuş." Hangi denilen gerçek?

Yalan söyleyebilmek bile zeka istermiş... Doğru.

Bir eğrilik daha var bu işte. Kasette iki kadın konuşturuluyor. İkisi de Pınar rolünde. Biri kumral, saçları dökük, ağzı hasta maskeli, bitkin bir kadın. Maskeli konuşuyor veya konuşmuyor da ağzını oynatıyor, başkası seslendirmiş... Burnunu silerken ağzı oynamıyor ama aksanlı konuşma sesi devam... Diğeri ne dediği anlaşılmayan, sözde ağzının yarasından konuşamayan, genç, güzel, siyah saçlı bir kadın. Birinin çevresinde oğlan çocukları, diğerinde kız. Birinin yüzü ağlamaklı, diğerinin güleç... Hangisi kim belli değil. Bir film çevirmişler ama ipin ucu kaçmış.

Bu gazete haberinin tam altına da günümüz Türkiyesi’ne uyan yorumlar yazılmış. Televizyonlarda duya duya içselleştirmiş vatandaş o kaderci sözleri:

“ Kimsenin yaptığı yanına kalmaz, dünyada da ahirette de artık nasıl can verirse adi. Rabbim acil şifa versin.”

“Rabbim hayırlı acil şifalar ve hayırlı uzun ömürler ve hayırlı imanlı ölüm nasip etsin bu ablamıza, çocuklarına ve tüm Müslümanlara, hayvanata, bitkilere de amin...”

Bu haberden ne algıladığını eksiksiz yazmış vatandaş. İstenilen de bu olmalı. Dinsel kargışlarla avunmak, kendi derdini, ülkesinin durumunu unutup, “mağdur” kadınla kendini özdeşleştirmek... Hele kadına göstere göstere, milyonların önünde yardım eli uzatıldı mı, havalara uçmak, dilenciliği yüceltmek... Kurumları değil kişiyi öne çıkarmak...

Toplumumuz değiştiriliyor, aptallaştırılıyor...

Türkiye Cumhuriyeti’ni yalanla dolanla, tek adamlıkla idare etmeye çalışmak, kafaları gece gündüz karıştırarak, milletten ne oylandığını saklamak, ayrı mı, aynı şey...

Feza Tiryaki, 6 Nisan 2017
https://www.facebook.com/HaberturkTV/vi ... 633745173/
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x