KAPİTALİZM’İN ‘İZM’İ

KAPİTALİZM’İN ‘İZM’İ

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Sal Şub 09, 2016 1:26

KAPİTALİZM’İN ‘İZM’İ
‘Kapital’ sözcüğünün 17nci yüzyıldan itibaren kullanılmaya başladığını söylemiştik. Daha önce Fransa’da ‘principal’, İngilizce’de ‘invested’ sözcükleriyle dile getiriliyordu.
Çok doğru bir biçimde, Türkçe karşılığı da ‘ana para’dır.
Kapitalizmizmi Türkçe’de ‘Anamalcılık’ olarak adlandıranlar çok yerinde bir tutum takınmaktadırlar.
Ayrıntısına girmeden, bu ‘ana para’ düzeninin öğretisi, dogması ve ya da ideolojisine de ‘kapitalizm’ denildiğini belirtelim.
18nci yüzyıldan itibaren, bu ‘üretim sistemi’nin bilimi olarak ‘ekonomi politik’ icad oldu.
Daha doğrusu Adam Smith, David Ricardo ve Thomas Malthus gibi düşünürlerin ‘İngiliz Ekonomi Politiği’ni kurdukları ileri sürüldü.
Onların yaptıkları, özde Fransız Fizyokratlarının görüşlerinin ‘ingilizce’sini yapmaktı.
Onlara ‘Klasik’ sıfatını yakıştıran da, yine bir İngiliz olan John Maynard Keynes olmuştur.
Burada ‘Ekonomi Kuramlarının Tarihi’ni özetlemek değil niyetim.
Ki, bu özeti de en anlaşılır biçimde yapamaz değilim.
Kaldi ki bu özet ‘anlaşılır’ bir biçimde yapıldığında, dünyada ve özellikle Türkiye’de ‘Ekonomi Bilimi’ adına yazılmış ne kadar kitap, gazete ve dergi varsa tümünü kağıt fabrikalarına götürmek gerekebilir.
Ne kadar ‘akademik ünvan’ varsa, askerlikteki ‘yıldız sökmek’ gibi yaldızları dökülebilir.
Bu işlemi, yazı yazarak ya da ‘saygıdeğer hoca’ları eleştirerek yapmak yerine, ‘ekonominin doğal yasaları’nın yapmasını beklemek yetip de artacak gibi görünüyor.
Nitekim daha 2009 yılı G20 toplantısında, zamanın Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy « kapitalizmi yeniden kurmak gerekiyor » dememiş miydi ?
Ve eklemişti: “spekülasyonun boynunu kırmak gerekir” (Il faut tordre le cou à la spéculation).
Bizim ‘yerli’ işadamlarımızdan biri de tüm kötülüklerin kaynağı ‘kapitalizm’ mi ne dedi diye, ‘yerli’ solcularımızın ‘çitirik çalıp’ oynamadıkları kaldı.
Bütün bu ‘illüzyon’ların kaynağı, ‘ekonomi politik’i bir ‘bilim’ olarak görmekten geliyor.
O nedenle, her sabah, itler çalıyı dolanmadan, ‘borsa haberleri’ verilmekte.
‘Dolar düştü mü acaba? Ne kadar düştü’? Düşme eğilimi ne kadar?’
‘Altın kalktı mı acaba? Ne kadar kalktı?’ Kalkma eğilimini biraz daha açıklayabilir misiniz?’ falan...
Oysa bütün dünya, ‘piyasa’nın öldüğünü biliyor.
Biliyor bilmesine de, güya ‘piyasa oyuncuları’nın psikolojik, psikyatrik, patalojik eğilimlerine bakılıyor.
Sanki ‘arz/talep yasası’ var.
Petrolün barili 150 $’da 25 $’a düşmüş, arzı mı artmış talebi mi düşmüş acaba?
Efendim, o başka.. imiş.
Oysa hepsi aynı, hepsi aynıdır efendim.
Marx’ın ‘Kapital’i ise ‘kapitalist üretim biçimi’nin ‘eleştirisi’ne dayanıyor.
Burada ‘üretim ekonomisi’ diyen ‘ekonomist’lerimize de gönderme yapabilirim.
‘Hangi üretim biçimi’ içinde üretim?
Hangi ‘vakıf’la nasıl ‘üretim’? diye sormak isterim ama yanıt alamayacağımı da adım gibi bilirim.
Althusser, Marx’ın Kapital’ini okumanın iki zorluğuna dikkat çekiyor: biri ideolojik ve son çözümlemede politik; diğeri, uyaklı olsun diye kuramsal demiyorum, teorik.
Teorik olması nereden kaynaklanıyor denirse, onca somut örnek ve rakamları ‘İngiliz ekonomisi’nden almasına karşın, tüm çözümlemesi ‘kapitalist üretim biçimi’ni kanıtlamaya yönelik olmasındandır da ondan.
Burada, Hikmet Gökalp’in Praxioloji çalışmasına ve benim onu kabaca özetlediğim ‘toplumsal eylembilim’ yazıma bakılmasını önerebilirim (1).
Orada ideoloji, kuram ve bilim ilişkilerinin özeti bulunabilir.
Ancak kapitalist üretim biçiminin günümüzdeki işleyişine ilişkin güncel çalışmalara örnek olarak Thom Thomas’ın Bunalım? Ama hangisi? Ve Sonrası? (La crise? Laquelle? Et Après) başta olmak üzere kapitalizmin gizeminin çözülmesine yönelik çalışmalarını şiddetle öneririm.
Efendim Marx zamanında ‘finans’ da bugünkü gibi değildi, ‘kamu borçları’ da diyen aklı uzunlar çıkabilir.
Sen Ricardo’nun ‘rant’ıyla, Walras’ın ‘piyasa’sını bugün utanmadan kullanabiliyorsun ama.
Şimdi çeneni kapatıp, Marx’ın şu satırlarını anlamaya çalış o zaman: « L’accumulation du capital de la dette publique ne signifie rien d’autre [...] que le développement d’une classe de créanciers de l’Etat qui sont autorisés à prélever pour eux certaines sommes sur le montant des impôts [...]. » Karl Marx, Le Capital, Livre III, Tome II, p.138-139, Editions sociales, 1959.
« Kamu borçlarıyla sermaye birikimi..diyor Marx, Devlet’ten alacaklı olan bir sınıfın, toplanacak vergiler üzerinden belli bir bölümünün önceden alınmasına dayanarak geliştirilmesinden başka bir şey değildir »
Yalın Türkçesi şöyle : Özel sektör istediği biçimde borçlanabilir ve aldığı borçları istediği yerde kullanabilir. Çünkü eninde sonunda Devlet o borçları üstlenecek ve halktan topladığı vergilerle o açığı kapatacaktır. Bu da kapitaslist sermeye birikiminin en bilinen yöntemidir.
Demeki ki, kapitalist üretim biçimi, bu ve benzeri yöntemlerle ‘birikim’e dayanmaktadır.
O her sabah dinlediğimiz ‘büyüme’ öyküleri, bu ‘birikim’ ya da ‘kapitalin değerleme süreci’nin ta kendisidir.
2007 yılında dünyanın ortalama ekonomik büyümesi % 5,2 iken çalışanların sayısındaki artış % 1,6’yı geçmiyordu. Bunu salt ‘verimilik artışı’na bağlamak ise doğrudan ‘ideolojik’ bir yaklaşımdır.
Yani kapitalist üretim biçimi içinde büyüme hiçbir koşulda ‘herkese iş ve herkese aş’ demek değildir. Öncelikle bu konunun altının çizilmesi gerekiyor.
Benzer biçimde 1994 ile 2004 yılları arasında sanayi üretimi AB’de %25 ve ABD’de %40 oranında artmış olmasına karşın, ABD ve Almanya’da iş kayıpları % 15’lere Fransa’da ise % 7,5’lara varmıştı.
Bu da, o büyülü kavram ‘büyüme’nin sadece ve yalnız ‘sermaye birikim’ ve ‘sömürü’ oranlarının artmasından başka bir şey olmadığını çok açık olarak ortaya koymaktadır.
Bir de ‘bunalım’ dönemleri vardır ki, artık ‘büyüme sırasında’ çarçur edilen paraların ‘kemer sıkma’ politikalarıyla yoksul kesimlerden ‘çıkarılması’ sürecinden başka birşey değildir. Artık, ‘bunalımdan çıkış için’ hangi ‘ekonomi hocası’nın ‘nasıl üfüreceği’ne bakma dönemi başlayacak demektir.
2008’den buyana ise her türlü ‘üfürük’ boşa çıktığı için, yoksa suçlu kapitalizm mi denilmeye başlanmıştır.
Nitekim ‘yerli’ ve ‘yabancı’ önden-gidenler bunu dillendirmeye başlamışlardır bile.
Oysa, daha kapitalizm doğarken bu yolun yol olmadığını söyleyenler de çıkmıştı.
Onlara hâla, öğreti, dogma ya da ideoloji diyenlerin asıl kendilerinin buz gibi ‘ideolojik’ tutum içinde olduklarını söyleyebilecek bir babayiğit de mi yok ?
Habip Hamza Erdem
(1) http://dunya48.com/habip-hamza-erdem/81 ... eylembilim
(2) http://www.demystification.fr
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1532
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x