KAPİTALİZM Mİ DEDİNİZ ?

KAPİTALİZM Mİ DEDİNİZ ?

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzt Kas 23, 2015 12:35

KAPİTALİZM Mİ DEDİNİZ ?
“Binbir yere gitmek ancak bir ilk adımla başlar”
Lao Tseu
Taoizmin kurucusu Lao söylemiş.
‘Tao’ yol demek ve o yola çıkmak, bir bakıma ‘derin düşünmek’ (meditasyon) demek.
Uzak-Doğulu böyle düşünüyor.
Orta-Doğu’da yol ‘tarikat’, ‘derin düşünme’ de ‘tefekkür’ oluyor.
Ve ‘eylemsizlik’, ‘insan olma’nın en ‘uygun yol’u olarak öneriliyor.
Batı ise ‘yol’a ‘yöntem’ diyor ve ‘derin düşünme’ (réflexion) yoluyla, ‘idé’lerin bilimine ulaşmaya çalışıyor: ideoloji.
Ancak ‘büyük tartışma’, ‘ide’lerin kaynağı konusunda yapılıyor.
Acaba, ‘ide’ler ‘varlık’tan önce ‘var’ mıdırlar yoksa sonradan ‘üretilmekte’ midirler?
Meditasyon ya da ‘tefekkür’ yoluyla, kişisel mutluluğa uylaşılabiliyor olabilir ama bu mutluluk başkalarıyla paylaşılıyor mu?
Paylaşılmıyorsa, onların ‘iyi’, ‘güzel’ ya da ‘doğru’ olduğunu nasıl karar veriliyor?
Çok daha önemlisi, ‘olgular dünyası’ (fenomen) ve ‘yaşam’ (réalité) üzerindeki etkisi, yönlendirmesi nasıl oluyor?
İşte, maddeye ilişkin olana nasıl ‘reel’ deniyorsa, maneviyata ilişkin olana da (idéel) diyerek, bu iki ‘dünya’ arasındaki ilişkilere yakından bakabiliriz.
İdeoloji ve ideolojik
Bir başına ‘ideoloji’ sözkonusu olduğunda, toplumsal bilimler sonsuz bir tartışmaya sahne olmuşlardır.
Bir görüşe göre, ‘idée’ler dünyayı yönetmektedir. Ya da İslam, Hristiyanlık veya benzeri Büyük Dinler (ideolojik) öyle bir ‘insan tipi’ biçimlendirirler ki, o insanın düşüncesi gerçeklikten bağımsız ve hatta onun dışındadır.
İkinci ana görüşe göre ise, ‘idée’lerin kaynağı toplumsal gerçeklik ya da toplumsal ilişkilerdir. Yani ideleri belirleyen toplumsal ilişkilerdir.
Bu ikinci görüş marksist ideolojinin temelini oluşturmaktadır.
Ne var ki, maksizmden beslenen kimi araştırmacılar, marksist ‘üstyapı’ kavramınından hareketle, özellikle ‘ilkel toplumlar’ üzerine yaptıkları araştırmalarda, kimi ‘ide’lerin toplumsal kurumlarda somutlaştığı ve toplumsal ilişkileri de onların belirlediğini ortaya koymuşlardır.
Özellikle de, toplumsal ‘yapı’ların, marksizmde olduğu gibi ‘alt’ ve üst’ diye kesin olarak ikiye ayrılamayacağı, bu iki yapının biribirilerini karşılıklı ‘belirledikleri’ ileri sürülmüş; teknik deyimle ‘reel’in içinde ‘ideel’in varlığı ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Belli başlı olarak Radcliffe-Brown ve Evans-Pritchard, ‘akrabalık’ ilişkilerinin, L. Dumont ‘dinsel’ ilişkilerin, K. Polanyi ve E. Will de ‘politik’ ilişkilerin birer ‘üstyapı’ kurumu olmalarına karşın ‘altyapı’ içinde belirleyici bir yeri olduğunu ortaya koymaya çalışmışlardır.
Kapitalizmin mantığı
Her şeyden önce, bir ‘toplumsal yapı’dan sözedebilmek için önce onun gözlemlenebilir bir ‘gerçeklik’ (fait) olduğunun varsayılması gerekmektedir.
Kaldı ki, ‘ilkel toplumlar’da toplumsal yapıyı gözlemlemek daha kolay olmasına karşın, ‘kapitalist toplum’da her şeyi bir ‘görünmez el’ yönetmekte ve dolayısıyla ‘belirlemekte’dir.
Yani kendisi görünmese de, onun ‘belirleyici’ olarak varlığı ve dolayısıyla gözlemlenebilmesi ancak ve sadece ‘kapitalizm’ denilen toplumsal sistemde ortaya çıkmaktadır: ‘ekonomik’.
Ya da ‘ekonomik’in toplumun ‘üstyapı’sını belirlediği, kendisi ‘görünmez’ olarak ileri sürülse de, en iyi kapitalist toplumda gözlemlenebilmektedir.
O nedenle, yukarıda sözünü ettiğimiz, marksist ya da değil, tüm araştırmacıların ortak kanısı, marksizmin ‘kapitalist toplum’ dışında kalan sistemler için ‘yetersiz’ kalsa da kapitalizmi en iyi açıklayan yaklaşım olduğu yönündedir.
Gerçekten de, marksizm, kapitalist toplumun ‘görünmez el’ini görebildiği ve ‘şeylerin özü’ne de inilebileceğini gösterdiği için ‘bilimsel’ olduğunu ileri sürmektedir.
Napolyon’dan Lenin’e
Paranın önemine en çok Napolyon’un dikkat çektiği söylerinir. Güya herşeyin başı ‘para para para’ demiştir.
Kapitalizmin ‘gençlik’ döneminde Napolyon ‘para’yı belki de ‘salt para’ olarak görmekteydi.
Oysa Doğulu toplumlar için para ‘el kiri’ olabiliyordu.
Kapitalizmde ise para, para olarak kalmıyor, sermaye oluyordu.
Ve sermaye de kaptitalizmin motoru.
Ancak, 21 nci yy başından itibaren dünya değişmiş, Türkiye’de son günlerde önemli kapitalistler bile ‘kapitalizmin sonu’nun geldiğini dile getirmeye başlamışlardır.
O zaman Lenin’in formülü, yani ‘öğrenmek, öğrenmek yine öğrenmek’ formülüne sıra gelmiştir denilebilir.
Gerçi, Lenin’in “öğrenmek, öğrenmek, anlamak ve harekete geçmek için yine öğrenmek’ dediğini söyleyenler de var.
Kim nasıl söylerse söylesin, günümüzün başat sorunu ‘anlamak’tır.
Sözgelimi, nasıl olmuş da, dünya genelinde, para babalarının elinde iki triliyon $, ‘para olarak’ kalabilmiştir?
‘Sermaye’ olamamakta, kapitalizmi çalıştırmamaktadır.
Dünya ekonomisi daralmakta, hatta büzülmektedir.
Ama ‘para’, ne faiz haddi ve ne de döviz kuruna bakmadan, ‘elim sende’ türü operasyonlarla büyümesine devam etmektedir.
Kesin olmasa da, ‘nokta operasyonlar’ için kullanıldığını bile söyleyebilir.
Ama ‘sistemin mantığı’na aykırı bir biçimde, ‘para’, para olarak tutulabilmektedir.
Ya da sistemin mantığı tıkanmıştır.
O arada, tüm yazılı ve görsel ‘media’da, saniye saniye ekonomik ‘gösterge’ler verilmekte ve onları yorumlayan ‘ekonomist’ler ‘çizgi film kahramanları’ olarak izlenmektedir.
Bunların kapitalizmin bittiğini göremeyişlerine şaşmamak gerekebilir.
Kapitalizm, derken bunlar, ‘reel’ değil, ‘ideel’ bir sistemden sözetmektedirler de ondan.
İdeel’in ‘reel’ içindeki payını, M.Godelier’yi izleyerek anlatmaya devam edeceğiz (1).
Sorunun gelip, nasıl ‘Devlet’e dayandığını ve kapitalizm giderken Devlet’i de nasıl götürdüğünü görmek için.
Anlamak için de denilebilir.
Habip Hamza Erdem
____________
(*) Godelier Maurice. La Part idéelle du réel. Essai sur l'idéologique. In: L'Homme, 1978, tome 18 n°3-4. De l'idéologie. pp. 155-188.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1526
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x