Kılıçdaroğlu’nun Elinde Devlet Ok’u Var Mı?

Kılıçdaroğlu’nun Elinde Devlet Ok’u Var Mı?

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Haz 28, 2010 17:45

Kılıçdaroğlu’nun Elinde Devlet Ok’u Var Mı?

TEOMAN ALİLİ

Bozoklar, Üçoklar… Türkleri tanımlarken batı da genelde bu iki ana yapı adlandırılır. Zaten Mustafa Kemal’in partisine amblem olarak okları seçmesi de bu temel dayanağın eseridir. Muhteşem Türk tarihinin tarifi oklardır. İşte bu muhteşem tarih birikiminin nihayi şaheseri Türkiye Cumhuriyeti, altı okla ifade ediliyor. Mustafa Kemal tarih birikiminden aldığı fikirlerle Fransız İhtilali ve Sovyet Devrimi’ni birleştirip Türkiye’ye özgü bir devrimci model oluşturdu. Bunlar zaten bilinen gerçekler ancak bizi ilgilendiren konu günümüze yansımalar…


PROLETER DURUŞ MU?

Evet ilk bakışta yeni CHP Genel Başkanı ulusalcı cepheyi birleştirecek bir umut gibi görünüyor. Özellikle CHP Kongresi sırasında yaptığı konuşma bu umudun tavan yaptığı dönem oldu. Mayınlı arazilerin topraksız köylüye dağıtılması Kılıçdaroğlu’nun en net çıkışıydı. Net diyorum çünkü bir kaynak barındırıyordu. “Topraksız köylüye toprak vereceğim” cümlesi kaynak göstermediğiniz zaman sadece bir vaat cümlesi ancak başına “mayınlı arazileri vereceğiz” ifadesini koyduğunuz zaman bir kaynak göstermiş oluyorsunuz. Bu önemli, tabi buna ek olarak ağalığa karşı mücadele eden köylüye destek olacağız cümlesi eklenseydi ballı börek olurdu. Belki ileride bunu da duyarız. Kılıçdaroğlu’nun ikinci önemli vurgusu ise “temel dayanağımız sendikalardır” sözü oldu. Bu da önemli bir çıkış. İşçi köylü ittifakının sağlanıp proleter bir dayanağı olan yada daha açık yazarsak sınıf temeline dayanan bir iktidarın önünde hiçbir engel duramaz. Köylüyü kazanmak için kaynak gösteren Kılıçdaroğlu’nun işçiyi kazanmak için ne yapacağı sorusunun cevabı henüz muğlak. En azından Tekel işçileri işlerine geri dönecek dedi ama bunun için yapılması gereken temel eylemi açıklamadı.


İŞÇİLER NASIL İŞLERİNE DÖNER

Tekel işçilerinin işlerine geri dönmesi için hatta sadece Tekel işçileri için değil SEKA için, TÜPRAŞ için TELEKOM için ve satılan daha pek çok fabrika işçilerinin işlerine geri dönmesi için öncelikle fabrikaların satılan kurumlardan geri alınması lazım. Bu tam bir devrim hareketi olur. Kılıçdaroğlu’nun işçileri kazanmak için yapması gereken atak fabrikaları yeniden millileştirmesidir. Zaten satılan fabrikalar ve kurumlar kar eden kurumlardı dolayısıyla millileştirildiklerinde işçiler 4C den kurtulurlar. Başka çare yoktur. Yani Kemal Kılıçdaroğlu işçileri işlerine geri döndüreceğiz demeden önce satılan fabrikaları millileştireceğiz demeli. Hesap basit, sizin olmayan bir fabrikada çalışan işçilerin maaşlarını da siz belirleyemezsiniz yada kaç işçi çalıştıracağınıza siz karar veremezsiniz. O yüzden önce fabrikaların millileşmesi lazım.


ABD VE AB GÜDÜMÜNDEN KURTULMADAN OLUR MU?

Gelelim bam teline. Hem işçilere iş haklarını geri vereceğiz deyip hem de AB hedefinden uzaklaşmayacağız diyemezsiniz. Nedeni basit, AB demek gümrük birliği demektir. Gümrük Birliği kota ve kitlerin yabancıların eline geçmesi anlamına gelir ki yıllardır böyle olmuştur. AB üyeliğinden vazgeçilmeden adım atmak mümkün değildir. AB tam üyeliği hedefinin bir hayal olduğu ise matematiksel bir gerçektir. Matematik hesabını hemen yapalım. Bugün AB’nin en yetkili tavsiye organı Avrupa Parlamentosu’dur. Parlamentoya en çok parlamenter gönderme hakkı Almanya’ya ait. Neden? Çünkü Almanya 80 milyon nüfusla parlamentoya 80 vekil gönderme hakkına sahip. Peki Türkiye 2015 yılında AB’ye tam üye olursa ne oluyor? Almanya’nın nüfusu 75 milyona düşüyor, Türkiye’nin nüfusu 80 milyona çıkıyor. Bu durumda Türkiye Avrupa Parlamentosu’nda en çok sandalyeye sahip ülke oluyor. Yani Hıristiyan birliğinin başına Türkiye geçiyor. İnandırıcı mı? Asla.

Avrupa’da minareye izin yokken AB tam üyeliğine inanmak sadece bu basit gerçek yüzünden bile hem gaflet hem dalalet… Israr ise ihanet. Kılıçdaroğlu’nun AB Büyükelçileri ve ABD heyetiyle görüşmesi soru işareti. Ancak AB’ye mecbur değiliz sözü de dikkate değer. Yani Kılıçdaroğlu sanıyoruz AB konusunda ısrarcı olmayacak yada umuyoruz.


BU YÜZDEN ALTI OK

Musfata Kemal, altı ok programını hazırladığında aslında formülü de ortaya koymuştu. Hepsi birbirine bağlı ilkeler sayesinde Türkiye’nin okları oluşmuştu. Türkiye Cumhuriyetçiydi evet, “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindi” ancak Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkı aynı zamanda Milliyetçi olmalıydı. Yani ülkenin kaynaklarını yabancılara peşkeş çekmeyen, Misak-ı Milli sınırları dışına taşmayan, ırkçı olmayan ve fakat milli temellere dayanan bir milliyetçilik. Türk milleti laik olmalıydı hiçbir tarikatın kontrolü altında kalmamalı ve mensuplar memleketinin bireyleri olmamalıydı. Bu yüzden hakimiyet kayıtsız şartsız millette olmalıydı, şeyhte, şıhta, ağada değil.

Kılıçdaroğlu’nun bugün sahip çıkması gereken en önemli ilke ise Devletçilik. Mustafa Kemal’in partisinin başında oturan kişi O’nun gibi yapmalı ve sadece Güneydoğu’ya yeni fabrikalar açma vaadini değil aynı zamanda satılan fabrikaları da millileştirmeyi kafasına koymalı. Chavez gibi yapmalı. Ne kötü aslında CHP’nin kurucusunun fikirlerini uygulamalı dediğimiz kişi CHP’nin başında ve O’na maalesef Chavez gibi yap diyoruz. Bu elbette Kılıçdaroğlu’nun suçu değil Devrimin bekçisiyiz diyen herkesin. Devrimin bekçisi olunmaz devrimci olunur… Halkçılık ve Devrimcilik Kılıçdaroğlu’nun dilinden düşmeyen iki ilke. O’nu da göreceğiz.

Temel soru ise şudur: Kılıçdaroğlu’nun Devlet oku var mı?
TEOMAN ALİLİ, 28 Haziran 2010
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: Kılıçdaroğlu’nun Elinde Devlet Ok’u Var Mı?

İletigönderen Comte » Pzt Haz 28, 2010 18:09

Teoman Alili yazdı:AB üyeliğinden vazgeçilmeden adım atmak mümkün değildir. AB tam üyeliği hedefinin bir hayal olduğu ise matematiksel bir gerçektir. Matematik hesabını hemen yapalım. Bugün AB’nin en yetkili tavsiye organı Avrupa Parlamentosu’dur. Parlamentoya en çok parlamenter gönderme hakkı Almanya’ya ait. Neden? Çünkü Almanya 80 milyon nüfusla parlamentoya 80 vekil gönderme hakkına sahip. Peki Türkiye 2015 yılında AB’ye tam üye olursa ne oluyor? Almanya’nın nüfusu 75 milyona düşüyor, Türkiye’nin nüfusu 80 milyona çıkıyor. Bu durumda Türkiye Avrupa Parlamentosu’nda en çok sandalyeye sahip ülke oluyor. Yani Hıristiyan birliğinin başına Türkiye geçiyor. İnandırıcı mı? Asla.


AB'nin Türkiye'yi istememesindeki ana nedenini parlamento cogunlugu olarak degerlendirmek dogru olmaz bence. Ayrica "Hiristiyan birliginin basina Türkiye gecer" gibi popülist bir düsünceme, Avrupa Parlamentosu'ndaki güc dengelerini göz ardi etmek demektir. AB'nin Türkiye'ye tam üyelik vermeyecegi kesindir; popülist politikanin menfaatcilari ve ona inananlar disinda bunu Avrupa'da bile herkes biliyor ve söylüyor ama yukaridaki hesap, günde kac sigara ictiginizi söyleyin, biz size ne kadar yasayacaginizi söyleyelim hesabina benziyor.
Kullanıcı küçük betizi
Comte
Dilmaç
Dilmaç
 
İletiler: 195
Kayıt: Prş Ara 10, 2009 17:21


Şu dizine dön: Teoman ALİLİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x