Kilit Taşı nedir? Bilir misiniz?
Kilit Taşı; eski Roma yapılarından beri kullanılan köprü, kubbe gibi yapıların ortasındaki ağırlığı ve dengeyi sağlayan taşa verilen isimdir. En güzel örneklerini Osmanlıda veren kilit taşının esas ustası elbette ki. Mimar Başı Sinandı. Tarihi ve gelişimi önemlidir elbette mimari açıdan ancak konumuz şimdi bu değil!
Konumuz bu kilit taşın nasıl çalıştığı da değil ama bunu anlamadan bir devleti oluşturan parçaları anlamak pek mümkün değildir.
Peki bu sistem nasıl çalışıyor.
1- Kilit taş üzerine binen ağırlık kadar aşağıda ve yanda bulunan taşlara basınç yapar.
2- Komşu taşlarda bu basıncı toprağa veya yere kadar iletirler.
3- Üzerine ne kadar ağırlık binerse binsin bu kubbeli yapı ayakta kalır.
Gücü taşların yapısına ve harcına bağlı olarak değişir.
Taşıyıcı sistemlerin EN GÜÇLÜSÜDÜR.
Yani köprü üzerindeki yük artsa da köprü taşıyıcılığından bir şey kaybetmeyecektir.
Bana sorarsanız her devlet için böyle bir köprü kurmak mümkündür. Her devleti ayakta tutan biraz sonra belirteceğim benzer unsurlardır.
Şimdi soralım; bizim Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin taşları neler acaba?
Bizim kilit taşımız ne?
Bu köprünün harcı Müslümanlığımız, yani dinimizdir!
Elbette ki bu devletin son lideri ve ilkelerimizin belirleyicisi
Mustafa Kemal ATATÜRKÜN ilkeleri devletimizin kilit taşıdır.
Atatürk ilkeleri kilt taşsa.
Hukuk (kanunlar) komşu taşları temsil etmeli medeni hukukumuz, ceza hukukumuz gibi diğer taşlar sıralanmalı çevresinde.
Ortak kültür; Bu köprünün ayağını yere bastığı bağlantılar olmalı kanımca.
Tarih; işte bu önemli bu taşların altından geçen suların yarattığı aşınma, esen rüzgârların erozyonudur.
Din; harcı yapıştırıcısıdır taşların.
Dil; bu köprüden geçenleri koruyan korkulukları, burçları olmalı.
Köprünün diğer taşları; ille nesepçilik yapacaksak Türkü, Kürdü, Çerkezi, Lazı, yani biz insanlar işte.
En önemlisi bu köprünün üzerinde durduğu ayakların altında yer alan topraklarımız!
(üzerinde yaşayacak toprağımız olmazsa hiçbir değere sahip olamayız ki)
Atatürk millet kavramını şöyle açıklıyor: Millet zengin hatıra mirasına sahip bulunan; beraber yaşamak hususunda ortak istek ve muvafakatte (razı olma) samimi olan ve sahip olunan mirasın korunmasına beraber devam hususunda iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet adı verilir.
Aslında Atatürk, millet ve devlet kavramlarının sınırlarına sosyolojik olarak şaşırtıcı bir keskinlikte belirlemiştir
Atatürk devleti şöyle tanımlar: Devlet: belirli bir bölgede yerleşmiş ve kendine has bir kuvvete sahip olan bireylerin toplam heyetinden ibaret bir varlıktır.
Vatan içinse;
Vatanımız, Türk Milletinin eski ve yüksek tarihi ve topraklarının derinliklerinde varlıklarını koruyan eserleriyle yaşadığı bugünkü siyasî sınırlarımız içindeki yurttur. Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir kültür (bütündür). Vatan toprakları üzerinde milleti oluşturan insanlar yaşar, millî eserler yükselir. Vatan topraklarının içinde ecdadımız ve şehitlerimiz ebedî uykularını uyur. Bundan ötürü Vatan kutsaldır, onun uğrunda canlarını verenler tebcîl edilirler ve şehitlik mertebesine ulaşırlar.
diyerek bizim için vatanın kutsiyetini ifade eder.
Elbette bu güzel coğrafyada ve bu köprüyü kullanırken yaşamanın bedeli de olacaktır.
Kiminin gözü SUYUNDA olacaktır!
Kiminin gözü Bor'da
Kiminin derdi kuyruk acısı
Kimi sömürmeden yaşayamadığından
Kimi iklimi bozup sonra, topraklarına dikecektir gözünü
Kimi yer altı kaynaklarını
ASLINDA HEPSİNİ İSTER DE
Sonra, O milleti aslında millet yapan içindeki renklere saldırır
Kimine sen Kürtsün, Çerkezsin, Boşnaksın der..
Kiminin dinine saldırır tahrik eder
sen Alevisin, Şiisin, Sünnisin der
O milleti akıldan mahrum kılmak için her yolu dener
EKONOMİSİNİ YIKAR
EĞİTİMİNİ YOK EDER
BİRLİĞİNİ BOZAR
Köprünün altından zamanın nehri çılgın gibi akmaktadır. Hani demin adına Tarih dediğimiz.
Millet aldanır, unutur, maç seyreder, dizi seyreder, siyasetçilerin karagöz oyununu izler
Takım tutar gibi siyaset yapar. OKUMAZ ama din anlatan sakallı, sakalsızlardan masal dinler. Ama OKUMAZ, dinler ya işte. Düşünmez, düşündürülmez. Zaten gerek de yoktur. Birileri onun adına düşünür.
Adına terör denen belalar açar, bu köprüde ve o topraklarda gözü olanlar
Sonra birileri başka bir tarafta olana laf atar, taş atar
Devlet kendini korur. Korumak zorundadır. Köprünün başına dikmiştir askerlerini ölün der bu köprü için onlarda öldük demez. Şehit olurlar!
Çünkü taşlar kendisinden sökülmektedir.
Kimine kandırıp dilini söktürürler, çünkü bu köprünün bir korkuluğu aynı zamanda koruyucusudur o.
Kimine ırkının, milliyetinin taşlarını söktürür. Birilerinin canı yanmaya başlar elbette.
Masumların, polislerin, savcıların, öğretmenlerin, halkın
Köprünün taşları sökülmeye başlamıştır. Kimi korkulukları kırar.
Kimi sarıklısı, sarıksızı harca saldırır. Bu din harcı yanlış karılmış diye.
Sonuçta artık diğerleri olanların, canı acımaya başlamıştır
Hemen bu köprüye sahip olmak isteyenler bu defa onlara gider, derki.
yetmedi mi? Kafanızı kırdılar, bak neler yapıyorlar
O da cahildir, parasızdır, işsizdir, işler iyi gitmiyordur artık.
Şimdi sizi bu köprü üzerine davet edelim ve görelim neler olduğunu:
Zamanın nehrinin çılgın akışı sürmekte aşağıda içine düşenleri yutmaktadır. Bu köprüde taş olanların hepsinin aklında bir körü planı vardır elbet. Ancak onları ayartacak kadar zeki olan başka bir köprü planlamıştır. Nihayet bu oyunu anlayanlarında ömründen uzun bir süre sonra onların mezarları ve kafalarının üzerine öyle bir köprü getirip kondururlar ki. Çelik halatların desteklediği betonun alabildiği ağırlığıyla görenlerin hepsini korkutmaya veya ezmeye yeter.
O zarif tarih dolu doğayla barışık içinde yaşanları tüm sıcaklığıyla yüz yıllarca taşıyan köprü büyük bir gürültüyle yıkılmıştır. Elbette üzerinde taşıdığı tüm değerlerde beraberine bitmiştir artık. Tüm taşlar zamanın vahşi nehrinin sularında bir harabe olur. Kimi de beton dev ayaklar altında ezilir.
Zamanın nehri akar elbet oralarda hâlâ. Ama artık yıkıntılı taşalar sürükleyerek veya onların üzerinden taşarak
****Gazi'nin Öğretmeni diye tanımlayan bir kardeşimizden alıntıdır *****
********
Bu güzel yazıyı okuduğum anda sizler ile Paylaşmak istedim ,
Saygılar