Kim Kimi Kandırıyor?
“Türkiye’ye Açık Davet”
Bu başlık kaç gündür Hürriyet’in başlığında.
Siz okuyunca ne anladınız? Ben, her normal akıllı biri gibi, anladım ki, yurtdışından bir ülke bize davet göndermiş. Bize bir çağrı yapmış. Açık bir çağrı. Açık mektup gibi. Devlete yapılmış. (Türkiye’ye)
Öyle mi ? Değil! İçerden yapılan bir çağrıymış bu. Bize, bizim içimizden birileri çağrı yapıyor ve Türkiye’ye çağrı (davet) diyor. Tuhaf değil mi sizce? Millet ve devlet kavramı karışmış.
Bir kere, davetin başlığı, amacı belli ediyor. Millete sesleniyorlar aslında ama milletin adını yazamadıkları için, yani bir milletimiz olmadığı için onlara göre, Türkiye’ye demişler. Yakında bu Türkiye adından da rahatsızlık başlarsa şaşırmayın. Çünkü çok bir Anadolu adının sevdalısı oldular bunlar. TRT radyolarının bilgiağı adresi “Anadolu kuşağı” diye başlıyor. Nedense, yurdumuzun Avrupa topraklarındaki bölümünü söylemeyi unutuyorlar. Oradan bağlanan bir radyo adı yok. İstanbul’da iş bitiyor. Bir de İzmir var. Bu söze yani Anadolu sözüne vurgunlar. Gelecek plânlarına uyuyor olmalı bu ad. Bir de ülkemizi bölge bölge saymayı pek bir seviyorlar. Ağızlarından bal damlıyor bunlar saymaya başladı mı, “Burası Diyarbakır Radyosu, Antalya Radyosu…” Mersin’den yayın yapan radyonun adı da “Çukurova Radyosu.” Adana’yı silmişler, önemi kalmamış, demek ki bu günler için Mersin önemli, bölücülerin isteklerine orası uygun olmalı. Deniz kıyısı ya. “Trabzon Radyosu” demeyi de aynı Diyarbakır derken ki coşkuyla söylüyorlar. Bir dakika içinde beş kere on kere…Niye? Eh bunu da biliverin artık…
Bu iktidarın ikinci seçiminden sonra başladı bu bölgecilik, bu bölük pörçek bölge radyolarıyla sırasıyla yayın yapmak. Bunların adlarını sayıp dökmek her bir saatte, her iki saatte bir.
Gelelim habere:
Yukardaki habere göre yanıtlar tek tek değerlendirilecekmiş. Herkes anayasaya katkı sağlayacakmış…
Birileri birini kandırıyor ama kimi?
Bu anayasa değişikliğinin, ilk dört maddenin değiştirilmesi için yapıldığını Mısır’daki sağır sultan duydu da bizden duymayan mı var acaba?
Sahi, daha geçen gün ben Kürdüm diyene, her hakkı, bilgi, eğitim, dil, kültür, kimlik hakkı ne varsa vereceğiz diyen kimdi acaba? İktidarın ikinci kişisi değil miydi bunları söyleyen. Ben Türküm demek de yanlışmış. Toplumsal barışı bozuyormuş.
Atatürk’ün, “ Ne mutlu Türküm diyene!” sözü değil mi bizi millet yapan, birleştiren?
Bu zihniyete göre ise tam tersi. Biz milletsiziz. Adımız yok! Yoksa barış (?) bozulurmuş…
CHP’den bir ufacık uyarı bile almayan, kös kös dinlenilen, yenilen yutulan bu sözleri unuttuk mu yoksa hemen?…
Ben Arabım diyeni de ayırmayacak tabii bu anlayış. Lâzım diyen, Zazayım, falanım diyen, filanım diyen, kimlik hakkını, eğitim hakkını, dil hakkını alacak bu açıklamaya göre.
Geriye ne kalacak?
Un ufak edilmiş, kırk parçaya bölünmüş veya bölünme sürecine girmiş, dış müdahaleye açık hâle getirilmiş bir ülke…
Bu söylenen sözleri ilk dört maddesiyle karşılaştırın bakalım anayasamızın. Neresi uyuyor? Uymuyorsa bu sözler neden söyleniyor?
Nabız mı yoklanıyor?
Kıyamet kopmadığına göre işimize bakalım mı deniyor?
PKK ile müzakere açıklandığında ne dedilerdi? Bakın kıyamet kopmadı. Demek ki doğru yoldayız…
Bir zamanlar ülkeyi idare eden bir ufak boylu adam, Yunan’a fırsat vermiş duydunuz bunu da değil mi? Sözde orman yangınlarına misilleme yapılmışmış bunun zamanında, öyle demişmiş bu unutulan eski siyasetçi.
Yunan havalarda… Belki para krizine çözüm bulacak böylece. Yolunacak kaz bulmuş gibi sevinçli.
Ermenilerden de toprak talebinin peşinatının adı konarak bize istek gelmiş. Ağrı Dağı peşinat olabilirmiş…
Bir de bazı kişiler onur ödülü almışlar Çankaya’dan.
En çok, bir hat sanatçısına verilene şaşırdım. Yüzlerce sanatçı arasından hat sanatçısına. Onlarca sanatçıya verilir, aralarında biri de hat sanatçısı olabilir, o zaman, neden olmasın? Ama sanat adına tek bir ödül. O da hat sanatçısına. Cumhuriyetle birlikte önemini kaybeden eski bir sanata veriliyor bu ödül. Tarihin sayfalarında kalması gereken bir sanat dalına. Uygulama alanı neredeyse kalmayan bir sanat. Yazı sanatı (hüsn-i hat). Nasıl bir yazının sanatı? Arapça yazının. Arap harfleri sanatının. “Arap yazısını estetik ölçülere bağlı kalıp, güzel bir şekilde yazma sanatıdır bu.
Kim ödül alıyor basından? Doğan Hızlan. İktidarın tavuğuna aman ha bir kez bile kış demeyen, Hürriyet’te ılımlı uyumlu yazılar döktüren…
Sezai Karakoç, ünlü Diriliş’te, milletim milletim diye seslenir. Kimdir bu millet? Türk Milleti mi? Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutkunda, “Büyük Türk Milleti” diye seslendiği milletimiz mi? Hangi millet bu? İşte kendi sözleriyle:
“Yüreğim Milletimin hainden kanlıdır. Böylece bir milletin, İslâm Milletinin düştüğü acı bölünme, cehalet, maddî ve mânevî batış hali beni tarifsiz sıkıntılara düşürür ama yine Allah'ın rahmeti gelir, beni ye'se düşmekten kurtarır.”
(Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Âmentüsü, II, s.17)
“Bir gün gelecek, yine Yüce İslâm Milleti, bilinçlenecektir. Nerelerden nerelere geldiğini öğrenecek ve bu onu uyandıracaktır.”
(Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Âmentüsü, II, s.17)
Semavi Eyice, sanat tarihi ödülü almış. Bizantolog’muş. (Türkolog olacak değil ya) Sanat tarihçisiymiş. Hangi sanatın tarihçisi? Bizans sanatının.(Türk sanatı mı sandınızdı?) İstanbul’da Son Devir Bizans Mimarisi kitabı ile doçentliğini almış, İstanbul Üniversitesi’nde Bizans kürsüsü açmış. İstanbul tarihi, Osmanlı tarihi (Cumhuriyet tarihi uzmanı olacak değil elbette), Bizans tarihi uzmanıymış. Yine öğrendiğimize göre Belçika Krallık Akademisi ve Almanya Arkeoloji Enstitüleri üyeliği de bulunan tarihçinin ayrıca “Legion d’Honneur Nişanı” bulunmaktaymış.
Büyük Onur Ödülleri bu kişilere neden niçin verilmiş dersiniz?
Sonra biliyorsunuz Atatürk’e ve Atatürkçülüğe karşı olduklarını açıkça söyleyen kişiler Atatürk’ün kurumunun başına kondu.. İki zaman yazarı.
Sonra TRT, her sabah onlarca Türk gazetesi varken devamlı bu Zaman gazetesinin başlıklarını okuyor.
Bir de siz boşuna kendi çapınızda Fransa’ya yaptırım uygulamayın. Tutmaz. Ekonomi Bakanı demiş ki:
“Herhangi bir ambargo veya ticarette kısıtlama yok. Türkiye’de Fransız yatırımları var. Başımız üstünde yerleri var, öyle de kalacak.”
Şimdi anladık mı neden Kanuni’nin tarih kitaplarında bir öykü gibi okutulması gereken mektubu uluorta Fransa’ya karşı okundu? Muhteşem Süleymanı televizyon dizisinde oynayan oyuncunun da at sırtında sirk canbazı gibi gülünç mü gülünç görünen fotoğrafı yayınlandı bu haberlerle beraber. Gülelim mi ağlayalım mı bilemedik…
Fransa’ya gezi turları kaldırıldı mı?
Bizim milletimiz soykırım yapmadı, asıl Ermeniler Fransızların, Rusların kışkırtmasıyla milletimize bunu yaptılar, bizi arkadan vurdular, köylerde kasabalarda büyük Ermenistan ideali için topluca katliam yaptılar dendi mi?
Bunun yerine alan razı veren razı örneği Cezayir olayları gösterildi. Sanki Arabın kendi dili yok!
Dün, Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde devriye gezen polis aracına saldırılmış. Bir polisimiz şehit olmuş. Biri ağır yaralı. Şehidimiz Zafer Sayıl tarih öğretmeniymiş. Ataması yapılmayınca polisliğe müracaat etmiş. İki çocuk babası bir genç adam. 32 yaşında. Anabası Malatyalı. Babası emekli işçi.
Bu konuda bir şey söyleyen var mı?
Caniler yakalanmış mı?
Yakalandılarsa hemen mahkeme edilip gereken cezayı geciktirilmeden alacaklar mı?
Hâlâ haberlerde terör örgütü yandaşları deniyor orada burada olay çıkaran, güvenlik güçlerine saldıranlara.
Can alanlara, katillere yandaşlık olur mu? Buna nasıl izin veriliyor?
Terör örgütünün inine girilmiş de, en büyük iniymiş de, bunları yazıyor güdümlü basın. Yumurta atan rektörler haber oluyor. Çikolatalı yumurta atmışlarmış meğerse…
Gıdıklayın da gülelim halimize diyesi geliyor insanın…
Bu gün Ankara’nın bayramıydı. Aslında bütün yurdun bayramıydı:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin yıldönümü. 27 Aralık 1919. Doksan iki yıl önce, Atatürk’ün Ankara’ya gelişiyle millî mücadelenin merkezi Ankara oldu. Bu, Ankara’nın başkent oluşunun ilk adımıdır. Askerimiz Atatürk koşusu yapar bugünü anmak için. Ankara bayraklarla süslenir, seymenler gösteriler yaparlar.
Geçen yıl ilk kez bu koşu tıpkı bu yıl Cumhuriyet Bayramımızın kutlanmasının yasaklanması gibi yasaklanmıştı. Trafik zorlanıyormuş…
Bu gün bu koşu (Garnizon Koşusu) yapıldı mı bilmiyorum. Çünkü bilgiağı gazetelerinde tek satır haberi yok. Bunun yerine fasa fiso haberlerle millet oyalanıyor.
Sanki 27 Aralık, çok çok önemli bir gün değil!
Gerçek gündemimiz yerine güdümlü uyduruk haberler yayında.
Suriye düşmanlığı körükleniyor. Sınırda çatışma varmış. Yok şöyleymiş yok böyleymiş…
Birileri, birilerini kandırıyor ama, kim kimi kandırıyor bilemiyorum…
Belki siz bilirsiniz…
Feza Tiryaki, 27 Aralık 2011