Kıyıdan Köşeden, Ünden Ünlüden

Kıyıdan Köşeden, Ünden Ünlüden

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Nis 07, 2020 13:19

Kıyıdan Köşeden, Ünden Ünlüden

Toplumun virüslerden başka birçok sağlık zararlısı daha var: “Ünlü edilen, devamlı göz önünde tutulan, her dedikleri olay olan, gazetelerden, ekranlardan inmeyen, evimizden çıkmayan birtakım zararlılar.

Ortadan çekilince bunlar, kafamız dinleniyor. Şimdi tam öyle günlerdeyiz, kurtulduk şunlardan, bir süreliğine de olsa onları ortalıkta görmeyeceğiz diye sevinecektik, sevindirmediler. Ne yapıp edip kendilerinden söz ettirmeyi başarıyorlar.

Biraz da, yozlaşmış basın yayının sonucu bize bu yaşatılanlar. Şimdi bunlar haber mi? Dünün gazetelerinden:

“Demet Ş. Amuda kalktı.”

“Haluk L. Sakalını kesti.”

“Demet A. “Home Party, İnstagram, canlı yayın, bu akşam.”


“Elinde doğdu, kollarında öldü.”

Hemen mendile sarılmayın. Ölen kim mi? Nilperi’nin (Sanırım oyuncu veya şarkıcı) kedisi Clara. Babası, “Kızım, büyük acını paylaşıyorum,” yazmışmış. En baş haber olarak duyurulmuş neredeyse tüm gazete başlıklarında. Bu da tüm Türkiye’yi ilgilendirmiş.

“Kenan D. “On altı kez evlilik teklifi ettim.” (Altı yıl önceki evlilik nasılsa yine gündemde, baydı artık denir ya, bunlarınki baymaktan öte..)

Ne yaptıkları – ettikleri her gün göze sokulanlar onlar. “Ünlü çiftin” bebek beklediğini aileden önce biz öğreniyoruz. İkinci bebek yolda mıymış, yok değilmiş, bunu öğrenirsek rahat bir soluk alacağız. Onlar da, az değil yani, fırsattır deyip ev dedikleri zevksiz saraylarını göstere göstere bıkmıyorlar. Yok mutfaktalar, yok koltuklarındalar. Sonra, bir dizisiyle ünleniveren şapşal bakışlıya topluma akıl verdiriyorlar, virüsten korunmayı anlatıyor dünün yeni yetmesi! Bunların, çocukları hapşırsa olay, bir laf etse, b.kunda bulunan boncuk misali gazete - dergi sayfalarında çocuğun o sözleri. Falan ünlü komedyenin yeni, sarışın sevgilisi “Bergen” adlı yeni dizisine hazırlanıyormuş. Alın bir mide bulandırıcı konu daha... Bir zavallı şarkıcının ölmüş etinden yağ çıkaracaklar.

Ülkelerde, ya toptan sokağa çıkma yasağı uygulanıyor veya hiç uygulamıyorlar. Ya hepsi birlikte, ya da hiç. Ayırımsız. Bizdeki gibi parçık pörçük, eklene, tırpalana çıkan yasakların dünyada benzeri yok. Bunu irdeleyeceğimize, altmış beş yaş üstü yetmedi, yirmi yaş altı da nereden çıktı diyeceğimize, hemen bir yapma sarışını - zaten kendisi dünden razı, her gün evinden bir resmi manşetlerde - haberlerin en başına alıyoruz, yirmi yaş altı yasağına o da takılmışmış...

Kimisi, toplum ahlakını, gelenekleri görenekleri, bizi biz yapan değerleri çürüten, topluma en küçük yararı olmayan o ünlü geçinenler bir türlü yakamızdan düşmüyorlar.

Bir şekilde kendilerini ünlendirmişler, söyledikleri uçuk sözlerle, çıplak pozlarıyla, görgüsüzce giyimleriyle, şıp sevdilikleriyle, boş boş övünmeleri, sonradan görmüşlükleriyle, bir merkezden desteklenmeleriyle, bulaşıcı aptallıklarıyla, kitap diye ortaya sürdükleri abuk subukluklarını anlatan hayat öyküleriyle, yedikleri - attıkları dayaklarla, hizmetçi dövmeleriyle, çocuklarını kullanmalarıyla, arsızlıklarıyla, ekranları bir şekilde işgal edip toplumu hipnozlamalarıyla... Bu tür virüslerimiz hep vardılar, hiç bitmeyecekler... Bunlara burun kıvırmayı, bunlarla ilgilenmemeyi, bunları yok saymayı bilmezsek...

Bir bizde mi bu tür virüs var? Olur mu hiç? Amerika’da, TV yıldızı dedikleri dolar milyarderleri mankenler, şarkıcılar, güzellik malzemeleri üreticileri genç kadınlar, kızlar hep bu sınıftan çıkan ünlüler... Bunların erkek versiyonları da var tabii. Madonnaları kocadı, haberleri bir kocayamadı, eskiyemedi. O ünlü Ermeni kökenli kardeşlerin “familyası” bizim basın yayında bile sürekli yer buluyor.

İngiliz kral ailesi bir gün olsun gündemden düşmez. Virüs salgını olur, nedense şıp diye içlerinden birini de şakacıktan vurur. Üç beş yaşındaki bir kraliyet ailesi çocuğunun giydiği gömleği mi partolonu mu her neyse, basında çıkan, markası belirtilen bir giyimi, aynı gün, mağazalara hücum edip tüketmişti İngiliz halkı, geçmiş yıllarda; bunu insanlığın ayıbı olarak hiç unutamadım. Kendi görgüsü, aklı, zevki yok; çocuğuna kraliyet çocuğu giydi diye o gömleği giydirecek... Köleliğe yatkınlık, sürülük, gönüllü tutsaklık bu olsa gerek.

Bir de futbolcular böyle haberlerden düşmezler çünkü dudak uçuklatan paralar kazanırlar, şimdi bir doktorun bir aylık maaşı onların bir saatte kazandıklarıyla bile boy ölçüşemez, ağızlarını açtılar mı milyon dolarlarla açarlar. Ya daha bu belirsiz durum sürer de bunlar evde kalırlarsa, para kazanma düzeneklerine çomak sokulursa ne olacaktır halleri? Futbol oynayamazlarsa kim doyuracak onları?

Dünyaca ünlü bazı oyuncular da öyle. Öldükten sonra bile para kazandırıyorlar, şirketlerine. TV’lerden geçinenler de aynı, bir işaretle en üstteler!

Yeter ki küresel çeteye hizmet etsinler, renkleri, ırkları fark etmiyor, hepsi baştacı edilebiliyor.

Bizdekiler, yönetim katınca da pek sevilirler. Halkın hayranlığı yetmez! Bu nedenle hep önemli günlerde önemli yerlere çağrılırlar. Günümüz sosyetesidir onlar! Bir siyasi projeye, bir yıkıma bunlardan biri güzel der, kutlar, anında da kendileri kutlanır, toplum önünde kendilerine teşekkür edilir.

Son günlerde bazı eski dizilerin yeniden yayınlacağı duyuruldu. Herkes hazır evdeyken topluma film diye sundukları ahlaksızları yeniden yedirecekler. Duymuşsunuzdur, Aşkı Memnu dizisi. Eski dönemde yazılmış aynı adlı romandan uyarlanmıştı. Roman olarak okursak ibret alınacak bir öykü okurduk, o kadar. Dizisinde ise iş değişmişti, ahlaksızlıkları ön plana alıp benimsetmesiyle, amca – yeğenin – genç yengesinin ikiyüzlü, kirli ilişkisiyle, konağın diğer dilberlerinin dertleriyle toplumu kaç yıl meşgul etmişlerdi. Şimdi yeniden başlanıyormuş bu bayat - çirkin öykünün TV’lerdeki tekrarına. Çoluk çocuğun eve kapatıldığı bu günlerde, bu tür bir dizinin toplumda, yeni yetişende yaratacağı yıkımı siz düşünün.

Yine böyle, dokunulmazlıkları olanlar işini yürütüyor. O yayınlandığı her ülkenin “toplum zararlısı” akla ziyan yarışma “Survivor” çekimleri tam gaz sürüyormuş. Bilmeyen, izlemeyen bile mecbur izleyip kalan aklını fikrini oynatacak, bunların salaklıklarıyla avunacak.

Adı lazım değil, biri, ahlaksız mı ahlaksız, daha doğrusu sapıkça konulu bir dizinin başrolündeymiş. Babası, annesini sınıf arkadaşı kızla aldattı diye kız babası yaşındakiyle birlikteymiş de, aşklarının sonu ne olacakmış, kız ne yapacakmış, ah ah gençliğe takılan azgın babanın – kızgın tekenin- hali ne olacakmış? Bu dizinin başrolcüsü, önce diziye devam edelim, “Korona yasakları”nda çekilmesine izin verilsin, paramız kesilmesin, kesemiz dolmaya devam etsin diye ortaya zıplamış. Dünyaca oynanan “büyük gözaltı”ya başkaldırma numarası yapmış virüs adıyla bir şarkı okuyarak:

“ Oy korona korona, nerden geldin başıma. /Evde otur Türkiye, lütfen otur Türkiye”

Bizim zamanımızın alfabe fişleriyle hep alay edilirdi, o sözler yüzünden geri kalındı derlerdi: “Uyu uyu yat uyu”. “Yat yat uyu!” Yaşamda neler geliyor başa, bu sözle dalga geçenler, sözde aydınlar, “Evde otur, lütfen otur Türkiye!” sözlerini yadırgamadılar bile. “Uyu uyu yat uyu!” çocuklara, uykudaki bebeye denirdi, Türkiye’ye değil! Düşünürseniz ne kadar acı, ne kadar düşündürücü bir durum geldiğimiz durum.

Üstelik bu söz, ünlü birilerinin para kazanmasına set vuruldu diye, toplumla dalga geçilerek deniyor.
*
Yavaş yavaş soru soranların, dünyanın içine sokulduğu bu durumu yadırgayanların sayısı da az değil son günlerde. Bir yabancı doktor soruyor sesli kasetinde, Türkçeye çevirip yayınlamışlar:

“Kimse çıkıp sormuyor: “Bu virüsün tehlikeli olduğunu nasıl anladınız?”

“Bundan önce durum nasıldı?”

“Geçtiğimiz sene de aynını yaşamadık mı biz?”, “Bu şey yeni mi gerçekten?”

Yok bunları soran…

Oysa gerçek şu ki; Kral Çıplak…”

*

Bizim ünlülerimiz bu işe şöyle el atmışlar:

Ceyda D. pembe düşlerde, uçmuş; “Hepsi geçecek. Yaz gelecek. Hep birlikte mavilere gideceğiz.”

Hayvanat bahçesinden büyük bahçesinden seslenen ünlü şarkıcı kadın; “Olayın ciddiyetinin hiç farkında değiller, bu nasıl dışarı çıkma isteğidir, anlamıyorum yav...” demiş.

Bu, kölelik üzerine söylenen söz de, geçmiş dönemlerin ünlü şairinden (Goethe):

“Dünyayı dolaştıkça görürüz ki, insan kölelik için doğmuştur!”

Anadolu Üniversitesi rektörü demiş bunu da: “Tokalaşma yok, özümüze döndük!” Kadın eline dokunmayan, uzanan elleri havada bırakanlar, “tarikat ehli” rahatlamışlar, oh, istedikleri düzene az kalmış...

Misyoner Işık Hanım ve benzerleri, televizyonlarda hipnozlara başlamış, engelleyen yok, yaptığının cezası yok:

“Rab (İsa) program aracılığıyla size dua gönderecek. Rab dedi ki, seninle dua edenler...”

Ev üreticileri, evden satışlar artmış. Sıradan insanlara sürüsüyle taktırdıkları ağız burun torbaları yetmemiş, yanı yönü kapalı, zırh misali yüzü örten siperlikler geliştirmişler, satışına başlamışlar. “Zor günler geçiriyoruz” diyerek satışa – tanıtıma başlıyorlar.

Bir hastanemizin adının değiştiğini de, oraya yatan hasta haberinden, yeni duyuyoruz:

Haberde adı geçen “Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi,” eskinin Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi. Adı değiştirilerek, 2011’de Halkalı’daki TOKİ binasına taşınılmış.

“Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” sözünden başka sağlıkla ne ilgisi varsa o padişahın, bir Cumhuriyet kurumuna bu son yıllarda ad olabilmiş, kimsenin de itirazı olmamış ki kaynayıp gitmiş ad değişikliği...

*
Bu örnekler bitmez. Her gün yenisini ekliyorlar özenle. Son bir örnekle bitirelim sözü, insanlığın getirildiği son noktayı gazetelere düşenler, suyu sıkılanlar anlatsınlar.

Sıradan bir adamın önce eşi, ardından erken doğan çocuğu hastanede ölüyor, annenin müzmin bronşit rahatsızlığı varmış, bir de grip virüsüne yakalanınca kurtaramıyorlar. Baba hastanede kontrol amaçlı tutuluyor, salıverilirken sosyal iletişimde yazdıkları insanlığın bitişinin ilanı gibi. Ünlüleri aratmıyor yeni düzenin şükürcüsü.

Bakınız son sözlere. Bu sözleri baba kendisi yazmış, yayınlamış. İnsanlığı öldürmeyi başarmışlar. İnsanları ölümden öylesine korkutmuşlar ki, bu son küresel oyunda; "Herkes ölsün, bir kendileri yaşasın!", yetişir...

"Benden sonra tufan" misali:

“Allaha şükürler olsun şükür. Şükür Allah’ım sana, şükürler olsun. Bugün taburcu oluyorum. İyi oldum. Bu virüsten kurtuldum. Çok şükür, çok şükür."

Feza Tiryaki, 6 Nisan 2020
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x