Komando “Dede”

Komando “Dede”

İletigönderen Feza Tiryaki » Cum May 08, 2020 23:43

Komando “Dede”

Altmış altı yaşındaki İbrahim Öğretmen’in haberi bu. Demir kafesli ev camından havaya ateş açmış dellenip, anında ekip gönderilmiş evine hem de “kamuflaj” giyimli. Yaka paça götürülmüş. İşte dört bir yana yayılan her gazetenin başlığına aldığı en son haber böyle:

“Komando dede” olarak tanınan emekli öğretmen, havaya ateş açıp polise direndi. İhbar üzerine adrese polis ekipleri sevk edildi. Polisin uyarısına rağmen havaya ateş açmaya devam edince de Özel Harekat polisleri çağırıldı.” (DHA)

Bir de resimler konmuş habere, aman aman... Resimli roman haltetmiş yanında.

Evin resimleri, öğretmenin camdaki yarı çıplak hali, sokağının, polislerin resimleri... Baktıkça, düşün dur!

"Kurt kuş elinde kalmış."

Evinin camları demir parmaklıklı. Bildiğin hapishane penceresi. Eski evlerde olduğu gibi cumbalı da değil. Ne çiçek konabilir önüne, ne başını içine sokup şöyle ötelere bakabilirsin. Dış duvarlarının sıvası dökülmüş, eski bir ev. Virane. Apartmandan bozma bir yapı, ev desek değil, apartman desek değil. Bu evin, böyle evlerin içinde, hiç dışarıya çıkmadan günler geçirdiğimizi düşünelim:

Demir parmaklıklar ardındasın.

Sabah, öğle, akşam.


Gece oluyor, uyuyorsun, sabah, kalktın, bir dışarda dolaşma, ekmek, gazete alma bahanesiyle gezinme, açık havada iki adım atma olanağın yok. Eğer okuyan yazan biriysen, kitap okumayla bir süre zamanını geçirebilirsin. Televizyon bakma, varsa cep telefonuyla oynama... Oluyor öğlen. Yemek ye, oruçluysan ha’di biraz uyu, ikindiyi ettin. Daha akşama çok var. Bir o duvara yürüyorsun bir bu duvara. Varsa ikinci odan, bir o odaya, bir bu odaya gir çık. Bir, demir parmaklıklardan bakıyorsun, bir, kapıyı açıp karanlık merdivene. Sokak sana yasak.

Oldu mu akşam. Evdesin. Bir dolaşıp geleyim, bunaldım demek hakkın yok. Evde televizyon bütün gün açık. Sen kapasan açan açıyor. Hepsi aynı tornadan çıkmış gibi televizyon habercileri, aynı telden çalıyorlar.

“Ar yılı değil, kâr yılı.”

Her lafları “corona virüs”le başlıyor, “corona” ile bitiyor:

“Dır dır dır, vır vır vır...” “Kork kork kork! Kork da kork!” “Taç taç taç...” “Virüs virüs virüs!” “Aşı aşı aşı, çip çip çip..”

Gece; geç oldu, uyuyayım bari diyorsun. Uykulu - uykusuz sabahı buluyorsun. Kendimi bir dışarı atayım, parka kadar gideyim, deniz kenarına ineyim, ırmak boyu söğütlüğe doğru yürüyeyim, tarla yolunda bisiklet süreyim, olmadı otoyol kenarından gidip geleyim, sokağa çıkayım, karşı mahalleye, kırlara gideyim... Yok! Yalnız da gitsen izin yok! "Sabah koşusuna çıkayım!" Ne!!!

Demir parmaklıklar ardından bakıyorsun.

Dışarda gezinenler... Sürüp gidiyor hayat! Arkadaşlarının bir kısmı dışarda. O kadar spor yapan, ağaçlara tırmanan sana, evden çıkış izni yok, sen verilen emre göre bilinmeyen bir zamana kadar evde kalacaksın. Neden mi? Yaşın altmış altı olmuş ya canım! Daha ne olacak! Ülkemizin kendine has, dünyada eşi olmayan bir uygulaması bu! Ha, bugünün gazetelerinin dediklerine göre, bu yasak işe yaramış. Bunu nasıl ölçmüşler, bu sonuca nasıl varmışlar sormayın, siz denilene bakın! Sözcü gazetesi övünüyor, bu 65 yaşa yasak kararını ilk biz önerdik diyorlar. Ağızlara takılan, temiz hava almayı engelleyen doktor maskesi taklidi örtüleri de onlar önermişmiş.

Hapishanede olsan havalandırma hakkın var, hapishanenin avlusunu turlarsın. Ziyaretçi beklersin. Bir insan yüzü görürsün. Şimdi çocukların, torunlarını bile göstermiyorlar sana. Ayrı durma öğütleniyor, böyle yapanlar övülüyor, aferin alıyorlar. Filmleri çekiliyor, DHA muhabirleri ellerinde mikrofon yayındalar, kendini maskara etmeye, büyük oyunda rol almaya gönüllü olanlarla söyleşiler yayınlıyorlar. Küçücük çocukların ağızları burunları bezli. Onları da evlere kapatmışlar. Karşı sokakta da otursalar onlarla buluşamazsın. Onlar için sen grip bulaşsa ölüverecek birisin. İstediğin kadar ben sağlıklı bir bireyim, nerede insan hakları, nice gencim diyen elime su dökemez deyin, kim dinler bundan böyle sizi!

Yeni moda bilgi bu: “Çocuklar hastalanmaz!” E... Niye okulları tatil ettiniz o zaman? "Şimdiye dek bilinenler yalan! Onlar grip olmazlar, ancak virüs taşırlar, sana bulaştırırlar (!)... Dünya Sağlık Örgütü ne derse o! Bizim ağamız paşamız artık onlar! Bulaştı mı virüs sana, kurtuluş yok. Tahtalı köyü boylarsın! Bir de hastanelere düştün mü, bir daha çıkabilir misin bakalım?

Irkçılık yapma! Bu salgını kurgulayanların, aşıcıların kökenleri seni ilgilendirmez! Hem "Kurt kuzuyu haber vererek yemez!" "Kurdun ağzından da kuzu alınmaz!"

Dizlerin için işleyen demir ışıldar misali yürümeliymişsin, akıl sağlığın için temiz hava, temiz yayın, temiz bilgiler gerekliymiş... Kimseye muhtaç olmadan yaşamak önemliymiş... Bunlar yalnızca “miş.” Bilgisayarcı aşıcıya, oyun kuruculara kulak ver! Sen kimsin ki, onlardan daha iyi bileceksin? Alt tarafı bir öğretmensin.

İbrahim Bey, Cumhuriyetin bir Türkçe öğretmeni:

"Bir zamanlar çocuk okutmuşsun... Elinde tebeşir Atatürk demişsin, Kurtuluş Savaşı demişsin, Türk Devrimleri demişsin... Dilimiz Kimliğimizdir, güzel dilimiz Türkçe demişsin. Demişsin de demişsin..."

On gün sonra 19 Mayıs. Aç gözünü! Hatırlanıyor, konuşuluyor mu bu gelen ulusal bayram? Türk’ün şahlanışını, yüce Atasının önderliğinde Kurtuluş Savaşı’nı başlatmasını, 19 Mayıs 1919’u, bu günlerde konuşanı hiç duydun mu?19 Mayıs için hazırlık yapıldı mı? Bayramın programı belli mi? Kolay mı yüz birinci yılı bu yıl! Yazıyla yüz bir, sayıyla, 101!

Ey öğretmenim, seni daha önce ağaç dalında baş aşağı spor yaparken yakaladıklarında, soruşturduklarında yaşını, dışarı çıkışını, “Su görsem yüzerim, at görsem binerim, sağlıklıyım, üstüne çıktığım ağaç evimin karşısında!” demişsin. Böylece adın gazetelere geçmiş, "Komando Dede" adıyla ünlenmişsin!

19 Mayıs gençlerine taş çıkardığını ispatlamışsın.

Gazetecilerimiz ulusal bayramları kendilerine dert etmiyorlar artık. Alıştırıldık. Okulları tatil edilen gençlerden hiç ses seda yok. Ne diyecekleri bir söz var, ne bir muhalefet partisi var ülkemizin, halka önderlik edecek, halkın sorunlarını dinleyecek, karşıt görüşleri temsil edecek. Belli, bayram yine güme gidecek! Varsa yoksa, herkesin dilinde 24 Mayıs’taki Şeker Bayramı. Bu bayramda el öpülecek mi, bayramda dışarı çıkmaya izin çıkacak mı? Bir de:

“Alışveriş merkezleri açılacak mı? Berberler çalışacak mı, lokantalar yemek yedirecek mi?”

Söz başka yerlere kaydı, lafı uzatmadan toparlayalım:

Yine kapatıldığın eve dönelim. Senin gibi eve kapatılanların durumunu görmeye çalışalım: Dört duvar içinde günü geçirelim!

Bir camdan bak, bir evin içini dolaş. Haberler aynı. Şımarık, yoz kadın yayınları, oynanmayan futbolun transfer haberleri, kim ne almış kim ne vermiş, Terim ne demiş... Acun’un tarzan benzeri yarışmacıları, bunların kent konseyleri... Anlılar, Şanlılar, eskiden kalmış, naftalin kokan filmler... Profesörler, din adamları, tarikatlar cemaatler, fetvalar, sohbetler... Oldu mu öğlen. Yemek. Yemekten sonra iki adım atmak mı istiyorsun? Ya yat, ya otur, ya bir ileri bir geri evde gezin. İkindinin eli kulağında. Hele şükür günün yarılandı akşama az kaldı.

Akşam olunca ne olacak? Misafirin mi gelecek? Yasak! Sen mi misafirliğe gideceksin? Yasak! Gece yürüyüşü mü yapacaksın evinin çevresinde? Unuttun mu dışarı çıkman yasak!

Bağınla bahçenle uğraşsan... "Bağ bahçe mi var? Olana bile yasaklıymış..."

Çardak altında dinlen!

“Nerede nerede? Bahçeli konağım mı var benim? Bir küçücük balkonum bile yok! Yine şükür, ya gökdelen misali, ışıksız yarı karanlık betonluklarda oturaydım, yere kuş bakışı bakaydım! Camlar demir parmaklıklı ama olsun, ya evim penceresiz olaydı, yeni yapılan hastane odaları gibi dört bir yanı duvar olsaydı? Yere yakınım üstelik, ikinci kat, bir sallansa zemin, istesem dışardayım.”

Araba sesi, evinin içinde. Caminin sesi, evde. Kuşların sesi... Hani nerede?

"Bu yatış bizde, bu kalkış bizde iken, bugün de buradayız yarın da..."

İki günü geçirdin. Üçüncü güne geldin. Ne zaman kapıları açılacak evinin? Bilmiyorsun. Başladı mı aynı döngü...

Döndüncü gün, beşinci gün... Böyle böyle kırk sekiz gün...

İbrahim öğretmen delirmesin de kim delirsin? Mahalleden demişler:

“Zaten psikolojik sorunları vardı...”

Feza Tiryaki, 8 Mayıs 2020
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Re: Komando “Dede”

İletigönderen Gönül Pınar Atacı » Pzr May 10, 2020 13:46

Bu özel ve çok güzel yazının konusu olmuş İBRAHİM ÖĞRETMENE namı diğer KOMANDO DEDE'ye o zülmü yaşatan ve tüm zamanı AR YILI olmaktan çıkarıp haram KAR YILI yapmış olan eski ve yeni, açık ve gizli BOP'culara ve Beşinci Kol'culara sonsuz nefret ve ebedi lanet.
Seçkin ve saygın sitemiz GÜNCEL MEYDAN'ın anne ve anne adayı olmanın yüce ve kutsal güzelliğini ve özelliğini, zevkini ve tadını, emeğini ve terini, sevgisini ve saygısını almış ve alacak olan tüm kadın yazarlarına ve okuyucularına ise en mutlu ve kutlu bir ANNELER GÜNÜ dileklerimle sevgili FEZA'ya en yürekten tebrikler, sevgiler, selamlar, en iyi dilekler, yeni başarılar ve umutlar.
Kullanıcı küçük betizi
Gönül Pınar Atacı
Üye
Üye
 
İletiler: 1285
Kayıt: Sal Ara 01, 2015 9:02

Re: Komando “Dede”

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş May 13, 2020 9:45

Çok değerli "Bir Cumhuriyet Kadını" Gönül Pınar Atıcı’ya,
Anneler Günü’nde tüm kadınlarımıza yazdığınız bu güzel sözlere aracılık ettiğim, sizden böyle sözler duyduğum için mutluyum... İbrahim öğretmenlerin acısını da yüreğinde duyan size , sizin gibi memleketimizi ana yüreğiyle seven tüm kadınlarımıza selam ve sevgiler...
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12


Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x