TCG Kocatepe Olayı’ndan Neler Öğrendik? / Cem GÜRDENİZ

Kitapları bu bölümde tanıtabilirsiniz.

TCG Kocatepe Olayı’ndan Neler Öğrendik? / Cem GÜRDENİZ

İletigönderen Balasagun » Pzt Eki 21, 2013 14:06

TCG Kocatepe Batıyor

Hava Kuvvetleri ile Deniz Kuvvetleri arasında oluşan ciddi bir komuta kontrol ve muhabere problemi nedeniyle TCG Kocatepe muhribi Hava Kuvvetleri av/bombardıman uçaklarının 21 Temmuz öğle saatlerinden itibaren başlayan taarruzları sonucunda Kıbrıs batısında saat 22.00 sularında infilak ederek batmıştır. Bu olayda 54 denizci kaybedilmiştir.

TCG Kocatepe’nin batmasının kuvvet üzerinde yarattığı menfi psikolojik etkinin görkemli Kıbrıs askeri stratejik başarısını gölgelemesi hiçbir zaman anlaşılamamıştır. Kıbrıs Zaferi, Deniz Kuvvetleri’nde alması gereken görkemli yerini alamamıştır.

Yavuz plajına ölüme giden çıkarma gemi ve araçlarının topluca bu başarı nedeniyle onurlandırmaları ilk kez 2008 [1]  yılında gerçekleşti. Söz konusu tarihe kadar kimse bu kahraman gemi komutanlarını hatırlamadı. Oramiral Emin Göksan’ın 1987 yılındaki Kuvvet Komutanlığı’na kadar, Kıbrıs Barış Harekâtı’na katılan personelin deniz piyadeleri hariç tam listesi dahi bilinmiyordu.


TCG Kocatepe Olayı’ndan Neler Öğrendik?

Unutulmamalıdır ki, insan-makine arakesitinde her zaman hata olabilir. Bu hata taktik ve teknik nedenlerle oluşabilir. Kocatepe’nin batışında bunların hepsi bir araya gelmiştir. Ancak bu trajedi özellikle komuta yapısı ve komuta, kontrol sistemindeki aksamalara bağlı olarak ortaya çıktı. Dilerim buna benzer hatalar gelecekte yaşanmaz, 2010 yılından itibaren Deniz Kuvvetleri’nin amiralleri ile denizdeki komutanlarını hedef alan Balyoz tertibi ile darmadağın edilen komuta yapısı, gelecekte Kocatepe Olayı’nda yaşanan aksaklıkları tekrar etmez.

Bu trajedide en önemli neden, “Durumsal Farkındalık” eksikliğidir. İstihbarat raporları eksik ve yanlışlarla doludur. Her şey harekâtın ilk günü, 20 Temmuz günü, Muğla Jandarma İl Komutanlığı’nın “Rodos Mandrake Burnu açıklarında 10-12 gemilik konvoy” raporu ile başlamıştır. Bu raporun Genelkurmay ve Kuvvet karargâhlarına, deniz karakol (D/K) uçağı tarafından da Kıbrıs’ın kuzeyindeki harp filosu gemilerine iletilmesi, önlenemez süreci başlatmıştır. En büyük hata, deniz karakol uçağı pilotunun kesin değerlendirme yapmadan ve pozitif teşhis sağlanmadan, gördüğü ticaret gemilerini askeri konvoya benzeterek rapor etmesidir. Aslında pilotumuzun bu yanlış değerlendirmesi, çağlayan etkisi yaratarak büyük bir karmaşaya ve trajediye neden olmuştur. Amiral Güven Erkaya bu sürece yönelik şöyle diyor. [2] 

“Beklediğimiz emir 21 Temmuz sabaha karşı geldi. ‘Üç gemi ile müdahale edeceksiniz. Önce Hava Kuvvetleri, sonra siz taarruz edeceksiniz,’ diyor. Harekât sahasından uzak durmamız isteniyor. Şimdi harekât sahası neresi? Böyle bir yer çizilmemiş. Sen kendin tayin edeceksin... Tekrar deniz karakol uçağı ile temas kurup gemilerin tipi, milliyeti ve refakat durumuyla ilgili bilgi talep ettim. Cevap: Sis yüzünden aşağısını göremiyoruz... Bir türlü konvoy denilen gemi topluluğunun ne olduğunu anlamıyoruz. Gelen raporlar çelişkili. Bazen konvoyun sekiz-on gemi ile korunduğunu duyuyoruz, bazen konvoyda muhrip yok diyorlar, D/K uçağı konvoyun tesadüfen bir araya gelen ticaret gemilerinden oluştuğunu dahi söylüyor...

“24 saat süresince bu gemilerin var olup olmadıkları, var iseler ne oldukları tarafımızdan bir türlü tespit edilemedi. Ama bir Yunan gemisi batırmayı takmışız aklımıza... Sahaya girdik. 20 milde radarda sadece iki gemi [3]  teması var... Bu arada aklıma şöyle bir şey geldi. Burada gemi topluluğu yok. İki tane gemi var. D/K pilotu durmadan konvoy rapor ediyor. Biz buraya yaklaşıyoruz. Daha Hava Kuvvetleri’nin taarruz zamanı gelmedi. Harekât sahası dedikleri bir alanın içine doğru yaklaşıyoruz, öyle bir durum olacak ki, o iki gemi, biz de onları korumakla görevli üç muhrip toplam beş gemi olacağız. Hava Kuvvetleri’ne mensup uçaklar da bizi Yunan konvoyu zannedip saldıracaklar.”

Bunu düşündükten dakikalar sonra Türk uçaklarının TCG Koctepe, TCG Adatepe ve TCG M. F Çakmak muhriplerinden oluşan gruba saldırıları başlar. Burada dikkat çeken en önemli konu, havacılara verilen harp sahasının sınırlarının denizdeki birlik tarafından bilinmemesi ya da bilindiği halde sahaya girilmesidir.

TCG Kocatepe’ye öğle saatleri ve öğleden sonra iki ayrı harekât ile onlarca sorti taarruz yapılır. Saat 13.00’te başlayan hayatta kalma mücadelesi 17.00’ye kadar sürer. İlk saldırıda geminin kıç tarafında bulunan ana batarya topun yakınındaki yardımcı dizellerini ve yangın tulumbalarını kaybeden gemi tamamen karanlıkta ve yangınla mücadele edemeyecek durumdadır. Ağır yara alan gemi 17.00’den itibaren terk edilir.

Durumsal farkındalık sadece istihbarata yönelik değildir. Dost birlik harekâtı da en az düşman faaliyetlerinin takibi kadar önemlidir. Burada anlaşılıyor ki, havacıların ilan ettiği harp sahasından, denizdekilerin haberi yok. Daha da kötüsü, Deniz Kuvvetleri Harekât Merkezi bu saha sınırlarının denizdeki taktik komutan, Komodor Deniz Kurmay Albay İrfan Tınaz tarafından bilindiğini farz ve kabul ediyor. Hava Kuvvetleri’ne kendine güvenle o bölgede gemimiz yok diyebiliyor ve TCG Kocatepe’nin ilk saldırıdan sonra yanmaya davam ettiği, hareketten sakıt kaldığı bilindiği halde geminin saha dışında olduğu farz edilerek, ikinci hava harekâtının başlamasına onay verebiliyor.

Denizde durumsal farkındalık eksikliği nedeniyle oluşan en ciddi hata, girilmemesi gereken Kıbrıs batısındaki Arnavut Burnu güneyine geçilmesidir. Konvoy hakkında bu kadar karmaşık ve çelişkili bilgiler gelmesine rağmen, TCG Kocatepe Komutanı’nın söylediği gibi, 20 mil içinde sadece iki gemi radar ile tespit edildikten sonra, kuzeye dönüp Girne’ye rota vermesi gerekirken, neden güneye intikale devam edilmiştir? Bu şekilde güney rotalı manevradan haberdar olmayan Deniz Kuvvetleri Harekât Merkezi de, havacıların ısrarlı “Bölgede geminiz var mı?” sorusuna “Yok” demiştir. Deniz Kuvvetleri Harekât Merkezi, Komodora “kuzeyde kalın” emri verdiğinden, Komodorun güneye gitmeyeceğinden emin bir şekilde, bir alt kattaki Hava Kuvvetleri Harekât merkezine “sahada gemi yoktur” diyebilmiştir. İkinci hata da ilk saldırıdan sonra yaralı Kocatepe’nin sahada bırakıldığı bilgisinin Deniz Kuvvetleri’ne iletilmemiş olmasıdır.

TCG Kocatepe’den çıkarılan en büyük ikinci ders, deniz harekâtının hava desteği konusudur. Öncelikle denizdeki taktik bir harekâta hava desteği sağlandığında bu taktik kuvvetin kontrolü mutlaka denizdeki taktik komutana verilmelidir. Bu yapılmamıştır. Önceden bunun eğitimi de tam anlamıyla yapılmamıştır.

Diğer taraftan, Ankara’da Silahlı Kuvvetler Komuta Merkezi’nden, Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’nden ve Deniz Kuvvetleri Harekât Merkezi’nden ayrı ayrı yapılan girdiler ile Birinci Taktik Hava Kuvveti yerine İkinci Taktik Hava Kuvveti’nden sevk edilen uçakların farklı parola kullanması, o dönemde IFF [4]  kodlarının ve teknolojisinin gerçekçi bir şekilde ve etkin kullanılamaması bana göre bu trajedide en önemli ikinci nedendir.

Eğer TASMO görevindeki, yani deniz harekâtının taktik hava desteği görev kolları, TCG M. F. Çakmak muhribinde bulunan Komodor Deniz Kurmay Albay İrfan Tınaz tarafından kontrole alınmış olsaydı, bu trajedi yaşanmazdı. Ama bu kolların taktik kontrolü Komodora verilmemiştir. Günümüzde denizdeki satıh harekâtına yönelik en küçük çaplı faaliyet dahi, denizdeki taktik komutan tarafından idare edilmektedir. Zira denizde durumsal farkındalığı sağlamanın yegâne yöntemi budur. Burada aksi olmuş, Ankara, durumsal farkındalığı sağlayamamış, dost birlikler ile sözde Yunan filosu olarak rapor edilen konvoyun yeri farklı şekillerde rapor edilmiş, dolayısıyla Hava Kuvvetleri’nin “Bölgede Türk gemisi var mı?” sorusuna da yanlış cevap verilmiştir.

Personelin olağanüstü gayret gösterdiğini dinlediklerimiz ve okuduklarımız paralelinde söyleyebiliriz. Nitekim Başçarkçı Deniz Binbaşı Metin Sülüş, gemisini kurtarmaya çakşırken şehit düşmüştü. Ancak personel eğitiminden kaynaklanan hataların da varlığından bahsetmek gerekir, örneğin Muhabere Subayı Üsteğmen Necati Gürkaya, kendine güvenip seyyar telsizi ile birlikte denize atlamış ve boğulmuştur. Denizde can sallarında bulunan personel sahilin kabaca 30 milinde bulunulmasına ve en uzun denizde kalan kazazedeler 72 saat kalmış olmasına rağmen denizde canlı kalma disiplininde zayıflıklar oluşmuş, bazı personel bu safhada kaybedilmiştir.

Bence en önemli ders Deniz Kuvvetleri’nin arama kurtarma harekâtında gösterdiği zafiyettir. Keşif tam yapılamamış, Hava Kuvvetleri’nden tam fayda sağlanamamıştır. Personelin bir İngiliz deniz helikopteri [5]  , bir kısmı İsrail Okul Gemisi, bazıları da Libya ticaret gemileri tarafından kurtarılmıştır. Yara alan muhripler Mersin’e dönmüş, TCG Kocatepe kendi kaderine terk edilmiş ve gece yarısı büyük bir infilak ile Akdeniz’in derinliklerindeki ebedi istirahatgâhına çekilmiştir. [6] 

Dipçe:
 [1]  20 Temmuz 1974 tarihinde kıyı başına ölümüne kapak atmaya giden LCT, LCM ve LCU komutanlarından hayatta olanları Deniz Piyade Alay Komutanı Yarbay Neşet İkiz de dahil olmak üzere Çıkarma Filosu-Foça’da 20 Mayıs 2008 tarihinde bir araya getirdik. Bana tören sırasında sarılıp ağlayan emekli komutanların şu kelimeleri hala aklımda. “Bugüne kadar neden hiç hatırlanmadık?”
 [2]  Baytok, s. 118
 [3]  Bu iki temastan bir Yugoslav, diğeri İtalyan ticaret gemisi idi.
 [4]  IFF: Identification, Friend or Foe: Uçakların ve suüstü gemilerinin birbirlerini tanımalarına yarayan dost veya düşman teşhisini kolaylaştıran elektronik bir cihaz.
 [5]  Ben bu kazazedeleri kurtaran ve o dönemde Agratur Üssü’nde görevli olan deniz helikopter pilotu İngiliz Deniz Albay R. Harvey ile 1991 yılında Norfolk’da SACLANT’ta bir toplantıda tanışmıştım. Bana kendisine verilen Türk Genelkurmay Başkanlığı şeref madalyasını göstermişti.
 [6]  Kaderin garip bir cilvesi olsa gerek Cumhuriyet Donanması’nın yaşadığı en talihsiz olay sonucunda Doğu Akdeniz’e emanet ettiğimiz Kocatepe ne gariptir ki, 6 Mayıs 2005 tarihinde adaşını, bir diğer Kocatepe’yi de aynı suların dibinde gördüğünde ne düşünmüş olabilir? 1993 yılında ABD’den transfer edilen (Knox sınıfı) Kocatepe 12 yıl Donanmaya hizmet ettikten sonra TCG Yavuz tarafından yapılan “Harpoon” atışı ile ilk TCG Kocatepe’nin battığı mevkiye yakın bir alanda batırılmıştır. Bu gemi dördüncü kez TCG Kocatepe ismi verilen savaş gemisi idi.


Cem GÜRDENİZ, “Hedefteki Donanma”, s. 126~130
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Kitap Tanıtımları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x