Eşekler Olmasa, Semer de Olmaz, Semerci de… / Zahide UÇAR

Eşekler Olmasa, Semer de Olmaz, Semerci de… / Zahide UÇAR

İletigönderen Balasagun » Cum Şub 14, 2014 13:04

Eşekler Olmasa, Semer de Olmaz, Semerci de…

Resim
Gündemin yeni konusu;

Alo Fatih….

Üç Fatih’e kilitlenip kaldık.

Oysa Fatihler serisinden bir ordu var bu ülkede. Basınıyla, akademisyeniyle, valisiyle, istihbaratçısıyla…

Unutmayın, semer eşekliği kabul edene vurulur. Eşek olmasa, semer de olmaz, semerci de…

Erdoğan 11 Şubat 2006’daki Mersin gezisinde ‘Çiftçinin hali ne olacak? Anamız ağladı. Hangi yüzle geliyorsun buraya?’ diye bağıran Mustafa Kemal Öncel’e ‘Ananı da al git lan’ dediği zaman Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök;

“Başbakanımıza da bu tavır yakışıyor ama…” mealinde bir yazı yazmıştı. Gazetelerde çiftçi Kemal Öncel’e provokatör diye suçlama yönelten, Erdoğan’ı masumlaştıran birçok yazı yazıldı. Ben de bu yalama yazılara tepki olarak;

“O zaman ben de hepinize lan diyorum lan” diye cevabi bir yazı yazmıştım.

Aynı Ertuğrul Özkök “Şimdi anladın mı o cumhuriyeti” başlıklı bir yazı daha yazdı. Yıllarca görmediği Rahmetli Ali Tatar’ı görüvermiş birden(!).. Esirlerimiz ile yapılan mülakattan kendince bir ders çıkarmış; “Anlattıklarına bakıyorum. Hüzün var, acı var, haksızlığa uğramanın ıstırabı var. Ama öfke ve kin yok.” Diye yazıyor. Ve devam ediyor;

Hiçbiri, o haksızlık ve adaletsizlik zindanlarında, bilenmemiş, bir infaz mangasının neferi haline gelmemiş.

Çünkü bu büyük Cumhuriyet “kindar nesil” yetiştirmedi.

Diyor.

Ha şunu bileydin 2. Cumhuriyetçi Ertuğrul.

Sahi Ertuğrul Özkök, sen o davalardan birini izledin mi?

68 kuşağının köşe tuzluğu olan liboş takımı senelerce Deniz Gezmişlerin idam sehpalarında verdiği canlarının mirasını yedi. Şimdi 2007 yılından bu yana üzerlerinde tepindikleri insanların canları, onurları üzerinden ekmek yiyecekler öyle mi?

Kefen soymaya doymadılar.

Ergenekon denilen kurmaca davalar başladığında mahkemeler önce basında kuruldu. Hedef insanların özel hayatları en hayasız biçimde yağma edildi. Olmayan suçlar, kurulmayan ilişkiler ihdas edildi. Kuddisi Okkır’ın ölümü bir kırılma noktasıydı. Kasa diye suçlanılan rahmetli Okkır’ın cenazesini belediye kaldırdı. Okkır’ın eşi durumlarını anlatmak için her yere başvurduğunu, basın mensuplarıyla görüştüğünü söyledi. Hiçbir gazetecinin anlattıklarına sahip çıkmadığını, yazmadığını açıkladı. Yalçın Akdoğan kendi arkalarını kurtarmak adına; “Milli orduya kumpas kuruldu” dedi, sahtekar işbirlikçiler bir bir ortaya döküldü. Ertuğrul Özkök birdenbire yargı eliyle ölüme yollanan Kuddisi Okkır’ı hatırlayıverdi. Hatırlamakla kalmadı, kendini aklarcasına, Kuddisi Okkır’ı kim hatırlıyor diye soruverdi(!).. Kendi nasıl hatırladı acaba?

Hakan Aygün, müthiş ulusalcı(!)… İşten atılmıştı. Jurnaltürk diye bir sitesi vardı. Gülen’e yakınlığı ile bilinen Bugün gazetesinde işe başladı. Sitesinde şöyle bir haber vardı:

“Her yerde beraberler…”

Haberin altında Ergenekon tutsaklarının ok ile işaretli bir resmi. Psikolojik operasyon kokan bu gibi haberlere karşılık “22 Haziran 2008” günü bir yazı yazdım. Yazıdan bir bölümünü hatırlayalım:

“Pabucumun gazetecileri sizi…”

Bir resim servisi de başka bir siteden. Bu zat da yayın yönetmeni iken muhalif yayınları nedeni ile bir televizyondan baskı ile kovulmuştu. Sonra yeni bir yandaş medyada kendine köşe buldu. Anlaşılan kovulduktan sonra biat etmişler.

Bu sitede yayınlanan resim ise internetajans sitesinin 2006 yılında verdiği Kuva-i Milliye ödül töreninde çekilen resimlerden biridir. Resimde Emin Gürses, Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz,Turan Çömez işaretlenmiş. Her yerde beraberler diyor(!)… Pabucumun gazetecileri diyeceğim amma, bunlardan değil pabuç, pençe bile olmaz.

Yahu, bu ödül törenine “herkes davetlidir” diye önceden duyuru yapıldı. Kemal Kerinçsiz,Turan Çömez, Veli Küçük bu törende ödül alan insanlardır . Bir arada olmayıp da ne yapacaklardı? Basın bu törene davet edilmişti. Hatta Cihan Haber Ajansı gelmiş, resimler çekmiş, sonra haberi çarpıtmıştı. İşte o gün çektikleri resimleri bugün rezilce servis ediyorlar. Herkese açık bir tören gizli toplantı oldu öyle mi? Yuh sizin haberciliğinize, yazıklar olsun insanlığınıza!”

İşte o haberi yapan Hakan Aygün şimdi Halk TV’yi yönetiyor. Aygün’ün yönettiği Halk TV üç tosundan biri olan Mehmet Altan’a bağlanıp fikrini sorabiliyor(!)?. O zehirli fikirlerinden bu ülkeye ne hayır geldiyse?

Ermenilerden özür dileyen bildiriye imza koyanlar, açılım soytarıları… Yani içlerinde Türk ve Türklüğe dair hiçbir kırıntı olmayanlar en büyük ihanete el verdi, yol verdi. Türk milletini sağır etti. Gözünü bağladı. Milletin gerçek haber alma özgürlüğüne ipotek koydu.

Gazetelere yolsuzluklar ile ilgili bilgiler de de gitti. Özel ilişkiler ile ilgili bilgiler de. Üç maymunu oynadılar. Gerçek gazeteciler bir bir işinden olurken, görevli basının kalemşörleri bölüşülen ülke rantından çöplenmeye devam etti.

Omurgası olanlar yok olurken, omurgası jel kıvamında olup, her kaba göre şekil alan cüzdanmatik kalemler bu günlerde günah çıkartıyor. “Nasıl olsa Türk Milleti balık hafızalıdır” diye düşünüyor olmalılar.

Üç Fatih’ten biri olan Altaylı… 2002 seçimlerinden önce Erdoğan için “muhtar bile olamaz” demişti. AKP seçimden zaferle çıkar çıkmaz çark etti. Erdoğan ile teke tek programları yaptı. Erdoğan’a “sufle verir gibi” sorular sordu. Kimbilir, belki büyük patronları ortaktır. İnsan bu kadar hızlı çark edince, akla başka bir şey gelmiyor.

Sonra aralarında bir kedi muhabbeti oldu. Kedi alıp-verdiler. Kedi hediyeleşmesi üzerinden barış çubukları tüttürüldü. 28 Şubat sürecinin kalemşör Fatih’i oldu Kalem-sor…

Tatlı su solcusu Can Dündar’da ülkenin raydan çıkartılmasında rol kapanlardandı… O’nun rolüne “İnsan Mustafa’yı anlatıyoruz” diye bir film yapmak düşmüştü. Küresel oyuncu “Vamık Volkan’ın tezini” film diye aktardı. Atatürk’ün şahsiyeti üzerinde ince ince oynanan bir film oldu. O Can Dündar’da yeniden ulusalcı piyasaya sürüldü.

Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş’ı da unutmayalım. İntihar etmeye zorlanan Dnz. Yb. Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar ile röportaj yaptı(!).. Kimse Ergenekon adını duymamışken, Aslı Aydıntaşbaş Ergenekon’dan bahseden bir yazı yazmıştı(!)..

Nedim Şener ve Ahmet Şık tutuklandıktan sonra ancak gazeteci olduğunu hatırlayıp davayı izleyen meşhur ulusalcılarımız da var. Uğur Dündar, Yılmaz Özdil gibi. Yılmaz Özdil Nedim Şener’den sonra ilk defa davayı izlemeye gitti ve “bu güne kadar gelmediğim için utandım” diye bir yazı yazdı. Ben de “Gerçekten utanmalısınız Yılmaz Bey” başlıklı bir yazı yazmıştım. Uğur Dündar daha önce o davaları meşrulaştıran yazılar yazdı. Ne zaman ki eşi ile ilgili Fetullahçı basın haber yaptı, o zaman çark etti. Yani kendine dokununca birden gözleri açıldı…

Bizler, bu köşebaşı ağır toplarından olmadığımız halde… Bu işten ekmek yemediğimiz halde başından beri kurulan tezgahı hep yazdık. Yani haklının, zulme-iftiraya uğramışların yanında yer aldık. Aslında;

“Ülkemizin yanında yer aldık”. Ve haklı çıktık.

Sahip çıktığımız insanlar bu gün pırıl pırıl karşılarında duruyor. Hırsız değiller. Haramları yok. Arsız değiller. Yolsuz değiller. Ahlaki zaafları yok. Alo Fatih’leri yok. Ayakkabı kutuları yok. Uzaktan kumandalı banka müdürleri yok.

Büyük yalanları doğru gibi sunanlar sahip çıktıkları siyaset cambazlarıyla beraber çamura battı. Vatikan artığı sözde cemaatin yalan ve iftiraları tel tel dökülüyor. Çalarak Karunlaşanları yalakalar alkışlayarak canavarlaştırdı.

Siyaset gemisi su almaya başladı ya? Başka bir gemiye atlama telaşına düştüler. Gazete köşelerinde mahkemeler kurup linç ettikleri Ergenekon ve serisi davaların esirlerini yeni ekmek kapısı olarak görmeye başladılar. 2007 yılından bu yana parçalanan aileleri, mezara konan insanları, sağlıklarını kaybeden mazlumları görmeyenlerin birden gözü açıldı. Bu da bana eski Türk Filmlerini hatırlatıyor.

“Kör oldum, kör oldum. Göremiyorum. Aman Allah’ım, göremiyorum…” sahnesinden sonra…

“Görüyorum, görüyorum…” sahnesine geçiş yapıldı.

Gözlerini açıveren de iyiliksever bir amca değil, kumpas ortağının baş danışmanı Akdoğan(!)…

Eşek olmayana semer vurulmaz. Bu ülkenin asıl sorunu boynuna asılan yem torbasına tav olup milletini satan aydınlardır. Boynuna yem torbası taktıranın da;

Başüstüne efendim demekten başka çaresi yoktur.

Unutmayın!!.

Eşekler olmasa semer de olmaz, semerci de…

Zahide UÇAR, 14 Şubat 2014
http://www.zahideucar.com
zahide@zahideucar.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Zahide UÇAR

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x