Kudüs Gazına Geliyor musunuz?

İnanın sevgili okurum, oynanan uluslararası tiyatro ve bu senaryoda rol alan figüranların çifte şahsiyet ve rolleri artık midemi bulandırıyor. Onlar konuşurken bile televizyonu kapatıyorum. Aynı yandaş kanallarda birbirinin aynısı kandırma ve uyutma dizilerini seyrediyorum. İsterseniz şuradan başlayalım. Mesela ABD’nin İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıyıp elçiliğini oraya taşıma kararı Birleşmiş Milletlere taşınacakmış. Filistin tam olarak devlet sayılmadığı ve BM üyesi olmadığı için onun yerine konuyu Güvenlik Konseyi’ne Mısır götürecekmiş. Güzel kim Mısır ve başkanı? ABD Güvenlik Konseyi'nin veto hakkı bulunan beş daimi üyesinden biri değil mi?

Gelelim Mısır'a. Mısır, savaş sonrası İsrail’i tanıyan ilk Arap devleti değil mi? Bu yüzden ABD’den en büyük askeri yardımı almıyor mu? Sisi nasıl Mısır devlet başkanı oldu? Peki, bu konuyu destekleyen ama Türkiye’deki zirveye katılmayan Suudi Kıralı İsrail’i ziyarete hazırlanmıyor mu? Türkiye’de mangalda kül bırakmayan reis BOP ortak başkanı değil mi? Irak'taki Müslümanları bombalayan ABD'ye itiraz edebilmiş mi? Suriye'de din kardeşleri katledilirken ABD'ye ne demiş? Onların talimatı ile Ege’deki adaları, Güneydoğu’daki toprakları başkalarına vermedi mi?

Yahu bırakın zavallı radikal dinci guruplara gaz vermeyi. Onların kafası zaten çalışmıyor veya az az buçuk çalışsa bir gün gelir bu konuların, soruların yanıtlarını arar. İçerde ekonomi göçmüş, Mustafa Kemal’in askerleri diye tanımlanan askerin başındaki zat-ı muhterem kalkmış memur maaşı ile cami yaptırırmış. Oysa her gün gencecik fidanlarını kurban veren ana ve babalar bu takıma hesap bile sormuyor soramıyor. Yalnızca çocuklarını cenaze namazına katılıp olmayan haklarını helal ediyor.

İktidar ise bir tuhaf. Ortaya konan yolsuzluk belgeleri üzerine değil bu belgeleri açıklayanlara saldırıyor. Ne bekliyorsak. Devletin parası kafaya göre harcanıyor, hesap soracak makam ve kurum yok. Tek sözü hüküm ve karar. Adalet iki dudak arasında kanunları istediği gibi hiçbir bilgisi olmadığı konulara sevk edebiliyor. Ardından kalkıp herkesin gözlerinin içine bakarak birde bana diktatör diyorlar. Doğru diktatör bile olamadı olsa olsa sultan falan herhalde.

Köylü sefaleti yaşarken senin asrın lideri çıkıyor hiç utanmadan ayaklandırdığı ve kan dökülmesine neden olduğu Suriyelilere harcadığı paradan söz edebiliyor. Bu pis savaşın katillerinin ülkeye girişleri kontrol edilemiyor. Ekonomi karaya oturmuş gemi misali. Haddini bilmeyen siyasetçiler, otomobil ve uçak üretmekten söz ediyor. Belki gerçekten de yapabilirler, dünyanın terk etmeye hazırlandığı teknolojiyi yeniden keşfederek. Elin oğlu şoförsüz otomobil ve uçak araçlar yapmaya başlarken ve bunlarda yakıt kullanımı değiştirirken biz daha yeni benzinli araçlara övgü yakmaya başladık.

Bir zamanlar modern ve gelişen dünyayla dans eden ülkem 50 yıl geriye giderek herkesin başka konuya geçtiği sayfadan yeniden okumaya başlıyor. Oysa Türkiye’yi yeni sorunlar ve problemler bekliyor. O esiyor kükrüyor olmayan ve haksız olduğu konularda herkese saldırıyor. Artık yokuş aşağı gidiş kayma şeklinde değil, freni patlamış kamyon misali.

Bu hafta ABD Başkanı Trump Ulusal Güvenlik kural ve prensiplerini açıklayacak. Bunlar ana çizgi dışına taşamaz. Taşsa da devlet kurumları başkanı o çizgiye yeniden çıkar. Bu kurallar öncesi Beyaz Saray’daki önemli bir isim kalktı Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda boğuşacağı bir konuda açıklama yaptı.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik danışmanı H.R McMaster, dünyada aşırıcı ideolojilerin yayılması faaliyetlerinde şimdi Türkiye’nin de büyük rol oynadığını öne sürdü. McMaster, birçok İslamcı grubun “Türkiye ve AKP modelini” örnek aldığını savundu. Merkezi İngiltere’de bulunan Policy Exchange adlı düşünce kuruluşunun dün Washington’da yapılan toplantısında konuşan McMaster, “radikal İslamcı ideolojinin tüm medeni insanlara karşı ciddi bir tehdit oluşturduğunu, ancak ABD’nin bu konuda sadece terör örgütlerine odaklanan ‘çok miyop’ ve ‘çok kanuncu’ bir yaklaşım izlediğini” söyledi.

McMaster, “Aşırıcı ideolojilerin medreseler, camiler ve sözde yardım kuruluşları üzerinden nasıl güçlendirildiğine fazla dikkat göstermedik. Sorun da elbette böyle başladı. 1970’lerde temelde Suudi Arabistan tarafından fonlandı ve sonra da en azından epey bir zaman başta Katar tarafından fonlanan örgütlere dönüştü. Şimdi de Batı Afrika’dan Güneydoğu Asya’ya kadar uzanan bölgelerde Türkiye’nin büyük dahiliyetini görüyoruz. Balkanlar şu anda ciddi bir endişe kaynağı” dedi. Konuşmasında McMaster, “Türkiye’nin iktidara gelmek isteyen İslamcı gruplar için model oluşturduğundan” söz etti ve ana model olarak da Mısır’daki ‘Mursi modelini’ gösterdi.

McMaster, “Diğer bir model ise İslamcı grupların çok şey öğrendiği Türkiye ve AKP modeli. Gücü tek elde pekiştirmek için sivil toplum, eğitim sektörü, polis, yargı ve orduyu kullanan; görmeyi tercih etmediğimiz bir model bu. Bunun Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmasına üzücü biçimde etki ettiğini düşünüyorum” diye konuştu.

Şimdi sizlerin fazla umursamadığınız ama yakın bir tarihte Türkiye’den sınırı dışına çıkacak herkese dünyadaki öteki ülkelerin birer potansiyel terörist gözüyle bakacağının bilmem farkında mısınız? Çocuklarınızı okumaya veya yakınlarınızı tedaviye gönderdiğiniz her yabancı ülke de taşıdığınız ülke pasaportu nedeniyle potansiyel terörist olarak değerlendirilebileceğine inanıyor musunuz?

İşte bu takımı iktidar yapan ve bugün yalnızca cebini düşünen takıma söyleyebileceklerim. Yani demem o ki artık köprüden önceki son çıkıştasınız bundan sonra kimseyi değil kendinizi suçlayın.

Savaş SÜZAL, 18 Aralık 2017