Küreselleşme ve İşçi Hakları / Metin AYDOĞAN

Küreselleşme ve İşçi Hakları / Metin AYDOĞAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Eyl 15, 2014 13:36

Küreselleşme ve İşçi Hakları

Bir zamanlar eylemleriyle ses getiren işçi devinimi, son dönemlerde kalıcı bir durgunluk ve eylemsizlik içine girdi. Geçmişte güç kullanılarak etkisizleştirilen sendikal savaşım şimdi yasal düzenlemeler ve işsizlik korkutmasıyla etkisizleştiriliyor. Küresel politikaların çalışma yaşamına verdiği yeni biçim; düşük ücret, ücretsiz fazla çalışma ve sosyal güvensizlik üzerine kurulu 19. yüzyıl koşullarında çalışan iş yerleri ortaya çıkıyor. Yaşananlardan yalnızca işçiler değil tüm çalışanlar etkileniyor, kazanılmış haklarını yitiriyor.

Geçmişten Gelen

Günümüz küreselleşme uygulamalarının işçi kazanımları açısından ne anlam taşıdığını ve önemini görmek için; işçi sınıfı savaşımının; ortaya çıkışını, gelişimini, dünya siyasetine yaptığı etkiyi ve bugünkü durumunu kısa da olsa incelemek gerekir.

19.Yüzyıl Kapitalizmi

Batı Avrupa kapitalizminin gelişip güçlenmesi için gerekli olan işgücü gereksinimi, doğal olarak önce, sanayileşen ülkelerin kendi ulusal pazarlarından karşılanmıştır. Feodalizmin ortadan kaldırılmasıyla, emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan özgür yurttaşlar durumuna gelen serfler, (toprağa bağlı köylüler) kentlere akın ederek, büyük bir işçi ve yedek işçi ordusu oluşturmuştu. “Vahşi kapitalizm” adı verilen bu dönem, Batıdaki emek sömürüsünün, hiçbir kısıtlamaya bağlı olmadan yoğun olarak sürdürüldüğü acılı bir dönemdi.

Çocuk İşçiler

1840 yılında Almanya’nın 30 bin nüfuslu Elberfeld kentinde 2500 çocuk, okulda değil fabrikada büyümüştü. 1848’de Prusya’da, yaşları 14’ten küçük 32 bin çocuk günde 14–15 saat ağır sanayi işlerinde çalışmaktaydı. Bir Optik Sanayi kuruluşu olan Rothenower’in yetkilileri işletmelerinde, “Yalnızca 8–13 yaşlarında oğlan çocuklarını çalıştırdıklarını ve bunların okullarını aksatmadıklarını” söyleyerek övünüyorlardı. Wuppertal’de dokuma sanayindeki işçilerin yüzde 70’i çocuktu. Aachen’li fabrikatörler çocukları, “Geceleyin ama yalnızca 11 saat” çalıştırdıklarını ancak “Gündüz okula göndermeyi savsaklamadıklarını” bir özveri örneği olarak açıklıyordu. 1 

Fransa ve İngiltere’de durum ayrımlı değildi. Fransa’da 1847’ye dek çalışma süresi günde en az 15 saatti. Çocuk emeği ucuz olduğundan ve çocuklar “makinalar arasında kolaylıkla dolaşıp büyüklerin yapamayacağı ince işleri başarabildikleri” için, işe alınmada güçlük çekmiyordu. Çalışma yaşı 3–4 yaşlarından başlıyordu. 2 

Örgütlenme ve Çalışma

İşçiler, sayıları ve bilinç düzeyleri arttıkça örgütlenmeye başladı. Ancak, bu yöndeki girişimler, 19.yüzyıl boyunca aşırı güç ve yasal engellerle bastırıldı. Sıradan ya da kapsamlı her türlü örgütlü eylem ve hak isteme, yeğinlikle (şiddetle) karşılaştı ve hemen her eylemde kan döküldü.

Yaptıkları işin gereği olarak birbirlerine yakınlaşan ve dayanışma duyguları gelişen işçiler giderek yaygınlaşan bir biçimde gizli örgütlenmelere yöneldi. Mesleki örgütlenmeyi bile yasaklayan yasalar, sınıf örgütlenmelerini “topluma karşı işlenmiş suçlar” kapsamına almıştı.

Bu dönemde işçiler, dernek adı altında, siyasi parti ve sendika işlevini gören gizli örgütler kurdular; bu örgütlerde; Aileler Derneği, Mevsimler Derneği, İnsan Hakları Derneği, Eşitler Derneği gibi adlar kullandılar.

Sendikaların Ortaya Çıkışı

19.yüzyılın ortalarından sonra, sermaye yoğunluğu arttı ve üretim çeşitlenmeye başladı. Bu gelişme herbiri ayrı üretim özellikleri olan ve çok işçi çalıştıran büyük işletmelerin ortaya çıkmasına neden oldu. Aynı işletmede çalışan işçilerin sayılarının artması ve bu işçilerin üretim süreci içindeki konumlarının benzer duruma gelmesi, onları işyeri esasına göre örgütlenmeye götürdü.

Paylaştıkları sorunların artmasıyla dayanışma duyguları daha da gelişen işçiler, örgütsel düzeylerini yükselttiler ve işyeri düzeyinde giriştikleri savaşımla, somut ekonomik ve toplumsal kazanımlar elde etmeğe başladılar.

Sendikal örgütlenme bu dönemde ortaya çıktı. Sendikalar ücret artışları, toplumsal haklar ve işyerine özgü sorunların çözümünde başarı sağlamakla kalmadı, işçilerin demokratik ve politik istemleri yönünde de savaştı. İşçilerin sınıf bilincine ulaşmasında önemli bir işlevi oldu.

Batı demokrasisi, sendikal savaşımdan geçerek siyasi partilerini kuran ve politik atılım içine giren işçi devinimiyle biçim buldu; sendikal kazanımlar, ülkelerin demokratik gelişiminin bir göstergesi durumuna geldi.

Sınıf Bilinci

20.yüzyıla girerken, 1850–1900 arasındaki elli yıllık savaşım, işçi sınıfını eskisiyle kıyaslanamayacak düzeyde geliştirmişti. İşçiler, bu gelişim için ağır bir bedel ödemişti ancak ödenen bu bedel sonucunda; güvenceden yoksun, aldığı ücretle geçinemeyen, günde 15 saat çalışan ve gizlice örgütlenen işçiler yerine; düşüngüsel (ideolojik) donanıma sahip, sendikalarda örgütlenen ve politik amaçlara yönelen direngen ve güçlü bir sınıf ortaya çıkmıştı.

İşçilerin, sınıf bilincine ulaşarak ekonomik–demokratik kazanımlarını yükseltmesi; bununla yetinmeyerek politik savaşıma yönelmesi; kaçınılmaz olarak işçi devinimi üzerindeki baskının daha kapsamlı ve daha dizgeli (sistemli) duruma getirilmesine neden oldu. Baskının boyutu, biçimi ve yeğinliği değişti ancak niteliği değişmedi; yasal ya da yasa dışı baskı, varlığını yoğunlaşarak sürdürdü.

Siyasi Bilincin Yükselmesi

19.yüzyıl sonlarıyla 20.yüzyıl başlarında, örgütlü işçi deviniminde belirgin bir yükselme yaşandı; grevler artarken politik yönelişler de artmaya başladı. Hükümetler işçi eylemlerine karşı, her zaman olduğu gibi önce polisi, yeterli olmazsa ordu birliklerini kullandı.

ABD’nde Pennsylvania maden işçilerinin 1875 grevi, önce işletmenin silahlı adamları tarafından basıldı, öncü işçiler öldürüldü, işin geri kalanını devlet üstlendi ve hukukla ilgisi olmayan yargılamalar sonucu 19 grevci işçi idam edildi.

1886’da Belçika’da, 1889’da Ruhr’da, ve 1892’de Ostrava’da (Çekoslavakya), hükümet birlikleri grevci işçilere ateş açtı ve çok sayıda işçi öldürüldü. 3 Mayıs 1986’da Chicago’da, Mc Cormick işçilerine polisin ateş açması sonucu 4 işçi vurularak öldürüldü. 3 

Rusya’da Lena altın madeni işletmesinde grev yapan işçilere, ordu birlikleri işçileri üzerine gönderdi ve yüzlerce işçi öldürüldü. 1905 yılında, Çar’a çocuklarıyla birlikte dertlerini anlatmaya giden işçilere ateş açılması sonucu 1300 işçi öldürüldü. 4 

Fransa’da Courriere kömür madenlerinde 10 Mart 1906’da ortaya çıkan grev 1200 işçinin ölümüyle sonuçlandı. 5 

Şiddet Yeterli Olmuyor

Uygulanan şiddet, işçileri sindirmedi, tersine onların daha savaşkan bir davranış içine girmelerine neden oldu. Silahla bastırılan her eylem, daha kararlı ve daha yaygın eylemlere yol açıyor ve işçiler yalnızca ulusal sınırlar içinde değil, uluslararası düzeyde de dayanışma içine giriyordu. Bu gelişmeye karşılık İngiltere’de, günümüzdekilere çok benzeyen yeni bir uygulamaya geçildi. İşçi eylemleri polis ve silahla değil, işçilerin en az donanımlı olduğu hukuksal alanda baskı altına alınmaya çalışıldı.

20.Yüzyıl ve İşçi Devinimi

İşçi eylemleri ve sendikal savaşım, 20.yüzyıl boyunca değişik yoğunluklarla tüm dünyaya yayıldı ve hemen her ülkede toplumsal yaşamı belirgin bir biçimde etkiledi. Savaşımın sınırları, ekonomik ve toplumsal alanları aşarak yönetimi de içeren, geniş kapsamlı politik amaçlara yöneldi.

Birçok ülkede işçi eylemleri siyasi erki ele geçirmeyi amaçlayan bir strateji izledi ve bu strateji, 20.yüzyıl dünya politikalarına yön verdi.

Yeni Dönem

20.yüzyılda birçok politik ve toplumsal değişim yaşandı, yeni kavramlar yeni alışkanlıklar, yeni anlayışlar ortaya çıktı; yaşam biçimleri ve gereksinimler değişti, görkemli bir teknolojik gelişme yaşandı; bilimsel araştırma teknikleri ve uzmanlaşma çeşitlendi, bilgisayar ve robotlar üretimin etkili birimleri durumuna geldi; ancak emekle sermaye arasındaki çelişkinin niteliği değişmedi.

Üretim biçiminin niteliğinden kaynaklanan bu çelişki, toplumsal yaşam içinde, yüzyıl öncesinin yöntemleriyle baskı ve sorun üretmeyi sürdürüyor. İşçi savaşımında belirgin bir düşüş yaşanıyor ancak dünya 21.yüzyıla emek-sermaye çelişkisi bakımından 20.yüzyıla girdiği koşullarla giriyor. 20.yüzyıl başında, uygulanan baskının sonucu olarak işçi eylemlerinde, dikkat çekici bir düşüş yaşanmıştı. Çalışanlar üzerine baskı, değişik yöntemlerle ve daha yoğun olmak üzere, bugün de sürüyor.

Yüzyıl Başındaki İşçi Eylemi

İngiltere’de 1899 yılında 719 grev gerçekleşmiş, yeğinlik ya da hukuksal baskılar sonucu bu sayı 1904 yılında yarı yarıya azalarak 346’ya düşmüştü. 1890’lı yıllardaki grevlerin yüzde 40’ı işçilerin başarısıyla sonuçlanırken bu oran 1905 yılında yüzde 23’e düşmüştü. 6 

ABD’nde 1893-1898 arasında 1,7 milyon işçiyi kapsayan 7029, 1899-1904 yılları arasında ise 2,6 milyon işçiyi kapsayan 15 463 grev meydana gelmişti. Amerikan şirketleri grev dalgasının yayılması üzerine profesyonel grev kırıcılarını devreye soktular ve sonuçta kan döküldü.

Özellikle göçmen işçiler arasında ırk, dil, din ayrılıkları kullanıldı; bu yolla işçilerin birliği önlenmeğe çalışıldı. Pinkertonizm denilen gizmen (ajan) büroları hemen her yerde yeğinlik yöntemleriyle devreye sokuldu. İşverenler, Üreticiler Ulusal Birliği adıyla örgütlenerek sendika yöneticileriyle grevci işçilerin ABD’nin hiçbir yerinde işe alınmamasını sağlayan bir örgüt ağı kurdular.

Mahkemeler grevleri erteledi ve önceden tasarlanmış kışkırtıcı eylemlerin yasal sorumluluğu hemen her yerde grevci işçilere yüklendi. Yoğunlaşan iki yönlü baskı sendikal gelişmeyi önledi. Örneğin 1904 yılında 1.676.000 üyesi olan Amerikan İşçi Federasyonu (AFL) yavaş yavaş çökmeye başladı. 7 

Yüzyıl Öncesine Dönüş

ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde, bugün işçi kazanımlarının yitirilmesi ve sendikal savaşımın yüzyıl öncesine benzer duruma gelmiştir. İşsizlik, düşük ücret, sosyal güvensizlik gibi sorunlar işçilerin günlük yaşamına yeniden ve daha yoğun olarak girmesine neden oldu. Gelişmiş ülkelerde yaşanan iş ve işçi sorunlarının eskiyle olan benzerliği, doğal olarak şirket çıkarlarının belirlediği piyasa işleyişinin değişmezliğine dayanmaktadır.

Üretim teknikleri, teknolojik olanaklar ve hukuksal düzenlemeler değişmektedir ancak “en yüksek kâr (maksimum kâr) eğilimi” ve bu eğilimin bağlı olduğu emek-sermaye çelişkisi, baskı altında olsa da varlığını uzlaşmaz niteliği ile sürdürmektedir. Son ikiyüz yıl içinde Batıda, sermaye güçleriyle işçiler arasında zaman zaman değişen güç dengeleri, birbirlerine karşı dönemsel üstünlükler sağladı ancak savaşımın niteliği değişmeden sürdü. Şimdi, küreselleşme adıyla sermaye güçlerinin üstün göründüğü bir dönem yaşanıyor.

Küreselleşmenin Getirdiği

Küreselleşme uygulamalarının yıkıcı sonuçları, kaba ve ilkel gerçekler olarak tüm insanlığın karşısına dikilmektedir. Gerçek bozulma ve baskı, küreselleşmeye karşı savaşımın temel gücünü oluşturan ulusal bağımsızlık ve işçi eylemine yönelmiştir.

Azgelişmiş ülkeler üzerinde ağır bir egemenlik kurulmuş, grevler durmuş, sendikalı işçi sayısı azalmıştır. Yalnızca yabancı sermaye alan azgelişmiş ülkelerde değil, gelişmiş ülkelerin anavatanlarında da, 1850’lerin çalışma koşulları geri gelmiştir. Batının büyük kentlerinde sosyal güvenlikten yoksun, günde 12 saat çalışılan “işyerleri” ortaya çıkmaktadır. Yaygınlaşan “ücretsiz fazla çalışma” tam bir angarya durumundadır. Aile üretimi, parça başına ücret, fason üretim, mal değiş tokuşu, çocuk işçi çalıştırma yeniden yaygınlaşıyor. Dünya feodalizme adeta geri götürülüyor ve geriliklerle dolu bu çöküş sürecine küreselleşme adı veriliyor.

İşçiler Direnemiyor

Tekelci şirketler bugün, artan akçalı güçleri, politik nüfuzları ve örgütlü yapılarıyla, örgütsüz işgücü karşısında ezici bir üstünlük sağlamış durumdadır. Bu bir gerçektir. İşçi haklarını savunan partiler, politika sahnesinden adeta çekilmişlerdir; işçi temsilcileri artık parlamentolara girememektedir. Sendikalar eski güçlerini yitirmiş, grevler etkin birer silah olmaktan çıkmıştır. İşçiler, bu kez, işlerini yitirmemek için sendika ve grevlerden uzak durmaktadır.

ABD’nde Durum

Ford, 1987 yılında Cuautitlan’daki yirmi üç yıllık fabrikasını yaşanan bir grev nedeniyle kapattı. Üç hafta sonra fabrikayı yeniden açtığında, ücret artışı için grev yapan işçilere eski ücretlerinin yarısını veriyordu… General Motors, zarar ettiği gerekçesiyle Michigan ya da Teksas’daki fabrikalarından birini 1992 yılında kapatacaktı. General Motors, taşıma bedelleri yüksek olmasına karşın Teksas’daki fabrikayı değil Michigan’daki fabrikayı kapattı. Çünkü Teksas’daki işçiler, fazla çalışma ücreti almadan üç vardiya çalışmayı kabul etmişti. 8 

ABD’de, bin ya da daha fazla işçiyi ilgilendiren grevlerin sayısı 1960’larda yılda 300’ken bu sayı 1991’de 40’a düştü. 9  Aynı ülkede üretim birimlerinin denizaşırı ülkelere taşınması nedeniyle 1969-1979 yılları arasındaki on yılda tam 35 milyon Amerikalı işçi işsiz kaldı. 10 

1990’ların başında ABD’nde çalışan tüm işçilerin yalnızca yüzde 16’sı sendika üyesiydi. 1993 yılında Amerikan iş gücünün yüzde 18’i haftada 40 saat çalışıyor, buna karşılık yoksulluk sınırının altında yaşamlarını sürdürebilecek ücretler alıyordu. 11 

Avrupa’da Durum

İş ve işçi sorunları Avrupa’da da yoğun biçimde yaşanmakta ve işsizlik sürekli artmaktadır. İngiltere’de 1966-1976 arasında, bir milyondan çok fabrika işi yitirildi. Aynı dönemde motorlu araçlar, gemi yapımı, metal işleme, makina ve elektrik mühendisliği alanlarında iş alanı yüzde 10 ile yüzde 20 arasında azalmıştır.

Lancashire’da dokuma endüstrisinde 500 bin işçi işini yitirmiştir. Fransa’nın Kuzeydoğusu ile Belçika’nın Batısı’ndaki endüstri bölgelerinde işsizlik oranı 1973’de yüzde 1 iken 1990’da yüzde 12’ye yükselmiştir. 12 

Avrupa Giyim ve Deri İşçileri Sendikası Genel Sekreteri Patrick H.Schert 1997 yılında şunları söylüyordu: “Şu anda Avrupa Birliği içinde 20 milyondan fazla işsiz var. Sendikalar çok güçsüzleşti. Buna karşı çıkmak için yeni bir sendikal yapı, yeni bir iş bölümü ve yeni bir eğitim gerekiyor.” 13 

Feodalizme Geri Dönüş

19.yüzyıl başlarında görülen ve el işçiliğine dayanan “ev üretimi” ya da “aile üretimi” dünyanın her yerine yayılmaktadır. “Gölge Ekonomi” adı verilen bu tür üretim etkinliklerini inceleyen Amerikalı ekonomist Ann Misch şunları söylüyor: “Yunanistan’ın kuzeyinde evde oturan çocuklu kadınlar, çocuklara bakmanın ve ev işi yapmanın yanı sıra, günde en az on iki saat dikiş dikerler. Hollanda’da sütyenlere kopça takarlar. İtalya’da ayakkabı dikerler. Meksika’da oyuncak ve kalem montajı yaparlar...” 14 

Uluslararası Hazır Giyim İşçileri Birliği’nden Sunan Cowell ise şu saptamayı yapıyor: “Ev işi, Amerikan hazır giyim sanayisinin önemli bir bölümüdür. Alışverişin yoğunlaştığı dönemlerde, Paskalya ya da Noel’de mağazalara mal yetiştirebilmek için kadınlara evlerinde fason iş verilir.” 15 

ABD’de yayınlanan News Week gazetesi, 10 Eylül 1990 tarihli sayısında şunları yazıyor: “New York Manhattan’daki harap atölyelerde işçiler kemerlere boncuk takmakta ve bu işçilere Meksika’da blucin diken kadınlara ödenen ücret ödenmektedir. Tıpkı yüzyıl öncesinde olduğu gibi, bugünün köle fabrikaları da bir emek-yoğun üretim alanı olan dokuma işinde bulunmaktadır.” 16 

Sorunu Aşmak

Küreselleşme politikalarının işçi hakları ve örgütlü savaşım açısından dünyanın tümü üzerinde kurduğu baskı, kesin olarak bir geri dönüş uygulamasıdır. Yaşam koşullarından hoşnut olmayanların, özellikle işçiler ve diğer çalışanların, yakındıkları koşullardan kurtulmaları için, her şeyden önce bu durumun nedenini ve niteliğini anlamış olmaları gerekir. Siyasi örgütlenme ve işçi savaşımının, günümüzde aldığı biçimi doğru algılamak, uygulanabilir izlenceler (programlar) üretmek ve bunları yaşama geçirmek, ancak dünya ve ülkeyi tanımakla olanaklıdır.


 1  Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ans.,İletişim Y., 1.C., sf.55
 2  a.g.e. sf. 102 ve 234
 3  “19.Yüzyılda Fransa’da İşçi Kültürü” Ahmet İnsel, Sos.ve Top. Müc.Ans., İletişim Yay., sf.405
 4  “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi” Aydınlık Y., sf.82
 5  “1914’e Kadar Sanayi İlişkileri” Georges Lafrance “20.Yüzyıl Tarihi” Gelişim Yay. Sayı 15, sf. 292
 6  “1914’e Kadar Sanayi İlişkileri” Georges Lafrance “20.Yüzyıl Tarihi” Gelişim Yay. Sayı 15, sf.288
 7  a.g.e. sf. 289
 8  “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Kit., sf.253-252
 9  Washington Post 05.07.1992; ak. R.J.Barnet-J.Cavanagh Sabah Kit., sf. 233
 10  “Deindustrialization” Barry Blvestone, sf. 31; ak. a.g.e.sf. 233
 11  “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Kit., sf.246-263
 12  a.g.e. sf. 219
 13  “Küreselleşme Avrupa’daki İşçiyi de Ezdi” Cum. 27.12.1997
 14  “Küresel Düşler” R.J.Barnet-J.Cavanagh, Sabah Kit., sf. 234
 15  a.g.e sf. 234
 16  Newsweek 10.09.1990, sf. 51 – 52; ak. a.g.e. sf. 261


Metin AYDOĞAN, 14 Eylül 2014
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Metin AYDOĞAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x