Kut'tan Sykes-Picot'a / Sinan MEYDAN

Tarihçi - Yazar

Kut'tan Sykes-Picot'a / Sinan MEYDAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Nis 30, 2018 12:39

Kut'tan Sykes-Picot'a

İnönü zaferleri, Sakarya Zaferi ve Büyük Taarruz, Sevr paylaşım planını engelledi. Bu zaferlerle İstanbul'u, Trakya'yı, Anadolu'yu kurtardık. Ancak tarihimizin en şanlı zaferlerinden Kut'ül Amare Zaferi ne Kut'un ne Bağdat'ın ne Ortadoğu'nun kaybedilmesini, ne de Sykes-Picot paylaşım planını engelleyebildi.

Dün, (29 Nisan 1916) Kut Zaferi'nin 102. yıldönümüydü. Malum, 16 yıldır iktidarda olan AKP, son birkaç yıldır Kut Zaferi'ni keşfetti! Görülen o ki, hem 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı gölgelemek, hem de içinde Atatürk olmaması nedeniyle Kut'ül Amare Zaferi'ne dört elle sarılmış durumdalar. Fakat bunu yaparken de Kut Zaferi'ni çarpıtarak gelecek kuşakları yanıltmaktalar.

HALİL PAŞA'NIN RÜYASI

Halil Paşa anlatıyor: “Kut'un tesliminden birkaç gün önce bir gece bir rüya görmüştüm. İki düşman tayyaresi başımın üstünde uçuyordu. Ben belimdeki tabancayı çektim. Uçaklara doğru ateş ettim. Bu uçaklardan biri düştü. İkincisi de süzülerek yere indi ve pilotu bana doğru eğilerek ‘Arkadaşım vuruldu, ben teslim oluyorum' dedi. Uyandım. Beyaz bayraklı bir sözcü subay, General Towshend'ın teslim şartlarını bildiren mektubunu işte o gün bana getirmişti.” (Bitmeyen Savaşta Kut'ül Amare, Halil Paşa'nın Hatıratı, s. 171.)

Peki ama Halil Paşa'nın rüyası nasıl gerçek oldu? Kut Zaferi nasıl kazanıldı? Sonra neler oldu?

1.Dünya Savaşı'nda İngiltere, Bağdat'ı ele geçirmek, Rusya ile bağlantı kurmak, Abandan petrollerini korumak ve Ortadoğu'yu kontrol etmek amacıyla Irak cephesini açtı.

İngilizler, 6 Kasım 1914'te Basra'nın girişindeki Fav'a (Fao) asker çıkardılar. 21 Kasım 1914'te Basra'yı, 9 Aralık 1914'te de Kurna'yı ele geçirdiler. 38. Osmanlı Piyade Tümeni ağır bir yenilgi aldı. Bunun üzerine 2 Ocak 1915'te Albay Süleyman Askeri Bey Irak Bölge Komutanlığı'na getirildi. Arap aşiretlerinden beklediği desteği alamayan Süleyman Askeri Bey, Şuayyibe'de İngilizlere yenildi. 14 Nisan 1915'te geri çekildi ve yenilginin acısına dayanamayarak intihar etti.

22 Nisan 1915'te Irak'taki İngiliz 6. Tümen Komutanlığı'na General Townshend getirildi. Irak'taki Türk kuvvetlerinin başına ise Dicle Grubu Kumandanı olarak Nurettin Bey (Sakallı Nurettin Paşa) getirildi. Nurettin Bey, 19 Mayıs 1915'te Bağdat'a vardı.

Kuzeye doğru ilerleyen İngilizler, 21 Mayıs 1915'te Amara'yı, 25 Temmuz 1915'te de Nasırıye'yi aldılar. Bu çarpışmalarda Nurettin Bey çok insan ve silah kaybetti, çok esir verdi. İngilizlerin yeni hedefi Kut'ül Amare'ydi. 28 Eylül 1915'te Dicle Irmağı boyunca ilerleyen General Townshend, Kut'ül Amare'yi alıp Aziziye'ye kadar ilerledi. Türk birlikleri, 29 Eylül 1915'de çok ağır kayıplar vererek Kut'ül Amare'yi İngilizlere terk etti. (Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C.III, s. 100.)

İngilizlerin asıl hedefi Bağdat'tı. İngilizler Bağdat'ı alarak hem Çanakkale yenilgisinin izlerini silmeyi, hem de Osmanlı'nın ve Almanya'nın Afganistan'a ve İran'a giden yollarını kesmeyi planlıyordu.

Resim

SELMAN-I PAK VURUŞMASI

Türklerin Bağdat yolundaki son savunma noktası, Bağdat'ın 30 km. yakınındaki Selman-ı Pak'tı. General Townshend, 22 Kasım 1915'te Selman-ı Pak'a yürüdü. Üç gün süren çatışmalarda İngilizler ağır bir yenilgi alıp 3 Aralık 1915'te Kut'ül Amare'ye çekildiler.

Ancak kazandığımız savaşı az kalsın kaybediyorduk. Çünkü Nurettin Bey, savaş sırasında dağılan birliklerin Türk birlikleri olduğunu sanarak Bağdat'a doğru geri çekilme hazırlığı yapmaya başlamıştı. Halil Bey (Halil Kut Paşa) Türk birliklerinin değil, İngiliz birliklerinin dağıldığını belirterek geri çekilmeye engel oldu. Çatışmalarda İngilizler 4567 asker kaybetti.

Türkler, 7 Aralık 1915'te, İngilizlerin sığındığı Kut'ül Amare'yi kuşattı. Nurettin Bey, 9, 10 Aralık 1915'te Kut'a saldırdıysa da başarısız oldu.

Bu arada Enver Paşa, Irak savunmasıyla 72 yaşındaki Mareşal von der Goltz Paşa'yı görevlendirmişti. Goltz Paşa, Ekim 1915'te 6. Ordu Komutanlığı'na atanmıştı. Elinde ağır topları olmadığı için Kut'a saldırmak yerine, Kut'taki İngilizleri yardımsız bırakarak teslim olmaya zorlayacaktı. Ancak Nurettin Bey, 24 Aralık 1915'te bir kere daha Kut'a başarısız bir saldırı girişiminde bulundu. Bunun üzerine Goltz Paşa, 10 Ocak 1916'da Nurettin Bey'i görevden alıp komutayı Enver Paşa'nın amcası Halil Bey'e verdi. Goltz Paşa, 19 Nisan 1916'da Bağdat'ta tifüsten öldü. 6. Ordu Komutanlığı'na Halil Bey getirildi.

KUT'ÜL AMARE KUŞATMASI

Üç tarafı Dicle Nehri'yle çevrili olan Kut'ül Amare'nin 1200 metrelik bir açık tarafı vardı. İngilizler bu yapısı nedeniyle uzun bir süre Kut'ta Türklere karşı direneceklerini düşünüyordu. Nitekim 8 Aralık 1915'ten 28 Nisan 1916'ya kadar, öyle ya da böyle, Kut'ta 5 ay direndiler. Ancak bu sırada çok ağır yenilgiler aldılar.

İngilizler ve Türkler karşılıklı olarak siperler kazdılar, savunma hatları oluşturdular. Kut'a sığınan İngilizlerin iki aylık yiyecekleri vardı. Bölgedeki İngilizler, Kut'taki ordularını kurtarmak için saldırdılar. 7- 13 Ocak, 21 Ocak, 8 Mart ve 6-9 Nisan 1916'da Felahiye'de yapılan savaşlarda (Felahiye Muharebeleri) İngiliz saldırıları kırıldı. 20 ve 22 Nisan'daki son İngiliz saldırısı da başarısız oldu. İngilizlere ağır kayıplar verdirildi. Örneğin İngilizler sadece 7-13 Ocak saldırılarında 8000 ölü ve yaralı verdiler. 6-9 Nisan saldırısında 3000, 20 Nisan saldırısında 4000 civarında kayıp verdiler. Bu başarılarından dolayı Halil Bey, birinci rütbeden harp madalyasıyla, 43. Alay sancağı da altın ve gümüş savaş madalyalarıyla ödüllendirildi.

İNGİLİZLERİN KUT’TAKİ 5 AYI

5 aydır Kut'ta sıkışıp kalan İngilizler, Nisan 1916 sonlarında çok zor durumdaydılar: Her şeyden önce yiyecekleri bitmişti. Bekledikleri yardım bir türlü gelmemişti. İngiliz ordusundaki Hintli Müslüman askerler hem “din kardeşi” olarak gördükleri Türklere karşı savaşmak istemiyorlar, hem de et kalmadığı için kendilerine verilen at etini yemek istemiyorlardı. Bu arada yağan yağmurlarla kentin etrafında göletler, bataklıklar oluşmuştu. Havadan uçaklarla atılan malzemeler genellikle kentin dışına düşüyordu. Alçaktan uçan uçaklar Türkler tarafından düşürülüyordu. Dicle Nehri üzerinden zırhlı bir gombotla Kut'a yiyecek götürme teşebbüsü de başarısız oldu. Açlıktan, iskorpit ve dizanteri gibi hastalıktan ölenlerin sayısı artıyordu. Her gün 15-20 kişi ölmeye başladığında İngilizler teslim olmaya karar verdiler.

26 Nisan'daki teslim görüşmeleri sırasında General Townshend, Halil (Kut) Paşa'ya 1 milyon İngiliz Lirası teklif etti. Daha sonra İngiliz casusu Lawrence de hükümete 2 milyon sterlin teklif etti. Bu rüşvetler karşılığında İngiliz askerlerinin esir edilmemesi isteniyordu. Ancak Halil Paşa bu ahlaksız teklifleri reddetti. (Halil Paşa'nın Hatıratı, s. 171-175.)

29 Nisan 1916 sabahı İngilizler Kut'ül Amare'yi teslim ettiler. İngiliz General, kılıcını ve iki tabancasını Halil Paşa'ya teslim etti.

Halil (Kut) Paşa'nın 29 Nisan 1919 tarihli tebliğine göre Türkler, bu mücadelede 300'den fazla subay ile 10.000 er şehit veya yaralı verdi. Buna karşılık İngilizlerden 5 general, 481 subay, 13.300 er esir aldılar. İngiliz ordusuna toplam 30.000 kayıp verdirdiler.

Kut Zaferi'nin öyküsü burada bitmiyor, devamı var. Ancak biraz can sıkıcı!

KUT'UN VE BAĞDAT'IN KAYBI

Kut istismarcıları hep saklasalar da Kut Zaferi'nin kazanılmasından 10 ay kadar sonra Kut ve Bağdat kaybedildi. Oysaki Kut Kahramanı Halil (Kut) Paşa Irak'ta çok büyük bir zafer kazandıklarını, ama henüz harbi değil, sadece muharebeyi kazandıklarını, artık bu zaferi arkada bırakarak “şimdi geleceği düşünmek gerektiğini” belirtiyordu. (Halil Paşa'nın Hatıratı, s. 184.) Ancak geleceği düşünemediler ve maalesef Kut Zaferi 10 ay kadar sonra Kut yenilgisine dönüştü.

Şöyle ki: İngilizler, Kut bozgunundan sonra Irak ordusunda bazı değişiklikler yaptılar. Öncelikle General Sir Stanley Maude'yi hareket bölgesi komutanlığına getirdiler. Daha sonra Dicle ve Fırat bölgesindeki kuvvetlerini iki tümenle güçlendirdiler. İngilizler 1917 başlarında Irak'a 160.000 kişi getirdiler. (Bayur, s. 108.)

Buna karşılık Enver Paşa, bölgede Halil Paşa'nın komutasındaki 6. Ordu'yu güçlendirmek yerine, bu ordunun yarısını, 13. Kolordu'yu Ruslara karşı İran'a gönderdi. Ali İhsan (Sabis) Paşa komutasındaki 13 Kolordu İran'da Rusları Hamedan'dan püskürtüp İsfahan'a doğru akınlara başladı. 13. Kolordu 5 aydan fazla Hamedan'da kaldı. Böylece Irak'taki 6. Ordu'nun iki kolordusu birbirinden 500 km uzaklaştı.

Irak'taki Türk gücünün zayıfladığını gören İngilizler, 22 Şubat 1917'de Kut'ül Amare'yi ele geçirdiler. Buradan kuzeye yönelip 11 Mart 1917'de Bağdat'ı aldılar. Böylece kendi ifadeleriyle “Kut'ül Amare ayıbından” kurtuldular.

Bağdat düştüğü sırada İran'dan çağrılan 13. Kolordu henüz çok uzaklardaydı. Yusuf Hikmet Bayur şöyle diyor: “Olaylar öyle gösteriyor ki, eğer bu 13. Kolordu Baratof birliklerini geri sürdükten sonra Irak'tan pek uzaklara gitmeyip İngiliz saldırısı başlayınca 18. Kolordu'yu destekleyebilseydi İngiliz ilerlemesi belki gerçekleşmezdi.” (Bayur, s. 109, 110.)

İngilizler ve Almanlar Bağdat'ın kaybından Halil (Kut) Paşa'yı sorumlu tutsalar da, hatta Limon von Sanders, Halil Paşa'nın “hiçbir ordu komutanlığı vasfı yoktur” dese de verdiği yanlış kararlarla hem Kut'un, hem Bağdat'ın kaybının bir numaralı sorumlusu Enver Paşa'dır.

Halil Kut Paşa, Irak'taki 13. Kolordu'nun İran'a gönderilmesi kararını, “Bir defa mantık değil de hayaller çalışmaya başladı mı, kazanılan zaferler kaybedilmiş demektir…” diye yorumluyor. Halil (Kut) Paşa, Kut'ül Amare mağlubiyetini unutmayan İngilizlerin, Bağdat'ın 110 km güneyindeki cephelerde 100.000 süngülük bir kuvvet topladıkları sırada önemli bir kuvveti Dicle cephesinden çekip İran içlerine göndermenin “cahilane ve caniyane bir macera olacağını” belirtiyor. (Halil Paşa'nın Hatıratı, s. 185, 186.)

Demem o ki, Kut Zaferi'yle övünürken, bu zaferden 10 ay sonra Kut'un ve Bağdat'ın nasıl ve neden kaybedildiğini görmezden gelmemeliyiz. Sadece zaferleri konuşup yenilgileri saklayarak bir yere varamayız. Ancak gerçekle yüzleşerek yolumuza sağlam adımlarla devam edebiliriz.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Kut Zaferi'nin özellikle unutturulduğu ise koca bir yalandır. Kut zaferi, bir Sakarya, bir Büyük Taarruz gibi “kurtarıcı bir zafer” olmadığı için zamanla kendiliğinden unutuldu. Fakat yine de 1950'lere kadar az çok hatırlandı.

Resim

SYKES-PİCOT ANTLAŞMASI

1.Dünya Savaşı'nda İngiltere Osmanlı'ya karşı Arapları isyan ettirmek istiyordu. Ocak 1916'da İngiliz McMahon, Mekke Emiri Şerif Hüseyin'le bir antlaşmaya vardı. Hüseyin, Suriye ve Irak'ı içine alan bağımsız bir Arap devleti kurup başına geçecekti. İngiltere'nin bu faaliyetlerinden haberdar olan Fransa hemen harekete geçti.

Fransız başkonsoloslarından Charles François Georges Picot, Kasım-Aralık 1915 ve Ocak 1916'da Londra'ya giderek İngiliz Albay Sir Mark Sykes ile görüştü. Bu görüşmelerin sonunda 9-16 Mayıs 1916'da Osmanlı'yı parçalayan Sykes-Picot Antlaşması imzalandı. Mart 1916'da Petrograd Protokolü'yle Rusya da paylaşıma dahil edilmişti. 26 Nisan 1916'da Rus Dışişleri Bakanı Sazanov, İngiliz-Fransız payının fazla olduğunu belirterek Boğazlara ek olarak Erzurum, Trabzon, Van, Muş, Bitlis'i de istedi. Buna karşılık Kayseri'den Elazığ'a kadar olan bölgeyi Fransa'ya teklif etti. (Bkz. David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, s. 143-168.)

Sykes-Picot Antlaşması'na göre Adana, Antakya, Suriye kıyıları, Lübnan ve Musul Fransa'ya; Musul hariç Irak ve Ürdün İngiltere'ye: Suriye'nin diğer bölgeleri Fransız ve İngiliz koruyuculuğunda Büyük Arap Krallığı'na verilecekti. Kerkük-Akka hattının kuzeyi Fransız, güneyi İngiliz nüfuz bölgesi olacaktı. Filistin ise Fransa, İngiltere ve Çarlık Rusyası'nın ortak sorumluluğunda olacaktı.

Sykes-Picot Antlaşması İngiltere'nin Şerif Hüseyin'e verdiği söze uygun değildi. Ancak yine de Şerif Hüseyin 5 Haziran 1916'da Osmanlı'ya karşı isyan etti.

Demem o ki, 29 Nisan 1916 tarihli Kut Zaferi Osmanlı paylaşım planlarında hiçbir değişikliğe yol açmadı. Öyle ki, İngilizlerin Kut'ta Türklere teslim olmaya karar verdiği 26 Nisan 1916 günü Rusya, İngiltere ve Fransa Osmanlı'yı paylaştılar. Kut Zaferi'nden sadece 17 gün sonra da Sykes-Picot Antlaşması'nı imzalayıp Osmanlı'yı bölüştüler.

Sykes-Picot Antlaşması tam olarak hayata geçirilemedi, ama bunun nedeni Kut Zaferi değildi. Bolşevik İhtilali'yle Çarlık Rusya yıkılınca Kasım 1917'de Bolşevikler tüm gizli antlaşmalarla birlikte Sykes-Picot'u da açıkladılar. I. Dünya Savaşı sonunda İngiltere ve Fransa Sykes-Picot'ta bazı değişiklikler yaptı. Sonunda Sykes-Picot ruhuyla Fransız mandasında bir Suriye, İngiliz mandasında bir Irak kuruldu. Arabistan Osmanlı'dan koptu. Sykes-Picot'un Türkiye planları ise bazı değişikliklere 1920'de Sevr Antlaşması olarak karşımıza çıktı. Sykes-Picot'un Türkiye planlarını -Milli Mücadele'deki zaferleriyle- Atatürk bozdu. (Bkz. D. K. Fieldhouse, Ortadoğu'da Batı Emperyalizmi, s. 99-101.)

20. Yüzyıl'da Ortadoğu Sykes-Picot Antlaşması'yla şekillendi. Bugün Ortadoğu'daki sorunların temel kaynağı bu emperyalist paylaşımdır. Görüldüğü kadarıyla Mark Sykes ve Georges Picot'un ruhları bugün hâlâ Ortadoğu'da dolaşıyor.

Resim

Sinan MEYDAN, 30 Nisan 2018
https://twitter.com/smeydan
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Sinan MEYDAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x