Masal Masal İçinde, Acep Ne var İçinde?

Masal Masal İçinde, Acep Ne var İçinde?

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Ara 04, 2011 9:23

Masal Masal İçinde, Acep Ne var İçinde?


Türk masallarında, çok güzel, bakınca bir daha bakılan, gözün, gönlün doyamadığı güzellikte, insanın içini titreten güzellikte kızlar anlatılır. Doğan aya, sen doğma ben doğayım derler sanki. Doğan günden daha güzel olurlar. Güzel olmaya güzeldirler bunlar ama güzellikleri aldatıcıdır, sahtedir!

Bunlar büyülüdür. Büyü bozulunca iki yüz - üç yüz yıl yaşında olan, bir deri bir kemik kalmış, gözleri yuvalarından fırlamış, buruşuk derili, kemikleri sayılan kara cadılara dönüşüverirler.

Bazı masallar işi burada bitirmez. Bu kişiler önce böyle çirkinleşir, yaşlanır, sonra yanar kül olur, kaybolur giderler… Onlara kanan, aldanan her kimse şaşkın bakakalır külün dumanın ardından…

Masallar çocuklar kansın, oyalansın, avutulsun diye anlatılmaz.

Masallar gerçek olmayan olayların anlatımı değildir! Masallar aslında masal değildir:

Masallar gerçektir!

Masallar o masalı anlatan toplumun aynasıdır!


*

Masallarımız bir varmış, bir yokmuş diye başlar.

İşte hayatın başı ve sonu!

Bu gün olanın yarın olmayacağı gerçeği…

Az gittik, uz gittik, bir arpa boyu yol gittik…

Bu masal tekerlemesine karşı çıkanlar, beğenmeyenler pek çoktur. Oysa neresi yalan?

Koskoca evrende yıllarca süren bir yürüyüş bir arpa boyuna denk gelmez mi? Onlarca yıl geçse bile geçmişte olanlar dün gibi değil midir?

Masallarda devler aptal, hain, devanaları yerine göre acımasız, hain, yerine göre ana gibi olurlar.Sağı solu yoktur onların. Anam deyip memesinden süt emersen sana kıyamaz, devoğlundan korur. Sonra kızar seni kovalar. Kaçamazsan tutar yer!

İşte size sömürgeci ülkeler! Onların devleri, şirketleri, bankaları, iş bitirici adamları, öldürücü silahları, acımasız askerleri…

Bunların kendilerine hizmet edenleri bir süreliğine korumaları, devanalarının yaptığı gibi değil midir? Sonra sizin işiniz bitince veya siz akıl edip onlardan kurtulmak için kaçtığınızda arkanızdan kovalar, sizi yok etmek için etmedik kötülük bırakmazlar!

Keloğlan masallarını niye en çok severiz masalların içinde?

Ezilen, horlanan, sıradan bir kişi, insanın başının en önemli süsü olan saçtan bile yoksun olan bir kişi, üstelik yoksul mu yoksul bir kişi padişahları yener! Devleri, ejderhaları yener, cadıları yener! Onları akıl gücüyle yener, milletin önünde pes ettirir.

Kemal Sunal, Keloğlan masallarının günümüz Keloğlanı rollerini oynamasaydı, o rollerle karşımıza çıkmasaydı bu kadar sevilebilir miydi?

Sonra kızlar hep güzel olurlar masallarda. Ayın ondördü gibi güzel, hep genç, akıllı.

Cadılar bir süre kötülük yapabilse de, beyleri, delikanlıları, hattâ Keloğlan’ı aldatsa da sonunda mutlaka asıllarına dönerler. Foyaları ortaya çıkar! Cadı olurlar! Bunu da herkes görür!.. Kül olup havaya uçtukların da sevinen sevinenedir! Bayram eder masalı dinleyen, izleyen, okuyan herkes…

*

Ülkemiz dünyaya yüzyılda bir gelen bir dâhiye, Mustafa Kemal Atatürk’e sahipti bir yüzyıl kadar önce.

16 Mayıs’ta bu büyük dahi milletinin kaderini değiştirmek için İstanbul’dan gemiye binecekti. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da karaya çıkacaktı.

Bir ulus yaratacak, sömürgeci dünya çakallarını, bunların itini köpeğini ülkemizden kovacak, çağdaş bir ülkenin temellerini atacaktı…


Büyük önderimizin 1938 yılında hayata gözlerini yumduğundan beri kurduğu Cumhuriyet’in temelleriyle oynanıyor.

Cumhuriyet çınarının dalları taşlanıyor, koparılıyor, kırılıyor, dallar gelişigüzel budanıyor!

Beni seçin, ben sizin sorunlarınızı çözeceğim, ben sizdenim, içinizden geldim diyenler belli bir süre sonra asıllarına dönüyorlar. Yani cadı oldukları ortaya çıkıyor! Ya lânetleniyorlar… Ya kaybolup gidiyorlar…

Şimdi dokuz yıllık bir iktidar, tüm kurumları alt üst etmiş, değiştirmiş, büyük kurucumuza söz atmaya kadar işi götürmüştür.

Karşısında kim varsa, ne varsa küçümsüyorlar, alay ediyorlar… Parmak sallıyor, omuz vuruyor, göz belertiyorlar millete.

Tuttuklarını içeri tıkıyor, konuşanı, karşı çıkanı yakalıyor, zindana koyuyorlar yıllarca çıkartmamacasına…

Halkımız cadının cadı olduğunu görmesine görecek de aradan bir yaz, bir güz geçmeden görse… İş işden geçmeden, develer dellâl olmadan pireler berber olmadan ayınsa…

Zaman kaybetmese… Derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi geçerek görse…

Yılanı çıyanı kendine saldırtmadan görse…

Türklük düşmanlarına fırsat vermese, Türklüğü Anayasa’dan çıkartmalarını beklemese, işe sıfırdan başlamasa, şehitlerinin kemiklerini sızlatmasa…

Aslanın, kurdun, çakalın, bütün yırtıcı yaratıkların inine girenlere acımadığını masallardan hatırlasa… Kurt inine girenin geri çıkamadığını anımsasa, hazırlıklı olsa…

Kendisi bir deri bir kemik haline gelmeden, dikili bir taşı henüz varken, nesi var nesi yok satılmadan, kendini kurtaracak bir dâhi beklemeye gerek olmadan bütün bunları görse…

Keloğlan devleri yense…


Sonra geçip dese ki milletimiz:

“Be Allahın gafilleri, hiç mi feleğin aynasına bakmadınız! Yağmur yağmadan sele gidiyordunuz! Şeytanı bile suya götürüp susuz getiriyorsunuz!

Sizin ağzınızdan çıkanı kulağınız duymaz mı? Bre zalimler, estek ettiniz, köstek ettiniz, sarı öküzü teslim aldınız. Sonra ardını bırakmadınız… Taş taş üstünde koymadınız…Ne yel tanıdınız, ne sel…

Ne dağda bir avuç toprak bıraktınız, ne bağda bir tutam yaprak…”


*

Zaman zaman içinde kalbur saman içinde… Devler cirit oynarmış eski hamam içinde… Bir varmış bir yokmuş… Allahın kulu çokmuş… Çok söylemesi günahmış…

Bir memleket varmış. Bu memleketin bir yanı sazlık samanlık, bir yanı tozluk dumanlıkmış…

Boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı, bir çoban ilişti gözüme, kulak vermez sözüme… Çoban çaldı kavalı, ben başladım anlatmaya bu mavalı…


Feza Tiryaki 4 Aralık 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x