MEŞRUİYETİN KÖKENİ- DEVLET ÜSTÜNE (6)

MEŞRUİYETİN KÖKENİ- DEVLET ÜSTÜNE (6)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzt Eyl 14, 2015 5:25

MEŞRUİYETİN KÖKENİ
DEVLET ÜSTÜNE (6)
Fetih ve fesih
Daha önce yazmıştım, yineliyorum :
Şu anda Türkiye’de bir ‘polysynodie’ rejimi vardır, (...denilemese bile yoktur da denilemez).
‘Polysynodie’ nedir diye sorulacak olursa, Fransa tarihinden örnek verilebilir.
Marx, Tarihsel Hukuk Okulu kurucusu Gustave Hugo (1764-1844)’nun doğal hukuk anlayıșını eleștirirken șöyle yazıyor: “Hugo, Aydınlanma filozoflarını karșısına alarak Fransız Devleti’nin Philippe d’Orléans tarafından feshi ile Millet Meclisi tarafından feshini bir tutmaktadır. Her iki durumda da bir fesih sözkonusudur. Oysa biri hoppa bir bașıbozukluk sonucu iken, diğeri yeni bir esprinin eski biçimlerden kopușu, yeni yașam bilincinin kırılacak olanı kırması, reddilecek olanın reddetmesidir.” (*)
İşte ‘Naiplik’ ya da ‘Régent’ rejimi, Philippe d’Orléans tarafından 1 Eylül 1715 ile 15 Şubat 1723 tarihleri arasında uygulanan ‘hoppa ve başıbozuk’ rejimin adı olarak böylece tarihe geçmiştir.
Kuşkusuz XV. Louis ya da Philippe d’Orléans da Fransa krallığını içten fethetmiş ve önceki ‘yönetim biçimini’ feshetmişti.
İşte, denildiği gibi, ‘Genç Marx’ın, henüz gazetecilik yıllarında dillendirdiği, ‘devlet aygıtı’nı bir yandan ele geçirip (fetih) dönüştürürken, öte yandan ‘sınıfların ortadan kaldırılması’na paralel olarak tümden parçalamak (fesih) düşüncesi de, çoğu kez ve kestirmeden ‘devleti ortadan kaldırmak’ biçiminde sunulmuştur.
Eğer böyle olsaydı, Marx’ın ‘sürekli devrim’ kavramı neye yarayacaktı?
Kenan Evren bile ‘bir gece’de Devlet’i ele geçiremedi. Sözgelimi üniversitelere tam üç yıl sonra el atabildi. Devletin başına türbanın geçirilebilmesi için ise tam otuzbeş yıl geçti. Devrim gibi karşı-devrim de ‘sürekli’ olmak zorunda demek ki..
Marx’ın Büyük Fransız Devrimi’nden seksen yıl sonra, Kapital’in 3ncü cildini yazarken ‘toprak rantı’yla ilgili olarak, Rusya ve o arada Türkiye’deki ‘toprak rejimi’ni de incelediği ve deyim yerindeyse ‘Doğu toplumlarında’ ‘kapitalist olmayan bir birikim modeli’ olabileceğine dikkat çektiği bilinmektedir.
Yani, yapılacak çözümlemelerin hiç de ‘Avrupamerkezci’ olmadığı söylenebilir. Kaldı ki, olanağı olduğu ölçüde, ‘Devletsiz’ ya da ‘Devletimsi kurumlar’a sahip toplumlara da değinilecektir.
Ancak izlemekte olduğumuz Anthony de Jassay’ın ‘kapitalist devlet’ine geri dönerek, onun ‘çatışmasız kapitalist devlet’inden ‘Çatışmalı Devlet’e (Etat Conflictuel)’e nasıl geçtiğine bakalım.
2° Çatışmalı Devlet
“Devlet, diyor yazar, ‘baskı’ ya da ‘meşruiyet’ yerine ‘katılımı’ koyarak, bölünmüşlüğe yol açan Demokratik bir güce dönüşür” (*).
Çünkü her toplumda sayıları önemli olmasa da, bir ‘yönetici’ grup olacak ve toplumun geri kalanı da onlara ‘boyun eğmek’ zorunda kalacaktır. Bu boyun eğiş, doğrudan ‘baskı’yla da olabilir, ‘kabul edilmiş’ (meşru) bir ‘baskı’yla da. Ancak ‘demokratik’ olması, sözgelimi ona ‘oy vererek’ bir ‘katılım’la gerçekleşmiş olacaktır.
Max Weber Devleti nasıl tanımlıyordu?
“Fiziksel zorun meşru kullanım tekelini başarıyla uygulayan örgüt”.
‘Fiziksel zor’ ya da ‘şiddet’in ‘meşruiyet’i mi olurmuş?
O nedenle, oraya ‘katılım’ eklenerek, ‘meşruiyet’ aşılmış olmasa da berkitilmiş olacaktır.
Yine De Jassay’in dikkat çeken bir saptamasına değinmeden geçmemek gerekiyor.
Yazara göre, tarih, ırk, kültür ya da ekonomik yapıları dikkate alındığında, kimi halkların diğerlerine göre, kendilerine dayatılan her ‘Zor’u ‘aynı biçimde’ kabul etmedikleri ileri sürülebilir.
Böylece, ‘her toplum layık olduğu biçimde yönetilir’ sözüne gelinmiş olmaktadır.
Kaldı ki, David Hume, babanın ‘onam’ verdiği bir Devlet yönetimine oğulun karşı çıkabileceğini söylüyordu (**).
Ne var ki, Devlet’in ‘meşruiyeti’ de öyle bir ‘el çarpmasıyla’ oluşmamıştır ki. Onun için nice ‘büyük savaş’lar yapılmış, kaç kuşak süren barış ve gönenç yılları yaşanmış ve nice ‘deneyimler’ kazanılmıştır.
Öyle ‘ben tanımıyorum’ demek ya da ‘kurdum gitti’ demekle Devlet’in kurulduğu görülmediği gibi, yıkılabileceğini söylemek de zordur.
Tam da bu nedenle değil midir ki, ‘fetih ve fesih’ için, kuramlar kurulup felsefeler yapılmaktadır?
Her şeyden önce hiçbir Devlet’in salt ‘zor’ üzerine kurulduğu ve sonsuza değin ‘zor’la yürütülebileceği söylenemez. Ancak, zaman içinde ‘zor’un ‘biçim’ değiştirdiği söylenebilir.
O nedenle ‘zora dayanan meşruiyet’ten ‘katılım’a (onam)a dayanan meşruiyete geçiş bir biçim değişikliği olarak ortaya çıkmıştır denilebilir.
*
Bir sonraki yazıda ‘Toplumsal Sözleşme’ye değinilecektir.

Habip Hamza Erdem

(*) Ancak, burada ‘katılım’ sözcüğü, ingilizce baskıda ‘consent’ diye geçmesine karşın, çevirmenler (Sylvie Lacroix ve François Guillaumat), Fransızca benzer bir sözcük olan ‘rıza’ (consentement) yerine ‘katılım’ı (adhésion) yeğlediklerini; çünkü ‘rıza’ ya da ‘onam’ın hem çok geniş ve hem de farklı yorumlanabileceğini ileri sürüyorlar. Oysa, yazarın bakış açısına uygun olarak, ‘katılım’ demek, ileride görüleceği üzere, ‘çıkar ortaklığı’ ve yine moda deyimle ‘müşteri alımı’ deyimlerine de uygun düşmektedir. Geçerken belirtmekte yarar olabilir; sözgelimi Dr Recep’in bir önerisi, politika uzmanları (!) tarafından, ‘müşteri buldu’ ya da ‘satın alınmadı’ biçiminde yorumlanabilmektedir. Bu ‘bilimsel’(!) yaklaşımlar dışında, ‘katılım’ yine de ‘saf’ bir terim olarak görülebilir.
(**)Yüzyıl Savaşları sırasında, 10 yaşında İngiltere kralı olan Richard II’nün, krala karşı ayaklananlara “Beyler kralınıza öldürmek mi istiyorsunuz? Ben sizin komutanınızım o zaman; beni izleyin!” diyerek ayaklanmayı bastırdığı söylenir. Bu da, Devlet’in her zaman ‘zor’ kullanmayıp, kitlelerin ‘onam’ını almak için başka yollar olabileceğine bir örnek olarak verilebilir.
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1526
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x