Metin BUÇUKOĞLU da kim ola? Sadece Merak!

Genel & Güncel Konular

Metin BUÇUKOĞLU da kim ola? Sadece Merak!

İletigönderen baragakal » Pzr Oca 05, 2014 0:16

Resim


Metin Feyzioğlu (d. 7 Temmuz 1969, Kızıltoprak, Kadıköy, İstanbul), Türk ceza hukuku profesörü.

Prof.Dr. Turhan Feyzioğlu ve Leyla (Cıngıllıoğlu) Feyzioğlu'nun kızı Saide (Feyzioğlu) Buçukoğlu (1950-1969) ile Mehmet Buçukoğlu (1945-2000) çiftinin tek çocuğudur. Annesi doğum sırasında vefat edince, dedesi ve anneannesi tarafından evlat edinilmiştir. 1986 yılında TED Ankara Koleji'nden, 1990 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olmuştur.[1] 1992 yılında Kamu Hukuku yüksek lisansını tamamlamıştır. Kamu Hukuku alanında 1995 yılında doktor ünvanını almıştır. 1996 yılında mezun olduğu fakülteye Ceza Hukuku alanında Yardımcı Doçent olarak atanmıştır. Columbia Üniversitesi'nde Hukuk İngilizcesi sertifikasını almıştır. 2000 yılında Doçent, 2005 yılında Profesör olmuştur. 2007 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olmuş ve bu görevi bir yıl sürdürmüştür. 1991 yılından beri kayıtlı olduğu Ankara Barosu'nun, 10 Ekim 2010 tarihinde başkanlığına seçilmiştir. 18 Temmuz 2012 tarihinde Bilim Yönetim ve Kültür Platformu kontenjanından CHP Parti Meclisi üyesi olmuştur. 26 Mayıs 2013 tarihinde yapılan Türkiye Barolar Birliği 32. olağan genel kurulunda Türkiye Barolar Birliği'nin 8. başkanı seçilmesinin ardindan parti meclisi uyeliginden istifa etmistir. Evli ve iki kız çocuğu babasıdır.

KAYNAK: Wikipedia



3-5 ay önce bu şahsı merak edip internetten öğrenmeye çalışmıştım.
Yukardaki Wikipedia metnini hatırlıyorum, yalnız bir farkla, "Annesi doğum sırasında vefat edince, dedesi ve anneannesi tarafından evlat edinilmiştir." cümlesi henüz bilgiler arasına eklenmemişti. Metni kim değiştirdiyse BUÇUKOĞLU'na kılıf yapmış ama bence komik olmuş, yani olmamış. Dede soyadını siyasi marka olarak kullanmak bunun kendi aklına mı gelmiş, birilerinin aklı mı? Bu birileri sıradan birileri mi Devlet(!)'le alakaları var mı?

Neyse, kendi bakanlarını muhattap kabul etmeyen Tayyip, son dönem parlayan bu şahsı muhattap kabul ediyor, görüşüyor, yetmiyor bir de uzlaşıyor!
Chp'yi bu haliyle adam yerine koyan/koymaya çalışanlara selamlar.

Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davalarının hukuki tarafı bir hukukçuyla konuşulacak ise, fikir alınacak ise o kişi, Akp-Cemaat tezgahı kurulduğundan beri kelle koltukta, Mustafa Kemal ve Türkiye Cumhuriyeti çizgisinden sapmadan savaşan Ümit Kocasakal olmalıdır. Bir süredir Kocasakal'dan rol çalma çabasında olan bu şahıs, Metin BUÇUKOĞLU, tekin görünmüyor. Soyadı için de lise yıllığına bir bakmak iyi olabilir, var mıdır o dönem TED yıllığı olan?


Bu da dede için yazanlar, meraklısına:

Turhan Feyzioğlu (d. 1922, Kayseri, Türkiye - ö. 24 Mart 1988, Ankara, Türkiye), Türk hukuk profesörü ve siyasetçi.

XI. Dönem Sivas, 1.(XII), 2.(XIII), 3.(XIV), 4.(XV), 5.(XVI) Dönem Kayseri Milletvekillikleri ile Kurucu Meclis Üniversite Temsilciliği (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961) yaptı.

Erken Dönem Hayatı

İlköğretimini Kayseri'de, orta öğrenimini Galatasaray Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. İngiltere'de anayasa hukuku alanında doktora yaptı ve 1955 yılında Türkiye'nin en genç profesörü unvanını aldı. Daha sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne dekan oldu. Fakültenin yayını olan "Forum" dergisindeki yazıları nedeniyle iktidardaki Demokrat Parti ile çatıştı ve hakkında kovuşturma açılınca üniversiteden istifa etti.

Siyasi Yaşamı

Turhan Feyzioğlu, bir süre sonra CHP'den politikaya atıldı. 1957'de Sivas'tan milletvekili seçildi. 27 Mayıs Darbesi'nden sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğü’ne seçilen Turhan Feyzioğlu, Kurucu Meclis’te Üniversite Temsilcisi (6 Ocak 1961 - 15 Ekim 1961) olarak Anayasa Komisyonu başkanlığına getirildi. 1961’deki seçimlerde Kayseri milletvekili olarak yine meclise girdi ve II. Gürsel kabinesinde milli eğitim bakanlığı ve ilk koalisyon hükümetinde devlet bakanlığı ile başbakan yardımcılığı yaptı.

CHP'nin Ortanın Solu sloganını benimsemesi üzerine partideki genel sekreterlik görevini bırakarak, 47 milletvekili ve senatörle birlikte CHP'den ayrılarak Güven Partisi'ni kurdu. Sonradan, Cumhuriyetçi Parti ile Güven Partisi'ni birleştirerek Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin başına geçti ve 12 Eylül 1980 Darbesi'ne kadar bu partinin genel başkanlığın yürüttü.

1975'te Demirel'in başbakanlığındaki I. Milliyetçi Cephe Hükümeti'nde ve 1978'de kurulan Ecevit Hükümeti'nde devlet bakanlığı ve başbakan yardımcılığı görevlerini birlikte üstlendi. Süleyman Demirel'in 1979'da kurduğu azınlık hükümetini dışarıdan destekleyen Feyzioğlu, 1980'den sonra aktif siyasetten çekildi.

Feyzioğlu, CHP'den ayrılana kadar gelecek genel başkan olarak görülüyordu. Ancak Ecevit'in güçlü çıkışı karşısında, kendi partisini kurdu.

12 Eylül darbesi sonrası, Kenan Evren tüm partileri kapattı. Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı Prof.Dr. Turhan Feyzioğlu'nu Başbakan yapmaya karar verdi. Bazı generaller karşı çıktı. "Eski liderler gözaltında. Küçük bir partinin genel başkanını Başbakan yapmayalım" dediler. Feyzioğlu Başbakan yapıldı, 5 saat sonra karar geri alındı.[1]

66 yaşında kalp krizinden ölen Prof.Dr. Feyzioğlu, Leyla Feyzioğlu Cıngıllıoğlu ile evli ve Saide Buçukoğlu (1950-1969)'nun babasıydı. Feyzioğlu aynı zamanda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi eski Dekanı ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof.Dr. Metin Feyzioğlu'nun manevi babası ve dedesidir.


KAYNAK: Wikipedia

-
Kullanıcı küçük betizi
baragakal
Salık Takımı
Salık Takımı
 
İletiler: 377
Kayıt: Prş Şub 21, 2008 11:51

Re: Metin BUÇUKOĞLU da kim ola? Sadece Merak!

İletigönderen baragakal » Sal Oca 07, 2014 13:12

Vay anam var diyorum, BUÇUKOĞLU'nun soyadı ne kadar da önemliymiş!
Yarın bi gün medyada soyadıyla alakalı sorular sorulmaya başlamadan Yılmaz Özdil tarafından böyle bir yazı kaleme alınıyor.
Şaştım kaldım! Süreçte harika yazılarını okuduğumuz Özdil bir zaman Uzan'ın gazetecisi miydi?

Neyse yazıda "sohbet sohbet" diyor Özdil,
ben buradan Metin BUÇUKOĞLU'nu daha düne kadar tanımadığını anlıyorum,
hatta tezi ileri götüreyim buna-bunu hatırlı birisi yollamış; yazılarından tanıdığım kadarıyla Özdil uyanıktır,
BUÇUKOĞLU buna durumu anlatıp böyle bir yazı yazmasını ve ilerde çıkacak haberler öncesi kendisini korumasını istemiş midir?

Burası Türkiye.
Ben resmi şu şekilde yorumladım:
Birileri bizi Tayyip-Cemaat sonrası bir sürece hazırlıyor, yeni kahramanı da bulmuşlar gibi BUÇUKOĞLU.

Buyrun gözleriniz yaşarmazsa para yok!


NOT : Bu arada Hürriyet yazı kopyalatmıyor, bir kısmını buldum bir kısmını oturup kendim yazdım yazım hataları varsa Özdil'in kabahati değil.


ADAM

1969, İstanbul.

Sıcak bi yaz akşamıdır. En büyük mutlulukla, en büyük acının kesiştiği andır. 17 yaşında evlenen, 19 yaşında evladını dünyaya getiren gencecik anne, doğumdan iki saat sonra vefat eder. Talihsiz erkek bebeğin, bu dramatik hadiseden senelerce haberi olmaz. Çünkü, dedesiyle anneannesi, torunlarını alıp, Ankara’ya götürür, kendi soyadlarını verir, oğul olarak büyütürler. Dedesini baba, anneannesini anne olarak bilir.

Annesi sık sık bir kenara çekilip ağlar, nedenine anlam veremez.
Ailece kabristan ziyaretine gider, kime, niye, bir türlü çözemez.

Taa ki 8 yaşına kadar...
Öğrenir ki, babası meğer dedesiymiş, aslında babası var, annesi de anneannesiymiş,
annesi rahmetli olmuş. O küçük yüreğinde yaşadığı duygu karmaşasını tarif edebilmek, mümkün değil elbette.

Hayatında ilk defa, 10 yaşındayken tanışır babasıyla... Sonra araya bir 10 sene daha girer, gene görüşmezler. O aradaki sene gene darmadağın olur. Çocuk aklıyla, suçu kendinde arar. Herhalde ben hata yaptım ki, gelmiyor diye düşünür. Üzülür kahrolur. Öfkelenir. Sonra, çaresiz, kabullenir.

Lise yıllarındayken... Dede ağır kalp krizi geçirir. Yoğun bakımda, yaşamla ölüm arasında, bu tarafla öbür taraf arasındaki ince çizgidedir. Tam o sırada, baba çıkagelir. Oğluyla görüşmek ister. Oğul kabul etmez. Anneanne cennetlik, "benim hatırım için görüş" der. Kucaklaşırlar. "Birbirinizi hiç görmeseniz de, ayrı yaşasanız da, babadır, kan çekiyor" diye tarif ediyor o kavuşmayı... Gözyaşlarıyla sarılırlar.

Sohbet sohbet, aradaki onca senelik boşlukları doldurmaya gayret ederler, baba-oğul, adeta birbiriyle tanışırlar. annesi ölünce, baba bir daha evlenmiştir. Duyunca, ne hissetti acaba dersiniz? "Aslan gibi, harikulade iki kardeşim var, dünya tatlısı yeğenlerim var, sürekli görüşüyoruz, babamın eşiyle de görüşüyorum, o da canım ciğerim" diyor. "Kader" diyoruz.

Ooff, of.

Babayla ölene kadar görüşürler. Geç buldum, çabuk kaybettim misali, baba 55 yaşında vefat eder.

Eli ekmek tutana kadar, kundakta geldiği evde, dedesinin evinde yaşar. Unutmadan ilave edeyim; babasının varlığını öğrendikten sonra bile, dedeye baba, anneanneye anne demeye devam eder. Bu durum asla değişmez. Onun yüreğinde, zihninde, dedesi babası, anneannesi annesi olarak kalacaktır.

Dede, hukuk profesörüdür. Aynı zamanda, siyasi tarihimize damgasını vurmuş efsane karakterlerden biridir. Dolayısıyla, ağır konukların ağırlandığı bir evde, memleket meselelerinin tartışıldığı, devamlı hukuk konuşulan sofralarda büyür. Oturdukları yemek masasının yarısına kadar örtü örtülür. Niye derseniz? Öbür yarısında daktilo ve kitaplar durur. Salon zaten, duvardan duvara, devasa bir kütüphanedir. İçerde ayrıca iki kitap odası daha vardır. Büyüdüğü, şekillendiği atmosfer, budur. Varlıklı ailedir ama...

İlkeler paradan çok daha önemlidir. Bir gün mesela, beş arkadaş, eve taksiyle dönmeye karar verirler. Belediye otobüsüyle gitsek, aynı paraya denk gelecek diye düşünürler. Binerler, arkadaşları tek tek iner, en son kendisi iner. Eve girer. Babada bi kanş surat... Meğer, taksiden indiğini camdan görmüştür. "Böylesi daha hesaplı oldu" demesine fırsat kalmadan, fırçayı yer: "Oğlu taksilerde geziyor dedirtiyorsun, farkında mısın!"

Dede'yi biraz daha izah etmek gerekirse... Kalp krizinden hastanede yatarken, oğlu okusun diye defterine vasiyet gibi mektuplar yazar. Bir tanesinde şöyle der: "Büyük adam olmaya sakın özenme, büyük adam olmak kolaydır, adam olmak zordur, sen onu başar.",

Üniversitede okurken... Vade dolar, dede vefat eder. O gece yarısı eve gelir. Odasına kapanır. Kapıyı kilitler. Saatlerce, borçlar hukuku nedensellik bağı teorilerini çalışır.

Çünkü, kendi kendine söz vermiştir, babamı kaybettiğim gün bile derslerime ara vermeyeceğim, çalışacağım demiştir. "En zor anımda çalışabilirsem, her zaman çalışabilirim" diye düşünmüştür.

Kendisini, kendisine ispatlamıştır. Bugün, en kritik anlarda, soğukkanlı kalabilmesinin temelinde, bu sarsılmaz disiplin vardır. Ooff, of. Babayla ölene kadar görüşürler. Geç buldum, çabuk kaybettim misali, baba 55 yaşında vefat eder.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirir. Profesör olur. Diplomasını aldığı hukuk fakültesine dekan olur. Ankara Barosu Başkanı seçilir. Türkiye Barolar Birliği Başkanı seçilir. Eli ekmek tutana kadar, kundakta geldiği evde, dedesinin evinde yaşar.

Unutmadan ilave edeyim; babasının varlığını öğrendikten sonra bile, dedeye baba, anneanneye anne demeye devam eder.

Bu Evet, Metin Feyzioğlu o.

Büyük adam olmaya özenen zihniyet cücelerinin ülkesinde...

Adam gibi adam kalmayı başaran adam.

HÜRRİYET - Yılmaz ÖZDİL
Kullanıcı küçük betizi
baragakal
Salık Takımı
Salık Takımı
 
İletiler: 377
Kayıt: Prş Şub 21, 2008 11:51


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x