MİSAK-I MİLLÎ

MİSAK-I MİLLÎ

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Çrş Eki 19, 2016 1:55

MİSAK-I MİLLÎ
‘Misak-ı millî’yi yeni kuşaklar öğrenmeli demişler.
Öğretelim o zaman...
Bizim dönemimizde buna ‘Ulusal and’ denirdi; ‘ulusal yemin’.
Bir kesim yazarlar bunu ‘ulusal sınırlar’ olarak yorumladılar.
Yani ‘coğrafya’ ya da ‘ülke’.
‘Vatan’ da denilebilir.
Böylece ‘misak-ı millî’, uluslararası ‘antlaşma’larla belirlenmiş ‘ülke sınırları’ olmaktadır.
Ya da ‘vatan’.
Ancak bu ‘vatan’, üzerinde yaşanılan ‘vatan’ da olabilir, gönüllerde yeşertilen ‘turan’ da.
Bu ikinci durumda ‘misak-ı millî’, uluslararası ‘antlaşma’ları aşar.
Oysa ‘misak’, doğrudan ‘antlaşma’ demektir; convention.
Bu durumda, hem ‘misak’ hem de ‘turan’ bir arada olamayacaktır.
Çünkü ‘misak’ aynı zamanda ‘barış’ demektir; (paix-pax).
Tam da bu nedenle, kimi yazarlar ‘misak-ı millî’ için ‘ulusal pakt’ demektedirler.
Daha büyük bir adam da, hem ‘ulusal pakt’ ve hem de ‘uluslararası pakt’lardan sözetmişti: Yurtta barış dünyada barış mı ne?
Acaba III. Abdulhamit bu son tümceyi anlamış mıdır ki, gelecek kuşaklara anlata..
Kendileri hükümet sözcüsü müdür, ‘Devlet sözcüsü’ mü ne, abdest alıp namaz kılmaya nasıl zaman ayırır bilinmez; sabah namazından yatsı namazına değin konuşmakatadırlar.
Üstüne lâzım olan konularda olduğu gibi, kendisini hiç ilgilendirmeyen konularda da..
İleri geri..
Gelişigüzel.
Ve her kezinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni küçük düşürmeye yol açan sözler.
Kadınların kaşlarının arasından apışaralarına değin..
Erkeklerin de ‘erkeklik’leri...
Orada kalsa iyi..
Rejim, sistem, yasama, yargı, yürütme konularında da nice ‘vaaz’lar vermekte.
Ve avaz avaz..
Önce sen kendinle bir ‘misak’ yap denilmesi gerekebilir.
Ve sonra ‘Ulusal misak’ı sen uygula..
‘Ulusal barış’ı sağla; ‘ulusal sınırlarına’ sahip çık falan.
Adam, Ege’de ada kalmamış vermiş; Kıbrıs’ı vermek için el-alemle anlaşmış; şimdi kalkıp Musul ‘misak-ı millî’ içindedir diyor.
Evet içinde (idi).
Kerkük dahil.
Musul vilayeti 3 Sancak [Musul (merkez), Kerkük (Şehrizor) ve Süleymaniye], 17 Kaza [Musul, Dahok, Zaho, Zibar, Sincar, Akra, Kerkük, Erbil, Ranieh, Revaduz, Sancakköy, Selahiye, Süleymaniye, Bazian, Gülambar, Şahbazar ve Marga], 28 Nahiye ve 2314 Köy’den oluşuyordu.
Yüzyılın başında, bu vilayet genelinde 250-300 000 müslüman, 30-40 000 Hristiyan, 15-20 000 Yezidi ve 6-10 000 Yahudi yaşıyordu.
Halep Vilayeti de bizim Elazığ’a sınırdaş idi.
Musul ile Halep arasında da Deir el-zor mutasarrıflığı vardı.
Ama ‘uluslararası antlaşmalar’la Halep ile Deir el-Zor Suriye’ye, Musul, Bağdat ve Basra vilayetleri de Irak’a bırakıldı.
Bu antlaşmalar da birer ‘misak’ idiler (convention).
Birer barış (pax), yani yine birer ‘misak’.
Birer ‘pakt’ idiler, birer ‘bağlaşıklık’ (alliance).
Bağlaşık da bir ‘misak’dır; hısımlık ve akrabalıktır.
2016 yılına gelindiğinde, ve 2000’lerden başlamak üzere Suriye ve Irak’ın tümünden vazgeçtik, Halep, Deir el-Zor ve Musul vilayetindeki hısım ve akrabalarımıza ne verip ne aldık?
Hristiyanları da geçelim, Türkmen ve Kürtlerimize ne verip ne aldık?
Nasıl bir ‘misak’ kuduk?
‘Ulusal’dan vazgeçtik, müslüman olanları bile Sunnî ve Alevî diye ayırmadık mı?
Kürtleri pohpohlayıp Türkmenleri horlamadık mı?
Bugün hangi ‘misak’ ile ortaya çıkacak mışız?
Misak’ın ‘M’sinden bile haberimiz yok..
Gelecek kuşaklara öğretecekmişiz..
Söylenildiğine göre, Halep haleplilerindir Musul da musulluların değil mi?
Suriye ve Irak Devletlerinin de ‘uluslararası misak’a göre ‘toprak bütünlüğü’nden yanayız, değil mi ama?
Her iki Devlet’in de ‘millî misak’ına saygılı olmalıyız o zaman.
Eee sen kalkıp birine ‘Katil Esed’ öbürüne ‘Ula Ibadî’ dersen nasıl olacak bu ‘misak’?
Bu ‘antlaşma’, bu ‘uzlaşma’, bu ‘barış’, bu ‘kardeşlik’, bu ‘alyans’, bu ‘misak’?
Efendim oraya 80 Devlet gelmiş, ‘misak’ımızı bozmaya çalışıyorlar.
Onlar gelmediler, sen getirdin sen.
Eğer sen Esad kardeş, Saddam Arkadaş diyecek olsan, ne Amerika ne Rusya ve ne de Felek gelebilirdi oraya.
Bana ‘emperyalmizm’, teknoloji, etnolojiden de sözetme sakın.
Eğer Türkiye’de bir Cumhuriyet Hükûmeti olsa idi, ‘Misak-ı Millî’yi bilen ve anlayan bir ‘Devlet Adamı’, bir hukukçu, bir ekonomi politisiyen, bir asker, bir bürokrat, bir tek ‘Adam’ olsa idi bunların hiçbiri başımıza gelmeyecek idi.
Şimdi Bor’un pazarı geçmiş, ‘misak-ı millî’yi iyi öğrenelim diyor.
Onu da ‘doğru anlamıyla söylese’ vallahi gam yemem.
Tam karşıt anlamıyla anlatmak istiyor.
Takiyye ve takkeli olarak.
Ve ayağında takunya.
Şu aymaz televizyon yorumcuları (özellikle de profesör olanlar)nın saya saya bitirmedikleri ‘milis güçleri’ var ya, onlardan ‘misak’ çıkmaz.
Ve ne de ‘misak-ı millî’.
O sizin dediğiniz, ‘misvak’.
O da ancak diş temizlemeye yarar..
Dişlerinizin arasına bakın, ‘millî’ olanlar bittiği için ‘beynenmilel’ine gelmiştir sıra.
O nedenle ‘misak-ı millî’ değil, ‘nifak-ı millî’ deyin ki, tam ola.
Her söz ve eyleminiz birer ‘nifak-ı millî’ örneği çünkü.
‘Misak-ı millî’yi önce bu ülkenin ‘önde giden’leri bilecek.
Ve en önce en önde gideni.
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1531
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x