NEDEN? NEREDEN?

NEDEN? NEREDEN?

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Kas 25, 2015 22:35

NEDEN? NEREDEN?


Yıldönümleri önemlidir. Yıldönümlerinde önemli günleri ulusça anmak, bellekleri yeniler, ulus birliğini, ulusal duyguları, geçmişle bağımızı güçlendirir. Anılan gün acılıysa acılar anımsanır, bir utkunun (zafer) yıldönümüyse hep birlikte onurlanılır.

Dün, 24 Kasım, Öğretmenler Günü’ydü.

Soranlar var: Neyi kutluyorsunuz? Bu kadar öğretmen işsizken, öğretmenlerin bu kadar sorunları varken... diyorlar. Yine ulusalcı bir yazarımız köşesinde, bu yazı başlığıyla soruyor: “ Okula tesettür mağazası açan öğretmenin mi gününü kutlayacağım?” Yazıda, “... bugün bu ülkeyi bölmeye ya da din devletine dönüştürmeye çalışan adamları da sizin meslektaşlarınız yetiştirdi…” diye de öğretmenlere gönderme yapılıyor.

Bir yan böyle: “Öğretmenler Günü kutlanmaz, kutlamayın! Kutlamaya bir nedeniniz yok.” Soruları:

“Neyi kutluyorsunuz?”

Atatürkçüler bunu der de, yobaz takımı durur mu?

“Nereden çıktı bu ögretmenler günü?” diye sormuş “Ak-it” gazetesi. Buradan hemen Osmanlı'ya atlamış. 1918’de düşmana teslim olmuş, bütün kaleleri zaptedilmiş, tersaneleri yıkılmış, ordusu dağıtılmış, toprakları işgal edilmiş, padişahı düşman gemisiyle kaçmış eski dönemin Türk devleti, yani “Osmanlı dönemi” aklına gelmiş. Sorusu, alıntıladığım gibi: “Osmanlı Devleti'nde ve Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti’nde öğretmenler günü kutlanır mıydı? Ve başöğretmenimiz kim?”

Yobaza göre sorguladığı iki devlet var burada. Biri düşmanlarına yenilmiş, ülkesini düşman çizmelerine çiğnetmiş, tutsaklığa boyun eğmiş yıkılmış gitmiş bir anı devlet, Osmanlı. Bilimde, ilerlemede, çağını anlamada geri kaldığı için tarihten silinip gitmiş. Diğeri Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Bu kafa, Türkiye Cumhuriyeti’ni de kafasına göre bölmüş. Bunların sahibi de, yüce önderimize, devlet kurucumuza, Kurtuluş Savaşı Başkomutanına Türk Ulusu’nun verdiği soyadı Atatürk’ü ağzına almaz ya, çömezleri de alamıyor. Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti” diyor Atatürk dönemine. Senin soyadın var da, bal gibi kullanıyorsun da, neden Atatürk’e Atatürk diyemiyorsun? Neresi zoruna gidiyor? Sizin ayrı cumhuriyetiniz mi var? Ne zaman kurdunuz? Ne yaptınız da kuruldu, düşmanı mı yendiniz, barbar Yunan’ı geldiği denize mi döktünüz? İstanbul’u İngilizlerden mi kurtardınız, İngiliz emellerinin önünü kestiniz, İtalyanları kovdunuz, Fransızları geri mi gönderdiniz geldikleri yere? Doğu’da gözü olan devletlerin, Ermenileri kullanarak ülkemizi işgalini mi engellediniz, yine aynı bölgeyi bir etnik köken adına kendilerine sömürge yapmalarına mı taş koydunuz? Amerikan mandasına, yurdun parçalanmasına, ulusun tutsak alınmasına dur mu dediniz yüce Atatürk gibi? Yüksek bir kültür devrimi mi başlattınız, çağdaşlığın yolunu mu açtınız, yayılmacı eli kanlı küresel çeteye tarihin ilk tokadını mı vurdunuz? Yoksa ülkenizi eski yayılmacılarına ulustan gizli peşkeş mi çektiniz de Osmanlı’nın son dönemlerini yeniden yaşadığınızı sanıyorsunuz?

Atatürk’ün yazısıyla okuyup yazıyorsun. Sonra da Atatürk’e yazısını kullandığın Türk yazı diliyle söz atmaya kalkışıyorsun. Hadi sıkıysa eski yazıya geç, Türkçeye hiç uymayan, altı yedi yılda ancak öğrenilebilen Arap harfli yazıyı öğrenebilirsen öğren, öğretebilirsen öğret, okuyup yazabilirsen oku yaz, yandaşınla, yoldaşınla, kafasını yıkamak istediğin gençlikle o yazıyla anlaş, durma! Tutan mı var seni, senin gibileri!

İstersen Arapça konuş, konuştur, Arapça anlaş, İngilizceyle anlaş, ne duruyorsun?

24 Kasım, Türk tarihinde bir dönemeçtir, ileri gitmedir, ulusça okuma-yazma seferberliğidir...Türk devrimlerinin en önemli günlerinden biridir. 1 Kasım’da (1928) ulusun çoktan benimsediği “ Yeni Türk Harfleri Yasası” Meclis’ten geçti. Türk devrimlerinin en büyüğü Dil Devrimi gerçekleşti, tüm yurtta bilgisizliğe savaş açıldı, Türkçe ses bayrağımız yabancı dillerden temizlenmeye başlandı. 24 Kasım 1928, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Millet Mektepleri Başöğretmeni sanını aldığı, bu görevi kabul ettiği gündür.

“Bizim ahenkli, zengin dilimiz, yeni Türk harfleriyle kendisini gösterecektir.” demişti Atatürk, her dediği gibi bu dediği de gerçekleşti. Okumayı sökmesi en az iki yıl süren, altı yıldan önce bir gazete bile yanlışsız, doğru dürüst okunamayan eski dille yazı yazma bırakılınca, iki aydan kısa bir sürede okuma yazma öğrenildi, okuma yazma oranı birden yükselmeye başladı, halk aydınlandı, yurtta eğitim atağı başlatıldı.

Hiç takılmadan, zorlanmadan, genç yaşlı herkes, sular seller gibi Atatürk’ün en büyük armağanı Türk Yazı Dili ile Türkçemizi yazıyor, okuyor. Türkçeyi Türk yazı diliyle (Atatürk harfleri) istenilen dile kolayca çeviriyor, istediğimiz dilden istediğimiz yazıyı hiç eksiksiz dilimize çeviriyoruz. Bundan daha büyük bir başarı, bir devrim, bu günden daha büyük bir büyük gün düşünebilir misiniz?

Bu gün kutlanmayacak da hangi gün kutlanacak?

Yobaz, bunun da yanıtını veriyor. "Kutla ama Atatürk adını geçirmeden, başöğretmenim demeden kutla! Küresel biçimde kutla." Dünyada madem öğretmenler günü 5 Ekim imiş. Bizde neden öyle değil de 24 Kasım’mış. Bir sıkıntısı daha var gericinin, bir polis bile göreve sözlü sınavla, bunlara göre (mülakatla) alınıyormuş da, öğretmen bu yapılmadan, doğrudan atanıyormuş. Tüm kadrolar değiştirilmeliymiş, kendileri tek tek seçmeliymiş öğretmenleri. Hadi yine iyiler, muallim-muallime demeye kalkışmıyorlar. Ölmüş Arapça eski sözcükleri diriltemiyorlar ne yapsalar, eski dile dönemiyorlar isteseler de... Mektep diyebiliyorlar mı, okul yerine?

“Başöğretmenimiz kim?” diye soruyor yobaz. Atatürk’ün başöğretmenliği koymuş bunlara. Senin başöğretmenin kim diye sorsanız, yanıtları acıklı - gülünç. Bir adamları, bir yetiştirdikleri büyük kişi, bir devlet adamı yok ki, arkasına düşecekleri tek bir değerleri yok, söyleyecekleri tek ad yok. Necip Fazıl’a sarılıyorlar ara ara, bu kişinin kumarbazlığı, yaşarken düştüğü rezil yaşamı biraz engelliyor bunları ama bilmeyene yutturma adına, arada bir bu adı söylüyorlar. Bir iki de, bölücü karayobaz, eşkiya, hain adı diyebiliyorlar çok sıkışırlarsa... Söyle başöğretmenin kim deyin, dut yemiş bülbüle dönüyorlar o an ve hemen dini kullanmaya başlıyorlar. Sana dininin öğreteni sorulmuyor ki? Hıristiyanın öğretmeni İsa mı, yetiştirdikleri büyük düşünürler, bilim insanları mı? Neden onların bulduğu bilgisayarı kullanıyorsun, hoparlörü bırakamıyorsun, arabasına biniyorsun, uçağıyla geziyorsun, buluşlarından yararlanıyorsun? Peygamberle, dinle –imanla eğitimin, yazı dilimizin başöğretmeninin ne ilgisi vardır? Din kitabı okumakla, dinini, kutsal kitabını öğrenmekle; eğitim öğretimin, bir ülkenin okumasının yazmasının, bilimsel eğitimle gelişmesinin, çağdaşlığa erişmenin arasında bir benzerlik, ortak yan var mıdır? Neden kıyaslıyorsun o halde?

“Peki nereden çıktı bu öğretmenler günü? diye soran kara yobaz, bu günün nereden çıktığını sen aslında çok iyi biliyorsun! Sen nasıl bu kadar büyüyebildin? Devlet kurucumuza dil uzatacak gücün, cüretin nereden geliyor?

Bizim anlamadığımız, sana ve senin gibilere bu sözleri nasıl söylettiğimiz, nasıl meydanın bu kadar boş bırakıldığı...

Senin gibilerin ekmeğine bilmeden yağ süren, seninle, bu güne karşı olmakta birleşen Atatürkçüler, aydınlar:

Bu günü de atlamadan, her gün Türk çocuklarına başöğretmenlerini öğretiniz.

“Atatürk benim, / Böşöğretmenim, / Ne öğrendimse, / Ondan öğrendim.” dizeleriyle büyüsün okumayı bu sözlerle öğrensin çocuklarımız...

Kulaklara küpe yapılsın, bu özlü sözleri bilmeyen kalmasın:

“Türk demek dil demektir!”

“Bizim milliyetçiliğimizin esası, dil birliğimizin korunması ile mümkün olacaktır.”

“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil bilinçle işlensin.”

Bu gün, asıl kutlanan Türk Yazı Devrimi. Neyi mi kutluyoruz? İşte bu en büyük günü kutluyoruz. Türk yazı dilinin, başlatılan eğitim atağı ile ulusça öğrenilmeye başlandığı günleri anıyoruz, başkomutanımızın, devlet kurucumuzun, Türk devrimlerinin yapıcısı - öncüsü yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini alışının yıldönümünü kutluyoruz. O günleri anarak, Türk Yazı Dili’nin güzelliğini, seslerimize uyan, okuma yazmayı tüm ulusa yayan, Türk aydınlanmasını başlatan Türk Abecesi”ni bize armağan eden Başöğretmen Atatürk’ün büyüklüğünü bir kez daha anlıyor O’nun ışığıyla aydınlanan, aydınlatan öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü'nü kutluyoruz.

Bugünü kutlamaya 1981’de başlamışız, Atatürk’ün yüzüncü doğum yıldönümünde gecikerek de olsa başlamışız, öğretmenlere saygı-sevgi gösterilen, öğretmenliğin önemine değinilen bir gündür bu gün. Nesi kötü bunun? 24 Kasım’ı okullarımızda önceleri de, yaşayanlar biliyor, altmışlı, yetmişli yıllarda da hep öğrenmedik mi? Türk Yazı Dili denince, önce 1 Kasım - Türk Yazı Dili’nin Meclis’te (Türkiye Büyük Millet Meclisi) onaylandığı gün - sonra 24 Kasım akla gelmez mi? Böyle bir günde “ Atatürk’ün başöğretmenliği anılmadan olur mu? Bu günün önemini sanki 1981’de mi anladık? Yobaz bunu bile dert etmiş, sızıldanıyor, Kenan Evren yasası falan diye geveliyor...

Başlarken Cumhuriyet öğretmenlerini kötülemeye, şunu sormuş yobaz. Tüm yazısını da baştan aşağı büyük harfle yazmış tüm dünyanın benimsediği yazım kurallarına aykırı olarak:

“Bu kadar terörist bu kadar hain nereden çıkıyor?”

Terörist, hain dedikleri Atatükçüler olmalı bu kafaya göre. Yoksa teröristin partisiyle kolkola girenler, teröristle masaya oturanlar, ülkenin bir bölümünü yayılmacılar böyle istiyor diye kendi gelecekleri için gözden çıkarabilenler, ülkesini bölüp parçalamaya çalışanların destekçileri, dini kullanan, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı bu dinciler, kendilerine demeyeceklerine, durumlarını itiraf etmeyeceklerine göre, başka kime hain diyebilirler? Bölücülerle, bölücü destekçilerine, Cumhuriyet düşmanlarına böyle sesleniliyor ya, yobaz fırsatı kaçırmamış, kendilerini temize çıkarmış aklınca...

Önce, “Nereden çıktı bu öğretmenler günü?” sonra, “Bu kadar hain nereden çıktı?” diye soruyor dinci 24 Kasım’da gazetesinde. Nereden çıktıklarını kendileri biliyorlar, bize, bunu yanıtlamak, onlara uymak yakışmaz!

Atatürk’ün tüm dedikleri gerçekleşmiştir, ne dediyse olmuştur. Yobaz ve bölücü istediği kadar işbirliği etsin, bin bir dümen çevirsin, güneş balçıkla sıvanmaz, sular tersine akmaz...

Atatürk’ün bu sözü, okudukça kendimize güvenimizi artırsın:

“Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk ulusunun ulusal dili ve ulusal benliği, bütün hayatında egemen ve temel olacaktır.”

Feza Tiryaki, 25 Kasım 2015
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x