ODTÜ'yü Görünce Kenan Evren'leşmek (Ak Öğrenci Sevdasının Tarihçesi) / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

ODTÜ'yü Görünce Kenan Evren'leşmek (Ak Öğrenci Sevdasının Tarihçesi) / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Ara 28, 2012 12:39

ODTÜ'yü Görünce Kenan Evren'leşmek (Ak Öğrenci Sevdasının Tarihçesi)

Hürrem Sultan'ı canlandıran oyuncunun dekoltesine bulaştı,

Yeni evlilere çocuk sayısı sipariş etti,

Muhalefet partisine nasıl muhalefet edileceği konusunda akıl verdi,

Sigara içenleri hafiye gibi takip etti..

Doktorlara narkoz vermeyi, mühendislere çizim yapmayı, terzilere kumaş kesmeyi, gazetecilere haber yazmayı, metrobüs sürücüsüne Boğaz Köprüsü'nü geçerken gaza basmamayı öğretti.

Evlenemeyenleri evlendirdi, hastaları iyileştirdi, ölenlere "adam gibi ölmesini bilmek" gerektiğini anlattı...

Kek yapmayı, çamaşıra katılacak sodanın oranını, pilavın dibini tutturmamayı, halıdaki lekelerin amonyakla çıkacağını sağolsun kendisinden öğrendik.

(Kıymet Nadir Bindebir'in katkılarıyla: "Üzülerek söylüyorum ki kış geldi, doğalgaz pahalandı diye geceleri eşofmanla yatan, aynı eşofmanı gündüz giyen vatandaşlarımız var. Eşofmanla yatmayın! Pijama giyin. Sabah pijamayı çıkarıp eşofmanı giyersin. Kediyi niye alıyorsun yatağa? Alma!" şeklinde uzayıp gider bu iş...)

Nihayet üniversitelere de el attı-ki artık zamanı gelmişti-

Öğrencilere nasıl "AK öğrenci" olunacağını, rektörlere nasıl üniversite yönetileceğini kafalarına vura vura bir güzel anlattı.

Türk sinemasının kadınlara attığı tokatlarla ünlü kötü adamı Nuri Alço, kendisiyle yapılan bir röportajda en şık tokat yiyen oyuncunun Ahu Tuğba olduğunu söyleyip, "Ahu tokadı iyi alır" demişti..

O misal, rektörler "tokadı iyi aldı"...

Hemen Sayın Başbakanımızı destekleyen bir ortak açıklama yaptılar.

Ama öğrenciler tokadı almayı reddetiler, haşmetmeabımız ve şakşakçılarının asabını bozmaya devam ediyorlar. Olaylar halihazırda sürüyor...

E böyle yaparsanız polis de biber gazı sıkmayıp da ne yapacaktı yani?

Başbakanından "tokadı alan" çıktı televizyona.

Yazıyı yazarken Ahmet Kekeç'in sesi ilişti kulağıma. ODTÜ'nün "eylemci geleneğinden" söz edenlere en az Başbakanı kadar öfkelenmiş. Ödümüz koptu! Öğrenci olsam evimden çıkmazdım!

"Kardeşim" dedi Kekeç,

"Amerikan büyükelçisini protesto etmiş, arabasını devirmiş olabilirsiniz ama karşınızda bu ülkenin Başbakanı var. Siz kimi protesto ediyorsunuz?"

İnsan, su katılmamış bir ileri demokrasi lalesi olunca böyle konuşuyor işte.

Demokrasilerde başbakanlar protesto edilmeyecekte kim edilecek?

Öğrenci, protesto hakkını kullanmak için okuluna on yılda bir Amerikan büyükelçisinin gelmesini mi bekleyecek ey lale?

Bir başbakan öğrencilerle didişmeye başlamışsa, mahallenin çocukları tarafından kapısı taşlanan öfkeli fakat çaresiz ihtiyar kıvamına gelmeye başlamış demektir.

Bir yetişkin olarak taş atan çocuklarla muhatap olmaya başlarsanız onlar çok eğlenirler. Siz meczuba döndüğünüzle kalırsınız.

Bunu bilir, bunu söylerim.

Nereden mi biliyorum?

Şimdi sizlere "öğrenci olayları tarihinden" kısa bir kesit sunacağım.

1987 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden bir grup öğrenci, dernekler yasasında bir boşluk yakalayıp öğrenci derneği kurdular. 12 Eylül koşulları devam ediyordu, üniversiteler üzerinde ağır bir baskı ve sindirme mevcuttu.

Hukuk Fakültesi'nde başlayan öğrenci derneği hareketi bir anda çığ gibi büyüdü. Türkiye'nin her yanında üniversiteler ve fakülteler bazında dernekler kurulmaya başladı..

Ve tabii böyle bir işe cüret eden üniversite öğrencilerinin üzerine siyasi polis bütün şiddetiyle çullandı. O zaman "orantısız güç kullanmak" filan gibi kavramlar yoktu.

Yüzlerce öğrenci gece baskınlarıyla gözaltına alındı. "DAL" olarak bilinen Ankara Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şubesi'nde işkenceden geçirildiler. O dönem DAL'daki işkence ekibinin başında önceki yıl şüpheli bir şekilde ölen Hasan Eryılmaz' vardı.

DGM Başsavcısı Nusret Demiral'dı;

DGM Savcısı Ülkü Coşkun, Ankara Emniyeti'nin garajında yapılan işkencelere bizzat katılırdı. (Asker kökenli bir savcı olan Coşkun, öğrencilere karşı öyle öfkeli bir adamdı ki, öğrencileri sonradan CHP Genel Merkezi olan Güven sokaktaki DGM binasında sorgular; sorgu sırasında ara sıra ayağa kalkıp sorguladığı öğrenciye tekme tokat girişirdi. Bu "değerli hukukçumuz", sonradan Uğur Mumcu cinayetini de soruşturdu..)

Amaçları sadece dernek kurmak olan öğrencilere uygulanan bu vahşi şiddetin emir vericilerinden biri de sıkı durun, bugünlerde kanal kanal gezip AKP'nin "ileri demokrasisini" savunan eski DGM savcısı Mete Göktürk'tü...

Kimler yoktu ki o dönem "öğrenci hareketi" içerisinde; bir kez daha sıkı durun:

Yasemin Çongar, Ahmet Ümit, Ahmet Erhan Çelik, Fatma Sibel Yüksek, Ertuğrul Mavioğlu, Tuncay Özkan..

Daha pek çok isim vardı ama yukarıdaki küçük listeyi hayatın kimi nerelere savurduğu üzerine "vay be" dedirtici bir örnek olduğu için yayımladım.

Eski Mülkiyeliler Birliği Başkanı Ali Çolak da vardı mesela hatırladıklarım arasında..

Eski DSP milletvekili Erol Al vardı...

Yasemin Çongar, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiydi. Yarın adlı Sovyetler Birliği yanlısı bir gençlik dergisinde çeviriler yapardı. Bir ayağı o dönemde de sürekli ABD'deydi. Lise değişim programı çerçevesinde lise son sınıfı ABD'de okumuştu. Oradaki "ailesi" ile bağını hiç koparmadı.

Biyolojik babası, Ankara'nın ünlü mimarlarından Behiç Çongar, annesi ünlü piyanist Gülay Uğurata olmakla birlikte manevi babası "Daddy" dediği o Amerikalıydı ki Yasemin'i yetiştirip siyasete sokan kişi bu "daddy"dir. O zamanlar Yasemin Çongar'ın anlattığına göre Türkiye'yi yakından tanıyan, Ortadoğu'yu avucunun içi gibi bilen bir adamdı bu"Daddy"miz..

Yasemin Çongar, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde kurulan öğrenci derneğinin içindeydi.

Kısacık boylu güzeller güzeli bir kızdı. Yarın dergisi çevresindeki bütün gençler kendisine aşıktı.

Yarın dergisinden kopan bir grup öğrenci "Üniversiteli" adlı yeni bir dergi çıkardılar. Ahmet Ümit bu derginin İstanbul ayağında, Fatma Sibel Yüksek Ankara ayağında yazı yazarlardı. Sultanahmet'te içinde farelerin kaçıştığı, kirası ödenemeyen bir göz oda tutulmuştu. Derginin merkezi burasıydı. Hepsi o kadar parasız pulsuz öğrencilerdi ki, Ahmet Ümit bu mezbelelikte yatıp kalkardı. O dönem yazdığı Sovyet edebiyatından öykünme "işçi sınıfı öyküleri" arkadaşları arasında alay konusu olurdu.

Kim derdi ki bir gün Türkiye'nin en çok kazanan yazarlarından biri olacak?Hey gidi hey!

Ertuğrul Mavioğlu, eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in oğlu Utkan Güneş'le birlikte daha radikal bir grubun içindeydi. Yarın, Üniversiteli ve bugünkü İşçi Partisi'nin çizgisinde çıkan Gökyüzü dergisinin çevresinde örgütlenmiş gençlik gruplarını "pasif" bulurlar, muhalefet ederlerdi. Mavioğlu yanlış hatırlamıyorsam, Dev-Sol davasından tutuklanıp epeyce hapis yattı sonradan. Utkan şimdi nerelerde bilmiyorum.

Tuncay Özkan, Cumhuriyet gazetesinin Ankara bürosunda stajyer muhabirdi. Eğitim muhabiri olmaya çalıştığı için öğrenci derneklerinden çıkmazdı. O zaman da şimdiki gibi hiperaktif, ajitatif ve heyecanlı bir gençti.

Şimdi ODTÜ olayları konusunda yapılan açıklamalara bakıyorum da 12 Eylül'ün vesayeti altında ülke yöneten adamlarla bire bir aynı cümleleri kuruyorlar:

"Polis gaz sıkmayıp ne yapacaktı"

"Üniversitelerde molotof yapmayı mı öğreniyorsunuz?"

"Sadece o okulun öğrencileri değil, dışardan farklı üniversitelerden öğrenciler gelmek suretiyle orada böyle bir adım atılıyor..."
(Klasik "kökü dışarıda" muhabbeti)

Bu arada, bir parantez açıp memlekette ortalık bu kadar karışmışken, o dönem 33 yaşında mütedeyyin bir esnaf olan Tayyip Erdoğan'ın ne yaptığını, nasıl yaşadığını merak ediyor insan.

Muhtemelen, Elif Sucuklar'nda bayilik kapmaya çalışan ve bu olaylarla hiç ilgilenmeyip "Allah büyüklerimize zeval vermesin" şeklinde 12 Eylül yönetimine dua eden tüccar öncesi bir tiplemeydi.

Hazır parantez açmışken, o dönem Milli Eğitim Bakanı olan bugünlerin "ileri demokratı" Hasan Celal Güzel'e de değinmeden geçmek olmaz.


Tayyip Erdoğan'ın bugün aklına gelen,

"Eylemci öğrencilerin karşısına AK öğrencileri çıkarmak"

şeklindeki dahiyane fikir, o dönem Hasan Celal Güzel'in aklına gelmişti.

Öğrenci oluşumlarına karşılık Turgut Özal hükümeti ile uyumlu "üniversitelileri" sahneye sürdüler. Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin "temsilcisi" olarak Hande Mumcu diye bir kızcağız medya tüketimine sunuldu.

Hukuk Fakültesi profesörlerinden Ahmet Mumcu'nun kızı olan Hande, Hülya Avşar'a olan benzerliği, olağanüstü güzelliği ile birden bire medyanın yıldızı oldu. Kara kuru, çarpık bacaklı, karnı guruldayan öğrenci derneği kurucuları bir anda unutuldu ve Hande Mumcu tıpkı bir sinema yıldızı gibi peşinde foto muhabirleriyle dolaşmaya başladı.

Bıyıklı üniversiteli kızlardan oldum olası hazzetmemiş olan Hasan Celal Güzel, Hande ile çok yakından ilgilendi. "Böyle öğrenci temsilcisi olun, gözümün yağını yiyin" dedi. Bakanlık makamında sık sık başbaşa görüşmeler yapılır oldu ve Hande, o günlerde gazetelere manşet olan bir skandal söyelentisiyle "öğrenci liderliği" sevdasından vazgeçmek zorunda kaldı.

İsmi daha sonra meslek memuru olarak başladığı Dışişleri Bakanlığı'nda yeni bir skandala karıştı; memuriyetten ihraç edildi. Daha sonra gazetecilik yapmak istedi ama bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

ODTÜ'lü öğrencilerin karşısına AKP hükümeti eliyle çıkarılan ve "alternatif gösteriler" düzenlemeye çalışan bir takım parlak çocukları görünce bunları hatırladım birden.

Yaklaşım aynı, açıklamalar aynı, rektörlere sopa sallayıp hizaya dizmek aynı, öğrencileri coplamak aynı, "kökü dışarıda" diye, "anarşistler" diye höykürmeler aynı..

Babalarımıza mektup bile yazmışlardı o dönem, "Gelin çocuklarımızı beraber kurtaralım" diye..

Bu da bir yöntemdi mesela, bir akıl da ben vermiş olayım...

Velhasıl zihniyet aynı..

Şu farkla ki, o zaman 12 Eylül faşizmi hüküm sürmekteydi, şimdi "ileri demokrasi" var...

Tayyip Erdoğan'ın öfkeli yüzüne bakınca bire bir Nusret Demiral'ı, Kenan Evren'i hatırlıyorum.


İnsan insana bu kadar mı benzer?

Veya faşizm Türk milletinin kaderi mi?

Hasılı, üniversiteler bir patlayınca durdurmak kabil olmaz. Dayak yedikçe coşar bu talebe milleti, kendimden biliyorum.

Öğrenci milleti adam olmaz da,

onları adam etmeye kalkışan ülke yöneticileri, şayet hak vaki olamayıp da yaşarlarsa,

"90 yaşında adamım, beni hapse atmayın" diye ağlaşırlar...



Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN), 27 Aralık 2012
Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x