OY FARFARA FARFARA

OY FARFARA FARFARA

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Eki 29, 2016 6:31

OY FARFARA FARFARA

Bayramı bayramsızlaştırdılar.

2011’de başladı her şey… 23 Ekim’de Van’da deprem oluyor. 29 Ekim geçit törenleri iptal… Bu iki durum arasında nasıl bir ilgi kurulduysa… İptal, geçersiz saymak, silmek, kaldırmak demek. Bir de ertelemek vardır törenleri; hava durumuna göre gerekli görüldüğünde uygulanan. Kutlanacak gün, ileride başka bir günde kutlanır. Burada ise erteleme bile düşünülmemişti, doğrudan bayramın en önemli yanı, olmazsa olmaz geçit törenleri kaldırılmıştı…

Sonra bu uygulama yaygınlaştı, dört bayramımızın hepsine de birer bahaneyle uygulandı. Bayram törenleri kısıtlandı, alanlardan alındı, salonlara sıkıştırıldı…

Geldik bu güne. Günler öncesinden, daha Ekim’in yirmisi olmadan birdenbire 15 Temmuz kutlamaları diye bir şey başlamasın mı? Devlet Opera ve Balesi, 20 Ekim’de, Ekim ayının son haftasını bununla geçireceklerini, 22 Ekim 29 Ekim arasında yapacakları 15 Temmuz kutlamalarının programlarını yayınladı, orkestra şeflerinin imzasıyla, sanatçılarının adları sanlarıyla… 29 Ekim’de özellikle programlarına şunu yazdırdılar:

“29.10.2016 Cumartesi 20:00 DEMOKRASİ VE ŞEHİTLERE SAYGI KONSERİ (Ücretsiz) KONSER”

Peki ertesi günü? Aliş –Maviş adlı çocuk oyunu. İki muhabbet kuşunun öyküsüymüş konusu. Yoksa siz Kurtuluş savaşı konulu bir kahramanlık öyküsü mü bekliyordunuz?

“30.10.2016 Pazar 11:00 ALİŞ & MAVİŞ MÜZİKLİ ÇOCUK OYUNU”

Ertesi günü ise bu duruma uygun müthiş bir bale konuyor sahneye: ”Harem.” Haremde geçen entrikaları anlatan, konusu Osmanlı dönemi olan bir bale.

“31.10.2016 Pazartesi 20:00 HAREM BALE”

Sonraki akşam iş tamam: “La Traviata”. Kamelyalı Kadın romanından uyarlanan bir opera. Paris salonları, 19. yüzyıl saray – sosyete, eğlence dünyası. Haremden sonra yakışır mı yakışır…

02.11.2016 Çarşamba 20:00 LA TRAVIATA OPERA

Hem okullar da, Eylül’de, bu ne olduğunu tam bilmediğimiz, 15 Temmuz kutlamaları, etkinlikleri, genelgeleriyle açılmamış mıydı?

25 Ekim’de yine birden bire gündemde idi 15 Temmuz. Duyuruldu:

“15 Temmuz resmi tatil olacak. Okullar o gün tatil edilecek.”

Ne zaman deniyor bunlar? 25 Ekim’de. En büyük bayramımıza, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na üç gün kala. Ekim ayı yılın neresinde, gelecek yılın Temmuz’u nerede? Bu iki günün birbiri ile ilgisi ne?

Bir de yine günler öncesinden (18 Ekim) duyurulan Ankara’daki, kutlama, gösteri, yürüyüş yasakları var:

“29 Ekim ve 10 Kasım’da da yürüyüş yapılamayacak” başlığıyla duyurulan:

“Ankara Valilliği, 30 Kasım’a kadar umuma açık alanlarda her türlü toplantı, gösteri ve yürüyüş yapılmasını güvenlik gerekçesiyle yasaklamıştır.” denilen…

Geldik 28 Ekim’e.

Yarının en büyük bayram günü olduğunu anlamaya bin şahit gerekir.
Köyümüzde yalnızca tek bir kapıda bayrak asıldı, duvara asmışlardı küçük bir bayrağı, gördüm, tüm diğer evler, işyerleri bayraksız…

Çocuklar her zamanki gibi servis araçlarıyla geç saatte okullarından geri döndüler. Yüzlerde ne bir coşku, ne sevinç… Belli, okullarda Cumhuriyeti, bayramımızı anlatmayı unutmuşlar çocuklarımıza…

“Bugün okullar yarım gün değil miydi” diye sorduğum ilkokul altıncı sınıf öğrencisi kızımız anlatıyor:

Bizim bugün dört saatimiz boş geçti. İki saat seçmeli “Peygamberimizin Hayatı” dersimiz vardı, camide yapacaktık, Din Hocası’nın işi çıkmış, gelemedi, boş oturduk.”

Birine soruyorum: “Bayram yarın saat kaçta başlıyor?”

“Bilmem. Ben bayrama katılmayacağım.”

“Neden?”

“ Zaten okuldan bıkmışım, neden gideyim, mecbur değil ki?”

O arada, arabalardan, sahne, müzik aygıtları indiriliyor meydana. Birden içim titriyor. “Ne o, meydanda bayram mı kutlanacak? Marşlar mı çalınacak? Bayram konserleri mi verilecek? Yoksa rüyada mıyım?”

Başka araçtan da aracın kasasına tepeleme doldurulmuş naylon sandalyeler iniyor, hazırlık, heyecan…

İş anlaşılıyor. Bu bayram gecesi, “OHAL” uygulanan ülkemizde düğün yaptırmaya izin verilmiş. Civar köyden bir öğretmen çift üç gün üç gece düğün yapacakmış. Bu gece kına gecesiymiş.

Aman böyle şey olur mu demeye kalmadan, daha hava kararmadan mikrofondan tüm köyü inleten şu sözler ortalığa dökülüyor:

“Oy farfara farfara, ateş düştü şalvara…”

Utançtan ölecek gibi oluyoruz. Yetmiyor:

Ankaralı Turgut müzikleri ortalığı inletiyor…

Tam onu atlatıyoruz:

“Haydi kızlar kalkın göbek atmaya, hepimizin neşesi kına gecesi.”

Aralarda, “Ahey, ahey!”

Evde kapı pencereyi, bu sesleri, bu kutlu gecede, ulusal bayram gecemizde duymamak için sıkı sıkı kapatıyoruz. Ne çare… Ses sistemi öyle güçlü ki sanki kulağımızın dibinde çığırıyorlar.

Bu gece müziklere bak, geldiğimiz durumu, geleceğimizi gör:

“Lima lima dah dah…” Arapçayla, boğazdan hışırdayarak gelen sesiyle bir kadın oyun havası okuyor. Ben görmedim, görenler gelinle damat Arap kıyafetleriyle geldiler, öyle oyun oynayacaklarmış diye anlattılardı gündüzden.

Arap müziğini hangi müzik izledi dersiniz:

Viyk viyk eden bir ses İngilizce söyledi de işimiz tamamlandı…

Bir arada, bu kutlu gecede durumumuza şu eski şarkıyla sanki gönderme yapıldı:

“Yolunu yitirmiş, perişanım ben…”

“Hey hey hey! Hadi canlı, hadi durma’n” diye bağrırıyor biri, kaynanaya seslenen bir oyun havası eşliğinde…

“Hey maşallah!” diyor.

Doğru söze ne denir?

Biz de alkışlayalım:

“Hey maşallah! Durmayın, yola devam!”

Feza Tiryaki, 28 Ekim 2016
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x