Oyun "Hayır" diyerek bozulur / Gerçek mağdurlar ne diyor?

Oyun "Hayır" diyerek bozulur / Gerçek mağdurlar ne diyor?

İletigönderen Başkomutan » Pzr Tem 18, 2010 20:23


Oyun "Hayır" diyerek bozulur

Katıra, “Kimin oğlusun?” diye sormuşlar, “At benim dayımdır.” demiş! Hayatlarında hiç “Türk’üm” dememişler, kimlikleri sorulduğunda; “Türkiyeliyim! Anadoluluyum! Yeniden Osmanlıcıyım! Takva sahibi dindârım! Mahşer günü bana ırkımı değil amelimi soracaklar...” vb.. kaçamak cevaplara sığınan kimliksizler; toprağı vatanlaştıran, halkları milletleştiren, milletleştikten sonra “Allah’ın Süvârileri” sıfatını kazanan, yüzlerce yıl tek başına Haçlı Seferleri’ni İslâm adına göğüsleyen Türk Milleti’ne saldırmağa başladılar!

Devlet Bahçeli’nin; “Hüseyin Çelik Bey Türk düşmanıdır. Vicdanımızda onun affı yoktur” şeklinde tarif ettiği kişi, acayip Türk dostuymuş! Bahçeli’ye cevâben; “Sayın Bahçeli’ye ‘Türkler’ isimli telif-tercüme kitabımı gönderirsem...” demiş! Elin adamı ’Türkler’ diye bir kitap yazmış, Çelik de Türk olduğu için değil, Türk dostu olduğu için bu eseri tercüme etmiş! “Kimin oğlusun?” sorusuna; “At benim dayımdır.” cevabına benzedi mi, yoksa ben mi benzettim?..

Burası işin, Hüseyin Çelik’i ilgilendiren tarafı. Bizi yâni Türk Milletini ilgilendiren yanı ise Hüseyin Çelik ve onun gibilerden dostu olan Türk Milleti’ne düşman ne lâzım? Milletin tam kalbine, Meclis’e oturup millî birliğe sadâkate, cumhuriyete sadâkate yemin edip millet bütünlüğünü 36 etnik alt kimliğe ayrıştırmak için açılıma yönelen bir zihniyetin sahibinden dostu olanın, düşmana ihtiyâcı mı var?

Kul hakkını, komşu hakkını, hısım-akraba hakkına kurban edebilecek kadar sıla-ı rahm eden takva sahibi Müslüman dostlar varken, Haçlı’nın düşmanlığına ne gerek var ki?


Suç zaman aşımına uğramamışken, CHP’nin 12 Eylül’cülerin yasal korunmalarını kaldıralım ve yargılayalım yasa teklifini Meclis’teki sayısal çoğunluklarıyla reddedip, zaman aşımına uğradıktan sonra Ülkücülükten geçinenlere;

“12 Eylül Anayasasını değiştirelim ve onları yargılayalım” diye davet çıkaran mürâiler varken; bütün siyâsilerin en fazla da AKP’lilerin seçim sath-ı mailinde şikâyet ettikleri “Milletvekili dokunulmazlığı”nı kaldırmak şöyle dursun, yeni anayasada milletvekilliğinin düşürülmesini bile kaldıracak takiyeciler varken; komünizmden, faşizmden, kapitalizmden, her türlü emperyalizmden korkmağa ne gerek var ki?

“Biz değiştirmezsek birileri gelip düzeltir” meâlindeki bir söylem sahibinin, devletin zirvesinde oturduğu bir ülkeyi topla, tüfekle işgâle ne gerek var ki?

Bu satırların sahibi yıllardır; “Tüp biterse tüpçüye, süt biterse sütçüye gerek duyulur. Bu memlekette Türk bitti mi ki Türkçülük yapılsın?” diye sorup durmasına rağmen ırkçılıkla suçlandı!

Şimdi ümmetçiler, halkçılar, alt kimlikçiler, şöven bölücüler; yüzlerce yıldır kaynaşarak milletleşmiş Türk Milleti içinde renk olmaya başlamış alt kimliklerin şövenistliğini yapmanın, bölücülük adına emperyalizme taşeronluk eden zihniyet ve örgüte desteğin adını demokratlık koydular! Demokratın ırkçılığını, ırkçılığın demokratlığını ispâta çalışıyorlar!

İslâmın ve insanlığın yüz akı, Allah’ın Süvârileri Türk Milleti’ne ümmetçilikle saldırıyorlar! “Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi” diyen önemli İslâm mütefekkiri Mehmet Akif’in tarifiyle ters düşerek dindârlık taslıyorlar!

“Vatan sevgisi îmandandır.” Hâdisine rağmen, kan bedelli vatan topraklarını parayla Haçlı’ya satmayı, başarılı-îmanlı devlet yönetimi diye dayatıyorlar!

Haçlı’nın onlarca yıldır İsrail adıyla Filistin’de, ABD adıyla Afganistan’da ve Irak işgâlinde camilere, mescitlere, türbelere yaptıklarını görmezden gelip hatta alkışlarken onlara dualar ederlerken, Trabzon’un fethedildiği günde manastır ibâdete açmaya hazırlanıyorlar!

Katliamcı, soykırımcı Ermeniler’in silah deposu, karargâhı olduğu kesin olan kiliseleri tamir ederek ibâdete açıyorlar! Bunu da îmanlı, dindar Müslüman siyâsetçi kimliği ile yapıyorlar!
Oysa Haçlı, bunları yapabilmek için kaç sefer gelmiş ve geldiği gibi gitmişti! Kaç kere Haçlı’nın bu emelleri gerçekleşmesin diye yüz binlerce kahraman “Bedr’in aslanları” ile Allah rızâsı yarışına girmişti!

Bu omurgasızlığı ancak milletlik şuurumuzla, birliğimizle ve îmanımızla biz bozarız! Bunların dayattıkları anayasaya “HAYIR” diyerek bir hayırlı iş yapmağa mecbûruz vesselam...




Mustafa ASLAN / YENİÇAĞ / 19 Temmuz 2010
En son Başkomutan tarafından Cum Tem 30, 2010 15:37 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Oyun "Hayır" diyerek bozulur / Ülkücüler ve Referandum

İletigönderen Başkomutan » Çrş Tem 21, 2010 23:21


Ülkücüler ve Referandum


Şehitlere “kelle”, onları katledilme emrini veren “Abdullah Öcalan’a” ise “Sayın” diyen Başbakan Erdoğan’ın bizzat kendisiydi. Askerlik “yan gelip yatma yeri değildir” diyen de Başbakandı. Bu söylemlerin vatan uğruna canlarını feda eden şehit ailelerini ya da gazileri nasıl bir haleti ruhiye içine soktuğunu anlamak için sosyal psikolog olmaya gerek yoktur.

Başbakan Erdoğan, şehit cenazelerinde insanların gösterdiği tepkileri, “Şehit cenazelerini siyasete alet ediyorlar” diyerek “MHP”yi sürekli eleştiriyordu. Ancak Başbakan Erdoğan’ın bizzat kendisi 12 Eylül rejiminin astığı ülkücü ve devrimcileri referandum siyasetine alet ediyor.


Başbakan, ülkücü şehit Mustafa Pehlivanoğlu’nun asılmadan önce annesine yazdığı mektubu okudu. Bu sırada da duygulandığı ve gözlerinin yaşardığı görüldü. Başbakan Erdoğan, Mustafa Pehlivanoğlu’nun uğradığı haksızlık karşısında irkilmesi ve duygulanması takdire şayandır. Başbakan’ı duygulandıran Pehlivanoğlu’nun son sözleri şöyleydi:

“Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa’lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah’a inananlarındır”. Mustafa Pehlivanoğlu’nun uğruna hayatını feda ettiği dava “Türk Milliyetçiliği” davasıydı.

Ülkenin ve milletin birliği, bütünlüğü ülküsüydü. Ülkenin bağımsızlığına musallat olmuş kızıl belanın def edilmesi sorunuydu.

Türk Milliyetçiliği düşmanlığı!

Türk Milliyetçiliğini yani Mustafa Pehlivanoğlu’nun “dava”sını “kırmızı çizgi” ilan eden ise bizzat Başbakan Erdoğan’dı. Başbakan Erdoğan’ın iktidarı döneminde son yılların en büyük ülkücü kıyımı gerçekleştirildi. Bugün Türkiye’de üst bürokraside ülkücü ve milliyetçi görüşe sahip tek bir ülkücü bırakılmamıştır.

AKP iktidarı, bir çeşit ülkücü kıyım iktidarına dönüşmüştür. Bugün bürokraside ülkücü rektör, ülkücü milli eğitim müdürü, ülkücü bir genel müdür, ülkücü müsteşar yoktur. İşin özü şu:

Başbakanı duygulandıran Mustafa Pehlivanoğlu bugün yaşasaydı, ülkücü kimliğiyle Başbakan Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye’de iş bulamaz ya da Telekom’daki ülkücüler gibi kızağa çekilirdi. Nitekim AKP’nin en yetkin isimlerinden olan Hüseyin Çelik, yeni kurulacak birliklerde “sarkık bıyıklılara yer yok” diyerek AKP zihniyetini ayan beyan ortaya koymuş bulunmaktadır.

Ülkücüleri kullanmak!

Anayasa değişikliklerinin içine geçici 15. maddeyi de koyarak güya 12 Eylül’ü yapanlara yargı yolunun açılacağını bu nedenle de ülkücülerin referandumu desteklemeleri gerektiği vurgusu yapılmaktadır. Bir defa ülkücülere bakış açısı bakımından AKP ile 12 Eylül cuntacıları arasında hiç bir fark yoktur.

Anayasa’nın geçici 15. Maddesinin kalkması gereklidir. Ancak 15. Maddenin kalkmasının hiçbir hukuki neticesi olmayacağı da ortadadır. Anayasa değişmelidir, ancak böyle değil. 15. Maddenin kalkması psikolojik ve ahlâkî bakımından bir anlamı vardır.

AKP’nin amacı anayasayı değiştirerek demokratik toplum yaratmak değildir. Asıl yapılmak istenen yasama ve yürütmeden sonra yargıyı da AKP’lileştirecek yeni imkânlar elde etmektir. Ülkücüler ise AKP’nin devleti ele geçirme projesinde garnitür olarak kullanılmak istenmektedir.

Unutmamak gerekir ki bu iktidar yetkililerinin ağzından “Türk Milleti” sözü çıkmamaktadır. Bunlar “Türk” kelimesini “etnik” bir boyuta yani aşiret ya da klan mertebesine indirgiyorlar. Türklerin kendilerine Türk değil “Türkiyeli” demesinin uygun olacağını söylüyorlar. Bir millete yapılan bundan daha büyük bir hakaret olabilir mi?


YENİÇAĞ / 22 Temmuz 2010 / Özcan YENİÇERİ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Oyun "Hayır" diyerek bozulur / Ülkücüler ve Referandum

İletigönderen Başkomutan » Cum Tem 30, 2010 15:38

12 Eylül'ün gerçek mağdurları ne diyor?

Somuncuoğlu "hayır" diyor


AKP iktidarına yakın medya kuruluşları, 12 Eylül'de MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasından yargılanarak cezaevlerine gönderilen kişiler üzerinden “Evet” propagandası yapmaya devam ediyor...

1967 yılında girdiği MHP’de, Gençlik Kolları Genel Başkanlığı Genel İdare Kurulu üyeliği ve MHP Genel Başkan Yardımcılığı yapan Devlet eski Bakanı Sadi Somuncuoğlu, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından tutuklanarak MHP davasında idamla yargılandı. 2 yıl tutuklu kaldıktan sonra beraat eden Somuncuoğlu da referanduma açıkça “HAYIR” dediğini söyledi.

Türkiye’nin, devletin kuruluş esaslarını yıkacak bir yola girmemesi gerektiğini söyleyen Somuncuoğlu vatanını, milletini düşünen şuurlu vatandaşların referanduma “Hayır” diyeceğini belirtti. Sadi Somuncuoğlu, ‘Hayır’ kararının gerekçesini şu sözlerle açıkladı:

“Demokratik hukuk devletlerinde olduğu gibi yargının bağımsızlığı devlet ve millet için vazgeçilmez bir temel ilkedir. 12 Eylül referandumundan eğer ‘Evet’ çıkarsa, HSYK, ve Anayasa Mahkemesi yürütmenin kontrolüne geçecektir. Artık yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları başta olmak üzere toplumun huzur ve refahını temin eden ilkeler tehdit altına giriyor demektir. Bu aşamada, mahalli mahkemelerin bile iktidar mensuplarının ve hatta il, ilçe yöneticilerinin keyfi muamelelerine maruz kalabileceğinin herkes tarafından düşünülmesi gerekmektedir.”


TÜRK MİLLETİ İÇİN VAHİM SONUÇLAR DOĞURUR

Türk milletinin bin yıllık egemenliğinin “paylaştırılmak” istendiğini belirten Somuncuoğlu,

“Adalet Bakanının temsil edeceği HSYK ile yürütmenin kontrolüne geçecek olursa Anayasa Mahkemesi’nin nasıl işleyeceğini düşünün. Bağımsız yargıdan, hukukun üstünlüğünden, demokrasiden, insan temel hak ve özgürlüklerinden ne kadar bahsedebilir? Daha da vahimi, etnik-ırkçı bir ortak rejime geçiş için, devletin ve milletin kimliğini değiştireceğini açıkça söyleyenlerin, Türk Milletinin bin yıllık egemenliğini ne hale getireceği belli değil mi?

    Başbakan bunu ‘açılım’ için yaptığını söylüyor. Bundan sonra Anayasa maddelerinin değiştirileceğini belirtiyor. Bu Türk milleti için en vahim sonuç olur. O bakımdan kesinlikle bu referanduma ‘evet’ denilemez” diye konuştu.

    Somuncuoğlu, “Başbakan, egemenliğin bir millete aidiyetini gösteren milli kimlik yerine, milletin bir unsuru olan coğrafyaya aidiyetini gösteren “Türkiye vatandaşlığını koyacağını söylüyor. Coğrafya üst kimlik olursa, bunun altına birden çok ulusu yerleştirebilirsiniz. Artık, bir millete ait olan bin yıllık egemenlik paylaşılabilir.

    Eski Yugoslavya, şimdiki Irak ve fiilen bölünmüş olan Belçika gibi. Dünyamızda, bu birkaç istisnanın dışında bütün egemenlikler; bir millet-bir devlet- eşit vatandaş esasına göre inşa edilmiştir. Bunun için egemenlik paylaşılamaz” dedi.

EVET DİYEN ŞAHISLARIN İKTİDARLA BİR TAKIM İŞLERİ OLABİLİR

AKP’nin MHP tabanında “oy avcılığına” çıkması ve ülkücüler adına açıklama yapan bazı isimlerin referandumda “Evet” oyu vereceklerini duyurması ile ilgili olarak “Bunların uç noktada, marjinal seviyede bir takım kişiler olduğunu düşünüyorum” yorumunu yapan Somuncuoğlu, şöyle devam etti:

“Bu insanların demek ki bu iktidarla bir takım ilişkileri var. Ona göre hareket ediyorlar. Edebilirler. Ancak ülkücülüğü, Türk milliyetçiliğini buna karıştırmamalılar. Açıklamalarını, şahısları adına yapsınlar. Ama bu şanlı mücadelemizi, Türk milliyetçiliğinin baş eğmez karakterini bu işe dahil etmesinler. Kendi adıma, bu tarz açıklamaları şiddetle kınıyorum.”

AKP’NİN İSTİSMAR ETMEYECEĞİ DEĞER YOK!

AKP iktidarının Türkiye’nin gördüğü hiçbir iktidara benzemeyen bir çok karaktere sahip olduğunu söyleyen Somuncuoğlu, “Bu iktidarın istismar edemeyeceği hiçbir değer yok” dedi. AKP’nin iktidara geldiği dönemde ‘Referansım İslam’ dediğini, daha sonra referansının ‘demokrasi’ye dönüştüğünü anlatan Devlet eski Bakanı Sadi Somuncuoğlu, şunları kaydetti:

“AKP, bu iki değeri de, özgürlükleri de sömürüyor. Fakat Türkiye’de bugün demokrasi ve özgürlük hakim kitle için yok. Bugün herkes kendi evinde bile korku içinde yaşıyor. Kendi ailesi ile yaptığı telefon konuşmalarının bile bir şekilde yayınlanmasından endişe ediyor. 73 milyon da dinlendiği kanaatinde. Böyle bir ülkede demokrasiden bahsedilebilir mi? Ama PKK ve bölücüler için özgürlük ve demokrasi adı altında her türlü alanı serbestleştirmenin adı demokrasi olmuştur. Türk milleti için demokraside geriye gidiş vardır. Hukuk devletinde adeta bir yıkım vardır. Dolayısıyla egemenliğimiz tehdit altındadır.

HESAPLAŞMA SÖZ KONUSU BİLE OLMAYACAK

12 Eylül ile hesaplaşma söyleminin de “istismar” olduğunu kaydeden Somuncuoğlu, “Bu iktidar, hesaplaşmanın önünü açabilecek 15. Maddeyi bu güne kadar kaldırmamış, şimdi kaldırıyor. Ancak hukuki bir gerçek var. Bu madde, referanduma ‘evet’ denildiği taktirde, 12 Eylül 2010 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek ve bu tarihten sonrası için geçerli olacak.

Geriye doğru bir uygulama söz konusu değil. Bu hukukun genel kurallarına aykırı. Dolayısıyla 12 Eylül 1980’den itibaren geçerli olacağı yönünde bir ifade eklenmiş olsaydı, ‘hesaplaşma’ söyleminin de bir anlamı olurdu. Böyle bir hesaplaşma olmayacağı apaçık ortada. Bu söylem ancak ve ancak, kendisini aldatmak isteyenler için anlam ifade ediyor” dedi.

    Somuncuoğlu, “Açık konuşacak olursak bu referandum, ‘Darbe anayasası’ ile değil, milli devletle, bir millete ait olan egemenlikle hesaplaşma referandumudur” diye konuştu.



haberiniz.com


Başbakan bunu ‘açılım’ için yaptığını söylüyor.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Oyun "Hayır" diyerek bozulur / Gerçek mağdurlar ne diyor?

İletigönderen Başkomutan » Cmt Tem 31, 2010 13:41



12 Eylül'ün gerçek mağdurları ne diyor?

Yaşar Okuyan "Hayır" diyor

AKP iktidarına yakın medya kuruluşları, 12 Eylül'de MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davasından yargılanarak cezaevlerine gönderilen kişiler üzerinden “Evet” propagandası yapmaya devam ediyor...

12 Eylül’deki askeri mahkemelerin “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” davasında yargılanan dönemin MHP Genel Sekreter Yardımcısı Yaşar Okuyan da, Anayasa değişiklik paketine “Delikanlıca Hayır” diyenlerden… AKP’nin "kişiye özel" anayasa değişikliği yaptığını ve söz konusu referandumun Tayyip Erdoğan’ın kişisel endişesini ortadan kaldırmak için düzenlendiğini söyleyen Okuyan, 12 Eylül’e “Evet” diyen ülkücülerin AKP’nin “fitneci” siyasetinden etkilendiğini belirtti.

ÜLKÜCÜLERİN İÇİNE FİTNE SOKULDU

Çalışma ve Sosyal Güvenlik eski Bakanı Yaşar Okuyan Gazete5’e yaptığı açıklamasında şunları söyledi:

“AKP ve Sayın Başbakan her yere fitne sokan bir siyaset işliyor. Dolayısıyla AKP, fitne siyasetinin Türkiye’deki temsilciliğini yürütüyor. ‘Açılım’ diyerek milletin fertlerini birbirleriyle karşı karşıya getiren, milleti ayrıştıran AKP, kendi aralarında hiçbir sorun yaşamayan insanları Türk-Kürt sorunuyla karşı karşıya getirdi.

Açılımı da yine fitne siyasetinin eseri olarak ortaya koydu. Dolayısıyla aynı AKP, bugün de 12 Eylül’ü tartışma alanı haline getirdi. Başbakan çıkıp grup toplantısında ağladı. Bu kez ne oldu? 30 sene öncesinde kalmış olan sol ve sağ çatışmasına girmiş, bu dönem içinde kendi iç muhasebesini yapmış insanlar, bir anda 30 yıl öncesine koyulan bu fitneyle oyuna gelmeye, birbirlerine yönelik sert değerlendirmeler yapmaya başladı.”


EVET DERSEK…


Bugün kendilerini Türk milliyetçisi olarak adlandıran kesimlerin, aynı camiada birbirlerine hasım haline getirilmek istendiğine dikkat çeken Okuyan, AKP’nin aynı şekilde sol düşünceye sahip camiayı da birbirine düşürmeye çalıştığını, bunda da başarılı olduğunu söyledi. 12 Eylül’de ailelerinde ve kendilerinde derin travma bırakan olaylar yaşadıklarını söyleyen Yaşar Okuyan, “Bunu dikkate alarak AKP’nin ortaya koyduğu tezgaha evet dersem milletim adına verdiğim mücadelenin tümü boşa gitmiş olacak” dedi.

Erdoğan’ın geçmişte MHP’liler için “Bunların eli sıkılmaz” dediğini hatırlatan Okuyan, “Ben işte bunun için ‘hayır’ diyeceğim. BOP eşbaşkanı olduğu için Başbakan’a ‘hayır’ diyeceğim. Kandil’den gelen PKK militanlarını törenle karşıladığı için, Apo’ya af getiren kanunu Meclis’e sevkettikleri için, intihar eden Ali Tatar’ı düşündüğüm için hayır diyeceğim. İşte bütün bunlar için, tüm vatanseverler, milliyetçiler bu hassasiyetlerini referandumda ortaya koymak zorundadır” diye konuştu.


HESAPLAŞMA OLMAYACAK


12 Eylül’ün sorumluları ile hesaplaşmanın önünü açacağı öne sürülen geçici 15. Maddenin, tartışmaların “kilit” noktasını oluşturduğunu belirten Yaşar Okuyan, “Hesaplaşma mümkün olmayacak. Bu referandumdan AKP’nin iddia ettiği gibi bir hesaplaşma çıkmayacak” diyerek şöyle devam etti:

“Bu maddenin kaldırılması Türk milliyetçileri için de sembolik bir anlam taşıyor. Ama hukuk tekniği bakımından çıkartılan bir yasa, şayet bir düzenleme yapılmamışsa, asla geriye doğru işlemez. İkincisi ise yine hukuk tekniği bakımdan zaman aşımı denilen şeye takılır. Şayet AKP, CHP’nin 15. Maddeye ilişkin verdiği değişiklik önergesini, Anayasa paketine dahil etmiş olsaydı farklı bir durum olabilirdi. Ama bunu koymadı. Dolayısıyla bir hesaplaşma olması mümkün değil.”

Okuyan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şimdi siz 90 yaşındaki Evren’i içeri mi atacaksınız? Atamazsınız. O’nun apoletlerini söküp eline vermeniz lazım. Kılıcını alacaksınız. Çırılçıplak bir vatandaş haline getireceksiniz. Orduevlerine girişini yasaklayacaksınız. Şu durumda bunların hiçbirini yapma imkanınız yok. Kenan Evren, böyle bir şey olursa intihar ederim dedi. Gerek yok intihar etmesine. Kendisine hiçbir şey olmayacak.”


TAYYİP BEY’E ÖZEL YASA

Anayasa paketi ile ilgili değerlendirme yapan Yaşar Okuyan, paketteki 2 maddenin HSYK’yı ilgilendirdiğini hatırlatarak, “Dolayısıyla bunlar Tayip Bey’e özel yasadır. Tayyip Erdoğan’ın Yüce divanda yargılanmaması için yapılan yasa değişikliğidir. Bu yüzden referandumda bizim oyumuz delikanlıca hayır olacaktır” dedi.

12 Eylül referandumunun Türkiye’de demokrasinin mukadderatını ortaya koyacağını da söyleyen Okuyan, “Daha sonrasında yapılacak olan genel seçimler ise Türkiye’nin geleceğini belirleyecektir. İkisi de mukadderat seçimidir. Bu yüzden çok önemlidir” diye konuştu.



haberiniz.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Oyun "Hayır" diyerek bozulur / Gerçek mağdurlar ne diyor?

İletigönderen Başkomutan » Pzr Ağu 01, 2010 16:52

12 Eylül'ün gerçek mağdurları ne diyor?

Mustafa Verkaya "Hayır" diyor

12 Eylül’ün mağdurlarından biri de MHP’de uzun yıllar siyaset yapan eski milletvekili Mustafa Verkaya. Verkaya da Anayasa değişikliği referandumuna “Hayır” diyeceğini açıkladı.

Mustafa Verkaya, ‘Hayır’ın gerekçesini ise şu sözlerle dile getirdi:

“Hayır diyorum çünkü, bugün evet ve hayır oylamaları siyasi iktidarla özdeş hale geldi. Evet’çilik siyasi iktidarı onaylama makamına dönüştü. İkinci olarak, anayasa ile ilgili değişiklikte temel bazı endişelerim var. Ben demokrasiye inanan bir insanım. Eğer bir ülkede iktidarın önüne dur diyebilecek bir güç çıkmazsa, o iktidar alır başını gider ve kendisini diktatörlük noktasında bulur. Bir bakmış ki diktatör olmuş… Pişman olur ya da olmaz onu bilemem. Rejim hangi noktaya gelir bilemem. Ama benim itirazımın temel noktalarından biri işte bu endişe.”

İYİ Kİ YARGI AKP’YE ENGEL OLUYOR!


Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik devlet olma yolunda gelişmesi ve devam etmesini istediğini söyleyen Mustafa Verkaya, Türkiye’de yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbiriyle iç içe geçtiğini hatırlatarak şunları söyledi:

“Devletin temel kuruluş prensipleri var. Bunların birincisi kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Yürütme, yargı ve yasama ayrı ayrı erkler olarak, birbiriyle savaşan değil barış içinde demokratik sistemi vatandaşın huzurlu yaşayabileceği şekilde yürütmekle yükümlü kuvvetlerdir. Yasamanın durumu ortada, herkes biliyor. Yürütme, öyle bir pozisyona geldi ki, yasamanın amiri durumunda. Her şeyin üzerinde millet iradesinden bahsederiz. Ama milli iradenin kıblegâhı durumunda olan parlamento, güvenoyu vererek seçmiş olduğu icra organını, iktidar partisinin emrine sokmuş durumda. Başbakan iktidar partisinin genel başkanı, yasamayı kendi emir komutası içine alma gibi bir irade ortaya koyuyor. Bu şekilde de yürütme ve yasama tek bir organ haline geliyor. İki temel ayak olan yürütme ve yasamanın birleşmesi, kuvvetler ayrılığı prensibinin bir ayağının kırılması anlamına geliyor. Şimdi yargıyı da buna eklersek kuvvetler ayrılığı diye bir ilke kalmaz. Türkiye demokratik değil, anti demokratik bir ülke olma yolunda hızla ilerler.”

Anayasa oylamalarının parlamentodaki sürecinde, iktidar partisinin bu konudaki “büyük arzusu” ve ısrarına tanık olduğunu söyleyen Mustafa Verkaya, “İktidar bu konuda çok ısrarcı oldu ve bir bahane ortaya koydu. ‘Yargı bize engel oluyor’ dedi. ‘Yapmak istediklerimiz vardı, millete verdiğimiz sözler vardı ama engel oluyor’ dedi. İyi ki de engel oluyor” şeklinde konuştu.


TÜRKLER KAN AKITIRKEN BAZILARI ŞEYH SAİT’LE KIYAM EDİYORDU!


Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde herkesin bağırıp çağırabileceğini, düşüncesini ifade edebileceğini vurgulayan Mustafa Verkaya, teröre ilişkin de çarpıcı değerlendirmelerde bulundu:

“Bazen kendini azınlık olduğu noktasında kabul edenler, itiraz ederek bu ülkede ezildiğini, haklarının kaybolduğunu iddia edip, ‘Biz Kürdüz, bu devlet iki dilli, iki kurucu unsurlu bir devlet olmalıdır’ diye ortaya çıkabilirler. Bugün bu kesim tarafından bir terör örgütü kurulmuştur. PKK dediğimiz hadise 84’ten bugüne kadar cinayet işlemeye, devletin koruyucusu pozisyonda bulunan güvenlik güçlerini şehit etmeye, yok etmeye devam etmekte. Ben Türk’üm. Kürt olduğunu söyleyenler olabilir. Başbakan 36 tane etnik unsur olduğunu söyleyebilir. Ama ben Türk’üm... Benim atalarım kurdu bu devleti. Ben bunun şuurundayım, bunun bilincindeyim. Bu devletin adının Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak konması, benim atalarımın döktüğü kanlar sayesinde gerçekleşti.Benden önce yaşayan Türkler, Çanakkale’de cihan savaşında, İstiklal Savaşı’nda şehit vere vere bu devleti kurdular. Bugün bazıları biz şuyuz, biz filanız, biz de kurucu olmalıyız diye ortaya çıkıyor. İstiklal savaşının yapıldığı günlerde, toprağa Türk kanının döküldüğü günlerde, onlar Şeyh Sait isyanında kıyam etmişlerdir.”

“Bilinen tarih ortada” diyen Mustafa Verkaya, “Bu devletin, vatanın en samimi savaşçıları, Türklerdir. Bu devlet de Türklerin ve Türk vatandaşı hisseden herkesin devletidir. Türkler, insanlık tarihinin devlet kurma konusunda en usta milletidir. Devletler adalet sunar. Özgürlükler sunar. Fikir, inanç, mal mülk özgürlüğüne varıncaya kadar her türlü özgürlüğü sunar. Türk devleti bütün vatandaşlarına bu özgürlükleri eşit olarak sunuyor. Türk devletinin haksızlıkları varsa bu haksızlıkların muhatapları sadece Doğulu değil, Batılılar da aynı zamanda… Burada hiçbir adaletsizlik söz konusu değil. Böyle bir devleti, Türklerin kanı pahasına kurulmuş olan bir devleti Habur’da dört tane çakala, onun ayağına adalet götürerek şımartan bir hükümete hayır oyundan başka hiçbir şey verilmez” diye konuştu.

BAŞBAKAN ‘IRKÇI’ DEDİĞİ İNSANLAR İÇİN AĞLAYAMAZ!


Başbakan Erdoğan’ın AKP grup konuşmasında ağlayarak Mustafa Pehlivanoğlu’nun mektubunu okumasını da eleştiren Mustafa Verkaya, “Sayın Başbakan Rahmetli Mustafa Pehlivanoğlu’nun idamdan önce ailesine yazdığı mektubun hepsini okumadı. O mektupta, ‘Milliyetçilik muzaffer olacaktır’ şeklindeki ifadeler okunmadı. Duygulandı. İnsani bir duygu olarak ağladı. Dışarıdan bakınca, insani duygulara herkesin saygısı vardır. Benim de var. Ancak Başbakan’ın 40 yıldan beri; ‘Bunlar şirk içindedirler’ diye suçladığı, ‘Bunların davası şirk davasıdır’ diye suçladığı bir hareketin mücadelesi sırasında gördüğü ızdırapları, gördüğü eziyetleri ve sonunda idama giden bir kahramanın mektubunu okuyarak istismar etmeye kesinlikle hakkı yok” dedi.

ÜLKÜCÜNÜN DAVASI ALLAH DAVASIDIR

Başbakan’ın 40 yıldır ülkücüleri şirk davası gütmekle suçladığını hatırlatan Verkaya, “Erdoğan, bizi ırkçı, şoven olmakla suçladı. Bunlar asabiyet davası güdüyor dedi… İslamın yasakladığı ölçüde suçlamanın içine girdi. Halbuki ülkücülerin davası Allah’ın davasıdır” diye konuştu. Verkaya, şöyle devam etti:

“Mektubu orada okuyor ve arkasından ağlıyor. Bu kimseyi kandırmaz. Bu sadece kendisini kandırır. Bir devrimci gencin idamıyla ilgili bir şeyler söylüyor. Siz 12 Eylül öncesinde mücadele eden dava adamlarını, ister sağ ister sol çizgide mücadele edenleri, sırça köşkünüzün penceresinden izlemiş olabilirsiniz. Şimdi açıklayın, o zamanlar neredeydiniz? Siz bu ülke adına hiç sorumluluk duymadınız mı? Duyduysanız bile bizim haberimiz olmadı. Belki futbol oynadı. Futbolun gelişmesine katkıda bulunmuş olabilir. Ona da eyvallah deriz. Bu kahramanların bugün oylarına muhtaç olduğunuz için, şirk davası diye suçladığınız davalarının mücadelesi sırasında çekilen ızdırapları dile getiren bir mektubu okurken rol yaparak ağlamanın sizi affettireceğini mi sanıyorsunuz? Bunun siyasi istismarı iğrençtir çirkindir. Bunu samimi bulmadım.”

ÜLKÜCÜ BU DEVLETİN MAAŞLI ASKERİ DEĞİLDİ…

Başbakan’a “Senin 12 Eylül’le ne hesabın var ki?” diye soran Mustafa Verkaya, ülkücü camianın “Evet” tuzağına düşmeyeceğini de söyledi. “Bizim arkadaşlarımızın hiçbirisi böyle bir komuta emir komuta zinciri içinde değil” diyen Verkaya, “Ben inandıklarımı söylüyorum. Başka arkadaşım da kendi inandıklarını söylüyor. Bu işin içinde kırgınlıklar olabilir. MHP’ye kırgın adam mesela. Ama bugün ‘Hayır’ diyenlerin de çoğu kırgın… Geçmişi eski olan bir hareketin mazisi eski bir hareketin içinde yaşanmış kırıcı şeyler var. Ama birbirine kenetleyici, sevdirici şeyler daha çok. Bütün bunların evet hayır noktasında etkisi var. Bugünkü MHP yönetimine karşı duyulan yer yer öfkenin, saygının etkisi var. Evet diyenler, hayır diyenler bu etkiler altında bunu söylüyorlar” dedi.

MHP’nin tümüyle dışında olduğunu ve hiçbir beklentisi bulunmadığını hatırlatan Mustafa Verkaya, şöyle devam etti:

“Bütün bunlara rağmen inandığım şeyleri söylüyorum. Çünkü ben Türk çocuğuyum. Ben düşünürken, Türk devleti adına düşünürüm. Bütün bu kaosun, kavganın, terörün arkasında devlet kavgası vardır. Bu devletin ismini değiştirmek isteyenler, kurucu unsurunu iki unsurlu haline getirmek isteyenlerin savaşı var. Bütün bunları nasıl görmezden gelirim? Tehlikenin bu boyutu, zaman zaman tam idrak edilmemiş olabilir. Bazı arkadaşlarımızın bazıları bunu idrak edememiş olabilirler. Onlar da doğru bildikleri değer adına yola çıkıyorlar. Onlara da saygı duyuyorum. Cezaevinden sonra hayatların tarumar oluşu söz konusu. Aldıkları yaranın, darbenin tesirinden hala kurtulabilmiş değiller.

Teröristlere dağdan insinler para dağıtalım diyorlar, ülkücü senin maaşlı askerin değildi. Kimseden menfaat beklemedi, Allah rızası için inandı, devlete ve millete yönelmiş olan o günkü şartlarda saldırıların karşısında göğsünü siper etti. Kullanılmadılar. Onu söyleyenlerin kendisi kullanıldı. Ülkücü neye inandıysa onu yaptı. Yine yapar.”


haberiniz.com
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24


Şu dizine dön: Halk Oylaması Yazıları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x