PKK'lı Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

PKK'lı Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

İletigönderen Selçuk Tınaz » Cum Ara 12, 2014 14:09

Son iki yıl içinde bir İmralı'ya - bir Kandil'e / bir Ankara'ya - bir Taksim Gezi Parkı'na gönderilerek, bir artist gibi kimlik değiştirip "Kâh, bölücü koalisyon ortağı - kâh, vatansever muhalif" kılığında sahneye çıkarken gördüğümüz Sırrı Süreyya Önder, "The Çözüm"ün sırrını bilen kişi olarak, PKK'nın hedefini açıklamış ;

"Demokratik Özerklik !"

Yapılan propagandaya inanırsanız, dünyanın en demokrat insanları PKK'lılar. "Benim" diyen demokrat, onların eline su bile dökemez. Hiç kimse demokratlık konusunda PKK'lılar kadar istikrarlı olamaz, onlarla yarışamaz.

PKK'lılar "OTOMATİK DEMOKRAT".

Toprak Ağaları, Şıhlar ve Aşiret Reisleri gibi, PKK'lı olana kadar demokrat olmayanlar dahi, vaftiz edildikten sonra otomatikman demokrat sayılıyorlar.

Neyi ne kadar ve nasıl isterlerse istesinler, neyi ne kadar ve nasıl yaparlarsa yapsınlar, adına hep "demokratikleşme" deniliyor.

Hepimizi inandırmak için yıllardır defalarca tekrarlanan sözlere bakılırsa ;

"Kadın saçının görünmesini ve hırsızlarla katillerin hapse girmesini yasakladık mı, Türkiye'ye demokrasi geldi demektir !"

Türkiye Cumhuriyeti'nden toprak çalmak amacıyla seri cinayetler işleyen PKK'lılar, "Demokratik Hırsız" ve "Demokratik Katil" olmaları sebebiyle, "demokratikleşme"nin kadınlarla değil, hırsızlarla ve katillerle ilgili kısmını önemsiyorlar.

Ortada garip bir çelişki var ;

Hem bizden ayrılıp, kendi kafalarına göre yaşamayı arzu ediyorlar, hem de bizim demokratikleşmemizi istiyorlar.

"Bu devlet benim ise ve sen de çekip gitmek istiyorsan, benim demokratikleşmemden sana ne !" demek için, PKK'lıların, ne istediklerini bilir bir hale gelmeleri bekleniyor galiba.

Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'ne ne zaman ne diyecekleri belli olmuyor. Bölünüp parçalanmasını istedikleri zaman başka, sömürmek, yani onun parasıyla devletçilik oynamak istediklerinde ise başka konuşuyorlar.

Şark Kurnazlığı'nın hakkını vermek için, ne zaman hangisini söyleyeceklerini, duruma göre belirliyorlar.

Mesela, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne mensup bir subaya taşla saldırırken ; "Senin devletin bana söz verdi !" diye bağırabiliyor ama Ayn El Arab'daki çatışmada terörist kardeşleri sıkışınca, "Devletimizin ordusu yardım etsin !" diyebiliyorlar.

Zaten, Ortadoğu'da kimin başı sıkışsa Türkiye'ye sığınıyor.

Maalesef, o zavallı insanlara kötü bir haberimiz var ;

Ne olduğunu bilmesek de, "KÜRT SORUNU" adı verilen bir bilmeceyi çözmek için, sığındıkları bu devleti bölüp parçalamaya ve hatta tam bir mirasyedi gibi yıkmaya çalışıyoruz.

Yani, ülkemizde KOCAMAN BİR KÜRT SORUNU'nun yaşandığı varsayımı ile hareket ederek, çok daha önemli ve GERÇEK olan diğer sorunları bir tarafa bırakıp, sırf o sorunu çözmek uğruna, devletimize zarar vermek isteyen kargaların kılavuzluğunda aklımızı peynir ekmek ile yemeye uğraşıyoruz.

Halbuki, biz ileri zekalılar, mezar taşlarını okuyamadığımıza üzüldüğümüz dedelerimizin, canlarını vererek bize hediye ettiği bu ülkeyi, bu sorunun çözümüne feda etmeyi düşünürken, komşu ülkelerdeki Kürtler bile, güvenli bir yuvaya kavuşup canlarını kurtarmak için hep bize koşuyorlar.

Bu işte bir terslik olduğunu gözümüze sokan Kürt sığınmacıların varlığı, bizi şöyle düşündürüyor ;

Ya biz aynaya bakınca gördüğümüzü tarif edemeyecek kadar aptallaştık, ya da, dışarıdan bakılınca çok farklı görünüyoruz.

Aslında, böyle durumlarda işin içinden çıkmanın formülü çok basit ;

"Amerikalıların, yaptıkları planlara başkalarını razı etmek için uydurdukları bahanelerin, çocuk kandırma seviyesini hiç aşamadığını unutmamak ve daima hesaba katmak lazım"

Tanımı yapılmayan sorun çözülebilir mi ? Sorunun ne olduğunu bileceksin ki, çözümünü düşünüp bulasın. Çözüm diye öne sürülenlerin doğru olup olmadığı da, ancak sorunun tanımı ile anlaşılır zaten.

Yıllarca tanımı yapılmadan ağızlarda sakız gibi çiğnenen bu sloganın, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türk Milleti'ne karşı hazırlanmış kötü niyetli bütün planların bahanesi ve mazereti olarak bir maymuncuk gibi kullanıldığını görüp,
"Kürt Sorunu"nun ne olduğunu sorduğumuzda ;

"Kürt bebekleri dahil, 40 bin kişiyi kimlik ve kültür olsun diye öldürdük !"demişlerdi.

Şimdi bu tanımın sahtekarlığını düşünme sırası, bize karşı hep PKK'nın yanında yer alan Almanlarda ;

Bildiğimiz kadarıyla, yabancılara evlerde bile anadilde konuşmayı yasaklamaya çalışan Almanya'da çok sayıda PKK'lı yaşıyor.

Eğer PKK'nın Türkiye'de kimlik ve kültür olsun diye cinayetler işlediği doğru ise ve 70 yıldır Amerikan ve İngiliz askerlerinin işgali altında yaşayan Almanya, ABD'nin, İngiltere'nin ve İsrail'in hoşuna gitmeyecek bir şey yapacak olursa, önümüzdeki 30 yıl içinde 40 bin Alman öldürülecek demektir.

Politikacılarımızı, aydınlarımızı, akademisyenlerimizi, gazetecilerimizi uzun süre aldattılar veya satın aldılar. Türkiye'ye epey zarar vererek can, mal ve zaman kaybına sebep oldular...

Sonunda, Vatana İhanet eden AKP sayesinde cesaretlenip, herkesi aptal yerine koymayı bırakarak nihayet baklayı ağızlarından çıkardılar ; "Kürdistan'ı kurduk !".

Böyle durumlarda kullanılan bir deyim vardır ;

"Bu ne perhiz, bu ne lâhana turşusu ?".

Türkiye'de yanlış olduğunu söyledikleri ve cinayetler işleyerek düzeltmeye çalıştıkları her şeyin aynısını, "Kürdistan" diyerek kendileri yapıyorlar.

Doğu-Batı-Kuzey-Güney olarak dört parçalı gösterilen sözde "Büyük Kürdistan" sınırları içinde sadece Kürtler mi yaşıyor ?

Eğer, orada başka etnik gruplardan insanlar da yaşıyorsa, ki öyle, Kürt olmayanların kimlikleri ve kültürleri niçin inkâr ediliyor ve neden herkes zorla Kürt yapılmaya çalışılıyor ?

Hani böyle yapmak yanlıştı ?

Madem, doğrusu buydu ve PKK'lılar da farklı bir şey yapmayacaklardı,Türkiye'de herkesle eşit haklara sahip vatandaşlar olarak yaşayan bu ırkçıların dertleri neydi acaba ???
Kullanıcı küçük betizi
Selçuk Tınaz
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 101
Kayıt: Prş Oca 12, 2012 16:16

Şu dizine dön: Selçuk TINAZ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x