PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Cmt Haz 23, 2012 3:25

Kandil’e girer miyiz, tartışması

Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazasında vefatıyla ilgili olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’i ziyaret eden Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici’ye atfen bazı haberler basında yer aldı.

Destici’nin, Org. Özel’e, “Kandil’e girip bu işi kökünden çözemez miyiz?” diye sorduğu, Genelkurmay Başkanı’nın da, “Elbette gireriz” diyerek, üç koşul saydığı haberlerde kaydedildi.

Org. Özel’in Kandil’e girmek için, “Devlet kararı alınması, ABD’nin ikna edilmesi ve kamuoyunun büyük kayıplara hazırlanması” koşullarından söz ettiği de iddia edildi.

Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir açıklama yapılarak, “Söz konusu ziyarette görüşülen konulara farklı anlamlar yüklenerek değişik söylem ve ifadelerle medyada yer alması üzüntü ile karşılanmıştır” denildi.

Bu açıklama üzerine BBP Genel Başkanı Destici de, haberde yer alan koşulların kendi görüşleri olduğunu, Org. Özel’e aitmiş gibi yansıdığını belirtti.
Karşılıklı açıklamalara karşın bu haberler, “Kandil’e girer miyiz?” tartışmasının başlamasına yetti...

TSK’nın gücü

Önceki Genelkurmay başkanları da değişik vesilelerle yaptıkları açıklamalarda, TSK’nın olanak ve yeteneklerinin böyle bir harekâtı gerçekleştirmeye yeterli olduğunu vurgulamışlardı.

TSK’nın teknoloji düzeyi ve asker gücü bakımından böyle bir kapasiteye sahip olduğu biliniyor.
Bu itibarla işin teknik yönünü bir tarafa bırakırsak, habere konu görüşlerin Destici’ye ait olduğu kabulüyle konuya şöyle bakabiliriz.

ABD’nin rolü

Türkiye’nin Kandil’e kadar uzanacak kapsamlı bir sınır ötesi harekât yapması ABD’nin alacağı tutumla ilgilidir.

ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra Türkiye’nin komşusu fiilen ABD olmuştur. Bağdat veya Kuzey Irak Kürt Bölgesi Yönetimi, kağıt üzerindeki muhataplardır. Talabani de Barzani de ABD himayesi altındadır.

Bu bilindiği içindir ki, Türkiye’de siyasi ve askeri yetkililer, Irak ve ABD yönetimlerine, “ya siz PKK’yı etkisiz hale getirin ya birlikte operasyon yaparak etkisiz hale getirelim ya da engel çıkarmayın, biz TSK olarak etkisiz hale getirelim” diye seslenmişlerdir.

Ankara’nın bu çağrıları, önce ABD sonra Bağdat ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi tarafından her zaman kulak ardı edilmiştir.

ABD, özellikle 1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM tarafından geri çevrilmesinden sonra Türk askerinin Kuzey Irak’a kapsamlı sınır ötesi harekât yapmasına karşı olmuştur. Bugün de karşıdır.

ABD, bu karşı duruşla da kalmamış, Barzani yönetimini askeri ve siyasi olarak desteklemiş ve Kuzey Irak’ta bağımsızlığı ilan etmeye hazır bir devlet kurulmasına olanak sağlamıştır.

Kuzey Irak’ta devletleşme sürecine Türkiye’nin de katkısı olmuştur. Bu katkı, 1991 Birinci Körfez Savaşı sonrasında Çekiç Güç’ün Türkiye’ye konuşlanması ve her altı ayda görev süresinin uzatılmasıyla başlamış ve gelişmiştir.

Kara harekâtları

ABD, Çekiç Güç’ün Kuzey Irak’ı Bağdat yönetiminden kopararak devletleşmeye yönelmesi karşılığında, Türkiye’nin zaman zaman PKK’ya karşı sınır ötesi harekât yapmasına itiraz etmemiştir.

Bu ortam içinde TSK; 1992, 1995 ve 1997’de üç büyük sınır ötesi harekât yapmış ve her üç harekâtta da PKK’nın silahlı gücü büyük ölçüde kırılmıştır.
Bu nedenledir ki, Öcalan ve PKK, 1990’ların başlarında strateji değiştirdiklerini, artık bağımsız devlet istemediklerini ilan etmişlerdir.
Bu, terör örgütüyle silahlı mücadelede başarılı olmanın önemini ve etkisini göstermesi bakımından altı çizilmesi gereken bir sonuçtur.

PKK’nın yeniden güçlenmesi

PKK’nın silahlı gücünü yeniden toparlaması ve 2004 yılında büyük çaplı saldırılarına yeniden başlamasının temel nedeni, 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali sonrasındaki süreçte mümkün olmuştur.

1 Mart Tezkeresi’ni reddeden Türkiye ile ABD ilişkileri bozulmuş, Washington, Kuzey Irak’taki Kürt grupları askeri ve siyasi olarak desteklemiş ve PKK’nın bölgede silahlı gücünü yeniden toparlaması da böyle gerçekleşmiştir.

2003’ten sonra Türkiye, PKK’nın saldırıları karşısında Kuzey Irak’a kapsamlı sınır ötesi harekât yapamamıştır.

Ancak Türkiye’nin ısrarları sonucunda 2007 sonundan önce Türkiye’ye sadece hava harekâtı için engel çıkarılmamış, 2008 başında da bir haftalık kısa bir sınır ötesi kara harekâtı gerçekleştirilmiştir. O tarihten sonra hava harekâtları yapılmış olsa da büyük çaplı bir sınır ötesi harekât yapılmamıştır.

Bu nedenle Destici söylemiş olsa da, “Kandil’e girer miyiz?” tartışması içinde, ABD’nin alacağı tutum belirleyici önemdedir. ABD’ye rağmen Kandil’e kapsamlı ve kalıcı bir harekât düzenlemek, ABD’yle çatışmayı da göze almayı gerektirir.Bunun dışındaki yorumlar gerçekçi değildir.

Fikret Bila - 23 Haziran 2012
Milliyet


Terör müş...

Son günlerde bir terör yaygarasıdır gidiyor…

Hem de öyle ki…

Emperyalizmden bağımsız bir terör olabilirmiş…

Bunların bir amacı yokmuş gibi, birileri akıllarınca emperyalizmin bölgedeki çıkarlarına bakmadan, kendilerince terör tahlili yapmaya çalışmaktadırlar.

Böyle bir tahlil ise

Ne terörün gerçek amacını görür ne de bu işin nedenleri ve olabilecek sonuçları hakkında toplumu bilgilendirir.

Ne mi olur?

Sadece gevezelik…

Bakın son günlerde bazı yazarlarımız ortaya çeşitli iddialar attı. Aradan onca zaman geçmesine karşın konuyla ilgili hiç kimseden herhangi bir açıklama gelmedi…

Neden?

Ne denmişti iddialarda?

“PKK ile yapılan Oslo görüşmelerinde bir hakem ülke var, o ülke hangi ülke?” diye sorulmuştu…

Ardından yine aynı yazıda “Güneydoğuda görev yapan asker ve polisin savaş suçlusu ilan edileceğine ilişkin bir protokol maddesinin bulunduğu da…”

Ve “bu protokol metninin hakem ülke elinde olduğu da…”

Yani aslında herhangi bir ülkede, özellikle emperyalizm çağında geçmişteki çocukluk hareketleri tarzında eylemler olmaz.

Olursa ki örneğini yakın tarihte Libya’da…

Suriye’ de gördüğümüz gibi olur...

Emperyalizmin açık destek vermesiyle…

Yoksa başka türlü bir terör eylemi olamaz.

Şimdi gelelim asıl konuya…

Terör üzerine nutuklarla…

Şehitlerimize ağıtlar yakmakla da terör önlenmez…

Nasıl mı önlenir?

Önce bir şeyi doğru değerlendirmek gerekiyor…

Bu olayların çıkmasının amacı nedir…

Petrol bölgelerinin hemen üzerinde…

Kendilerine tamamen bağımlı bir Kürdistan oluşturmak…

Hep söyledikleri gibi bunu başarılabilmesi için 4 ülkeden toprak alınması gerekiyor…

Halen iktidar mücadelesi içinde olunsa da…

Irakta bu iş neredeyse tamamlandı.

Çünkü bölgesel Kürt yönetimi dünyanın petrol devleriyle merkezi yönetimin onayı alınmadan bile anlaşmalar imzalıyorsa…

Tartışılabilecek çok fazla bir şey de kalmamış demektir…

Görüldüğü gibi bu gün sıra Suriye ‘de…

Bu günkü koşullarda Rusya ve Çin’in olaya müdahil olmaları nedeniyle ABD ve batı açısından Suriye’ye müdahale hiç de kolay değil…

Değil mi ki bu yüzden ABD’li yetkililer ikide bir Suriyeli muhalifleri Türkiye silahlandırmalı nutukları atıyorlar…

Eğer Türkiye’yi Suriye işine çekerlerse ki amaç biraz da o…

Doğu ve güneydoğuda başlatılacak bir isyanın önlenme şansı bulunmayacaktır.

Sonuç mu?

Libya’da ne amaçlanıyorsa

Suriye’de hedef neyse, Türkiye’de de odur

Diyeceğim terörü önlemenin tek çaresi vardır…

O da emperyalizmin bölgedeki politikalarına alet olmak değil…

Ulusal egemenliği ve çıkarlarımızı herkese karşı savunmaktır…

Nusret KEBAPÇI - 23 Haziran 2012
Anayurt
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Cmt Haz 23, 2012 3:57

PKK, bu beslemelerle gurur duyuyor

Saldırının, kahpeliğin, kalleşliğin sadece Kandil'den geldiğini, bölücü örgütle sınırlı kaldığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Zira, o kahpelerle mücadele etmek de, onları sindirmek ve yok etmek de kolay. Türkiye Cumhuriyeti bunu daha önce yaptı, yine yapar. Yine elebaşlarını girdikleri delikten çıkarır, yine terörü sıfırlar, yine ülkeye huzur getirir. Asıl yıkım içeride. Nitekim, içerdekilerin sureti haktan görünerek yaptıkları ihanettir ki, bölücü teröristleri ve onların uzantılarını azdırmış, coşturmuş ve ümitlendirmiştir. Dağdaki terörü ülkenin yer yerine yaymış ve ihaneti kurumsallaştırmıştır.

Tasmaya alışıklar

Ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmek için Dağlıca'daki son kahpelik sonrasında yazılanlara, söylenenlere dikkat etmek gerekiyor. Medyanın hali malum. Ele geçirilmeyen, kontrole alınmayan kurum neredeyse kalmadı. Ortadoğu ve birkaç gazete, birkaç televizyon dışında hepsi teslim oldu, hepsi emir altına girdi. Hani başbakan, "tasmalarından kurtardık" demişti ya, tam da onları kast ediyorum. Tasmaya alışık olduklarından, şimdi de yuları başkalarının eline verdiler. Burunları çok iyi koku aldığı için kendilerinden ne istendiğini, ne beklendiğini çok iyi biliyorlar. Hatta bazen ölçüyü kaçırıp bu beklentilerin çok ötesine geçtiklerini, Donkişot'luğa soyunduklarını da ibretle görüyoruz.

Coştular

8 şehidin ardından kısa bir suskunluk yaşadılar. Sonra Başbakanın Meksika'dan, Bülent Arınç'ın Ankara'dan gelen ayarı ile coştular. Bunları okur veya dilerseniz, PKK'yı masum, uzantılarını haklı, kalleşlikleri doğru zannedersiniz. AKP ümidini PKK'nın silah bırakmasına, bölücülerin insafa gelip masaya oturmasına bağlar da, bunlar artık boş durur mu? Hiç vakit kaybetmeden durumdan vazife çıkardılar ve döşendiler de döşendiler.


Kimi PKK'yı aklıyor, kimi Ergenekon bağlantısı arıyor, kimi Leyla Zana'ya selam çakıyor, kimi Kandil'e dokunulmaması için akıl veriyor. Neredeyse şehitleri suçlayacak, Dağlıca'da bu kahpelere niye karşılık verildiğini sorgulayacaklar.

Daha ne yapsınlar?


Türk milleti bunlar hakkında ne düşünür, ne yapar bilmiyorum. (Türk milletinden kastım elbette bunların yazdıkları ile hazmetme kapasitesini genişletenler ve "bu talan düzeninden bana ne düşer" arayışında olanlar değildir.) Ancak, PKK'nın bunlardan son derece memnun olduğundan, gurur duyduğundan eminim. Sıraya girerek Kandil'de boşuna ağırlanmıyorlar.

Habur'daki törenlerde, Oslo'daki görüşmelerde bunların az mı katkısı oldu? Türk milletinin en ağır ihanetleri bile hazmetmesinde gösterdikleri üstün başarıyı kim unutabilir? Demokrasi yalanlarıyla çıktıkları yol, İmralı'yı bir parti genel merkezine dönüştürmek olmadı mı? 40 bin kişinin katilini eve çıkarmak için çırpınırken, ömrünü bu ülkenin birliği ve varlığına feda etmiş, terörle mücadelede hayatını tüketmiş komutanların içeri tıkılması için gösterdikleri çaba nasıl gözardı edilebilir? Daha ne yapsınlar? Hiç şüpheniz olmasın, yakında Kandil'dekilere tazminat ödenmesini de savunurlar. Bu kadarını ne kan dökenler, ne dağdakiler, ne İmralı'daki, ne de onların siyasi uzantıları yapabildi. PKK bunlarla gurur duymasın da ne yapsın?

BDP iktidar olsaydı bu kadarını yapamazdı

Türkiye'nin medyası, ülkenin ne halde olduğunun tablosunu ortaya koyuyor. Bu zihniyete, bu anlayışa, bu yönetime böyle medya yakışır. Başka türlüsü zaten olamazdı. Olsaydı, AKP iktidarda kalamazdı. Çünkü gerçekler yazılır, PKK'nın değil Türkiye Cumhuriyeti'nin sözcülüğüne soyunulur, hazmettirme değil uyarma ve bilgilendirme yapılırdı ve gerisi kendiliğinden gelirdi. Düzen böyle kuruldu, bu şekilde işliyor.

Geldiğimiz yer, Türkiye'nin varlığının ve birliğinin ciddi biçimde tartışılmasıdır. Hainlerin bölünme ümidinin artması ve bunun için daha da azmalarıdır. Daha önce yazdım, bir defa daha tekrar edeyim. AKP değil de BDP tek başına iktidarda olsaydı, bu kadarını yapamazdı. Türk milletinin gazabından korkardı. Hesap vermekten çekinir, fazla ileri gidemezdi. Ama iktidarda AKP var ve her şey çok daha kolay. Sinmiş, susmuş ve vazgeçmişlerdi, AKP sayesinde hayal bile edemeyecekleri mesafeler aldılar. Onun için Leyla Zana'dan övgüler geliyor. Onun için Barzani'den, Talabani'den kutlamalar yağıyor. Onun için Obama kapıda karşılıyor. Ve tam da bu yüzden BOP Eşbaşkanlığı veriliyor.

Orhan KARATAŞ - 22 Haziran 2012
Ortadoğu



Şark Meselesi Stratejisi PKK

Terörün amacını unutanlar var. PKK vuruyor, AB/ABD 'Kürtleri tanıyın, bebek katilini affedin' demiyor mu? PKK'nın Kandildeki toplantılarında görüldüğü iddia edilen Amerikalı subaylar orada ne arıyor? Yine yakalanan PKK'lılar arasındaki ABD'liler kim? PKK, Kürt halkının meşru hakkından doğsa idi kendisini 'Kürt' olarak tanımlayanların hepsinin gözdesi olmaz mıydı?

El Kaide için Afganistan'ı, kitle imha silâhı adına Irak'ı, demokrasi diye Libya'yı işgal eden Amerika, Kandil'deki beş bin PKK'lıya mı güç yetiremiyor?

Bunları niye tekrarlıyorum? Görüş ve düşünce kabiliyeti azalanları gördüm son olayda. Diyorlar ki 'AKP Kürt açılımı ile PKK'yı bitirecekti, PKK onun için saldırıyor.' Allahtan korkmuyorsunuz, bari şehit yakınlarından utanın. Doğruyu Ahrete bırakmayın.

PKK'nın ve yedi düvelin hedefi aynı değil mi? İkisi de Türkiye Cumhuriyetini parçalayıp, toprak koparma peşinde değil mi? Devleti ayakta tutan, güven, geleceğe iyimser bakma, korunmadan ne kaldı geriye? Devlet Oslo'da PKK'ya teslim edilmiştir. Batı emperyalizminin metotlarını bilmesek, açılımın neticesinde PKK bitirilecek düşüncesine katılabilirdik.

1974 yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan "PKK'nın amacı; Kürdistan diye tanımlanan, Kürtlerin de yaşadığı, Türkiye'nin güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısındaki bölgede, bağımsız bir Kürt devleti kurmaktır. " Şimdi deniliyor ki 'PKK amacından vazgeçti.' Bak şu Allah'ın işine!

PKK kendiliğinden ortaya çıkmadı. Aynen bugün olduğu gibi toplamda dört devletten toprak koparma düşüncesi vardır kurulduğunda. Bağımsız Kürt devleti için, 'dile, birliğe' ihtiyaç vardır. Anadolu'da yaşayan Türk asıllıların, Osmanlı İmparatorluğunun geniş topraklarında Farsça, Osmanlıca, Arapça, Türkçe karışımı ile anlaşır olmasının adına Emperyalizmce 'Kürtçe' konulması, 1. Dünya Savaşından itibaren bölücü amaçlarına hizmet olarak kullanıldığını biliyoruz.

PKK'nın ve AB/D'nin hedefi 'bağımsız Kürdistan'dır. PKK Bağımsızlıktan vazgeçti yalandır. Eğer ki, Irak'ın kuzeyinde maya çalınmak üzere bekleyen ana gövde olmasa idi, bir nebze inanılabilirdi. Oysa Irak'ın Kuzey'i Kürdistan'ın ilk parçası olarak, paragöz iş adamlarınca alt yapısı hazırlanmakta. 'Kürtcell'i, bayrağı vardır. Bir ara yaptıkları çakma Anayasalarına 'Kerkük'ümüzü başkent yazma densizliğini bile göstermişlerdi.

'Kürdistan' kurulması, sıfırdan Kürt milleti oluşturma stratejisinin başında Lozan Antlaşmasını hâlâ tanımamış ABD ve Türkleri Anadolu'dan sürmeye ahdetmiş, başaramamış Avrupalılar var.



Yedi Düvelin Kanlı Silâhı PKK, Açılımla Siyasallaştırılıyor

Son beş yıl içinde, Amerikan düşünce kuruluşları peş peşe raporlar yayınladı. Hepsinin anafikri, PKK'nın siyasalaşması üzerineydi. PKK sonlanacak fakat hedefine siyasal olarak ulaşacak anlamı taşıyordu.

Her ihtimale karşı işin yasal zemini 2003 yılında 'İkiz Yasalarla' hazırlandı. Sonrasında, gerek AB yaptırımları ve gerekse ABD'nin 'Demokrasi' amblemli isteklerinin içi 'Kürtleri tanıyın' söylemiyle dolduruldu. AKP, Beşir Atalay'ın deyimiyle başından beri işin içinde olan Amerika ile 'Kürt Açılımı' başlatıldı.

PKK'nın fonksiyonu, görevi başarmış olarak bitecek. Karşılığında 'Kürdistan' hedefine ulaşacak. Bu derece birbirine girmiş hainane plânda, PKK'nın son saldırısını 'Erdoğan PKK'yı bitirmek için Kürt açılımını başlattı, ondan' demek, o plâna iştirak anlamı taşır.

1. Dünya Savaşı sonrasında Anadolu'dan Türkleri sökemeyen Batı emperyalizmi şimdi manivela olarak 'PKK ve sözde soykırımı' kullanıyor. PKK ortadan kalkacak çünkü 'Kürt Açılımının' gayesi, PKK'ya hizmet ediyor. Amerika'nın baştan beri işin içinde olduğu açıklaması, anlamayanların görmesi için. PKK saldırıları ise 'daha hızlı hareket' edin anlamı taşımakta.


Kılıçdaroğlu Güldürüyor

Geçen hafta 'Kürt Açılımını' açalım diye, AKP ile birleşen CHP değil miydi? Sekiz şehidin, onlarca yaralının ardından, PKK'ya 'silâh bırak' diyor Kılıçdaroğlu. Açılımcıların 'Silâh bırak' deyişi acaba, Kandil'de nasıl yankılanıyor? Çok gülüyor mu hainler?


PKK, Yedi Düvelin Eşkıyası.. İşte Kanıtı..

Genelkurmay Başkanlığı'nın 2007 yılında yayınladığı, PKK silâhları ve menşei. "Kalaşnikof, kannas, roket, tabanca, el bombası, mayınlar; Amerika, İngiltere, Rusya, Çin, Macaristan, Bulgaristan, İspanya, İtalya, Almanlara ait."


Şark Meselesi

Çeşitli safhalarıyla 'Şark Meselesi' Türk'ten kurtulmak için, batının uyguladığı çeşitli stratejilerdir. 'Kürt Sorunu' o stratejilerden biridir.

Neval KAVCAR - 22 Haziran 2012
Ortadoğu
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Prş Oca 03, 2013 1:30

İşte Öcalan'la görüşülen 7 madde!

Öcalan'la görüşülen pakette neler var?

Yeni Şafak gazetesi yazarı Murat Aksoy, köşesinde, PKK'nın silahsızlanması ve Kürt sorununu çözümü için Öcalan ile görüşülen paketin içeriğini yazdı.

İŞTE AKSOY'UN O YAZISI...

Öcalan'la görüşülen pakette neler var

Başbakan Erdoğan'ın katıldığı TV programında İmralı ile görüşmelerin sürdüğünü açıklaması 'malumun ilamı'dır.

Ben Öcalan'la görüşmelerin hiçbir zaman kesilmediğini düşünenlerdenim. Hatta PKK ve DTK/BDP'nin Öcalan'ı açığa düşürdükleri '14 Temmuz 2011 süreci' sonrasında devletin güvenlik bürokrasisinin İmralı ile seviyesi düşse de devam ettiğini ve daha önemlisi Mayıs ayında görüşmelerin 14 Temmuz öncesine döndüğünü yazdım.



Bugün açığa çıkan süreç Mayıs sonunda Öcalan ile yapılan görüşmede üzerinden çalışılmak üzere hazırlanan 7-8 maddelik yol haritasıdır.

Devlet açısından Öcalan terörün sona ermesi ve PKK'nın silah bırakmasında en etkili isim. PKK ve DTK/BDP'nin 'bildikleri' bu gerçeği kabul etmesi ise 14 Temmuz'da ilan ettikleri 'erken iktidar hastalığı'ndan vazgeçmeleri ile oldu. 12 Eylül'de başlayan açlık grevleri PKK'nın Öcalan'ı yeniden lider kabul etmeleri ve ona yetki vermeleridir. Bunun devamı ise Ekim'den itibaren Devlet-İmralı görüşmelerinin en üst seviyede hayata geçmesi izledi.

Peki bu 7-8 maddede ne var, devlet Öcalan ile neleri görüşüyor.

1. İlk adımı Öcalan üzerindeki tecridin kısmen azaltılmasıdır. Ailesinin görüşmelerini bu ay ve önümüzdeki ay içinde bazı avukatların görüşmesi izleyecek.

2. İkinci adım açlık grevlerinin sona ermesinde gündeme gelen ana dille savunma hakkıdır. Eksikliklerine rağmen taslak hazırlanmış ve Meclis'e sevk edilmiştir.

3. Yerel yönetimlerin güçlenmesi açısından önemli bir adım olan Büyükşehir yasası hayat geçmiştir. Bu yasayı tamamlayacak önemli bir adım ise yılın son MGK'sında üzerinde mutabık kalınan Türkiye'nin Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'na konulan çekincenin kaldırılması olacaktır.

4. Yol haritasının en önemli maddesi ise üzerinde çalışılan 4. Yargı Paketi'ndeki bazı düzenlemeler olacaktır. Şiddete bulaşmışlar dışındaki tutuklular için ceza kanununda yapılacak değişiklik, yer isimlerinin iadesi, kamu kurumlarında anadilin kullanılması bunlardan bazılarıdır.


5. Yol haritasında önemli bir madde de vatandaşlık tanımının etnik vurgudan arındırılmasıdır. AK Parti ve BDP bu konuda birbirine yakın. CHP'nin sunduğu alternatiflerden birisi de bu yönde. Bu konu yeni anayasa çalışmalarına bağlı olduğu için şimdilik beklemede ama niyetin varlığı önemli.

Bunlar devlet tarafından siyasal süreç içinde atılan ve atılacak adımlardır. .

6. Yol haritasına göre bu adımlara paralel olarak PKK'nın terör eylemlerini durduracaktır. Ki son bir ay içinde teröre eylemleri bıçak gibi kesilmiştir.

7. Şu anda yol haritasının son adımları üzerinde müzakereler devam ediyor görünmektedir. Devlet hedefini silah bırakma olarak açıklarken bunun gerçeklememiş olması Öcalan'ın kademeli bir formül (ateşkes, sonra sınır dışına çekilme ve silah bırakma) önermesinden kaynaklanıyor görünmektedir.


Müzakerelerde gelinen noktada tek sıkıntı 'güven'dir. Oslo görüşmelerinden daha ileri noktada olan bu süreci ancak içeride ve dışarıda devlet ya da PKK içinden gelecek provokasyon(lar) durdurabilir.

Sürecin önemli aktörlerinden biri olan Hakan Fidan, daha önce soruşturma ile karşı karşıya geldi. Dün de Suriye'de düşen uçak konusunda yapılan soruşturmada adı geçti. İnsan 'acaba' demeden edemiyor.

Vatan - 02 Ocak 2013

Öcalan ile protokol - MİT-PKK görüşmesi (Bölünme Anayasası)
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Sal Şub 19, 2013 5:39

AKP'nin iktidar olmasında payımız büyük!'

Karayılan AKP'nin iktidar olmasında Kürtlerin mücadelesinin büyük payı olduğunu belirtti.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, PKK Yürütme Komitesi ve KCK Yürütme Konseyi toplantılarında aldıkları kararları açıklarken, özetle “Öcalan bizimle diyaloğa geçmeli. Öcalan devreye girmeden ve çeşitli yerlerde mevzilenmiş bulunan güçlere dönük bizzat ikna çalışmasını yürütmeden öyle bahsedildiği gibi bir sürecin kolay kolay gelişmesi de zordur; hatta mümkünatı yoktur” görüşünü savundu.

Karayılan ANF’de yayımlanan açıklamasında, Abdullah Öcalan’ın tek taraflı bir çağrı değil her iki tarafa çağrı anlamına gelen yeni bir Yol Haritası sunabileceğini bildirdi.Abdullah Öcalan’ın, her iki tarafa çağrı anlamına gelen yeni bir yol haritası sunabileceğini belirten Karayılan, 1924’ten sonra Kürtlerin ve muhafazakarların cumhuriyetten dışlandığı, ancak bugün muhafazakarların iktidar olmasında Kürtlerin mücadelesinin büyük payı olduğunu belirtti.

“PARİS ZANLISI HAKKINDA 25 SAYFALIK BİLGİ ERDOĞAN’IN ELİNDE”

Paris’te üç kadının cinayet zanlısının onlarca kere açık açık Ankara’ya gelip, görüşmeler yaptığını ve oradan yönlendirildiğini iddia eden Karayılan, “Açık dolaşmış, kredi kartıyla onlarca kez alış-veriş yapmış; Türkiye’de yapmış, Almanya’da yapmış. Yani gizlenemeyecek bir biçimde Türkiye kaynaklı bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Bu kişi hakkında 25 sayfalık bir dosyayla Başbakan’a bilgi verildiğini bilmekteyiz. Nereye gelmiş, kimlerle görüşmüş, nereye bağlı gibi konuları şu an Başbakan Erdoğan’ın bilmekte olduğunu ben iyi biliyorum. Şimdi bütün bu durumlar netleşmeden ve bir güven ortamı oluşmadan çözüm nasıl gelişecektir?” dedi.


“ERGENEKON’U VE KATI KEMALİST BAKIŞ AÇISINI BİZİM MÜCADELEMİZ DÜŞÜRDÜ”

Abdullah Öcalan’ın tek taraflı bir çağrı değil her iki tarafa çağrı anlamına gelen yeni bir Yol Haritası’nı sunabileceğini kaydeden Karayılan, Cumhuriyet’in kuruluşunun ardından Kürtler ve mütedeyyin-muhafazakar kesimlerin “dışlandıklarını” öne sürerken şöyle devam etti:

“Bu tarihsel gerçeklikten günümüze geldiğimizde, bugün muhafazakar kesim iktidarda bulunmaktadır. Devlette ve hükümette etkili bir güç haline gelmiştir. Bunda da Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin rolü vardır. Bizim mücadelemiz derin devleti, Ergenekon’u ve katı Kemalist bakış açısına dayanan kesimleri başarısız kılmış, yıpratmış, teşhir edilmesine ve iktidardan düşürülmesine zemin sunmuştur. Bundan yararlanan muhafazakar kesim bugün iktidara çok rahat bir biçimde hâkim hale gelmiştir. Fakat nankörlük yapılmadan şu bilinmeli ki, bugün gelinen düzeyde Kürt halkının direnişinin yeri fazladır. Bugüne kadar tersine çevrilmiş toplumsal gerçeklik, ayakları üzerine oturtmaya uygun bir zemin oluşmuştur. İnsanları zorla kalıba sokma, kılık kıyafetten, dil ve kültüre kadar tek düze bir tip yaratmak isteyen paradigma sonuçsuz kalmıştır. Gelinen bu aşamada artık kırgınlıkları giderecek gerçek bir toplumsal uzlaşmayı sağlayacak yeni bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Bu anlamda toplumsal sözleşmenin diğer bir adı olan Anayasanın bu gerçekliğe oturtulması büyük önem taşımaktadır. Yeni toplumsal sözleşmede Kürtlerin eskisi gibi dışlanması değil, artık yer alması gerekiyor. Ve Türkiye’de yaşayan tüm farklı kesimlere yer veren yeni bir anayasal bakış açısıyla Türkiye toplumu kendini yeniden biçimlendirmek zorundadır. Kimsenin kimseyi dışlamadığı, farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü, uzlaşı içerisinde bir arada yaşamanın zemini böyle geliştirilebilir.”

AK Parti'nin konuya gerçekten insani ve vicdani yaklaşıyorsa, Kürt halkının 90 yıldan bu yana çektiği acıları gözeterek yaklaşması gerektiğini savunan Karayılan, “Biz çözüm perspektifinin Cumhuriyet’in ilk kuruluşunda Meclis tarafından kabul edilen perspektif olduğunu söylüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde yaşayan herkesin kardeşçe ve eşitçe yaşaması için 1921 Anayasası temel alınabilir. Ve özellikle 9 Şubat 1922’de Meclis’in 63’e karşı 374 oyla kabul ettiği 20 maddelik Kürt reformu, sorunun çözümünde temel referans alınabilir. Biz bunu söylüyoruz. Eğer AKP samimiyse demagoji yapmadan, 1921 Anayasa taslağını önüne koyup ona göre yeni bir anayasa çerçevesinde Kürt sorununun kalıcı bir biçimde çözümüne dönük adım atarsa biz buna sonuna kadar katkı sunar ve karşılık veririz” dedi. Karayılan, Öcalan’ın da bu çerçeveyi esas aldığını belirtti.

“ÖCALAN SERBEST KALMALI”

PKK Yürütme Komitesi ve KCK Yürütme Konseyi toplantı sonucunu da açıklayan Karayılan, “Yönetimimiz önderliğimizin çözüme dönük geliştireceği yeni perspektiflere de açık olacağımızı kararlaştırdı” dedi. İki eksen belirlediklerini anlatan Murat Karayılan, “ikinci ekseni” anlatırken Öcalan’ın dağdakilere dönük olabilecek perspektiflerinin de bulunması halinde çalışmaların buna göre düzenleneceğini bildirdi. Hareketin "kuşkusuz" Öcalan’la birlikte var olduğunu kaydeden Murat Karayılan, “Ancak toplantımız, sürecin köklü bir değişime uğratılması için Önderliğimizin bizzat hareketimizin mensuplarıyla ve temel organlarıyla diyaloğa geçme zorunluluğunu da vurgulamıştır. Yani Önderlik devreye girmeden ve çeşitli yerlerde mevzilenmiş bulunan güçlere dönük bizzat ikna çalışmasını yürütmeden öyle bahsedildiği gibi bir sürecin kolay kolay gelişmesi de zordur; hatta mümkünatı yoktur” diyerek, Kandil’in gözden uzak tutulmamasını istedi.

Vatan - 18.02.2013
İm (Kod): Tümünü seç
http://haber.gazetevatan.com/akpnin-iktidar-olmasinda-payimiz-buyuk/515660/1/G%C3%BCndem

http://haber.gazetevatan.com/akpnin-ikt ... %C3%BCndem
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Cmt Mar 23, 2013 18:21


Çözü(lü)m süreci!..

Pazarlık yok, Apo’ya özgürlük ve Kürdistan’a özerklik var!..

Elinde medya var ya, Başbakan herkesi uyutacağını sanıyor.Meclis‘teki konuşmasında ısrarla “PKK ile asla pazarlık yapmıyoruz!” diyor.Yaklaşık iki saat sonra Şırnak’tan yalanlama geliyor! Nevruz kutlamalarına katılan Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, Öcalan’a özgürlük istediklerini söylüyor!

Aynı zamanda Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Başkan Yardımcısı da olan Tuğluk, Kürt sorununun ancak Öcalan‘a özgürlükle çözülebileceğini söyleyerek, pazarlığı ifşa ediyor. Tuğluk çok net konuşuyor. Başbakan‘ı zor durumda bırakacak açıklamalar yapıyor.

“Hedefimiz Sayın (!) Öcalan’a özgürlük, Kürdistan’a özerkliktir!” diyor.

Yıllar önce Demokratik Toplum Kongresi‘nde aldıkları kararların, pazarlık sürecinde hayata geçmekte olduğu müjdesini veriyor.

* * *

Aysel Tuğluk Şırnak‘ta bunları söylerken, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, farklı bir söylemde mi bulunuyor.Hayır. Dün ne söylediyse bugün de aynısını söylüyor.Dün ne talep ettiyse, bugün de aynısını talep ediyor.İsyanın ancak “Öcalan’a özgürlük, Kürdistan”a özerklikle” duracağını belirtiyor!

* * *

Artık havada uçan kuşlar bile biliyor ki, bugün PKK, Diyarbakır’da eylemsizlik ilan edecek. Daha sonra sıra Öcalan‘a özgürlük, Kürdistan‘a özerkliğe gelecek!

Referandumla milletin önüne Anayasa, Başkanlık ve genel af paketi getirilecek! Akılları sıra halk buna “evet” diyecek. Genel af ilan edilecek. Böylece herkes memnun edilecek! Tayyip Erdoğan da Başkanlık koltuğuna oturup, muradına erecek!

* * *

Senaryo budur.
Bu senaryoda Başbakan’ın dediği gibi asla (!) pazarlık yoktur!..

Uğur DÜNDAR - 21 Mart 2012
Sözcü


Apo zaferini ilan etti

Ka­mu­oyu ay­lar­dır şu so­ru­nun ce­va­bı­nı me­rak edi­yor­du:

“Ba­rı­şa, akan ka­nın ve ana­la­rın göz­yaş­la­rı­nın dur­ma­sı­na evet ama ne­yin kar­şı­lı­ğın­da?”

Baş­ba­kan bu so­ru­ya ce­vap ver­mek ye­ri­ne “PKK ile as­la pa­zar­lık yok!” di­yor­du.

So­ru­yu sor­mak­ta ıs­rar eden­le­ri azar­lı­yor­du.

“Her tür­lü mil­li­yet­çi­li­ği ayak­lar al­tı­na al­dı­k” de­dik­ten son­ra ge­len tep­ki­ler üze­ri­ne çark ede­rek “Tek mil­let, tek bay­rak, tek va­ta­n” söy­le­mi­ne dö­nü­yor­du!

* * *

Baş­ba­ka­n’­ın ay­lar­dır ve­re­me­di­ği ce­va­bı, dün Ön­der (!) Apo ver­di!

Di­yar­ba­kı­r’­da­ki Nev­ruz kut­la­ma­la­rın­da oku­nan mek­tu­bun­da “Si­lah­lı mü­ca­de­le­nin so­nu gel­miş­tir…” de­dik­ten son­ra, si­lah­lı un­sur­la­rın (PKK) ar­tık sı­nır dı­şı­na çe­kil­me­si ge­rek­ti­ği­ni belirt­ti.

Te­le­viz­yon­la­rın ıs­rar­la “Ö­ca­lan si­lah­la­rın bı­ra­kıl­dı­ğı­nı ilan et­ti­” şek­lin­de ya­yın­lar yap­ma­la­rı­na kar­şın “si­lah­la­rı bı­ra­kın!” de­me­di.
Böy­le­ce si­lah­la­rın bı­ra­kıl­ma­sı için ye­ni bir mü­za­ke­re sü­re­ci baş­lat­tı.

Da­ha da önem­li­si Apo bu mek­tu­buy­la, tüm dün­ya­ya Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Dev­le­ti­’nin res­mi mu­ha­ta­bı ol­du­ğu­nu ilan et­ti.
“Si­lah­lı mü­ca­de­ley­le za­fer sağ­la­dık. Şim­di Os­lo­’nun de­va­mı­nı mü­za­ke­re za­ma­nı­dı­r” demeye ge­tir­di.

Mi­sak-ı Mil­li­’den söz ede­rek Tür­ki­ye­’nin Gü­ney­do­ğu­’su, Ku­zey Ira­k ve Kuzey Suriye üçgenindeki fe­de­ra­tif ya­pı­lan­ma­nın işa­re­ti­ni ver­di.
Or­ta­do­ğu­’ya ses­le­ne­rek, ge­le­ce­ğin Bü­yük Kür­dis­ta­n’­ı ile il­gi­li sin­yal­ler gön­der­di.

Pe­ki bun­dan son­ra ne olur?

Bu so­ru­nun ce­va­bı­nı bil­ge dip­lo­mat Şük­rü Elek­dağ, The Eco­no­mist der­gi­sin­de ya­yım­la­nan bir ma­ka­le­ye atıf­ta bu­lu­na­rak ve­ri­yor.

Bir­lik­te oku­yo­ruz:

“T­he Eco­no­mist der­gi­si 18 Ağus­tos 2012 ta­rih­li sa­yı­sın­da ya­yım­la­dı­ğı “Tür­ki­ye Kürt­le­ri- Şid­det Do­lu Bir Dö­ne­m” baş­lık­lı ma­ka­le­de, “Tür­ki­ye ve Irak­lı Kürt­ler ara­sın­da gay­rı res­mi bir kon­fe­de­ras­yon­dan gi­de­rek da­ha sık bah­se­dil­di­ği­ni, hat­ta Er­do­ğa­n’­ın Irak mer­ke­zi yö­ne­ti­mi­nin ola­sı bir sal­dı­rı­sı du­ru­mun­da Tür­ki­ye­’nin, Böl­ge­sel Kürt Yö­ne­ti­mi­’ni sa­vu­na­ca­ğı­na da­ir ki­şi­sel ga­ran­ti ver­di­ği­ni­” be­lirt­miş­tir.

AB­D’­nin Or­ta­do­ğu için ön­gör­dü­ğü stra­te­jik di­zayn iş­te bu sa­tır­lar­da giz­li­dir. AB­D’­nin Or­ta­do­ğu­’da­ki uzun va­de­li stra­te­jik he­de­fi, ha­mi­li­ği­ni yap­tı­ğı Me­sut Bar­za­ni­’nin pat­ro­na­jın­da “Bü­yük Kür­dis­ta­n”­ı kur­mak­tır. (Bu­ra­sı çok önem­li. Me­sut Bar­za­ni­’nin pat­ro­na­jın­da de­ni­li­yor!) Bu he­de­fe ulaş­ma se­nar­yo­su ABD ta­ra­fın­dan in­ce­lik­le kur­gu­lan­mış olup, adım adım ha­ya­ta ge­çi­ri­li­yor. Bü­yük Kür­dis­ta­n’­ın ABD ta­ra­fın­dan öne­mi, zen­gin gaz ve pet­rol re­zerv­le­ri­ne sa­hip ol­ma­sın­dan, stra­te­jik ko­nu­mun­dan ve İs­ra­il ile bir­lik­te böl­ge­de tam gü­ven du­ya­ca­ğı bir ikin­ci müt­te­fik oluş­tu­ra­cak ol­ma­sın­dan­dır.

AB­D’­nin An­ka­ra­’ya da­yat­tı­ğı PKK ile mü­za­ke­re sü­re­cin­den na­sıl bir so­nuç bek­len­di­ği açık­tır. Bu so­nuç Ku­zey Irak Böl­ge­sel Kürt Yö­ne­ti­mi­’ne ben­zer bir sta­tü­dür.PKK’­nın kö­kü ka­zın­ma­dı­ğı ve ey­lem ka­pa­si­te­si­ni mu­ha­fa­za et­ti­ği sü­re­ce önün­de­ki Ku­zey Irak mo­de­lin­den da­ha aşa­ğı bir sta­tü­yü ka­bul et­me­si­ni bek­le­mek müm­kün de­ğil­dir. Or­ta­ya çı­ka­cak bu tür bir si­ya­si çö­züm, Gü­ney­do­ğu Ana­do­lu ile Irak Kür­dis­ta­n’­ı ara­sın­da te­mel­le­ri esa­sen atıl­mış olan eko­no­mik en­teg­ras­yo­nu da­ha da güç­len­di­re­cek ve si­ya­si bir­li­ğe yol aça­cak bir sü­re­ci ge­ti­re­cek­tir.

Şük­rü Elek­da­ğ’­a “Siz bu çö­zü­mün Tür­ki­ye­’nin ulu­sal çı­kar­la­rıy­la bağ­daş­tı­ğı­nı dü­şü­nü­yor mu­su­nuz?” di­ye sor­dum.

“Ke­sin­lik­le ha­yır. Ma­ce­ra­nın so­nun­da, kon­fe­de­ras­yo­nun Kürt aya­ğı­nın Gü­ney­do­ğu böl­ge­mi­zi yu­ta­rak ay­rıl­ma­sı em­ri­va­ki­siy­le kar­şı­la­şa­ca­ğı­mı­zı dü­şü­nü­yo­rum. Ama, ABD Tür­ki­ye­’yi öy­le iç ve dış şart­lar­la ku­şa­tı­yor ki, Tür­ki­ye ken­di­ni olay­la­rın gir­da­bı­na kap­tır­mış şu­ur­suz­ca gi­di­yor. Bir gün kur­gu­nun so­nuç­la­rı, onu bah­set­ti­ğim em­ri­va­ki kar­şı­sın­da bı­ra­kı­ve­re­ce­k” de­di.

* * *

Sev­gi­li okur­la­rım,

Ön­der (!) Apo, dün­kü mek­tu­buy­la ge­le­cek­te ya­şa­ya­cak­la­rı­mı­zı üs­tü ör­tü­lü bi­çim­de ilan etmiş ol­du.
As­lın­da faz­la sö­ze ge­rek yok!

Te­le­viz­yon­la­rın mil­li bay­ram­lar­da esir­ge­dik­le­ri müt­hiş bir coş­kuy­la ya­yın­la­dı­ğı kut­la­ma­da tek bir Türk Bay­ra­ğı­’nın bi­le ol­ma­ma­sı “bun­dan son­ra ne­ler gö­re­ce­ğiz?” so­ru­su­nun ce­va­bı de­ğil miy­di?

Uğur DÜNDAR - 22 Mart 2012
Sözcü




Çözü(lü)m süreci!..

Ha­ni pa­zar­lık yok­tu?Ha­ni tek ko­şul si­lah­la­rın bı­ra­kıl­ma­sıy­dı? Ha­ni “tek mil­let, tek bay­rak, tek va­tan”­dı? Mek­tup gös­ter­di ki, bun­la­rın hep­si ma­sal­dı!

* * *

Te­le­viz­yon ek­ran­la­rın­dan “Ö­ca­lan si­lah­la­rın bı­ra­kıl­dı­ğı­nı ilan et­ti!” di­ye­rek ya­lan söy­le­yen…“Ma­dem kar­deş­lik, ba­rış, ku­cak­laş­ma gü­nü, o hal­de bu mey­dan­da ne­den bir tek Türk Bay­ra­ğı yok?” di­ye so­ra­ma­yan…“Mü­za­ke­re med­ya­sı” ya­la­ka­la­rı­nın ya­zıp söy­le­dik­le­ri­ni bir ya­na bı­ra­ka­lım.Ba­tı med­ya­sı­na ba­ka­lım.
Ve sü­re­cin adı­nı ko­ya­lım: Sü­re­cin adı “çö­züm” de­ğil, üni­ter ya­pı­nın “çö­zü­lü­mü”dür! Ön­ce­ki gün Di­yar­ba­kı­r’­da tıp­kı Ku­zey Ira­k’­ta­ki­ne ben­zer fe­de­ra­tif ya­pı­nın te­mel­le­ri atıl­mış­tır. Bu se­nar­yo Tay­yip Er­do­-ğa­n’­a ABD-İs­ra­il ta­ra­fın­dan da­ya­tıl­mış­tır! Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­a ve Apo­’ya, sü­per gü­cün yaz­dı­ğı se­nar­yo­da­ki rol­ler oy­na­tıl­mış­tır!

* * *

Çö­zü­lüm sü­re­ci­nin bun­dan son­ra­ki aşa­ma­la­rın­da ne­ler ya­şa­na­ca­ğı­na ge­lin­ce… Bi­zim ya­la­ka­la­ra ba­kar­sa­nız her şey şa­ha­ne ola­cak! Keş­ke öy­le ol­sa!
Ba­tı ba­sı­nı­na gö­re ise sar­sı­cı ge­liş­me­ler, ha­ri­ta­lar­da de­ği­şik­lik­ler ya­şa­na­cak! Tür­ki­ye­’nin gü­ney­do­ğu­su, Ira­k’­ın ve Su­ri­ye­’nin ku­ze­yi­ni kap­sa­ya­cak bir kon­fe­de­ras­yon kurula­cak! Ame­ri­ka­’nın sa­dık ku­lu Bar­za­ni­’nin pat­ro­na­jın­da­ki kon­fe­de­ras­yon, ge­le­cek­te Bü­yük Kür­dis­ta­n’­a dö­nü­şe­cek. Mu­su­l’­u ve (baş­kent) Ker­kü­k’­ü de sı­nır­la­rı içi­ne ala­cak olan bu ye­ni olu­şum, Mer­ke­zi Irak Hü­kü­me­ti­’ne kar­şı Tür­ki­ye ta­ra­fın­dan ko­ru­na­cak! Bu­na kar­şı­lık Tür­ki­ye, zen­gin pet­rol ya­tak­la­rı­na or­tak edi­le­cek. Böy­le­ce Ame­ri­ka da, İs­ra­il de ra­hat ede­cek.

Müs­lü­man Kar­deş­ler hav­za­sı ha­li­ne ge­len Or­ta­do­ğu­’da Ame­ri­ka­’nın çı­kar­la­rı­nı ve İs­ra­il’­in gü­ven­ce­si­ni, sır­tı­nı Türk Or­du­su­’na yas­la­mış Bar­za­ni sağ­la­ya­cak!

* * *

Tozpem­be renk­le­rin yer al­dı­ğı bu ma­dal­yo­nun bir de öte­ki yü­zü var.

Yi­ne Ba­tı­lı yo­rum­cu­la­ra gö­re, ABD-İs­ra­il or­tak ya­pı­mı olan bu se­nar­yo­nun ger­çek­leş­me­si, Irak, İran, Su­ri­ye, Rus­ya, Çin ve hat­ta Arap­la­rın kar­şı cep­he oluş­tur­ma­sı­na yol aça­cak.Di­le­riz ya­şan­maz ama, bu cep­he, Tür­ki­ye­’nin ba­şı­na sü­rek­li be­la­lar aça­cak.

* * *

Ön­ce­ki gü­ne dö­ner­sek, PKK’­nın si­lah­lı mü­ca­de­le­yi ka­zan­dı­ğı­nı ilan eden Apo, ar­tık Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Dev­le­ti­’nin res­mi mu­ha­ta­bı­dır.Bu sta­tü,
Di­yar­ba­kı­r’­dan tüm dün­ya­ya du­yu­rul­muş­tur.An­cak Ön­der (!) Apo bu­nun­la ye­tin­me­mek­te, sta­tü­sü­nün TBMM ta­ra­fın­dan da onay­lan­ma­sı­nı is­te­mek­te­dir.

Mü­za­ke­re­le­rin bun­dan son­ra­ki aşa­ma­la­rın­da ise si­lah­la­rın bı­ra­kıl­ma­sı, Gü­ney­do­ğu­’ya özerk­lik, PKK’­nın böl­ge­nin öz sa­vun­ma gü­cü ol­ma­sı, 1924 Ana­ya­sa­sı­’na ben­zer ye­ni ana­ya­sa­nın ya­zı­lıp re­fe­ran­du­ma su­nul­ma­sı, böy­le­ce Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­a Baş­kan­lık, Ön­der (!) Apo­’ya da öz­gür­lük (ge­nel af) yo­lu­nun açıl­ma­sı ko­nu­şu­la­cak­tır.Mü­za­ke­re ko­nu­la­rın­dan bi­ri de kaç ili­mi­zin bu özerk böl­ge­ye da­hil edi­le­ce­ği­dir!

* * *

Gel­dik sö­zün özü­ne…

Ön­ce­ki gün Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti­’nin üni­ter dev­let ya­pı­sı­nın (is­men ol­ma­sa bi­le cis­men) çö­zü­lüm sü­re­ci baş­la­mış­tır!
Bu sü­reç­te kü­re­sel he­def bü­yük Kür­dis­ta­n’­dır, ge­ri­si te­fer­ru­at­tır!

Uğur DÜNDAR - 23 Mart 2012
Sözcü
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ara 02, 2013 14:56

Barzani insansız hava aracı alıyor

Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi’ne bağlı Mayın İşleri Genel Müdürlüğü, insansız hava araçları (İHA) almaya karar verdiklerini ve İsviçre’den talepte bulunduklarını açıkladı. Mayın İşleri Genel Müdürlüğü’nde İkaz Şefi Ako Eziz, “2014 yılında İsviçre’den alacağımız uçaklar, mayın ekili yerlerin ölçümünde kullanılacak” dedi.

Barzani İHA alacak

Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’ne bağlı Mayın İşleri Genel Müdürlüğü, mayınlı arazilerin ölçülmesi amacıyla, birkaç insansız hava aracı (İHA) almaya karar verdi. Mayın İşleri Genel Müdürlüğü’nde İkaz Şefi Ako Eziz, Swiss Cam türü birkaç İHA’nın geçen yılın Mayıs ayında, mayınlı arazilerin olduğu bölgelerde denendiğini, bu araçların denetim yapılmasını istedikleri alandaki hava şartlarına uygun olmadığı için satın almadıklarını açıkladı. Eziz, “İsviçre’den başka bir pilotsuz uçak türü sağlaması için talepte bulunduk. Uçaklar, mayın ekili yerlerin ölçümünde kullanılacak. 2014 yılında Swiss Cam türünden daha iyi pilotsuz uçakları İsviçre’den satın alacağız” dedi. Saddam Hüseyin döneminde yerleştirilen mayınların patlaması sonucu her yol çok sayıda kişinin öldüğü veya yaralandığı ifade edildi.

YENİÇAĞ, 2 Aralık 2013
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: PKK vuruyor, AKP susuyor! AÇILIM sürüyor... BARZANİ abi!..

İletigönderen Başkomutan » Pzr Eyl 20, 2015 3:12

TSK Operasyonlarına geçit vermediler

TSK geçen yıl 3 ilde 290 operasyon talebinde bulunmuş ancak valiler 8’i için izin vermiş.

Terör örgütü PKK’nın saldırıları, çözüm sürecindeki önlemleri de gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Valilerimiz verdiğimiz talimat gereği operasyonlara girmiyordu” sözlerinin ardından operasyonlarla ilgili rakamlar ortaya çıktı.

TSK geçen yıl 3 ilde 290 operasyon talebinde bulunmuş ancak valiler 8’i için izin vermiş.


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen çarşamba günü TRT 1’deki programda yaptığı, “Çözüm süreci içerisinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı” açıklaması kamuoyunda, “Valilerin izin vermediği ancak özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) operasyon yapılmasını istediği olaylar ve yerler nerelerdi” sorusuna neden oldu.


TSK Kara Kuvvetleri unsurları, EMASYA (Emniyet-Asayiş Yardımlaşma) protokolü uyarınca, Şubat 2010’a kadar gerekli gördüğü takdirde şehirlerdeki olaylara valinin izni olmadan müdahale edebiliyordu. Ancak EMASYA protokolünün Şubat 2010’da yürürlükten kaldırılmasından sonra şehirlerde operasyon yapabilmek için valilikten izin alma şartı getirildi.


2014 TALEPLERİ

Hürriyet’in edindiği bilgiye göre TSK, sadece 2014’te şu an en fazla terör eylemlerinin yaşandığı kentlerden Şırnak’ta 110, Hakkâri’de yaklaşık 100 ve Tunceli’de de 80 civarında müdahale talebinde bulundu. Taleplerin 2013 yılı ve diğer bazı illerdeki başvurular dikkate alındığında daha da fazla olduğu belirtildi.


TEK TEK KAYDI VAR

TSK taleplerini, hangi ilde, nereye, hangi saatte ve hangi amaçla operasyon yapmak istediğini en ince ayrıntısına kadar yazılı olarak valiliğe bildirdi. Bu bildirimler, bölgedeki tugay komutanlıkları, tugayların bağlı olduğu kolordu komutanlığı ve Genelkurmay Harekât Başkanlığı’nca bildirimin yapıldığı saat itibariyle tek tek kayıt altına alındı. Yazılı talep kayıtlarının Genelkurmay’da gizlilik hassasiyetiyle korunduğu öğrenildi.


SİYASİ İRADE

2014’te üç ilde yapılan yaklaşık 290 operasyon talebine verilen izin sayısı ise 8 civarında oldu. Şırnak’ta 3, Hakkâri’de 3 ve Tunceli’de de 2 kez operasyon izni verildi. Bölgeden askeri kaynaklar, “Bu sayılarda 1-2 eksiklik veya fazlalık olabilir. Ama operasyon izni verilen şeyler de terör örgütüne ağır darbe indirecek türden şeyler değildi. O dönemde siyasi irade bunu uygun görmüş olabilir. Ancak şu an artan terör eylemlerinden sanki TSK sorumluymuş gibi yapılan bazı değerlendirmelerin, TSK personelini üzdüğünü belirtmeliyiz” dediler.

HABER 61, 19 Eylül 2015

AKP PKK'yı nasıl büyüttü

Bugün ülkede yaşanan terör kaynaklı kaos ortamının oluşmasına AKP ve liderinin neden olduğunu dile getirenlerin vatan haini ilan edildiğini görüyoruz. Çoğu yurttaşa trajikomik gelen bu durumun “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” atasözünü hatırlattığından eminim. Hatırlanacağı gibi AKP, 3 Kasım 2002 genel seçiminde aldığı yüzde 34 oy ile TBMM’de mevcut koltukların yüzde 66’sını (365 milletvekili) kazanarak ezici bir çoğunlukla iktidara geldiğinde, yurtiçinde terör olayları neredeyse bitmiş, sıra bölgede sosyal ve ekonomik reformlara gelmişti.

Bölge halkı PKK’nın kan ve gözyaşından başka bir şey sağlayamayacağını görerek, büyük ölçüde devletinin yanında yer almaya başlamıştı. Kentsel alanda varlık ve etkinliği tamamen marjinalleşen örgüt, kırsal alanda yaşam kanallarını bölgede hayli kazançlı olan kaçakçılıkla canlı tutma uğraşı vermekteydi. Bu yazının amacı ülkeyi bugünlere taşıyan yolun hangi amaçla açıldığının üzerinde fazla durmadan, nasıl açıldığına ilişkin bazı hatırlatmalar yapmaktır.

En başta bir gerçeğin altını çizelim; AKP’nin gündemindeki bilinen önceliklerin hayata geçirilmesinde terör örgütünün bir araç olarak kullanabileceğini sanan iktidar, PKK’ya bir hayat öpücüğü vermiştir. İktidarın uzunca bir süre günü kurtarmaya yönelik umarsız, ucu açık “çözüm süreci” kurgusu terör örgütünün kırsalda ve kent merkezlerinde yığınaklanmasına, serpilmesine, cesaretlenmesine hizmet etmekten başka bir işe yaramamıştır. Bugün AKP’nin önde gelen isimleri bile “çözüm sürecinde PKK’nın bütün bölgeyi, işadamlarını haraca bağladığını, vergi daireleri, asayiş birimleri, mahkemeler kurduğunu, kimlik kontrolleri yaptığını” itiraf etmektedir. Bu bağlamda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) terörle mücadeleden adım adım elinin çektirilmesi ve kurulan kumpaslar, terörün kaçınılmaz olarak ülke gündemine bütün ağırlığı ile oturmasının temel nedenleridir.

TSK’NIN TERÖRLE MÜCADELEDE YASAL DAYANAĞI KALDIRILMIŞTIR

Bugün yurtiçinde sürdürülen terörle mücadelede TSK’nın bütün gücüyle yer aldığını, bu bağlamda “vatan savunması” yaptığını sanan ve söyleyenlerin bilgi eksikliği içerisinde olduklarını belirtelim.

TSK’nın iç güvenlikle ilişkisinin kesilmesi süreci AKP’nin “muktedir” olmasıyla başlamış, 13 Temmuz 2013’de tamamlanmıştır. Atılan ilk adımlarla TSK’nın vazifesini etkin olarak ifasında engellemeler hayata geçirilmiştir. Daha sonra yapılan yasal düzenleme ile de TSK’nın yurt içinde öncelikli görevi sonlandırılarak, terörle mücadeleden el çektirilmiştir. Yasal zeminin değişiminin ince hesaplarla, “Çözüm Süreci” ile bağlantılı olup olmadığını tartışmaya gerek yok sanırım. Bu konuda bölgede konuşlu TSK unsurlarına ilişkin PKK taleplerinin hatırlanması yeterlidir. Konuya ilişkin can alıcı son adım olduğu için en son adımdan başlayarak, süreçteki diğer adımları özetleyelim.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin 211 sayılı İç Hizmet Kanunun 35. Maddesine karşı bazı çevrelerin duyarlı olduğu, askeri darbelere yasal dayanak olarak ileri sürüldüğü hatırlanacaktır. Bu gerekçe ile hazırlanan kanun tasarısı TBMM’de AKP ve bir kısım CHP üyelerinin desteği ile 13 Temmuz 2013 tarihinde kabul edilmiştir. Değişikliği irdelemek için 35. maddenin eski ve yeni halini gözler önüne serelim:

· Eski Hali: “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.”

· Değiştirilen Şekli: “Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, TBMM kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmaktır.”


İç Hizmet kanununun darbelere gerekçe olarak gösterilen 35. Maddesinde yukarıdaki değişikliğe gidilmesi, kamuoyunda TSK aleyhinde yaratılan iklim paralelinde “ileri demokrasi” yolunda atılan bir adım olarak kabul görmüştür. Oysa dünyanın en ileri demokrasisi ile yönetilen Batı ülkelerinde kendi silahlı kuvvetlerinin kullanılmasında böylesi bir sınırlama bulunmamaktadır. Bu ülkelerde gerek terör olaylarında, gerek büyük çaplı toplumsal olaylarda, doğal afetlerde kullanılmak üzere silahlı kuvvetlerini eğittiği, planlamalar yapıldığı, tatbikatlar ve seminerler düzenlendiği zaman zaman basına da yansımaktadır. Bu gerçekleri gözardı eden kanun tasarısına muhalefet partilerinin yaklaşımlarını özetleyelim:

Dönemin CHP Grup Başkanvekili Sayın Muharrem İnce’nin maddenin eski haline “Demokrasiyi Korumak” görevinin de ilave edilmesi yolunda verdiği kanun teklifi itibar görmemiştir. Buna karşılık CHP Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu “Meclis bugün psikolojik eşiği aşma noktasına gelmiştir” diyerek düzenlemeye destek vermiş, TSK İç Hizmet Kanunun 35. maddesini “kirli ve kanlı sığınağın adı” olarak nitelemiştir.

Kanun teklifinin TBMM’de görüşülmesi esnasında MHP Grup Başkanvekili Sayın Oktay Vural “Neden Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevi bu şekilde daraltılıyor ve içerideki alan silahlı terör örgütüne bırakılmış oluyor?” sorusunu yönelterek tasarıya karşı çıkmıştır. Sayın Vural konuşmasının devamında günümüze ışık tutan aşağıdaki uyarıyı yapmıştır:

“Şimdi bu kanunla yapılan, değerli milletvekilleri, eğer bu tasarı kabul edilirse bölücü güçlerle mücadele etmek Türk ordusunun görevi olmaktan çıkarılıyor ve iktidarın Türkiye’de alanı, bölücü silahlı güçlere fiili teslim hali resmiyet kazanmış oluyor.


TSK’ya verilen vazifenin yasayla daraltılmasının doğal olarak yapısında da ciddi etkileri olacaktır. En başta Türkiye’nin Askeri Stratejisi (TÜMAS) ve her kuvvetin kullanılma konsept ve doktrininin verilen vazifeye uygun hale getirilmesi gerekecektir. Bu bağlamda TSK’nın konuş ve kuruluşunda, eğitiminde zorunlu değişiklikler elbette gündemdedir.

TSK’nın “On Yıllık Tedarik Planları” (OYTEP) içerisinden iç güvenlikle ilgili olanların çıkartılıp tadil edildiğini veya tadil edilmekte olduğunu var sayabiliriz. Yeni düzenleme ile TSK’nin 5442 sayılı yasa kapsamında il valilerinin talebi ile kullanılmasını da tartışmalı hale getirmiştir. TSK’nın en son yasayla verilen görevlerin dışında daha önceki yasalar çerçevesinde başka amaçla kullanılma olanağı olabilir mi?



ADIM ADIM GELİŞMELER

TSK’nın iç tehdide karşı kullanılma yolunun kapatılmasından önce TSK’nın etkin olarak kullanılması etkileyen gelişmeleri adım adım gözden geçirelim:

3 Kasım 2002 genel seçimlerinden sonra 28 Kasım’da tarihinde güvenoyu alan AKP Hükümeti 30 Kasım 2002 tarihinde Şırnak ve Siirt’te Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasını uzatmayarak, OHAL Valiliği’nin varlığına son vermiştir. Ardından Diyarbakır Milletvekili İhsan Aydın’ın görevlendirilerek Bölücü Başı ile gizli görüşmeler yapıldığını eski adamının (Orhan Aykut) itiraflarından öğreniyoruz.

Orhan Aykut’un itiraflarında “Milli Orduya” yapılan kumpasın ayrıntıları yer almaktadır. Bu bağlamda Orhan Aykut, APO’nun şikâyetçi olduğu 66 kişinin ismini taşıyan bir listeyi İhsan Arslan’a verdiğini belirtmektedir.

Şikâyetçi olunanlar bir zamanlar terörle mücadelede ismi öne çıkanlardan başkası değildir. Daha önce yazılı olarak yaptığı itirafları hapisten çıktıktan sonra Ulusal TV’ de canlı olarak 24 Ocak 2013 tarihinde tekrarlamıştır. Dinlememiş olanların internetten kolayca bu yayına ulaşabileceklerini belirtelim. Teröristbaşı ve Örgütü ile görüşme ve pazarlıkların daha sonra MİT marifetiyle yürütüldüğü ortaya çıkmıştır. Sızdırılan “Oslo Görüşmelerinin” beşincisinin tutanağından aşağıdan yaptığımız birkaç cümlelik alıntı bugün varılan noktaya ışık tutar niteliktedir:



“Hakan Fidan(Başbakan Müsteşar Yadımcısı): Ama biz şundan emin olmak istiyoruz yani geliştirilen bir özgürlük alanı açıldı. Bu açılan özgürlük alanı içerisinde örgütün alt birimleri eski alışkanlıklarından hareketle daha fazla mevzi kazanalım daha fazla örgütlenelim mantığı içerisinde. Bir noktaya kadar hani tolare edebiliyorsunuz çünkü dediğim gibi alandaki valiler emniyet müdürleri bu noktada gerçekten çok değerli insanlar. Yani şu anda sizi bilmiyorum spesifik olarak isim vererek şikayet edebileceğiniz şu adam düşmandır bu adam şeydir.”

“SABRİ OK (PKK Temsilcisi): Bizim güçler her tarafta var onu söyleyelim. Türkiye’nin her tarafında var, Karadeniz’de de var, Toroslarda da var.”

“Afet Güneş (MİT Müsteşar Yardımcısı): Biliyoruz metropolleri de doldurdunuz bu arada, patlayıcılarla doldurdunuz.”

“Çok değerli valilerin” bölgede konuşlu TSK unsurlarına operasyon izni vermemesiyle kırsal alanların PKK’ya terkine, emniyet müdürlerinin kentsel yerleşim alanlarında örgüt faaliyetlerini “tolere” etmesiyle de metropoller örgütün milisleri tarafından cephanelik haline getirilmiştir. Bu ortam içerisinde 19 Ekim 2009 tarihinde Teröristbaşı’nın çağrısı üzerine 8’i Kandil’den 26’sı Mahmur kampından (4’ü çocuk) olmak üzere 34 kişinin Habur sınır kapısında kahramanlar gibi karşılanmasının, özel çadır mahkemelerinin kurulmasının PKK’nın bölgedeki varlık ve etkinliğini tescil etmiştir.


EMASYA’NIN KALDIRILMASI

Meydanın bölücü silahlı güçlere bırakılmasında daha sonraki adım, 04 Şubat 2010 tarihinde Emniyet, Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) protokolünün yürürlükten kaldırılmasıyla atıldı. Söz konusu protokolün, Taraf gazetesinin 20 Ocak 2010 tarihinde başlattığı ve yandaş medyanın “vuvuzelayı” (Güney Afrika zurnası) aratmayan tam kadro katıldığı düzmece “Balyoz” vaveylası eşliğinde kamuoyunun gündemine oturtulduğu hatırlanacaktır.

Yaratılan hava içerisinde aksine görüşlerin zikredilmesi ve duyurulmasının zorluğu ve tehlikesinden olacak, Protokol’ün yürürlükten kaldırılmasında ciheti askeriyenin de fiili oluru ve katkısı olduğunun altını çizelim. Bu bağlamda Protokol’ün dayandığı yasanın amir hükmü gözardı edilerek, “önemli olan 5422 sayılı yasanın varlığıdır” türünde açıklamalarda bulunulduğu hatırlanacaktır.

Konuya tam açıklık kazandırmanın uygun olacağını sanırım:

07 Temmuz 1997 tarihli Protokol’ün başlığında “Genelkurmay Başkanlığı İle İçişleri Bakanlığı Arasına 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunun 11/D maddesi Gereğince Alınması Gereken Müşterek Tedbirlere İlişkin Protokol” yazılıdır. Protokol ayrıntılı çalışmaların ardından tam mutabakatla, Genelkurmay Başkanlığı adına dönemin Harekat Başkanı Çetin Doğan, İçişleri Bakanlığı adına dönemin Müsteşarı Teoman Ünüsan tarafından imzalanmıştır. Protokolün yasal dayanağını teşkil eden İl İdaresi Kanunun aşağıda alıntısı yapılan 11/D Maddesi, konuya ilişkin ihtiyacı ve yapılacak protokolün ana çerçevesini ortaya koymaktadır:

“Birden fazla ili içine alan olaylarla ilgili valilerin isteği üzerine ayni veya farklı askeri birlik komutanlarından kuvvet tahsis edilmesi durumunda iller veya kuvvetler arasında işbirliği, koordinasyon, kuvvet kaydırmaları, emir komuta ilişkileri ve gerekli görülen diğer hususlar yukarda belirtilen hükümler çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslara göre yürütülür.”

Yasaya dayalı olarak hazırlanan EMASYA Protokolü 13 yıl sorunsuz uygulamanın ardından birden bire yandaş medya tarafından başlatılan kampanya ile “Darbelerin Anası” olarak nitelenmeye başlanmıştır. Gerekçe olarak da protokolün 9. Maddesi gösterilmiş, bu maddenin askere valinin izni olmadan toplumsal olaylara müdahale izni verdiği ileri sürülmüştür. Aşağıda alıntısını yaptığım söz konusu madde ile darbe bağlantısı kurmayı başaranlar, ulusal ordu ve Cumhuriyetle sorunu olanlar dışında kimler olabilir? Gerçekte bu maddenin protokole girmesi 19-26 Aralık 1978 tarihlerinde Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve “Maraş Katliamı” ile 02 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta cereyan eden “Madımak Katliamı” benzeri olayların bir daha yaşanmaması için kaleme alınmıştır. İşte hedef tahtası haline getirilen EMASYA Protokolünün 9.Maddesi:

“Toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi toplumsal olayların şekil değiştirerek birçok bölgede, geniş halk kitlelerine yaygınlaşması, şiddete, katliama veya anayasal düzeni bozmaya yönelmesi durumunda, il/ilçe Güvenlik Koordinasyon Komisyonu olağanüstü ve ivedilikle toplanır. Bu gibi durumlarda EMASYA Komutanlıkları (Bölge/Tali) olayları yakından takip eder ve birliklerin hazırlıklarını tamamlar. Olaylara müdahale edebilecek toplanma bölgelerinde, birlikleri hazır bulundurur. Olayların gelişmesi değerlendirilir. Başta mülki amirler olmak üzere, ilgili kademelere bilgi verir ve gecikmenin yaratacağı mahzurları ortadan kaldırmak in olaylara müdahale eder. Bu ve benzeri durumlarda olayların yaygınlaşmasını önlemek ve olayları bastırmak esas alınır.” Bu arada yukarıda ismi geçen “Güvenlik Koordinasyon Komisyonun” Vali veya temsilcisi başkanlığında toplandığını, asker olarak sadece garnizon komutanı veya temsilcisinin katıldığını belirtelim.

Protokolün 26. Maddesinde “Protokolün uygulanmasından doğacak ihtilaflar, aksayan hususlar ve değişiklik teklifleri karşılıklı görüşmeler yoluyla düzeltilecektir” hükmü bulunmaktadır. Protokolün uygulandığı 13 yıl süresince taraflardan değişiklik önerisi yapılmamıştır. Protokolün yürürlükten kaldırılması ile doğan yasal boşluğu sonradan yeni bir protokol ile doldurulmasını mahzurlu gören iktidar, 5442 sayılı kanunun 11.D maddesinde değişiklik yapmayı tercih etmiştir. 13 Temmuz 2013 tarihinde yapılan yasa değişikliği ile söz konusu maddede geçen “Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı” ibaresi “Bakanlar Kurulu” şeklinde değiştirilmiştir. TSK’nın değiştirilen vazifesi dikkate alındığında 5442 Sayılı yasada Bakanlar Kuruluna verilen “…iller veya kuvvetler arasında işbirliği, koordinasyon, kuvvet kaydırmaları, emir komuta ilişkileri”konusunda yönetmelik hazırlama görevinin “laf olsun torba dolsun” kabilinden olduğu söylenebilir. Bu nedenle gerçek anlamda terörle mücadelede TSK unsurları ile valiler arasında ne işbirliği ve ne de koordinasyon söz konusudur. Yasada olmayan bir görevi valinin TSK birimlerine vermesi de düşünülebilir mi?

JANDARMA VALİ’NİN EMRİNE

Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununda bu sene başlarında ( 27 Mart 2015) yapılan değişiklikle jandarma, tam anlamıyla konuşlu bulundukları yerlerin il valilerin emir ve komutasına verilmiştir. Valiler kendi illerinde terörle mücadeleyi sadece polis ve jandarma ile yürütmek durumundadır. Özetle, jandarma dışında TSK unsurları yasal açıdan terörle mücadelenin dışındadır. TSK’nın son dönemde ülkeyi yasa boğan acı kayıpları teröristlere karşı icra edilen operasyonlarda değil; sınır birliklerinin yurt içinde kontrol dışında bırakılmış ana ikmal yollarında kurulan tuzaklardan kaynaklanmaktadır.



GES’İN ASKERDEN ALINIŞI

Yaşanan acı kayıplarda TSK unsurlarının istihbarat eksikliği payının büyüklüğü yadsınamaz. Bu konuda duyulan eksikliğin başında, Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığının sessiz sedasız bir şekilde 02 Ocak 2012 tarihinde MİT’e devredilmesi bulunmaktadır.

Jandarma Asayiş Komutanlığı görevini sürdürdüğüm 1997-1999 yıllarında, istihbarat açısından en önemli desteği Komutanlığımdan aldığımı belirtmeliyim. Hükümetin yaptığı düzenleme bilinçli mi yoksa her zaman ileri sürüldüğü gibi bir “aldatılma” sonucu mu, elbet bir gün ortaya çıkacaktır. Biz sadece dünyanın bütün silahlı kuvvetlerinde stratejik ve taktik alanda istihbarat sağlayan GES Komutanlığı’na benzer kuruluşlarının varlığını belirtmekle yetinelim.


POLİS DE DÜŞÜRÜLDÜ

Terörle mücadelede kuşkusuz Emniyet Teşkilatı’na çok önemli görev düşmektedir. Teşkilatın ne hale düşürüldüğü gözler önündedir. Doğu ve Güneydoğu illerine 60’lı, 70’li yıllarda en değerli kamu personelinin görevlendirildiğine şahidim. Mevcut uygulamalar ile söz konusu bölgenin sürgün yeri olduğuna ilişkin kanaat yaygındır. Siyasi uygulamalarla motivasyonunu yitirmiş olan polislerin yeterli eğitim almadıkları son zamanlarda yaşanan acı kayıplardan anlaşılmaktadır. Eğitim eksikliğinde polislerin 08 Şubat 2011 tarihinde kabul edilen 6109 sayılı yasa ile askerlik hizmetinden temel askerlik eğitimi dâhil muaf tutulmalarının katkısı olduğu kuşkusuzdur.

Bu makalede bilinen birçok şeyi tekrarlama nedenim, yaklaşan seçimler arifesinde ayrıntıların bir tabloda yer alması, “yavuz hırsız”ın encamının bütün yurttaşlarımızca görülmesi ve işinin bitirilmesine katkı sağlamaktan ibarettir.

odatv.com

Çetin Doğan

Emekli Orgeneral
, 19 Eylül 2015




AKP'nin PKK'ya Son Tavizleri / Ümit ÖZDAĞ
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Önceki

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 5 konuk

x