PKK’yı Affeden Kim?

PKK’yı Affeden Kim?

İletigönderen gamze köse » Cmt Haz 09, 2018 16:36

PKK’yı Affeden Kim?

Evladınızı bile isteğe öldüren bir insanı affeder misiniz? Cevap çok açık; hayır, affetmem!

Peki, askerdeki evladınızı öldüren PKK terör örgütü elemanını affeder misiniz? Hayır, affetmem, affetmezsin, affetmeyiz!

O zaman, neden askerlerimizi öldüren eli kanlı cani PKK terör örgütü elemanlarını affetmemizi istiyorlar? Ya da PKK’yı affeden kim?

PKK terör örgütünün siyasi katillerinin yer aldığı HDP denilen katil parti elemanlarını ‘Barış Süreci’ zırvalığı adı altında nasıl affettiniz? Bu katil sürüsünü Meclis’te görmeye nasıl tahammül ediyorsunuz? Bu siyasi terör örgütünü ekranlarda, seçim sandıklarında görmeye, diğer partilerinin ağızlarında, sanatçı geçinen ekran güllerinin ‘barış’ vaatlerini duymayı nasıl içinize sindiriyorsunuz?

Pekâlâ, bu terör örgütü PKK’yı kim, niçin destekliyor? Başımıza neden bela ettiler? Türkiye’de ve Ortadoğu Ülkelerinde birileri tarafından beslenen terör örgütlerinin arkasındaki şer ittifakının amacı ne?

Tarihte Sevr, Günümüzde Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi

Şer ittifakı ülkeler yani emperyalist ülkeler, tarihte yarım kalan intikam projelerini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadırlar. Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti tarafından 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması, Türk milletini yok etmeye yönelik hazırlanan bir planın son aşamasıydı. Antlaşmanın imzalandığı dönemde Türk Kurtuluş Savaşı galibiyetiyle sonuçlandığından, Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetmiştir. Türk milletinin kanı ile 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Böylelikle itilaf devletlerinin hayalleri suya düşmüştür.

Konumuzla ilgili olarak, Sevr Antlaşması 62-64 maddeleri ‘Kürdistan’ın kurulmasıyla ilgilidir. İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabileceklerdi.

Sevr Antlaşması 140-151 maddeleri ise ‘Azınlıklara’ geniş haklar tanımaktadır. Osmanlı din ve dil ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşit haklar verecek, tehcir edilen gayrimüslimlerin malları iade edilecek, azınlıklar her seviyede okul ve dini kurumlar kurmakta serbest olacak, Osmanlı'nın bu konulardaki uygulamaları gerekirse Müttefik Devletler tarafından denetlenecekti.

Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının sayesinde verilen kurtuluş mücadelesiyle Türk milletinin sonunu hazırlayan Sevr Antlaşması rafa kaldırılmıştır. Ama günümüzde görüyoruz ki; Emperyalistlerin raftan indirdiği Sevr’in başka bir halini önümüze yasal zeminlerde sunmaya çalışılmaktadır. Sevr’in maddelerine benzer; “Eşit Yurttaşlık”, “AB Yerel Yönetimler Yasası çerçevesinde özerklik”, “Çözüm Süreci”, “Kürt Sorunu” gibi uyduruk kavramlarla Türk kimliğinin ortadan kaldırılması için uğraş verilmektedir. Bu gibi kavramların temelinde; çok dillilik, anadilde eğitim, yerel yönetimlere yetki verilmesi amaçlanmaktadır. Türkiye'nin ulus devlet modelinin karşısına; din ve ırk farklılıklarına dayanan çok kültürlü federatif bir devlet yapısı haline dönüşmesi sağlanmaktadır.

Geçmişte yarım kalan intikam projelerini tamamlamaya çalışan emperyalist güçler, Türkiye'nin federatif yapı ile bölünmesini istemektedirler. Lime lime edilmiş Türk topraklarını ‘yönetmek’ daha kolay olacaktır. Kürdistan projesi bu intikam projesinin sadece bir tek ayağıdır. Kürdistan’ın kurulması için Kürt ‘Sorunu’ adı altında plan hazırlanmıştır. Sözde Kürt ‘Sorununun’ çözümünü ise eli kanlı terör örgütü PKK ve siyasi uzantısı HDP veya HÜDA-PAR gibi adı sürekli değişebilen partiler ile gerçekleştirmeyi hedeflemektedirler.

1990 yılında Kürt Sorunu adlı belgesel yayınlayan BBC, binlerce Türk gibi örnek verdiği vatandaşın sadece Kürtçe konuşabildiğini söylüyor. Kürtçe konuşan, şarkı söyleyen herkesin yasalarca yargılandığını devamında anlatıyor. Yasaların Kürt milliyetçiliğini bastırmak için hazırlandığını ve hükümet dahi bu yasaların işlemediğini kabul ettiğini söylüyor. Kendi dillerinde konuşma hakkı verilen Kürtlerin daha fazlasını istediklerini anlatan BBC, Türkiye’yi etnik olarak kaşımaya devam ediyor. Batı destekli Kürtler, kendi dillerinde eğitim istiyor, Kürtçe basın yayın organları istiyordu. Çünkü istemeleri yönünde talimat almışlardı. BBC’e konuşan kişiler, verilen görevi layıkıyla yerine getiriyorlardı. Batı’ya insan hakları konusunda temiz sicil gösterme çabasına giren liderlere, güneydoğumuzdaki askerlerimizin ve polislerimizin çekilmesini istiyorlardı. Savundukları konu ise Kürtlerin işkence gördükleriydi. Hâlbuki gerçek bu değil idi! Batılı güçler tarafından silahlandırılan cani terör örgütü elemanları ile mücadele veriyorduk. Kürt halkı diye bir ayrım olmadığı gibi masum halkımıza yönelik asla bir saldırı söz konusu değildi. Bizi işkenceci olarak suçlayan Avrupa, ülkelerinde Türklere karşı yapılan zulümlere ses çıkarmıyor hatta destekliyordu. BBC yalanlarına devam ediyor, Kürt halkının, Türk askeri tarafından zorla köylerinden çıkarıldığı masalına yer veriyordu. Şanlı Türk askerimiz, Kürt köylerini bombaladığı iftirası ile karşı karşıya kalıyordu. Belgeselde sadece Kürt olduğu için gözaltına alındığını söyleyen kişinin akıcı bir şekilde İngilizce konuşması dikkat çekiciydi. İnsan olduğunu, hayvan olmadığını ve özgür olmak istediğini muhabire düzgün İngilizcesi ile anlatıyordu. Türkiye cumhuriyetinde Türkçe konuşmayı reddedenler İngilizce konuşmaya ne de meraklıymış(!) Tabii böyle kişilerin kullanılmaya yönelik eğitildikleri çok ortada bir gerçektir.

Amerikalıların o yıllarda Irak’ta federal bir devlet kurma fikri projesi içinde Araplar, Kürtler ve Türkçe konuşan Iraklı Türkmenler olacaktı. Bu bölge aynı zamanda zengin petrol yatakları olan Musul ve Kerkük’ü de kapsıyordu. Turgut Özal her ne kadar da bu fikre sıcak baksa da o yıllarda bu proje sekmeye uğrayacaktı. Türk halkı ‘bölünmeye’ hazır değildi! O projenin günümüz sürümünü uygulama görevini şu anki siyasi liderler veya bundan sonraki gelecek liderler alacaktı. Türk halkı, bölünme sürecine hazırlanmaya başlanmıştı. Batı tarafından saat gibi kurulan Kürtlerin 90’lı yıllarda istedikleri şeyler bir bir gerçek olmaya başlamıştı. Okullarda Kürtçe seçmeli ders olarak verilmeye başlanmıştı. TRT Kürdi ile basın yayında kendi dillerini kullanma hakkı verilmişti. Seçimlerde Kürtçe propaganda yapmak serbestleşmişti.

Habur’da PKK törenle dağdan indirildi, Oslo’da MİT- PKK görüşme yaptı, Dolmabahçe’de devlet ile PKK terör örgütünün siyasi uzantısı HDP bildiri yayınladı, Diyarbakır’da Apo’nun mektubu megri megri okundu, doğumuzda hendekler kazıldı, kimse ses çıkarmadı, Suriye’de PKK’ya mevzi açılması gibi birçok faaliyet devletimizin eli tarafından gerçekleştirilmişti.

Sırada tıpkı Sevr gibi Türk halkının bölünmesi için son bir aşama kalmıştı, o da yeni anayasa ile sağlanacaktı.

Kürdistan ile Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alacak şekilde Suriye-İran ve Irak toprakları üzerinde sözde bağımsız birleşik demokratik bir ülke kurulacağına inanılmaktadır. Burada ‘bağımsızlıktan’ ve ‘demokratiklikten’ kasıt, batı merkezli güçlerin öğrettiği hayali söylemleridir. Çünkü batıya bağlı kurumlarda ‘bağımsızlık ve demokrasiden’ söz edilemez! Kürdistan’ın kurulması için yasal bir düzenleme şarttır. Bunun için Türkiye’de yapılması gereken ise; ‘Yeni Anayasa’ ve ‘Başkanlık Sistemi’dir.
HÜDA- PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Türkiye’den Kürdistan’ın bağımsızlığına destek olması çağrısında bulundu. Türk halkının tepkisiyle durdurulan ‘çözüm sürecinin’ yeniden başlatılması yönünde söylemlere ulusal ve uluslararası basında sıkça yer verilmektedir. ‘Selahattin Demirtaş ve HDP’li vekillerin serbest bırakılması yönünde de talepler sürekli dillenmektedir. Genellikle bu söylemleri; ‘bağımsızlık’, ‘özgürlük’, ‘demokrasi’, ‘barış’ gibi sevimli sözlerle kitleleri uyutmak için kullanmaktadırlar. En dikkat edilmesi gereken konu ise; yeni anayasa değişikliğini desteklemeleridir. 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu ile Başkanlık Sistemine geçişin zemini hazırlanmıştı. Hatırlayınız, HÜDA-PAR bu referanduma destek vermişti! Hatta ve hatta Öcalan, Tayyip Bey'in başkanlığını desteklemiş ve AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebileceklerini dile getirmişti. Yeni anayasa ile etnik bölücülük yasal çerçeveye oturtturulacak. Yeni anayasada ‘Türk’ ifadesine yer verilmeyecek. Türkiye federal bir yapıya dönüşecek. Emperyalizm destekli ‘Kürt Sorunu’ adı altında yaratılan ‘kimlik tartışması’ yeni anayasayla resmiyete kavuşacak, böylelikle Türkiye etnik olarak bölünerek dış destekli PKK ve yandaşlarının istekleri yerine getirilecek. Bu durum kimin veya kimlerin işine yaracaktı? Tabi ki; emperyalist devletlerin! Tarihte Atatürk ve silah arkadaşlarının sayesinde gerçekleştiremedikleri Türk milletini ortadan kaldırma planını, koltuklarında oturma garantisi verilen günümüz siyasileriyle yapılan işbirlikleriyle gerçekleştireceklerdi.

AKP’li Burhan Kuzu, “Türk vatandaşlığı anayasada olmaz” diye çıkış yaptı. Türklük kavramını ırkçılık olarak gören siyasiler, Türkçülüğü de bölücülük olarak nitelendirmektedirler. ‘Eşit Yurttaşlık’ ifadesini benimseyen iktidar ve muhalif partiler, ne acıdır ki koltuk aşkına ülkemizin bölünmesine katkı sağlamaktadırlar! Oysaki etnik bölücülüğe en güzel cevap; 1923’te verilmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herkes, ayrım gözetilmeden bu ülkenin eşit yurttaşları yapılmıştı. Siyasi demokrasi tarihinde daha ileri bir çözüm de yoktu, bugün de yoktur. “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” tanımı, Türkiye’de Anayasa maddesiydi. (Metin Aydoğan - ‘KÜRT SORUNU’, ‘EŞİT YURTTAŞLIK’ VE CHP)


Gamze KÖSE
Kullanıcı küçük betizi
gamze köse
Üye
Üye
 
İletiler: 47
Kayıt: Prş Oca 12, 2012 16:30

Şu dizine dön: Sizin Makaleleriniz

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x