Rıza Sarraf Olayını Atatürkçe Düşünmek / Prof. Dr. Cihan DURA

Rıza Sarraf Olayını Atatürkçe Düşünmek / Prof. Dr. Cihan DURA

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Ara 02, 2017 13:39

Rıza Sarraf Olayını Atatürkçe Düşünmek

İdeal düşünme ve eylem; bilinçlilik, düzen ve süreklilik ister. İnsanın kafasında doğru bulduğu, hazır bir düşünme sistemi olmalıdır. Bir Atatürkçünün düşünme sistemi Atatürk öğretisidir: Atatürkçülüğün ilkeleri, kavramları, ilişkileri ve sonuçlarıdır; öncelikle bunlar kullanılarak yapılan muhakeme süreçleridir.

Öyle ki, herhangi bir kavramla, bir önerme veya bir sonuçla karşılaştıklarında Atatürkçüler bunlardan genellikle aynı şeyi anlamalıdır. Herhangi bir olayı, sorunu aynı araçları kullanarak yorumlamalıdırlar. Yoksa ortak düşünemez, hissedemez, ortak iş yapamazlar. Bu araçlar için kaynak ATANAME’dir.

* * *

Şeytan ayrıntıda gizlidir, derler; doğrudur. Ancak bu tespit; her zaman, ayrıntının peşine takılıp gitmeyi, ona göre çözüm bulup iş yapmayı gerektirmez. Örneğin Rıza Sarraf olayı… Deniyor ki, Sarraf üzerinden Türkiye’ye operasyon yapılıyor. RTE üzerinden Türkiye hedef alınmıştır. Bu, bir millî meseledir. Asıl düşman Emperyalizm’dir. Doğrudur, ancak soruna genel duruma göre bakmak gerekir. Öyle bakınca görüyoruz ki, Türkiye Nutuk’ta dile getirilen tehlike ile yine karşı karşıyadır. Yine iç ve dış bedhahlar vardır. Ancak birlikken, bir nedenle anlaşmazlığa düşmüşler. Bu karşıtlığı her an bir çözüme bağlar, yine ortak hedeflerine yoğunlaşabilirler. Böyle olmasa, bir araya gelmeseler de tehlike büyük…

Eğer gerçek durum bu ise -ki öyle- o zaman ne yapmamız gerekir? Önce bir hareket noktası gerekli… Bu noktayı Ataname’de arayacağız. Düşman saldırısı karşısında Atatürk ilk ne yapmıştır? Yanıt için Ataname’ye bakıyor ve şu yöneltilerle karşılaşıyoruz:

-19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım. Ülke işgal edilmiş, Hükümet korkak, ordu silahsız... Azınlıklar kendi çıkarları için çalışmakta. Yurtseverler kurtuluş çareleri düşünüyor. Kurdukları dernekler kendi bölgelerini kurtarma, merkezden ayrılma amacı güdüyor. Millî varlığa düşman kuruluşlar türemiş.

-Düşman saldırıda, Padişah kendi derdinde, millet başsız, ordu güçsüz...

-Kurtuluş çareleri, İngiliz himayesi, Amerikan mandası ya da bölgesel kurtuluş deniyor. Millet egemenliğine dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmaksa benim kararımdı. Kararımın parolası, “Ya bağımsızlık, ya ölüm!” andıydı. Kararımın hedefi, saltanat ve halifeliğe karşı ayaklanmaktı. Millî Mücadele’nin sonu millî irade rejimiydi. Öyleyse, görevimi safhalara ayırmalı, her safhayı vaktinde uygulamalıydım.

-İlk iş olarak, 15’nci Kolordu Komutanlığı’na Erzurum’a gelmek istediğimi bildirdim. Samsun bölgesinde güvenliğin sağlanmasına, bir millî teşkilat kurulmasına önem verdim.

[ATANAME: Kongreler: 2, 3, 4]

* * *

Şimdi de Ataname’nin “Örgütlenme” ve “Müdafaai Hukuk” “derge”lerini tarıyoruz. Daha başkaları da var, biz bununla yetinelim.

-Başarı için örgüt gereklidir.

-Yurdumuz işgale uğrayınca birçok yerde dernekler kurulmaya başlamıştı. Ben bu yerel dernekleri sahiplendim, yenilerini kurdurdum. Hepsini bir araya getirdim, tek bir çatı altında topladım; adını Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti koydum.

-İlk yaptığım iş, derhal ordu ileri gelenleri ve mülki yöneticiler ile şifreli bir temas oldu. Onlara gayet açık olarak ülkenin ve milletin son yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu ifade ettim. Ve dedim ki: Buna tek çare birleşmektedir. Kuvvet, birleşmektedir. Ayrı ayrı kurtuluş çaresi arayanların daha önce yok olmaya mahkûm olacaklarını kabul etmek lazımdır.

-Teşekküre değerdir ki, ordumuz, kahraman evlatlarımızdan meydana gelmiş olan ordumuz ve onların başında bulunan çok değerli subaylar ve kumandanlarımız zaten bu gerçeği idrak etmiş, bunun icabına girişmiş bulunuyorlardı. Dolayısıyla böyle bir davete büyük bir içtenlikle, büyük kalp ve vicdan eğilimiyle giriştiler. Mülkî âmirlerden tereddüt edenlere rastladım. Fakat onların da çoğunluğu çok namuslu çıkmıştır. Fakat ben en çok önemi doğrudan doğruya halkın kendisinde arıyordum. En büyük kuvvet kaynağının halk olduğu kanaatinde idim. Orduyu yapacak olan o idi, her türlü kuvveti yapacak o idi.

-Arkadaşlarıma ve komutanlara bildirdim ki, durumun düzelmesi için birlikte çareler bulmaya mecburuz. Milletin tutsaklıktan kurtarılması, egemen ve bağımsız olarak topraklarımızda yaşayabilmesi; ancak kararlı ve namuslu ellerin, milleti, kısa ve doğru yoldan haklarını ve bağımsızlığını savunmaya yönlendirmesiyle mümkün olacaktır.

-Şimdi bir hatıramı nakletmenin tam sırası... Bir akşam Yunus Nadi Bey beni ziyarete geldi. Ankara’nın yoksulluk ve yokluklarından, dağınıklığından, iç burkan birtakım kötü durumlardan şikâyet etti. Ona şu yanıtı verdim: Bu büyük işin zevki, zaten buradadır. Bu çölden bir hayat çıkarmak, bu düzensizlikten bir kuruluş yaratmak lâzımdır. Bununla birlikte sen ortadaki boşluğa bakma, boş görülen o saha doludur, çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli bir hayat vardır. O, millettir. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. İşte şimdi onun üzerindeyiz.

- Millî teşkilat köylerden başlayarak nahiye, kaza, liva ve bağımsız liva ve vilayet merkezlerindeki yönetim ve merkez kurulları ile birbirine bağlanmıştır. Yerel teşkilatları, bu teşkilatlar içine yerleşen ve muhalif kamptan olan burjuva ve din adamlarından temizlemek için önlemler almaktayız. Kongrelerin oluşturduğu on altı kişilik bir Heyeti Temsiliye, bütün teşkilatın yöneticisi ve düzenleyicisidir. Amaca ulaşmak için Heyeti Temsiliye’ye büyük yetki verilmiştir. Heyeti Temsiliye benim başkanlığımdadır. Medeni ve görünürdeki ve yasal denilebilecek olan Müdafaai Hukuk teşkilatının içinde, gizli talimat dairesinde silahlı örgüt mevcuttur. Ordu millî teşkilat kadrosu dışında değil, belki onun ruh ve esasını teşkil etmektedir. İstisnasız, başlarındaki büyük kumandanlarından son neferlerine kadar hepsi teşkilatımızın kadrosuna dahildir.

-[Netice olarak] vatanımızın biricik kurtuluş çaresi olan millî teşkilatın, gerektiği gibi kurulup gelişmesine büyük özen gösterdim. Çünkü ancak bir millî teşkilatladır ki bir araya gelebilir, bir kuvvet oluşturabilir, kendimizi savunabilirdik.

[ATANAME: Örgütlenme: 2, 3, 7-9, 12; Müdafaai Hukuk: 4, 9 ].

* * *

Ve benim söyleyeceklerim:

-Anahtar sözcükler: Görev, eksik olan, birleşmek, millî teşkilat, kuvvet… Ordu, mülkî yöneticiler, halk, millet, Heyeti Temsiliye, benim başkanlığım…

-Mustafa Kemal Paşa millî örgütlenmeyi bir buçuk yıl içinde sağlamıştır. Bu iş imkânsız değildir, bugün de başarılabilir.

-Dilerim, Sarraf olayının açığa vurduğu tehdit; ülke çapında birleşmemiz ve örgütlenmemiz, büyük, yenilmez bir güç yaratmamız için vesile olur.

Nasıl mı? Bunun da ipuçları ATANAME’dedir.

Prof. Dr. Cihan DURA, 1 Aralık 2017
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Cihan DURA

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x