SANA NE?

SANA NE?

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Mar 09, 2016 14:22

SANA NE?


Nasrettin Hoca’nın baklava öyküsüyle özdeşleşmiştir sanki bu söz.

Seslenirler Hoca’ya: “Bir tepsi baklava gidiyor.” Hoca, “Bana ne?” der. “Ama sizin eve doğru gidiyor!” Hoca tersler: “ Sana ne?"

Boşverdik mi bir şeye, omuz silkeriz: “Bana ne?” Çok karışana, her şeye burnunu sokana: “Sana ne?” deriz. “Git işine, başka işin mi yok?” Sana ne, “ Sen anlamazsın, anlayamazsın, bu iş seni ne ilgilendirir?" demektir. Bir de şöylesi var, bizi ilgilendirmez, anlamında:

“Sana bana ne tıngır.”

İzmir’in Karşıyaka belediyesi bu yıl, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde “Sana Ne?” başlığıyla üç tür resimli yazılı yafta hazırlatıp kentin doksan ayrı yerine astırmış. Gazeteler olayı duyurdu:

“İlçenin her noktasına bu afişler “billboardlara” asıldı.” Neyse o, “billi boğalı ard”? İlan tahtası deseler, bizim gibi tahta kafalılar anlamayacak demek. Habercilerin çoğu da artık böyle dilsiz. Bir tümceyi bile doğru kuramıyorlar.

Neyse konu çok ilginç. Durmayalım okumaya devam edelim:

“Bayanların görüntüleri bulunan afişlerde..."

Gel de kızma şimdi! Neden bayanlar? Mektup zarfına ad mı yazıyorsunuz? Tuvalet kapısında mı gördünüz yoksa bu sözü? Kadın demek ayıp mı? Erkeğe erkek, de, korkma; kadına kadın demeye gelince, bayan diye kıvırt... O zaman erkeğe de bay demelisin canım. Oldu mu?

Haberin burasında, afişlerde ne yazılıymış o belirtiliyor:

“Geceyarısı sokakta dolaşırım, gezerim, sana ne?”

“İstediğim zaman kahkaha atarım, sana ne?”

“Börek de açmam, dekolte de giyerim, sana ne?”


Üç, evlere şenlik duyuru. Gericilik batağındaki, günden güne geriye götürülen ülkemizde gündeme uygun mu bu sözler? “Kel başa şimşir tarak” diyelim... Üstünde düşünelim:

Kentin her yerini donatmak üzere belediyece üç ayrı duyuru hazırlanıyor, konu olarak da, “bağımsız hayat isteği ile mücadele eden kadınlar” konusu seçiliyor. Bunu da aynen bu sözlerle afişlerin altında belediyenin adıyla, başkanının adıyla belirtiyorlar.

Her üç duyuruda da, “Sana ne!” dendiğine göre, bana karışamazsın, istediğimi yaparım demek istenmiş...

Hangi örneklerle pekiştiriliyor bu anadüşünce ( bağımsız hayat), bakalım:

Birincisi, geceyarısı sokakta gezmek:

“Geceyarısı sokakta dolaşırım, gezerim, sana ne?”


Bunu, en gelişmiş ülkede bile yapamıyorlar. Kötü, her yerde karşına çıkabiliyor. Bizde kadının onca derdi varken, işimiz geceyarısı sokaklarda dolaşmaya, gezmeye mi kaldı? Gündüz doğru dürüst gezilebiliyor mu? O gülünç pembe arabalara, harem selamlık otobüslere ne diyorsunuz? Bazı yerlerde gişeler, bekleme yerleri kadın erkek diye ayrılmış. Gidiş o derece geriye... Sonra söyleyin, emekçi kadın bu sözün neresinde?

İkinci yazı, yüksek sesle, çok gülmek (kahkaha atmak) üzerine:

“İstediğim zaman kahkaha atarım, sana ne?”


Ciddi ciddi bakan, kumral bir kadın resmiyle bu duyuru. Bir el çenede. Ülkemizde kadının sorunu kahkaha atmak mı? Yoksa, ayrımcılık mı? İşsizlik mi? Eğitimsiz bırakılmak mı? Dinsel baskılar mı?

Bağımsız hayat isteği denilince akla bu mu gelir? Nerede ekonomik bağımsızlık? Nerede Atatürk’ün yerden kaldırdığı, göklere yükselmeye layıksın dediği kadın?

Ülkemiz batarken, devrim yasaları iktidarca çiğnenirken, kadınlarımız, Yahudi’nin dinsel örtülerine, türbanlarına, karaçarşaflarına sarınırken, türban kamuya girmişken, Cumhuriyet tehlikedeyken, bölücü – yobaz işbirliğiyle, küresel çete eliyle devlet çatımız çatırdarken, bizden size izin, bol bol kahkaha atın! Tek derdiniz bu olsun! Olsun olsun, neden olmasın!

Gelelim üçüncüye diyeceğim, diyemiyorum. Bu duyurudaki Türkçe anlatım kulağı tırmalıyor:

“Börek de açmam, dekolte de giyerim, sana ne?”

Birleşik tümcenin başı olumsuz eylemli, sonunun eylemi olumlu, her ikisi de geniş zamanlı. Her iki tümcecik de “de” bağlacıyla yazılmış. Böylece, verilen duygu, “çatma, direnme” güçlendirilmek istenmiş. Bilirsiniz, bağlaç tümceden çıkarılırsa anlamı bozulmaz. Öyle yapıp okuyalım:

“Börek açmam, dekolte giyerim, sana ne?” Şimdi bu anlatım olmuş mu?

Dekolte giyimi (göğsü, sırtı açık elbise, açık saçık kadın giysisi), gece elbiselerinde giyerler, günlük yaşamda giyilmez. Dekolte, halk dilinde göğsün açılmasıdır, Fransızca bir sözdür, o halde, sokaklardaki duyuru tahtalarına bu söz neden yazılır? “Bağımsız hayat” ile giysilerin dekoltesinin ilgisi ne?

Bu nasıl bir emekçi günü kutlaması? Dekolteye takılmışsınız. Kadınlarımızın çoğunun yaptığı börek açmayı dışlıyorsunuz...

Börek açmak emek işidir. Baklavacılar, özellikle erkekler çok güzel yufka açarlar. Becerirsen, böyle bir ürünü satın almaktansa kendin yapmayı istersen, fursat bulursan, bir de tembel değilsen börek yufkası açarsın. Niye açmayasın? Kadını ikinci sınıfa koyan, eve hapseden, “Eğer bir müslüman kadın börek açmasını bilmiyorsa o aile dağılır!” gibi dünyanın en saçma sözünü diyebilen, bu dinci iktidarın türbanlı kadın bakanınaysa bu söz, ne gerek var bunca zaman sonra bunların yumurtladıkları bu tür özlü sözleri (!) günyüzüne çıkartmaya? Börek takıntısını, ne demek istendiğini bu eski olayı bilmeyen, anlamaz. Sorar, ne demek börek açmam? Bilen bilmeyene anlatır, alın size, yaydığınız yobaz kafanın çağdışı ürünleri... Böreğin yufkasını, toplumun hangi kesiminden gelirse gelsin, yoksul - varsıl - çalışan – çalışmayan her kişi, canı isterse açar. Gerçekten evin bütçesine katkıdır böyle özveriyle mutfağa girebilmek...

Bu duyuruları beğenerek okuyanlar, oh oh ne iyi demişler, ağızlarına sağlık diyenler pek çoktur. Bir an, “Sana ne?” diyebilmek, bunlara (iktidara) posta koyuyor gibi görünmek hoşa gider, neden gitmesin?

Bu derece teslim oluş, neredeyse tüm Cumhuriyet kazanımlarının yerlerde çiğnenmesi kimin içini yakmıyor ki?

Çok acı: Ayak seslerini duyduğumuz şeriatla (İslami, dinci yönetim), halifelik getirmek isteyenlerle , kız kısmı okumaz diyenlerle, kadına şiddet uygulayanlarla, kadını kızı baştan ayağa örtülerle kapayanlarla böyle mi uğraşılacak?

Dekolte giymenin, bunu demenin kime ne yararı olacak... Bu sözlerle, yobazların idaresindeki ülkemizde ancak ayrımcılığı artırırız, dincilerin elini rahatlatırız, çağdaş Türk kadınını çıplaklıkla anılma noktasına getiririz...

Tüm bunlar olurken, kaç çocuk doğurulacağından, ne yeneceğine, ne içileceğine kadar, her şeye ama her şeye karışan, dakika başı konuşan, haberlerden inmeyen iktidar başı, susar mı?

Atatürk Orman Çiftliği için, eski resimleri kullanarak, daha geçenlerde doğru olmayan bir durumu doğruymuş gibi ortaya atmadılar mı?

Bu duyurular da işlerine gelir.

Cumhuriyet devrimlerine, kılık kıyafet devrimine, eğitim birliğine, çağdaşlığa yeniden söz atma, Atatürk dönemini yerme, Araplaşmayı övme fırsatı verilir kendisine:

“İşte bu zihniyet!” diye sana parmak sallarlar.

Söylenenlerden ürperirsiniz!

“Bu topraklara yabancı ne varsa getirip “işte kadın” diye sunan, inancını ve kılık – kıyafetini aşağılayarak kadına hakaret eden bu karanlık zihniyet esasen, en büyük kadın düşmanıdır.”
derler.

Dediler.

Karşıyaka Belediye Başkanı, bu sözleri duyunca, gezide olduğu Almanya’dan ileti yazmış:

“Kadın bir bireydir, arkamızda değil yanımızdadır. Afişlerimiz de bu haykırışın ortak sesi olarak görülmelidir.”

Ne devrim yasalarının sözünü etmiş, ne yenilip yutulmaz bu sözlere bir şey diyebilmiş. Yalnızca hatırlatmak istermiş; neyi mi? Şunu: “Karşıyaka, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük emaneti Zübeyde Anamızın mezarının bulunduğu kenttir. Burada kadınlar baştacıdır, kıymetlidir. Hem geleneklerine, tarihine bağlı, bir o kadar da özgür yüreklidir: Biz bu kenti kadınlarla ve çocuklarla birlikte yönetiyoruz.”

Kadın düşmanı sözüne de: “Kadın düşmanlığı yapmak bir yana, bunu yapanlara karşıdır isyanımız.” demiş.

Olmuş da bitmiş...

Emekçi Kadınlar Günü’nde, Kilis’e, Arap ülkesinden bomba düşürdüler. Yine bu gün, kaç şehit cenazesi değişik kentlerimizden kaldırıldı, her gün kadın cinayetleriyle ortalık yıkılıyor, Türk kadınına Atatürk’le verilen kadın hakları her geçen gün tek tek yitiriliyor, böyle giderse çok yakında herkes çarşafa büründürülecek, evin dışında çalışma yasaklanacak. Türk kadını, İran’daki kadınlardan bin beter edilecek... Bizimse, sayenizde, gündemimiz, geceyarısından sonra gezip dolaşma, börek, dekolte, kahkaha atma... Tamam dikkat çekti, yorum yapmayanın, bu sözleri konuşmayanın hatırı kaldı ama ne kazanıldı? Yalnızca gericilerin işine yaramadı mı bu duyurular? Ne düşüneceğini bilemiyor insan; bölücülerin yayın organı durumuna gelen Cumhuriyet gazetesi, bu ilginç mi ilginç duyuruları nasıl da övüyor, yere göğe koyamıyor... Neden olabilir?

Madem bir şey yaptınız, iyi kötü, o zaman da, “Sana ne?” demeyi bilin!

Atatürk devrimlerine söz attırmayın!

“Sana ne? Buna bari karışma!” denileceğine, Atatürk’ün annesinin mezarına sığınma kolay gelmiş. “Bu topraklara” diye başlayan o sözlere böyle mi yanıt verilmeliydi?

Tam bunları yazıyorken, belediye başkanının, “Karşıyaka, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük emaneti Zübeyde Ana’mızın mezarının bulunduğu kenttir.” sözüne takılarak, düşünüyorum... Öyle ya, geçen hafta kafaları allak bullak eden, olamaz dedirten haber bu belediyeden bir haber. Fen müdürlüğünün projesiymiş. Haberi kopyalarken yerin dibine geçiyor insan:

Haberin başlığı şöyle: “Büyük Saygısızlık!” devamını okumaya için elvermiyor: “İlçe merkezindeki "Zübeyde Ana Anıt Mezarı"nın 10 metre uzağında "tuvalet" (WC) projesine start verildi.”

Susuyorum.

Bu üç afişi boşuna eleştirmişsin, bak herkes durumdan hoşnut, başka işin mi yok senin, alan razı veren razı diyenlere, “Sana ne?” bile diyemiyorum...

Feza Tiryaki, 8 Mart 2016
Resimler için: http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turk ... minde.html
Son çirkin haber için: http://www.egemeclisi.com/…/karsiyakada-park-icine-yapilmak…
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x