SARIKAMIŞ HAREKATI VE ENVER PAŞA
İbrahim Tenekeci
Sarıkamış Harekatını gerektiren nedenler
- Ordu mu zayıf idi, düşman mı kuvvetli?
- Hayır! Düşman hiç kuvvetli değildi ve orduda şayanı kayıt bir zaaf yoktu.
- O halde nasıl oldu?
-
.!
Bakî ihtiram.
1912 yılında yeni seçilen Amerika Başkanı Wilsona, Türkiyeye atanacak büyükelçinin kim olacağı sorulduğunda, Türkiye yok ki, elçi göndermeye ihtiyaç olsun demiştir.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Osmanlıya bakış işte bu şekildeydi. Dolayısıyla, Birinci Dünya Savaşına niçin girdik, girmesek ne olurdu gibi tartışmalar, Wilsonun cümlesi karşısında anlam ve önemini yitiriyor.
Birinci Dünya Savaşının bir parçası olan Sarıkamış Harekatı, milli bellekte silinmez izler bırakan ve ilk günkü tazeliği ile vicdanları bugün de kanatan bir mücadelenin adıdır.
Sarıkamış Harekatı, Rus işgali altındaki Kars, Sarıkamış ve Ardahanı kurtarmak; baharda başlayacak Rus taarruzunu engellemek ve Kafkaslar ile Orta Asyadaki Türk illerinin kapısını açmak amacıyla başlatılmıştır.
Bu harekatın bir diğer amacı da, Birinci Dünya Savaşına parlak bir başlangıç yapmaktı. (Rusların, Kars ve Ardahan civarında tahrik ettikleri Ermeniler, otuz binden fazla Türk erkeğini işkencelerle öldürmüş, Müslüman kadınlara da yapmadıkları kötülük kalmamıştı. Ermenilerin ellerinden kaçabilen çoğu kadın ve çocuk binlerce insan karlı dağlarda perişan bir haldeydi. Ermeni askerlerinin muhafazasına verilen Türk esirler acımasızca işkencelere maruz kalarak öldürülüyordu. Artık buralardaki Müslümanların kurtarılması da vicdanı bir yükümlülük haline gelmişti.)
Neredeyse bütün askeri uzmanların ortak görüşü, Rus kuvvetlerinin arkasına sarkmayı hedef alan bu harekatın, başarılı bir plan olduğu yönündedir.
Burada, Enver Paşanın acele ettiği iddiasına da bir parantez açmak gerekiyor:
Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekatı isimli eserinde şu tespiti yapmaktadır: Diğerlerinin ayak sürümelerine rağmen, Enverin harekatta ısrar etmesi, vukuata göre haklı ve çok isabetli görünmektedir. Çünkü, harekatta yapılacak her gecikme, Rusların Sarıkamıştaki vaziyetini kuvvetlendirecektir.
Çünkü Rusların, sınırsız insan kaynakları vardı. Neredeyse her gün, yeni takviye birlikler geliyordu. Türk ordusu ise, dört bir cepheye dağılmış vaziyette olduğundan, sınırlı imkanlara sahipti.
İstanbuldan Erzuruma gelip Üçüncü Ordu Komutanlığı görevini de üzerine alan Enver Paşa, yayınladığı şu beyanname ile 18 aralık 1914 tarihinde, birliklere taarruz emri verdi: Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayağınızda çarığınızın, sırtınızda paltonuzun olmadığını gördüm. Lakin, karşınızdaki düşman sizden korkuyor. Yakın zamanda taarruz ederek Kafkasyaya gireceğiz. Siz orada her türlü nimete kavuşacaksınız. Alem-i İslamın bütün ümidi, sizin son bir himmetinize bakıyor.
Şartlar zorludur. Enver Paşa, askerin sıkıntılarını bilmektedir. Fakat vatan, onlardan bir fedakarlık daha beklemektedir.
Liman Von Sanders, Üçüncü Türk Ordusunun (Köprüköyde) Rusları geri çekilmeye mecbur etmesi, Enverin hırsını tahrik etti diyerek; taarruz harekatını, Enver Paşanın şahsi ve nefsi hırslarıyla yapılmış gibi göstermesi, pek kabul görmez. Nitekim, Enver Paşaya muhalif olan ve onu pek sevmeyen Miralay Şerif, Bu düşünce yanlıştır. Enver, Hasan İzzet Paşanın Ruslara kati darbe vuramadığını düşündüğü için Üçüncü Orduya geldi demektedir.
Burada bir konunun daha altını çizmek gerekir: Anadoluyu kasıp kavuran salgın hastalıklar yüzünden, her ay, Üçüncü Ordu mevcudunun % 18i hastalanıyordu. Bir an önce harekata geçilmezse, ordu, durduğu yerde eriyecek ve bir güç unsuru olma özelliğini yitirecekti.
Sarıkamış Harekatına 83. Alay Komutanı olarak katılan Tuğgeneral Ziya Yergök, anılarında bu gerçeği tüm açıklığı ile ortaya koyuyor: Orduyu hareketsiz, boşu boşuna durdurmak, tatbikatla uğraştırılsa bile iyi bir şey olmazdı. Muharebeye giren ordu, sonuna kadar muharebe ile uğraşmalıdır. Ordu uygun olmayan şartlar altında bekletilirse, her türlü bulaşıcı hastalıktan erir, mahvolurdu.
Düşmanlarımızın yiyecek, içecek, giyecek, yakacak ve cephane kaynakları bitmez tükenmez derecede bol olduğu için, muharebeyi uzatarak kazanmak istiyorlardı. Bu kaynaklar bizde ve müttefiklerimizde az olduğu için, istiyorduk ki bir an önce zafer kazanalım. Bu yüzden taarruz yaza bırakılamaz, sınırlı kaynaklarla muharebe uzatılamazdı. Sayfa 122
Ve Sarıkamış Harekatı
Üçüncü ordunun üç kolordusu, 24 Aralık 1914 günü, eksi kırk derece soğukta, Büyük Sarıkamış Çevirme ve Kuşatma Harekatına başladı.
Ayrıca, gerilla harbi yapan yarı resmi Türk çeteleri de Ardahana hareket etti.
Üçüncü ordunun bazı kıtaları, 24-25 aralık gecesi Sarıkamışa ulaşmayı başardı.
Ancak, Allahü Ekber dağlarını aşarken çetin zorluklar ve kış şartları sebebiyle çok zaiyat verildi.
Türk ordusunun ne kadar zorlu bir işe giriştiği, Rus Kafkas Ordusu Başkumandanının, Fransa ve İngiltereye çektiği şu telgraftan bellidir: Telefon konuşmalarını bile durduran soğuk ve kış, Türk ordusunu engellemiyor. İkinci bir cephe açarak, Türk ordusunun ilerlemesi durdurulamaz ise, Bakü petrolleri Osmanlı-Alman ittifakının eline geçecek ve Hindistan yolu onlara açık bulunacak.
Kış, bu sırada daha da şiddetlendi. Fırtına ile yağan kar yolları kapatıp çadırları yıktı. Arkasından da dondurucu soğuklar bastırınca, kayıplar artmaya başladı. 25/26 Aralık gecesi, 10. Kolordu Sarıkamışı kısmen işgal etmeyi başarsa da, savaş sonunda bu kolordu da erimiştir.
Sarıkamış Harekatı sonucunda ağır bir bedel ödendiği doğrudur. Fakat, bazılarının iddia ettiği gibi, bu bedel, düşmana tek kurşun sıkmadan gerçekleşmiş değildir.
Vatani görevimi, 3. Orduda taarruz piyadesi olarak yaptım. Bize öğretilen ve askeri kitaplarda yer alan, taarruz ile savunma oranının ikiye bir olduğudur. Yani, savunan taraftan bir asker ölürse, taarruz eden taraftan iki askerin ölmesi kaçınılmaz gibidir.
150 bin kişilik 3. Ordunun (Harekata katılan: 75 bin) kaybı, harp tarihi arşivine göre 23 bin şehit, 7 bin esir ve 10 bin yaralıdır. Liman Paşanın kitabında, asker kaybımız 42 bin olarak ifade edilir. Birçok tarihçi de, toplam olarak 50 bin rakamını doğru kabul eder. Rus ordusunun kaybı ise, kendi resmi rakamlarına göre 32 bindir. Resmi kaynakların dışına çıkıldığında, Rusların kaybı da artmaktadır.
Sarıkamış Harekatında 90 bin zaiyat verdiğimiz, sadece Rus kaynaklarında yazılıdır. Bu rakam, propaganda amaçlı olduğundan abartılıdır. Ve resmi ideolojinin sözcülüğünü yapan bazı tarihçiler, Rusların verdiği bu rakamı doğru kabul edip kullanmıştır.
Rus ordusunun da 32 bin kayıp verdiğini hesaba katarsak, ortada, yoktan yere şehit olan askerler yoktur.
Mesela Mustafa Müftüoğlu Enver Paşanın hataları yüzünden, 100 bin kişilik 3. Ordudan 10 bin asker sağ kaldı diye yazmıştır. Geride 10 bin asker kalmış olsaydı, bu kadar küçük bir kuvvetle ancak bir il veya ilçe savunulabilir ve Ruslar, İç Anadoluya kadar rahatlıkla ilerleyebilirdi. Yine, 90 bin askerin yoktan yere öldüğünü söyleyen yazarlar bulunmaktadır. Böyle bir cümleyi dile getirmek, Sarıkamışta şehit düşen askerlere yapılacak en büyük haksızlıktır, diye düşünüyorum.
[Sarıkamış Harekatında yaşananların bir benzeri de, İngilizlerin başına gelmiştir. Somme Savaşı, Birinci Dünya Savaşının en kanlı çarpışmalarından biridir. Sommede, Alman savunma hatlarını yarmak için taarruz eden İngiliz ordusu, akıl almaz hatalar ve bazı talihsizlikler yüzünden, ilk gün, 58.000 asker kaybetmişlerdir. İlerleyen günlerde, bu sayı hızla artmıştır. Ve Somme Savaşı, Britanya İmparatorluğu ordusunun bir tek günde en çok kaybı verdiği savaş olarak tarihe geçmiştir.
Sarıkamış ile Somme arasındaki tek fark ise, İngilizlerin, bu ağır kayıplar ve sonuçsuz taarruzlara rağmen, hiçbir komutanlarını suçlamamasıdır.]
Sonuç olarak, 75 bin askerin katıldığı bir savaşta 90 bin kayıp vermek, bazı askerlerin iki kere ölmesi anlamına gelir ki, bu da tıbben mümkün değildir. Ayrıca, Trablusgarpta kendisine hediye edilen bir ceylanın hastalanması üzerine, başucuna oturup ağlayacak kadar duygusal olan Enver Paşanın, binlerce vatan evladını gözünü kırpmadan ölüme göndermesi düşünülemez.
Soğuk, açlık ve hastalık
Sarıkamış Harekatında soğuktan ve açlıktan ölmelerin başlıca iki nedeni var:
1- Taarruza katılan birliklerin hatırı sayılır bir kısmı, özellikle Arabistandan geri çekilen ve Güneydoğu Anadoluya sevk edilenlerdir. Bu askerler, sıcak iklime alışık olup teçhizatları yönünden de kış şartlarına hazırlıksızdır.
2- Harekat başlayacağı zaman, Üçüncü Ordunun mevcudu 190 bin insan ve 60 bin hayvan idi. Bu mevcudun altı aylık iaşesi için takriben 88 milyon kilogram buğday, çavdar ve arpaya ihtiyaç varken, ordu ambarında yalnız 1 milyon 250 bin kilogram erzak ve zahire mevcuttur. [Kaymakam Şerif Beyin Sarıkamış Anıları, sayfa 56]
Yine, 5. Kolorduya bağlı 31. ve 32. fırkalar, feci bir yanlışlık eseri olarak, havanın da sisli olması yüzünden, birbirlerine ateş etmişler ve 2 bin asker zaiyat vermişlerdir. [Buna benzer bir yanlışlığın Kıbrıs Barış Harekatında da yaşandığını hatırlatmakta fayda var.]
Ayrıca, 3. Orduya en büyük darbeyi Rusların değil, tifüs, çiçek, humma, dizanteri, kolera, sıtma gibi salgın hastalıkların vurduğu, birçok tarihçinin ortak görüşüdür. Sözgelimi, Mart 1915te 3. Ordunun % 45i hastalanmış, % 11e yakın kısmı da hastalıktan vefat etmiştir. (Kaynak: Tarihin Sarıkamış Duruşması, Dr. Ramazan Balcı, sayfa 103)
Sarıkamış Harekatına katılan askerlerin, bizi Ruslar değil, bitler yendi sözü, hiçbir zaman yabana atılmamalıdır.
O feci gece ve geri çekilme
O feci geceyi yaşayanlardan biri olan Kaymakan Şerif Bey, hatıratına şunları yazar: Hava soğuk idi. Saatler pek uzun olarak geçiyordu. Gece oldu. Keskin bir soğuk ve şiddetli tipi başladı. Efrad, ayağındaki çarıkla diz boyu karlı orman yamaçlarında, zabitinin gözünden kaybolmuş ve şurada burada istirahate koyulmuştu. Bunların içinde ateş yakmaya muvaffak olan vardı. Fakat birçokları da orada ebedi bir uykuya dalmıştı. Yol boyunca perakende olarak kıtasından geri kalıp da donan efrad ile ormanlar içinde kalan bedbahtlar, gündüz olduktan sonra anlaşıldı ki, fırkaların mevcutlarından daha fazla idi.
Ve son gece
3-4 Ocak gecesi.
Karanlık bastı. Asker düşmanla karşı karşıya, karlar içinde ve avcı halinde sabahladı. Bu askerler bu gece ne yedi? Bilmiyorum.
Ve geri çekilme
Sarıkamış Harekatının son anına kadar, her iki tarafın da kaybetme ve kazanma ihtimali vardı.
Ruslar, kesin hücuma 4 Ocak 1915de geçmişlerdir. 9. ve 10. Kolorduların mevcutlarının çok azalması, bir avuç insanı, çok geniş bir cepheyi müdafaa etmek zorunda bırakmıştır. Kendilerinden sekiz kat üstün bir düşmana karşı dayanmışlar; fakat 11. Kolordudan beklenen yardımı alamamışlardır.
Enver Paşa, en ön saflardayken, vasiyetini şu şekilde yazmıştır: Ruslara taarruz edildi, fakat mağlup edilemedi. Şimdi, 11. Kolordu ve süvari fırkasını bekliyorum. Gelir ve yetişirse, düşmanı bozacağım. Fakat gelmeden düşman, zayıflamış kıtalarımıza taarruz eder ve taarruzda muvaffak olursa, o vakit ordu mahvolmuş demektir. Şimdiye kadar asker ve zabitler, hiç kusursuz harp ettiler. Her manevrayı yaptılar. Bu halde vasiyetim: Ben vazifemi yaptığımı sanıyor ve öyle ölüyorum. Düşmana, sonuna kadar karşı koyunuz. Her halde sonunda muvaffak olacağız. Ben, kalben müsterih olarak ölüyorum. Yaşasın dinim, vatanım, padişahım!
5 Ocaktaki Rus taarruzunda, düşman, bir kaç yerden girme yapmasına rağmen; Enver Paşa çekilme emri vermemiş, kendisi de yerinden ayrılmamıştır.
Miralay Şerif, Enver Paşanın yanına gelerek, 9. ve 10. Kolordulardan hayır kalmadığını, neticenin esaret olduğunu söylemiş ve Burada kalmakla hiçbir fayda temin edemezsiniz, fakat 11. Kolordunun olduğu Köteke gider ve bu birliği harekete geçirirsiniz, durumumuzu düzeltebilirsiniz isteğinde bulunmuştur. Yani Enver, İstanbula kaçmak için değil, 11. Kolorduyu harekete geçirmek için cepheden ayrılmıştır. Bardıza yaklaştığında ise, bir düşman keşif kolunun ateşine maruz kalmış, kurmaylarından biri de kolundan yaralanmıştır.
Enver Paşa, 9. ve 10. Kolordulara Hafiz Paşayı komutan olarak atar. Yeni kumandan durumu anlamak için 9. Kolordu karargahına gider ve orada, şereften başka her şeyin bittiğini söyleyerek geri çekilme emrini verir. Türk ordusunun başarılı çekilme harekatı, Rus Başkomutan Vekilini kızdırınca, Kafkasya Genel Valisinin oluru ile Sarıkamış Grubu Komutanı Berhmanı görevden alarak, yerine 2. Türkistan Kolordusu Komutanı Yudeniçi tayin etti.
Büyük Rus baskısı ve ciddi kayıplara rağmen, Üçüncü Ordu, oldukça zor şartlar altında; Narman, Yeniköy, Kaleboğazı, Tortum hattında tutunmayı başardı. Enver Paşa ise, 11. Kolordu ile yardıma koşmak istemiş, felaket haberini yolda almıştır. Artık yapacak bir şey yoktur. Ve aşağıdaki beyannameyi yayınlayarak, 10 Ocak 1915te İstanbula dönmeye karar verir.
Askerler! Hemen bir ay oluyor ki, içinizde bulunarak günlerce devam eden muharebelerde, düşmana nasıl saldırdığınızı gördüm. Bu uğurda sarfettiğiniz gayretler, hiçbir vakit kaybolmayacaktır. Bundan dolayı sizi, Padişahınız ve Halifeniz başta olduğu halde, bütün millet tebrik ediyor. Ben yine İstanbula dönüyorum. İnşallah, bundan sonra da büyük muvaffakiyetler kazanarak, düşmanı bir daha baş kaldırmayacak derecede kahreder ve şehidlerimizin ruhunu şad edersiniz. Sizi Allahın birliğine havale ederim. Unutmayınız ki, Allah her an yardımcınızdır.
Bu beyanname, Enver Paşanın bir an bile olsun ümidini yitirmediğini, çok derin bir iman ile dolu olduğunu göstermesi açısından da önemlidir. Yine, Miralay Şerif, Sarıkamış, tarihimizin şerefli sayfalarından biridir. Türk ordusu, kara kışın tipisiyle, düşmanın kurşun ve güllesiyle uğraşa cenkleşe mahvoldu da, bir neferi arka çevirmedi demektedir.
General Wavel de, Sarıkamıştan sonra, şu sözleri söylemiştir: Türk ordusu, hiçbir dünya ordusunun yerinden kıpırdayamayacağı şartlar altında muharebe eden bir ordudur.
Bir bozgun söz konusu değildir. Fakat yine de, Sarıkamışın Türk milletine verdiği zaaf, senelerce sürmüştür. Irak ve Filistin orduları bile, Sarıkamışın sonuçlarından etkilenmiştir. Devletin en güzide ordusu, bir iki gün içinde sarsılmış, ağır bir darbe almıştır.