Sen Ağlama Anam, Ben Ağlayım

Sen Ağlama Anam, Ben Ağlayım

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş May 11, 2011 15:45

Sen Ağlama Anam, Ben Ağlayım

Eski zamanlarda gaddar mı gaddar bir kadı varmış...Suçlulara hiç acımaz, verilecek cezaların en ağırını verir, eline düşeni inim inim inletirmiş...

O devirde oğlundan eziyet gören bir de kadıncağız varmış...


Oğlu, yaşlı kadıncağıza yaptığı şiddeti ve eziyeti öylesine arttırır ki artık anası bu kadarına dayanamaz ve Kadı’ya şikâyete gitmeye karar verir...

Kadının huzuruna çıkar, derdini anlatır, böyle böyle...der. Oğlunun cezalandırılmasını ister...

Bu sırada kadı bir önceki şikayetçinin davasını karara bağlamış, suçluyu öldüresiye dövdürmektedir... Bunu gören kadın davasından vazgeçmek ister, oğlunun ne yaparsa yapsın zarar görmesine gönlü razı gelmez...

Gitmek ister, Kadı bırakmaz:

“Hanım Hanım, göster oğlunu, hangisi bunların? diye kadını sıkıştırır.

Yaşlı kadın çaresiz kalır, oradaki seyircilerden birini, gelişigüzel işaret eder: ”İşte Kadı Efendi, oğlum bu!”der...

Kadı: ”Demek annesine eziyet eden oğul sensin ha!”

Delikanlı itiraz eder.

Eder ama, daha ağzını açmaya fırsat bulamadan,“O benim annem değil...”diyemeden, Kadı hemen oğlanı falakaya yatırtır...Bir posta sopa attırır.

”Hem ananı inkâr ediyorsun, hem de eziyet ediyorsun!”der...

Sopaya ara verilir, oğlana sorulur: "Söyle bakalım doğruyu, bu benim anam, de!“

Delikanlı inkâr eder:”O benim anam değil!.."

Haydi...bir posta daha dayak yer...

Yine sorarlar: ”Bu kim?”

Delikanlı artık dayanamaz, dayaktan kurtulmak için, ”Evet, o benim anam!”demek zorunda kalır...

Kadı:”Ha şöyle...Şimdi ananı sırtla, eve kadar taşı, elini sıcak sudan soğuk suya sokturma, gönlünü al!" diye tembihleyerek oğlanı serbest bırakır...

Anayı sırtlayan adam yolda giderken ağabeyine rastlar. Ağabeyi kardeşini perperişan, üstübaşı yırtık, eli ayağı mosmor, sırtında da bir yabancı kadınla görünce şaşırır, sorar:

“Kardeşim, bu ne hâl? Sırtındaki bu kadın da kim?”

“Kim olacak, anamız!”

“Kardeşim sen kafayı mı yedin, nerden bu kadın anamız oluyor?”

Oğlan kardeşini uyarır:

“Demin Kadı, bu kadının anamız olduğunu bana öyle bir belletti ki...İnkâr etmeyi bırak, yoksa sana da belletir...”

***
Bu eski bir kadı fıkrasıdır.

Buna benzer Nasrettin Hoca fıkralarımız da vardır. Halk çözemediği sorunlarını böyle kendi kendisiyle alay ederek çözer. Halkımız toplumsal olaylarla başa çıkmanın yolunu böyle bulmuş, kötü yöneticilerinden dolaylı yoldan öcünü almıştır.

Burada anamız, halkımız. Vatanımız... Onu döven oğlu ise, siyasetçilerimiz.

Kendi bağrından çıkardığı evlâtlarının yani siyasetçilerinin vatanına milletine ihaneti bu. Onu koruyup sakınacağı, daha iyi duruma getireceği rahata erdireceği yerde, dış ve iç düşmanlarla birleşip ona eziyet etmesi. Rahat huzur vermemesi.

Kadı, başımızdaki tek kişilik yönetim.

Demokrasinin nimetlerinden faydalanarak seçilen , seçildikten sonra da demokrasiyi falan unutup tek adamlık oynayan iktidar başı.

Halkına adalet dağıtıyorum diyerek onları inim inim inleten iktidar!

Döve döve suçsuza suçluyum dedirten, tertiplerle masum insanları suçlu ilân ettiren, onları cezalandıran iktidar!

Korkutarak yalan söylettiren, susturan halkını pıstıran iktidar!

Türk’ün yaratılış destanı Ergenekon Efsanesi'nin adını halkının gözünde değersiz kılmak için bu adla bir tertip düzenleyerek değerli insanlarına, subayına, askerine zulmeden iktidar!


Türk Halkı 2002 seçimlerinde daha önceki siyasetçileri cezalandırıyor. Bu iktidara, onları şikayet ediyor.

Sanıyor ki büyük vaatlerle gelen, halkın din duygularını kullanan, sadakayla, tarikatlar eliyle onların beynine giren bu iktidar kendisine adaletli davranacaktır.

Daha öncekilerin yaptıkları yanlışları yapmayacaktır! Ne yapması daha da demokratik olacaktır!

Ama ne oluyor?

Değil eskiye göre daha iyi bir yaşam yaşatmak, eski bozuk düzeni bağırta bağırta aratıyorlar!

Sesini çıkaran içeri atılıyor! İtirazı olan buna pişman ediliyor! Herkes birbirine düşman ediliyor. İyiler, suçsuzlar suçlu ilân edilip asıl suçlular serbest bırakılıyor.

Anayı döven oğulun ortada olmaması, suçsuz birinin zorla göz korkutularak, tehditle suçlu ilân edilmesi aynı bu öyküdeki gibi AKP iktidarında. Bu suçsuzun bir de halkını sırtına alıp taşıması, yani yüksek, haksız vergi alınarak, sırtına binilerek eziyet görmesi…

Yolsuzlukları, kışkırtmaları, kötülükleri yapanların ise değil aranması ortada adlarının bile geçmemesi.

Analar önceleri sanıyorlardı ki bu iktidar daha önceki iktidarlar gibi. Seçimle geldiler, seçimle gidecekler.

Oysa artık son olaylar bunun böyle olmadığını, bu gelenlerin gitmemek üzere geldiklerini herkese gösterdi.

Ülkemizin tüm kurumları tehdit altında!

Bıçak kemiğe dayandı. Ülke uçurumun kenarında. Ülke darmadağın ediliyor. Satılıp savılıyor. Çimentosu bozuluyor. İçine arı kovanına çomak sokmak gibi bölücü çomaklar sokuluyor.

Eşbaşkan her geçen gün mirasyedi gibi gelene geçene mal dağıtıyor! Gemiyi bilerek batırıyorlar!

Suçsuz adamın, anayı taşıyan vatandaşın dediği gibi değil artık işler. O bu gidişe yani anayı sırtlayıp kabul etmesine itiraz edenlere demişti ki:

“Demin Kadı bu kadının anamız olduğunu bana öyle bir belletti ki...İnkâr etmeyi bırak, yoksa sana da belletir...”

Şimdi ise vatandaşlarımızın bıçak boğazına dayandı. Ne diyordu direnişçi tekel işçisi:

" Bin gün onursuz yaşayacağıma, bir gün onurlu yaşamayı tercih ederim." " Haklarımızı almadan dönmek yok !"

"Ölmek var, dönmek yok! Ölmek var, dönmek yok !”

“Biz bu Akape’yi tokatlıyacağız!”


..............

Bu yazıyı 2010 yılının başında yazmıştım.

Şimdi 2011’in 11 Mayısı.


Ülkemiz seçime gidiyor, tam bir ay sonra. Anamız bu gün nasıl dayak yiyor? Bu gün neleri konuşuyoruz? Geçen bir senede nereden nereye gelmişiz?

Fatma Nine bağırıyor, Kütahya’daki siyanürlü suyun toplandığı baraj setinin yıkılması, bölgenin siyanürle zehirlenme tehlikesi karşısında:

“ Biz ne ekeceğiz, ne yiyeceğiz, hayvanlarımız ne olacak? Zehirleneceğiz!

Şirketin üretim müdüründen açıklama geliyor: “Siyanürden bugüne kadar kimse ölmedi.”

Çevre Bakanı durur mu? Hemen şirketten yana tavır alıyor:“ Bir gram dahi sızma yok!”

Çevre Mühendisleri Odası: Son uyarımızı yapıyoruz. Bölgeyi hemen boşaltın!

Köylü kadınlar toplanıyor olay yerinde. Kadınların biri yerde bulduğu kemiği göstererek: “Bu duruma gelmek istemiyoruz!” diye isyan ediyor.

Bütün bunlar olurken, Başbakan İstanbul’da, yeni İstanbul projesini açıklıyor; Türkiye’de olan bitene kayıtsız, küreselcilerin istediklerini nasıl yaparız, ülkeyi yerinden nasıl oynatırız, şehir devletlerine dönüştürürüz, Cumhuriyet kazanımlarını nasıl yıkarız, düşüncesiyle açıklıyor:

“Bugün açıklayacağımız proje bir İstanbul projesi olmaktan ziyade bir Türkiye projesidir. Çünkü İstanbul Türkiye’nin özüdür. İstanbul’a iki yeni şehir kurulacak.”

Aynı partinin başbakan yardımcısı Bülent Arınç yeni inciler döktürüyor:

“Kişisel fikrim, Anayasa'nın değiştirilemez üç maddesi arasından sadece 'Türkiye devleti bir Cumhuriyettir'e dokunulmaması yönünde.”

Taksim’de Atatürk’ün anıtına çapulcu saldırısı serbest, koruma nöbeti yok ama seçim afişine 24 saat koruma var. Haberin başlığı:" Polise afiş nöbeti "

„ Edirne'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın büyük fotoğrafının bulunduğu seçim afişinin İl Emniyet Müdürlüğü'nde görevli sivil polislerce 24 saat korunduğu ortaya çıktı.“

Bu da seçim mitinglerini açılışlarla yapma kurnazlığı ve masrafı devlet yükleme:

„Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, seçim mitingi için yarın Edirne'ye gelecek. Saat 18.00'da Selimiye Meydanı'nda halka seslenecek olan Erdoğan, saat 19.00'da ise Tapu Kadastro Bölge Müdürlüğü'nün hizmet binasının açılışına yapacak.“

İşte istikbâlimiz! Dışişleri Bakanı bizi bekleyen sonu itiraf ediyor:

"BM bayrağı İstanbul'da hep kalsın!"

„BM Nüfus Fonu (UNFPA) Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi'nin açılışına katılan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ''İstiyoruz ki BM bayrağı İstanbul' da hep kalsın. İstanbul küresel barışın kurucu şehirlerinden birisi haline gelsin'' dedi.“

Terör örgütü liderimiz(!) de maşallah yeni duyurularını bu sabah yapacak örgütüne, avukatları Gemlik’teymiş:

„Terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın avukatları, İmralı Adası'na gitmek için Bursa'nın Gemlik ilçesine geldi.“

Öğretmenlere seçim rüşveti de bu: 30 bin yeni öğretmen alınacakmış millliği kalmayan milli eğitimimize. En çok hangi dallarda atama yapılacak biliyor musunuz?

Sınıf öğretmeni, okul öncesi öğretmeni ve İngilizce öğretmeni. Biz artık Türkçe , matematik gibi önemli dersleri çoktan aşmışız. Bunların bir değeri kalmamış. Sömürgeleşme sürecimizi, İngilizceye verilen bu önemle tamamlıyorlar!

„Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 1 Haziran’da atayacağı 30 bin öğretmen için başvurular yarın başlıyor.“

Bu da, fabrikalarımızın yabancılara daha çok topraklarını yağmalatmak için satılması, yağmalatılması... Atatürk Kocatepe’de tarihî görüntüsüyle anılan Afyonumuz’un hâli de böyle...

„Ciments Français Afyon Çimento’yu borsada satacak. "

Cumhuriyetimizin simge fabrikalından olan bu fabrika 1957 tarihinde açılmış, 288 bin metre kare alan üzerinde kurulmuştur…

Cari açıkta büyük artış varmış.

Danıştay Başkanı siyasetçileri uyarmış.

Sendikalı işçileri işten atmışlar.

Öğrenci gezi otobüsü devrilmiş.(düz yolda takla atmış)

Üniversitede konuşma yapmaya giden Burhan Kuzu'ya karşı çıkan öğrenciler salondan atılmış.

İstanbul Deniz İşletmeleri (İDO) özelleştirilmesi onaylanmış yani denizlerimizde yabancı şirketlerin gemi dolaştırmasının önü açılmış!

Çivril Ortaokulu müdürü öğrencilerine Cemaat ! »diye sesleniyormuş . Onlara Türkçeleri gelişsin (!) diye Fethullan Gülen kitabı dağıtmış…

HES’ler Türkiye’yi bitirecekmiş. Bu iş sularımızın elimizden alınması işiymiş…Sularımızın özelleştirilmesiymiş!

Bölücü örgütün uzantısı parti (BDP), hızını alamamış, « Tek başbakan yetmez ! İki başbakan olmalı »demiş.

Seçime bir ay kala Başbakan bu seçim işini çantada keklik gördüğü için mi, yoksa seçimi etkilemek, seçimi önensemediğini göstermek için mi demiş ben bilemem. TRT sunucusu demin duyurdu:

" İstanbul’a yeni iki şehir kuruluyor. Başbakan, 12 haziran seçimlerinin ardından İstanbul için iki yeni şehrin inşasına başlıyoruz," dedi.

Vatan anamızı sırtlamışlar götürüyorlar. Anamız feryat figân…

Büyük çoğunluk(kendine aydın diyen) görünüşe göre şimdilik öylesine bakıyor. Bön bön seyrediyor ülkemizin bitirilişini. Sormuyorlar bile:

“Nereye gidiyorsun kardeşim? “Anamız niye ağlıyor? “

Ozanımız (Aşık Veysel) yakmış bir türkü, çalıp söylüyor; bakın nasıl ciğerimizi dağlıyor:

“Seherde ağlayan bülbül
Sen ağlama ben ağlayım
Ciğerimi dağlayan bülbül
Sen ağlama ben ağlayım “


“Ağlamak bana yakışır, sen ağlama ben ağlayım…”

Ağlama anamız ağlama...Bakalım ne zamana kadar seni ağlatacaklar?

Feza Tiryaki, 11 Mayıs 2011

http://www.turkudunyasi.com/index.php/2 ... an-bulbul/
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x