Sınır Tanımayan Aşklar

Sınır Tanımayan Aşklar

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Şub 11, 2012 2:49

SINIR TANIMAYAN AŞKLAR


Böyle bir başlık gördüğünüzde ne düşünürsünüz?

Hem de böyle bir başlığı, TRT’nin belgesel yayın kanalında görürseniz.

Aşk, Türkçemizde birçok anlama gelir. Aşırı sevgi, bağlılık ilk anlamıdır. Vatan aşkı, memleket aşkı, meslek aşkı ilk akla gelendir. Tanrı sevgisine de aşk denir. Yurt sevgisi, gerçek sevgi için de aşk sözü kullanılır.

İçten gelen, maddeci olmayan istek, arzu anlamında da kullanılır bu söz. Takıntılı, normal olmayan sevgiye de denir.

Aşk, heves, istek anlamına da gelir: “Aşk olmayınca meşk olmaz “ sözünde olduğu gibi. Öğrenme isteği, öğreneceği işe karşı sevgi olmayınca bir iş doğru öğrenilemez anlamında.

Aşk etmek, sözü, hızla vurmak demektir. “Birdenbire tokat aşk etti.”

Aşka gelmek: Coşmak, coşkunluk göstermek, coşkuyla ne yapacağını şaşırmak.

Aşk, tarikat adamlarının birbirlerine selâm ve âşinalıklarının da bir işaretidir.

Aşk olsun, dervişlerin selâm sözü.

Aşk olsun, “Böyle de olur mu?” demektir, bir de “beğenmek” anlamında kullanılır.

Aşk, Arapça kökenli bir sözdür. Öztürkçesi sevi, sevgi, tutkunluktur.

*

Şimdi gelelim devletin belgesel yayınlamak, milletin kültürünü artırmak, millete bir şeyler öğretmek, milleti eğitmek amacıyla kurulan bir kanalında bu başlıkla neyi öğreteceğine.

Bu başlığı verdikten sonra ekranda kadın erkek fotoğrafları göstermeye başladılar. Gelinlik giymiş kadınla, ona sarılmış erkek, çeşit çeşit gelin damat resimleri. Resimler birbiri üstüne dönüyor gözünüzün önünde.

Buraya kadar, ben ne bu anlayamadım.

Şöyle düşündüm bir an, bu kadın erkek sarmaş dolaş resimleri gördüğümde, bunlar öyle aşık olmuşlar ki demek birbirlerine, sınır mınır tanımamışlar, her zirzopluğu, ahlâksızlığı, töre tanımamayı, uçukluğu kaçıklığı yapmışlar.

Sınır tanımamak böyle bir anlama gelmez mi? Kural tanımamak.

Derken, belgeseli tanıtan ses şunları demez mi?

“Türklerle evlenmiş yabancılar acaba ne gibi sorunlar yaşadılar? Anlaşabildiler mi?

Bu belgesel "TRT Turizm ve belgesel kanalında.”

İşte sözün tam burasında taş kesildim. Beynim durdu, öyle kalakaldım. Ağzım açık…

Belgesele bakın belgesele! Türklerle evlenen yabancıların sorunları neymiş? Acaba sorun yaşamışlar mı, yaşamamışlar mı?

Of, of! Bütün işimiz bitti, bütün derdimiz bitti, bütün öğreneceklerimiz bitti, bütün tarih, doğa, insan, ilim, bilim, dünya, vatan, millet üzerine öğreneceklerimiz bitti, bir bu kaldı?

Türklerle evlenen yabancıları dert etmişiz. Bunun üzerine belgesel hazırlanmış. Tanıtımı yapılıyor, ilgi uyandırılmaya çalışılıyor bir de.

Bunu duyan, ilgilenen, bu belgeseli- böyle bir konuya ne kadar belgesel denirse- izleyecek ve birşeyler öğrenecek.

Belgesel dendiğine göre, belgelerle bilgi verecek. İspat edecek, gösterecek, seni eğitecek, sana öğretecek, seni bir yöne yöneltecek…
Acaba Türklerle evlenenler nasıl sorun yaşadı? Az şey mi bunu bilmek.

Türk Milleti sırada çünkü yabancılarla evlenmek için.

Türk kızlarına kıran girdi, Türk kızları sayıca çok az, Türk kızlarıyla evlenilmez, aile yapına uymaz. Bunlardan biri başımıza geldi ki, böyle yayın var. Türklerle evlenen dendiğine göre erkekler değildir hep yabancıyla evlenen. Kızlar da yabancı erkeklerle evlenecek. Erkek sayımızda azalma mı olmuş ne?

Sonra birden şimşek çakıyor beynimde.

Tabii ya, bir gün önce bu konu bütün gazetelerin anabaşlığında değil miydi?

“Rus gelinler iyidir,” başlığıyla çıkan. Dışişleri Bakanı’nın sözleriyle heryerde yayınlanan, üzerinde konuşulan konu:

“Ben Rus gelinlerin sayısı artsın istiyorum.”

“Rus gelinler aile yapımıza uygun”

“Benim eşim kadın doğum doktoru. Onun hastalarından da biliyorum. Çok sayıda Rus gelin hastası var. Eşimin gözlemi de Rus gelinlerin Türk ailesi için çok uyumlu olduğu yönünde.”

“Benim danışmanım Gürcan’ın eşi de Rus’tur. Çok güzel bir örnek, çok da mutlular.”

“Rusyada yaşayan yaklaşık 30 bin Türk ve Türkiye’de giderek yaygınlaşan Rus gelin olgusu dikkate alındığında, bu konunun iki ülke açısından da önemli bir sosyal alan oluşturduğu söylenebilir.”


Demek ki bu konu devlet siyaseti. Bireysel bir seçimi, bireysel tercihi devlet siyasetine çevirmişler. İşi pekiştirmek için de belgesel tadında Türklerle evlenmiş Yabancılar (Ruslar) filmi yapmışlar.

Yıllarca Yabancı Damat dizisiyle, Yunan damadı, Fransız gelini, Yunan gelini övüp durdulardı. Hem de madalyalı gazi dedemiz, yaşlı Yunan madama gönül verdiydi bu ünlü dizide. Millî Mücadele gazisini dizide âşık ettiler, o yaşta bir Yunan’a, akla bakın! Bir de evlendirdilerdi bunları. Biri koyu müslüman, biri kiliseden çıkmaz. Ama maşallâh çifte kumrular gibi gösterildilerdi milletimize. Kurşun Yarası adlı Kurtuluş Savaşı yıllarında geçen dizide de bütün aşklar Yunan, Rum kızları üzerineydi. Ha bir de bir Rum’a âşık, başrol oynayan kızımız vardı. Dil mil de sorun olmuyordu. Çat pat kırık Türkçeyle, arasına katılmış Rumcayla işi götürüyorlardı. Çocukların dini mi? O da sorun mu diyorlardı, büyüyünce seçer…

Taksi durağı dizisinde bile bir Rum madam başrollerde, Taksi durağının patronunun sevgilisi rolündeydi. İyi yürekli, şefkatli, her şeyi bilen madam.Türkçeyi kırarak konuşturmaları var ya, tam istedikleri de buydu aslında. Türkçeyle kafayı bulmak, doğru Türkçeyi önemsememek.

Yabancı gelin programları da yapılmıştı. Evlilik , eş bulma izlenceleri. Ama tutmamıştı…

Şimdi sırada Rus gelinler var demek ki. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar… bunlar da günü gelince övüleceklerdir. Hadi hayırlısı.
Bilirsiniz aile en küçük toplum birimidir. Bir toplumun en küçük yapısı, yapı taşı. Toplum ailelerden meydana gelir. Çocuk doğuştan gelen özelliklerini önce ailesinde, sonra çevresinde geliştirir. Genetik özellikleri, ailesi ve çevre bireyin gelişiminde üç etkendir.

Yabancı evliliklerle genetik özellik değişiyor. Bu önemli değil, önemli olan duygulardır, dildir, gönül bağıdır diyelim. Buna bir de anne olgusu, yani yabancı anne olgusu, çocuğu büyüten , çocuğu şekillendiren anne olgusu eklenince bu çocuk kim olacak? Kendini nasıl tanımlayacak? Çocuk annenin anadiliyle, annenin kültürel özellikleriyle,( diliyle,diniyle, gelenekleriyle, örfüyle) anneyle özdeşleşerek büyür. Çevre derseniz, çevre Rusya ise yabancı ülke ise annesi yabancı olan o çocuğun Türk olması için hiçbir şansınız yok. Çevre Türkiye ise zaten çocuklarımızın Türk olmaması için, Türklüğünü unutturmak için her yol deneniyor.

Tarihini, atasını, töresini bilmeyen kuşaklar yetişiyor. Eğitimin millîsini zaten bu yüzden kaldırdılar. Avrupa şarkı yarışmasına (Evrovizyon) bu yüzden Dışişlerinin talebiyle, bir 17 dövmeli, üç din ve meczup felsefeli biri seçilmiş.

Anne yabancı olunca işler daha da kolaylaşacak. Türk kimliği önemini yitirecek. Çevre de böyle yabancı anneli bir çocuğa pek yardımcı olamaz. Zaten yabancı annenin benim çocuğum Türk olsun diye bir kaygısının olması mümkün değildir. Bu eşyanın doğasına aykırıdır.

O halde Türk olmayan kuşaklar böyle daha kolay oluşturulacak. Bizim Türk olduğumuzu belli eden ilk özelliğimiz adımızdır. Bu da değişecek. Adı duyan bilemeyecek kim bu? Dini ne olacak? Müslüman ortodoks, ortodoks müslüman, öyle mi? Hangisi?Var mı böyle bir şey?


TRT’nin Türk Müziği yayınlamak, Türk Müziğine hizmet etmek görevini artık küçük yerel kanallar üzerine aldı. Ne kadar yapabiliyorlarsa…
Başkent Televizyonu da haftada iki kez canlı yayınla ikişer saat böyle yayın yapıyor.

O yayınlardan sonuncusunda, Pazar günü, Faruk Demir, programına gencecik birini çıkardı. Elinde saz, kendi çaldı söyledi. Canlı yayında. Ali Eren Çınar. Kumral, temiz yüzlü, kravatını takmış, takım elbisesini giymiş, efendi bir genç. Lise öğrencisi. Kendi kendine ilgi duymuş bağlamaya. Kendi kendine öğrenmiş önce, sonra kurslara falan gitmiş. Arif Sağ okuyor sandık, öyle bir tavır, öyle içten okuyuş… Sesinin güzelliği ayrı, yüzünün insan güzelliği ayrı.

İşte böyle gençler yetişmesin, Ayşelerin , Fatmaların yani Türk analarının kınalı kuzuları olmasın, geleneğini yaşatan , geçmişine bağlı kuşaklar yetişmesin istiyorlar.

Askerlik yoklamaları bile kaldırılmış artık. Askerden kolay kaçılabilecekmiş bu sayede.

Vatan olmasın, vatanı koruyan da olmasın…

Bakan, “Türk-Rus evliliklerinin sayısının artması önemli.” demiş.

Daha ne desin!

Evlilikte amaç çocuk yetiştirmektir. Gelecek kuşakları yetiştirmek… Neslini devam ettirmek. Bu evliliklerin sayısının artması neden önemlidir dersiniz?

Bir yorumcuda anımsatmış: “AKP’li Rize Belediye Başkanı, Kürt kuma alın diye fetva vermişti.” demiş.

Sanki Türk- Kürt diye bir ayrılık var evliliklerde, sanki biz bir millet değiliz. Sanki kaynaşmamışız. Türk Milleti. “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”demiştir Atatürk. Kuma işi de ayrı bir konu, içler acısı durumu AKP'li Başkanın.

Gâvurege adlı bir bilgiağı gazetesinde de yazıma, yazımdan alıntıyla şöyle bir yorum yapılmış:

“Görünen köy klavuz ister mi? Hem artık köy möy göründüğü yok. Köyün ta içine girdik.” demişsiniz. Keşke köyün içine girseydik. Çanakkale türküsü’ndeki gibi:

“Ölmeden mezara koydular bizi.” denmiş.

Yok, bunu düzeltelim. Ölmeden mezara koyacaklar bizi böyle giderse… Daha mezara girmedik, daha ölmedik.

Sınır tanımayanlar bizi yönetiyor. Kimsenin, hiçbir kurumun, aile kurumunun bile sınırı kalmadı, kalktı!

İçimiz boşalıyor!


Feza Tiryaki, 31 Ocak 2012
Ek: Dönemin Dışişleri Bakanı: Ahmet Davutoğlu

Feza TİRYAKİ, 31 Ocak 2012
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x