Sınırlar Arasındaki Ağ’ların İçinden Geçerken… / Banu AVAR

Banu AVAR haftalık yazıları ile yaşanan gelişmelere, gündeme ışık tutuyor.

Sınırlar Arasındaki Ağ’ların İçinden Geçerken… / Banu AVAR

İletigönderen Balasagun » Prş Oca 02, 2014 11:31

Sınırlar Arasındaki Ağ’ların İçinden Geçerken…

Resim“Sınırlar Arasında” ile son 2 yılda 40 bölge ve ülkeden 51 program yaptık. Avrasya coğrafyasında, Balkanlardan Kafkasya’ya, Ortadoğu, Orta Asya ve Güney Amerika’ya kadar gittik. Birkaç istisna dışında gittiğimiz her yerde yoksullaşan halklar, zenginleşen elitlerle karşılaştık. Devlet bürokrasisi ‘örümcek ağı’nın içindeydi. Hükümet organlarından, basın yayın kuruluşlarına, üniversitelerden, sivil toplum örgütlerine ve dini örgütlenmelere kadar yayılmış bir ağ vardı. Ve dünya haritası üzerinde yer alan her ülkede konuşlanmışlardı.

“Mükemmel Demokrasi İçin Yerel Yönetim”, “Yerel Yönetimler Enstitüsü”, “Çatışmalı Bölgelerde Kent Diplomasisi” gibi garip isimli yapılanmalar tüm bu coğrafyayı sarıyor ve bunların güya hükümet dışı örgütlerle ve finans kuruluşlarıyla sıkı işbirliği açık istihbarat olarak önünüze seriliyordu.

Ben ilk olarak Romanya ve Bulgaristan’da Regional Development Agency (Bölge Kalkınma Ajansı) kelimeleriyle karşılaştım. Her 2 ülke de haritalarda 5-10 bölgeye ayrılmış, yetkililer vasıtasıyla “merkez”e bağlanmışlardı. Acaba o merkez neredeydi? Hiçbirinin web sayfasında “merkez”den bahis yoktu. Ama ilgili kurumlar listesi göze çarpıyordu. Bunların başında USAID (Amerikan Uluslararası Kalkınma Ajansı) geliyordu. Bağlantılı kuruluşlar arasında Avrupa Birliği organlarına bağlı çalışan örgütlenmeler sıralanıyordu. Bunlardan biri, Foundation for Local Government Reform (FLGR- Yerel Yönetim Reformu Vakfı) adlı kuruluştu. FLGR, ana ağlar arasında tamamlayıcı halka görevini üstlenenlerden biriydi. Bu ve benzeri vakıf, dernek ve merkezler, USAID’den Soros’un Açık Toplum Vakfı’na, Dünya Milletvekilleri Birliği’nden ICELE’ye (International Center of Excellence for the Local Excellent Democracy yani Yerel Mükemmel Demokrasi İçin Uluslararası Mükemmellik Merkezi) kadar yaygın bir ağda birbirleriyle işbirliği halinde faaliyet gösteriyorlardı. ICELE en son kurulan örgütlenmeydi, Nisan 2006’da faaliyete geçmişti.

26 Temmuz 2006’da Budapeşte’de “Yerel ve Mükemmel Demokrasi” için toplanacaklardı. Teşkilatın kurucuları; USAID, Amerikan Ulusal Kalkınma Ajansı, Dünya Bankası, UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) ve Avrupa Konseyi olarak belirtiliyordu. Merkez, dünyayı yöneten küresel sınai ve finansal şirket sahipleri ile onların denetimindeki siyasi ve “sivil” vakıflar topluluğu idi.

“Mükemmel Demokrasi”, küresel elitin, “mükemmel çıkarları” içindi. Budapeşte’de düzenlenen toplantıya her ülkeden yönetici sınıf, özellikle milletvekilleri, belediye başkanları, kamu görevlileri, işadamları, sivil toplum örgütleri davetliydi.

Avrupa ve Amerikan fonları yerel bazda “mükemmel bir demokrasi” yaratmak için belli projelere akıtılacaklardı. Projeler ve “mükemmel demokrasi”nin hangi bölgelerde nasıl uygulanacağı bu toplantıda tartışılacaktı. Her şey “mükemmel” bir demokrasi içindi!

1997’de Amerika’nın küresel stratejistleri “mükemmel demokrasiyi” tanımlamıştı. “Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi” adı verilen çalışmada, ABD’nin milli güvenliği için kuvvetli bir askeri güce, küresel ekonomiye ve dünyada demokrasinin yaygınlaştırılması şartına dikkat çekiliyordu.

Aslında bu projenin tohumları 20 yıl önce atılmıştı. “Reagan Projesi” diye de adlandırılan “project democracy” yani demokrasi projesi, 1980’lerde kongrede yasalaştı. CIA eski direktörü Colby, demokrasi projesi için, “CIA’nin örtülü yaptıklarını şimdi açıktan yapacağız” demişti... Amaç tüm dünyayı sivil toplum örgütleri marifetiyle yönlendirmek ve bunu göze batmadan yapmaktı...

Bu proje kapsamında Ulusal Demokrasi Fonları çeşitli merkezler tarafından gerekli yerlere akıtılmıştı. Paranın adı Ulusal Demokrasi Fonu’ydu! Bu fon kadın, çevre, gençlik kuruluşlarından siyaset, sağlık, sanat kuruluşlarına kadar çeşitlilik gösteren alanlara kanalize ediliyordu. Yerel bazda bir küreselcilik amaçlanıyordu, “Global local” olunacaktı. Küçük yerel işbirlikçi birimler, küresel efendilerinin eteklerine toplanacaktı.

Son 20 yılda dünyanın çeşitli ülkelerinde ama özellikle Avrasya ve Afrika coğrafyasında, yani dünyanın en zengin ama en kuşatılmış şartlarda bulunan ülkelerinde siyasi ve ekonomik elitin ve muhalif grupların örgütlenmesine çalışıldı. Çeşitli ülkelerin çeşitli şehirleri arasında kardeşlik temalarından, “kültür mirasını” koruma projelerine, “özgür” sendikalardan, insan hakları derneklerine, sanatsal faaliyetlere (sinema, müzik başta olmak üzere) festivaller, bienallere kadar değişen “projeler” milyonlarca dolar bütçeyle örgütlendi.

Birkaç Örnek

Soros’un ünlü Açık Toplum Derneği’nin Bulgaristan Ofisi Genel Başkanı Rayna Gavrilova veya Azerbaycan’daki Azadlık Cephesi’nden Hüseyin Hagani ya da Kazakistan’da İnsan Hakları Derneği Başkanı (Soros Vakfı eski direktörü) Yevgeny Zhovtis veya Kıbrıs’ta İnsan Hakları Derneği Başkanı Emine Erk aynı uluslararası kuruluşlarla bağlantılı ve düzenli temas halindeydiler.

Her biri Amerikan Ulusal Demokrasi Fonu ve Avrupa Birliği “demokrasiyi yayma ve geliştirme”, “yerelleşme” organlarıyla alış veriş içindeydiler. Kazakistan’da Soros Vakfı kapatılınca, Yevgeny Zhovtis, Almaata’da İnsan Hakları Derneğini kurmuş, ilişkilerini “ağ”ın başka bir uzantısı üzerinden yürütmüştü. Kazakistan’ın Batılı sivil toplum örgütleriyle ilk temasını kendilerine borçlu olduğunu anlatmıştı.

“Amerikan sendikaları bizim için sendikal eğitim programları hazırladı. Burada Özgür Sendikalar Merkezini kurduk. Ve batıdan mali destek aldık. Birçok batılı sendika yöneticisi eğitimcisi buraya geldi, bize eğitim verdi. İlişkilerimiz giderek arttı ve başka alanlara sıçradı” demişti.

KKTC’de küresel ağa ilk girenlerden biri Fatma Azgın’dı: “1990’larda conflict resolution (çatışmaları çözme) uzmanları burada çalışmalara başladı. Kıbrıs sorunu 1974’den beri çözülemiyordu. Sivil inisiyatif işin içine girdi. İki taraftan sivil kişilerle görüştüler. Bizlerle görüştüler. Work shop’lara katılmaya başladık” diyor. 1993’de 10 Türk ve 10 Rum’un ABD’ye götürülerek “uzlaşı kültürü” konusunda eğitildiğini ve 10 yıl içinde bu sayının 4000’e çıktığını anlatıyordu.

Aynı anda Çekoslovakya ve Romanya’da “uzlaşı kültürü” üzerine değil “bölünme kültürü” üzerine çalışmalar yapılıyordu. Ülkeler küresel çıkarlara göre bölünüyor ya da yapıştırılıyordu.

Romanya’da konuştuğumuz Attila Merco, Azınlıklardan Sorumlu Devlet Bakanıydı. Romanya’daki Macar azınlık için AB’nin Özel bir yasa üzerinde çalışma sürdürdüğünü ve bu yasa sayesinde Yunanistan ve Fransa yüzünden çıkarılamayan azınlık kanunun delinerek, Romanya’da azınlıkların “özerklik” elde edebileceklerini açıklıyordu.

Tüm bu çalışmalar USAID, AB, Dünya Bankası, belli başlı finans kuruluşları ve BM’nin belli organlarının işbirliğiyle destekleniyordu.

Azerbaycan’da bölge kalkınma ajansları fikrini yayan kadro, Dünya Yerel Yönetim şemasında Budapeşte ile bağlantılı olduğunu açıklıyordu: Ali Kerimov ve Azadlıg Cephesi ideologları, “bölgesel özerklik sorunlarının üzerine gideceklerini” söylüyor, “Yerli Özünü İdare Etme ve İçtimai İdareciliğin İslahatı Teşebbüsü İnstitüsünün (LGI- Yerel Yönetim Enstitüsü-Budapeşte) tecrübesinden faydalanacağız” diyorlardı. Budapeşte, Azerbaycan ve Ukrayna’ya “yerelleşme” öğretmenliği yapıyordu. Yerel yönetim toplantısını yönlendirenler arasında ilginç isimler göze çarpıyordu:

Guido Bertucci, BM Ekonomik ve Sosyal İşler Masası Direktörü, Avrupa Komisyonu’ndan Paul Timmers, Avrupa Konseyi’nden “Bilgi Toplumunda İyi Yönetim” bölümü başkanı, Michael Remmert, Andrew Pinder, İngiliz İletişim ve Eğitim Teknolojileri Ajansı Başkanı, “Amerika Konuşuyor/ Küresel Sesler” Topluluğu Başkanı Carolyn Lukensmeyer ve Amerika Seçimlere Katkı (!) Komisyonu Başkanı Paul DeGregorio.

Bu uluslararası toplantılar sık aralarla örgütlenirken, bölgelere ayrılmış dünyada, küresel/ yerelciler arasında bilgi alışverişleri yapılıyor, daha donanımlı olan, diğerini, ağın derinliklerine çekiyordu.

Nisan 2006’da Letonya Soros Vakfı Başkanı Andris Aukmanis, gururla, Moldova’dan üst düzey bir heyetin Letonya’nın yerel yönetim reformları konusunda bilgi almak için başkent Riga’ya geldiklerini bildiriyordu. Moldovalı heyette milletvekilleri, belediye başkanı, yerel yönetim temsilcileri ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri vardı. Moldovalı Heyet, Letonya’da Bölge Kalkınma ve Yerel Yönetim Bakanlığı’yla görüşecek, Yerel Yönetim Derneği, Yerel Yönetim Eğitim Merkezi, Kalkınma Ajansı ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle temaslarda bulunacaklardı.

Letonya Soros Vakfı Başkanı, Moldovalı heyetin Letonya ziyaretinde öne çıkarılacak konuları şöyle sıralıyordu: Ulusal ve yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ve “bölgesel ve yerel yönetim reformunun” nasıl yönlendirilmesi gerektiği Moldovalı heyete anlatılacaktı. En önemlisi, yerel yönetimlerin mali özerkliklerinde bölge kalkınma ajanslarının katkıları, özel teşebbüs ve kamudan alınacak yardımlar ve sivil toplum örgütleriyle eşgüdüm konuları tartışılacaktı.

Letonya’yı sarmış olan küresel banka, sigorta, enerji ve telekom sektörünün Moldova’da karşılaştıkları zorluklar giderilecek, ön hazırlıklar gerçekleştirecekti. Gagauzya’da tarım ürünlerine el atılacak, Transdinyester’i kuşatma planları konuşulacak, Moldova’nın stratejik bölgelerinin belediye başkanlarına özel kurslar düzenlenecek, belediyelerin mali özerklik kazanmaları konusunda yol haritaları çizilecekti.

Bölge Kalkınma Ajansları, ülkelerde önce belediyeler içine yuvalanıyor, büyük “ağ”ın yayılmasına yardımcı “iklim”i hazırlamak için diğer küresel örgütlerle işbirliği yapıyorlardı. En başta yerel zenginlikler listeleniyor, sonra ortam globalleştiriliyordu. Gittiğim tüm ülkelerde küresel ekonomik müdahaleyi çokuluslu şirketler sponsorluğunda başlatılan bir “kültür operasyonu” takip ediyordu. Özelleştirmelerle her şeyi elinden alınmış halk, özel televizyonlar vasıtasıyla aptallaştırılıyor, rock gruplarından, sinema festivallerine, edebiyat ödüllerinden, arkeoloji kazılarına kadar “etkili” faaliyetlerle küreselleştiriliyor, etnik çalışmalarla da birbirinden esnek sınırlarla ayırtılıyorlardı.

Kafkasya’nın anahtarı Dağıstan uzun yıllar dışa kapalı kalmıştı. Yabancı örgütlerin ülkeye sızması zordu. Önce Birleşmiş Milletlere bağlı yerel yönetimler teşkilatı, Derbent’de, Mohaçkale’de belediyelerle temasa geçti. Derbent’de tarihi mirasına sahip çıkmak için, 5000 yıllık kalenin restorasyonuyla ilgilendi. Bu “vesile”yle, sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerle ilişkilerini geliştirdiler. Ardından protest ağırlıklı rock konserlerine sponsorluk ettiler, gençliğe seslendiler. Geniş halk kitlelerini meydanlara bu yolla doldurdular. Batılı propagandayı, başkaldırı fikrini işlediler.

Ukraynalı Roman Zyvarich, “Turuncu devrim rock konserlerinin yardımıyla gerçekleşti” demişti. Her şey ses ve ışık gösterileriyle başlıyor, “seçim darbesi”yle bitiyordu.

Arnavutluk’ta, Bosna’da, Sırbistan’da rock konserleri ve sinema festivalleri, belediyelerle çok uluslu şirketlerin ve AB fonlarının işbirliğiyle düzenleniyor. Etnik sorunlar ve azınlık konularını irdeleyen filmler ödüllendiriliyor. Almanya’da verilen edebiyat ödüllerinin sponsorları arasında bir Amerikan şirketinin üst düzey yöneticileri var. Bu şirket yönetimi, Bölge Kalkınma Ajansları ve Amerikan Ulusal Demokrasi Fonu’yla da bağlantılı olarak, çıkarlarına uygun edebi eserleri ödüllendiriyor. Hiçbir alan “ağ” dışı bırakılmıyor. Hele din, küresel ağın örgütlenmesinde en önemli yeri alıyor.

Dini Örgütlenmenin Önemi

Bulgaristan’da Açık Toplum Vakfı Genel Başkanı Gavriola, “Biz, yerel demokrasi mücadelesini, azınlık haklarını savunmayı ve dini özgürlüğü amaçlıyoruz” diyordu. “Burada Türkler azınlık. Onların hiçbir hakkı yok. Çoğu bölgede okulları bile yok. Büyük baskı altındalar. Müslüman azınlık dini asimilasyona tabi tutuluyor” dediğimde, bunları ilk kez duymuş gibi gözlerini açıyor, “Bunlarla yerel yönetimler ilgilenmeli” diyordu. Her sorunun çözümü yerel yönetimlerdeydi. Bunun adı da “mükemmel demokrasi”ydi!

Açık Toplum Vakfı’nın Rus Ortodoks Kilisesine bağlı Bulgar Ortodokslarına karşı Amerikan çizgisindeki Ortodoks fraksiyona verdiği desteği sorunca, “Evet onlara yardım ediyoruz. Onların daha demokratik bir yapısı var! O kiliselerin lobi faaliyetleri daha yoğun” diye cevaplıyordu.

Dünyayı global/yerel çıkmazına sokarak küçük ve denetlenebilir lokmalara ayırma planı içinde kiliseler önemli yer tutuyorlar. Bağımsız Bulgar Kilisesinden Nikolay Lalovski, Bulgaristan’da kilisenin, küresel baskılar sonucu ikiye bölündüğünü söylüyor, işbirlikçi elitin, Rus kilisesine bağlı Ortodoks kilisesinin zenginliğine ve Müslümanların elindeki vakıf mallarına göz diktiğine dikkat çekiyordu. Ukrayna’dan Gürcistan’a, Moldova’dan Romanya’ya kadar bu coğrafyadaki Ortodoks kiliselerin Fener Rum Patrikhanesi çizgisinde ve ona bağlanması için ABD’nin çabalarından bahsediyordu.

Ukrayna’da turuncu liderlerden Roman Zyvarich, “Konstantinopl Patriğinin (Bartelemeo) daha “demokratik” ve özerk bir yapıyı savunduğunu, Ukrayna kilisesinin, Ruslardan kopup Fener Patriği ile örgütlenmesi gerektiğini söylüyordu. Devlerin savaş alanı olan Ukrayna’da kilisenin yönü değiştirilirse, Ruslardan kopma sürecine doğru bir adım daha atılmış olacaktı. Bu işi yönlendirenlerin çoğu Amerika’dan gelen Ukrayna diasporasıydı. Zyvarich onların başındaydı. Ukrayna’ya ilk kez 1985 yılında gelmişti, Dünya Bankası ve IMF’yle yakından ilişkiliydi. Yerelleştirme programları üzerinde ihtisas sahibiydi. Kiev Belediye Başkanı ise Bush’un bağlı olduğu Evangelist tarikatına bağlıydı ve bu tarikatın yaygınlaşması için belediye imkânlarını seferber etmişti.

Makedonya’da Üsküp’ün en yüksek tepesine belediye eliyle haç dikilmişti...

Aynı şey Müslüman çoğunluğun yaşadığı Bosna’nın Mostar kentinin başına da gelecekti... Mostar’ın en yüksek tepesine savaş durur durmaz bir haç dikildi. Gürcistan- Türkiye sınırında eski küçük camiinin tam karşısına da hemen bir haç oturtulmuştu. Finansman çokuluslu şirketler ve belediyeler işbirliğiyle sağlanıyordu.

Kazakistan ve Kırgızistan’da bir anda ortalığı kaplayan Evangelist kiliselerinden bazılarını ziyaret ettik. Amerikan yardımlarından büyük ölçüde yararlanan 110 televizyon kanalına sahip Yeni Umut Kilisesi papazı Maxim Maximov’un Uygur, Kazak, Ahıskalar üzerindeki misyoner uygulamalarına gözlerimizle şahit olduk.

Misyonerlik faaliyetleri, Kazakistan’daki yabancı petrol şirketlerinin sivil toplum örgütlerine katkıları ve yerel yönetimlerle bağlantılı örgütlenmelerle hız alıyordu. Yoksullukla mücadele ya da sakatlara yardım adı altında çalışma yapan bir sivil toplum örgütü, kilise cemaatiyle mahallelere yardım örgütlüyor, toplantılarını, kermeslerini kilisede yapıyor, yabancı şirketler bu faaliyetlere sponsor oluyor, sakatlar okulu açıyor, pratikte sağlam bir işbirliği kuruluyordu.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, bu ağın farkında olduklarını söylüyordu. “Küresel güçler, tüm dünyada “etnik, yerel yönetimler” kurma ve kendi çıkarları doğrultusunda dünyayı yeniden şekillendirme operasyonu yürütüyorlar. En büyük darbeyi Avrasya coğrafyası alıyor. Çünkü dünyadaki doğal kaynakların yarısı burada toplanmış. Dünya nüfusunun çoğunluğu Asya’da. Birleşme, bütünleşme kültürü Asya’da. Ve gelecek burada. O nedenle en fazla tehdit altında olan yer Avrasya. Küresel saldırıya özgün çözümleri de Avrasya bulacak” diyordu.

Sadi Somuncuoğlu, 19 Temmuz’da Yeni Çağ gazetesindeki yazısında Birleşmiş Milletlere bağlı Yerel Yönetimler Teşkilatı bünyesindeki Kent Diplomasisi Komitesi Başkan Yardımcısı(!), Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’den söz ediyor. Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’da şu günlerde birçok ‘Baydemir’, “ağ” görevlisi olarak çalışıyor. Bence küresel elifin yerel yönetim ısrarını en iyi Baydemir örnekliyor: Baydemir bu yıl BM’ye bağlı Yerel Yönetimler Teşkilatının “Çatışma tehdidi altında olan kentlerle ilgili komitesinde” bir göreve daha atandı. “Çatışmalı bölgelerin haritasının çıkarılması için Görev Gücü”ndeki 5 kişiden biri olarak atandı. Görevi ‘barış için’ yerel yönetimlerin rolünü arttırmaktı. O rolün ardında gerçek niyetler vardı. Osman Baydemir, geçenlerde “küreselci yerelcilerin” niyetlerini özetleyiverdi: “Şırnak’ta çıkarılan kömür, Batman’da çıkarılan petrol ve GAP’taki barajlardan elde edilen enerji gelirinin bir kısmı bu bölge esasında kullanılmalıdır”.

Bölge Kalkınma Ajansları ve bağlantılı tüm küresel örümcek ağı bir grup finans ve sanayi devinin çıkarları için çalışıyor. Ama tarih devinimine devam ediyor. Her ülkede bugüne kadar görülmemiş düzeyde karşıt sesler örgütleniyor. Emperyalizm karşıtını doğuruyor! Sessiz ve derin bir güç, Avrasya’dan yükseliyor!

Resim
Banu AVAR, “Jeopolitik” dergisi Ağustos 2006
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Banu AVAR

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x