Sovyetler Birliği (1922-1991) / Metin AYDOĞAN

Sovyetler Birliği (1922-1991) / Metin AYDOĞAN

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Eki 27, 2016 12:59

Sovyetler Birliği (1922-1991)

1927-1937 arasındaki on yıl, politik baskının yanında dev boyutlu gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. Bu evrede üç temel kalkınma girişimi yapıldı; ortaklaşacı (kolektif) çiftliklerin kurulması, sanayileşme atılımı ve eğitimde devrim... Gelişmiş kapitalist ülkeler 1929 dünya bunalımının ekonomik yıkımıyla uğraşırken, Sovyetler Birliği bu üç alanda sıradışı bir gelişme sağladı. 1920’lerde açlık ve yoksulluk altındaki bu ‘köylü ülke’, 20 yıl içinde ABD’inden sonra dünyanın ikinci büyük sanayi ülkesi durumuna geldi. (x) 

İlk Uygulamalar

Bolşeviklerin yönetimi ele geçirip Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ nin kurulmasıyla birlikte, toplumsal yaşamın her alanında köklü dönüşümlere girişildi. Uygulamaların bir bölümü, daha önce örneği olmayan duygusal eşitlik arayışlarıydı. Askeri rütbeler, kamu görev unvanları, protokol düzenlemeleri kaldırıldı, iç ticarette para kaldırılmak istendi.

Tüm Sovyet vatandaşları artık her bakımdan ‘eşit yoldaşlardı’. Özellikle yoksul köylüler toprak isteği içindeyken, elkonulan topraklar devlet fonlarının desteğiyle kolektif komünler haline getirildi. Bunların sayısı 1920’de 3300’e varmıştı. 1 

İşçiler, 8 saatlik iş gününe kavuştu, üretim ve dağıtım işlerinde yetkili konuma geldi. 2 Aralık 1917’de kurulan Ulusal Ekonomi Yüksek Konseyi, ekonominin tümünü denetim altına aldı. Bankalar kamulaştırıldı. Çar hükümetinin bütün borçları reddedildi ve ödenmedi. Nisan 1918’de dış ticaret devletleştirildi.

İç Savaş

İç savaş, kent nüfusunun beslenmesini olanaksız duruma getirmişti. Köylüler kentlere ürünlerini gönderemiyor ya da göndermiyordu. Açlık, neredeyse savaştan daha çok can alıyordu.

21 Kasım 1918’de çıkarılan bir kararname ile ticaretin yerini almak üzere yeni bir ‘ürün dağıtım düzenlemesi’ yapıldı, 16-50 yaş arası herkes için çalışma zorunluluğu konuldu.

Köylülerden, kendileri için gerekli olanın dışındaki tüm ürünleri devlete teslim etmeleri istendi. Köylüler bunu kabullenmeyerek ‘erzak toplama komitelerine’ karşı direnişe geçti ve her türlü tehlikeyi göze alarak karaborsayı beslemeyi sürdürdü.

Bunun üzerine 1919 başlarında ürünlere devletçe elkoyulmaya başlandı. Bu döneme ‘savaş komünizmi’ dönemi adı verildi.

İç savaşın sonuçları çok ağırdı. Dört yıllık süre içinde açlık, bulaşıcı hastalık (özellikle 1920’deki tifüs) ve silahlı çatışma sonucu 8 milyon insan ölmüştü. 1920 yılındaki toplam sanayi üretimi, 1913 yılındakinin ancak yüzde 13,8’i kadardı. 2  Fabrikalarda deneyimli mühendis, teknisyen ve usta kalmamış gibiydi.

“Yeni Ekonomi Politika”

Mart 1921’de, ‘savaş komünizmi’ yöntemleri bir yana bırakılarak Yeni Ekonomi Politika uygulamasına girişildi. Köylülere ürünlerini serbestçe satabilme olanağı tanındı ve iç ticaret yeniden düzenlendi. Benzer yumuşama politikası, sanayi sektörüne de uygulandı.

Üretim, 1926 yılında 1913’ün düzeyini yakaladı ve daha sonra büyük sıçramalarla sürekli olarak artış gösterdi. 1929’a dek uygulanan NEP, ulusal ekonominin büyümesini sağlayarak gelecekteki gelişmeler için bir alt yapı oluşturdu.

İdeolojik Ayrılıklar

1927 yılında geniş kapsamlı politik ve ideolojik bölünmeler yaşandı. Sosyalist devrimin ayakta kalmasının, gelişmiş kapitalist ülkelerde ortaya çıkacak devrimlere bağlı olduğunu 1917’den beri ileri süren; Kamanev, Zinovyev ve Troçki gibi önderler, yandaşlarıyla birlikte Komünist Parti’den çıkarıldı.

Troçki’nin yurt dışına sürülmesiyle başlayan bu süreç, gelecek on yılda, idam, hapis ve toplama kamplarıyla donatılmış parti içi kanlı bir iç hesaplaşmanın başlangıcı oldu. 1927, aynı zamanda, Stalin’in Sovyet toplumuna her yönden egemen olduğu ve öldüğü 1953 yılına dek süren dönemin de başlangıcı oldu.

“Tek Ülkede Sosyalizm”

Başarılan ekonomik büyümenin politik karşılığı, ‘tek ülkede sosyalizmin kurulması’ olarak tanımlandı. Oysa, Marks’a göre geri bir tarım ülkesinde sosyalizmin kurulması olanaklı değildi. Bu işe girişen ülkenin, ‘sosyalizmi kurmanın güçlüğünü’ göğüsleyecek kadar gelişmiş olması gerekiyordu.

Marks’ın öngörüsüyle Rusya’daki somut gerçeklik arasındaki çelişki, ‘Marksizm’e katkı’ ya da ‘yaşamın devrimci diyalektiği’ söylemleriyle çözülmek istendi. Sorunun ideolojik belirlemelerle aşılabileceği düşünüldü.

‘Tek ülkede sosyalizmi' yaşatabilmek için; ‘kapitalist ülkelerden gelen tehdite’ karşı dayanılmalı, ‘küçük meta üretimi’ ortadan kalkmalı, tarım ve ticarette ayakta kalan tüm özel girişimler kapatılmalıydı... Çoğunluğun kabullendiği bu eğilim Komünist Parti’de şiddetli bir karşıtçılık yarattı ve bu karşıtçılığa karşı bilinen parti içi terör uygulandı.

Beş Yıllık Planlar

1928’de, gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen ereklerle ilk beş yıllık plan uygulamaya koyuldu. Planın temel eğilimi, tüketim ürünleri üretimi değil başta kömür, petrol, elektrik, çelik, kereste, çimento, motor ve makine olmak üzere üretim araçları üretimiydi.

Urallar’da yeni bir demir-çelik sanayi, Dinyeper üzerinde büyük bir hidroelektrik santrali ve Stalingrad traktör fabrikası, ilk planın simge yatırımlarıydı.

İşçi ve teknisyenlerin teknik eğitimi ve iş disiplini sağlama yöntemlerine önem veriliyor, üretimde başarılı işçiler, ‘Sosyalist yarışma kahraman’ ilan ediliyordu. Büyük bir çaba sonunda, ilk beş yıllık plan, dört yıl üç ayda gerçekleştirildi. Bu süre içinde ağır sanayide yüzde 273 artış sağlanmıştı. 3 

1930-1933 arasında sanayi üretimi ABD’de yüzde 35, İngiltere’de yüzde 14, Almanya’da yüzde 34, Fransa’da yüzde 23 azalırken, aynı dönemde Sovyetler Birliği’nde yüzde 201 artmıştı. 4 

1933-1937 ikinci planda da ağır sanayiye ağırlık verildi. 1937’ye gelindiğinde Sovyetler Birliği artık, ikinci derece işlenmiş mallar için güçlü bir altyapıya sahip bir ülke olmuştu. Yiyecek, giyecek, konut vb. tüketim ürünleri yetersizliğini gidermek için, üçüncü beş yıllık planda bu ürünlerin üretimine ağırlık verildi. Ancak 1941 yılında Almanya’nın Rusya’ya saldırması nedeniyle üçüncü plan uygulanamadı.

Tarımda Sorun

Hızlı sanayileşme tarım kesiminde, önemli sıkıntılara neden oldu. Tarımı canlandırmak ve geliştirmek için bu kesimde önemli yeniliklere gidilmesine karar verildi. Yeni bir ortaklaştırma çalışmasına girişildi.

Elli ya da yüz küçük toprak sahibi köylü, bir ortaklaşacı çiftlikte üretim amacıyla birleştirildi. Tarımsal üretim birimlerinin ne denli büyük olursa, traktör ve başka tarım makinalarının kullanımında o denli artırım (tasarruf) sağlanacaktı. Daha az köylü çalışacak, daha çok ürün elde edilecekti. Artan işgücü sanayiye aktarılacak, köyde çalışmayan köylü fabrikalarda işçi olacaktı. Sınai üretim artacak, devlet kentlere daha ucuz ve bol gıda ürünü gönderecekti.

Ancak, toprakla ilgili uygulamalar, belirlenen ereklere erişemediği gibi ciddi toplumsal sorunlar yarattı. Devrimi, kendisine söz verilen topraklar için desteklemiş olan köylüler, tarım arazilerinin ortak mülkiyetini anlamak ve kabul etmekten çok uzaktı.

Onlar işledikleri toprağın ve elde edeceği ürünün sahibi olmak istiyor, büyük ölçekli tarım üretiminin yararlarını düşünmüyordu. Ortaklaşacı öyle bir hız ve öyle bir şiddetle kurulmuştu ki, köylü şaşkına dönmüş ve uzun süreç alışmamış, daha sonra da uygulamaya etkin biçimde karşı çıkmıştı.

Devlet Çiftlikleri

Tarım üretiminin artması amacıyla tarım makinaları üretimine büyük önem verildi ve 1930 yılında 25 bin olan traktör sayısı 200 bine, 1000’den az olan biçerdöver sayısını 25 bine çıkarıldı. 5  Köylü direnişi, ortaklaştırmanın uygulamalarında herhangi bir yumuşama sağlayamadı. Ortaklaştırmanın, kapitalizmi kırsal alanlarda “bir daha dirilmemek üzere” yok edeceğine inanılıyordu.

1929 yılında 57000 olan kolhoz sayısı 1932’de 211 000, 1500 olan sovhoz sayısı ise 4337 olmuştu. Aynı dönemde ekilen kolhoz toprakları 10 milyon hektardan 226 milyon hektara, sovhoz toprakları ise 2 milyon hektardan 33 milyon hektara çıkarılmıştı. 6  (Kolhoz: mülkiyeti devlete ait topraklarda kurulan ve burada çalışanların kooperatif ilişkileriyle gelirden pay aldığı tarım çiftlikleri. Sovhoz: Toprağın, üretim araçlarının, ürünlerin tümüyle devlete ait olduğu ve genellikle yoksul köylülerin oluşturduğu tarım çiftlikleri.)

Eğitim Başarısı

1923-1938 arasında gerçek bir eğitim devrimi gerçekleştirildi ve “yeni bir insan” ereğiyle girişilen eğitim atılımı, SSCB’nin tümüne yayıldı. Köylere dek uzanan okuma yazma kurslarının açılması, parasız zorunlu eğitimin yaygınlaştırılması ve yeni okulların açılması, 1919’da, daha iç savaş sürerken kabul edilmiş ve uygulanmıştı.

1932’ye gelindiğinde 7-15 yaş kümesindeki çocukların yüzde 98’i okula gidiyordu. Köylüler, kolhoz ve sovhozlarda, işçiler fabrika ve mahalle birimlerinde okuma yazma öğrendi. Rabfak adı verilen işçi fakülteleri açıldı. Eğitimin yerel dillerde yapılması nedeniyle onlarca yeni yerel abece (alfabe) hazırlandı. 1914 yılında 8 milyon olan ilk ve orta öğretim okullarındaki öğrenci sayısı, 1938’de 28 milyona çıktı. Aynı dönemde, üniversite öğrencilerinin sayısı 112 binden 542 bine çıktı. 7 

Dış Siyaset

Sovyetler Birliği’nin dış siyasette ki temel yaklaşımı, ‘emperyalist kuşatmaya karşı savunma’ ve ‘anti-emperyalist savaşımlara yardım’ olmuştur. Türkiye’den sonra Çin’e de bu yönde yardım yapılmış, sonraki dönemlerde bu tutum sürdürülmüştür.

SSCB, 1934’de Milletler Cemiyet’ine kabul edildi. ABD 1933’de, Çekoslovakya ve Romanya 1934’de Sovyetlerle diplomatik ilişki kurdu.

Batı’nın Hitler’e karşı sürekli ödün veren tutumundan rahatsız olan Sovyet Hükümeti, Almanya ile 1939 Ağustos’unda herkesi şaşırtan saldırmazlık anlaşması imzaladı. Yeni bir dünya savaşının gelmekte olduğunu gören Stalin, parti ve Kızılordu’dan atılanların yerini doldurmak, silah sanayi kurmada zaman kazanmak için, sosyalizme ait etik değerlerle çelişen bu anlaşmayı imzalamaktan çekinmemişti.

Almanya 1939 Eylül’ünde Polonya’ya saldırdığında, Sovyetler Birliği de bu anlaşmayı gerekçe gösterip, Doğu Polonya, Karelya, Baltık devletleri ve Besarabya’yı topraklarına kattı. Ancak, ne Almanya ile ülkesi arasına yeni tampon bölge koyması ve ne de anlaşma maddeleri, Hitler’in Rusya’ya saldırmasını önledi. Sovyetler Birliği, 22 Haziran 1941’de başlayan Alman saldırısıyla tarihinin en kanlı savaşına girdi.


 (x)  “Otoriter Sistem” J.N.Westwood, 20.yy Tarihi, Sayı 32, sf.622
 1  “Büyük Larousse” Gelişim Yay., sf.10696
 2  a.g.e., sf.10696
 3  “Büyük Larouuse” Gelişim Yay., sf.10698
 4  “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi” Aydınlık Yay., sf.365
 5  “Stalin’in Ekonomik Politikası” Malcolm Falkus, 20.yy Tarihi, Sayı 32, sf.632
 6  a.g.e., sf.629
 7  “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi” Aydınlık Yay., sf.412


Metin AYDOĞAN, 26 Ekim 2016
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Metin AYDOĞAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x