Söyle, Nasıldım Anne?

Söyle, Nasıldım Anne?

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Mar 02, 2011 17:07

Söyle, Nasıldım Anne?

Dün bir öykü okudum. İnsanoğlu bilinçaltında hep annesine kendini beğendirmek istermiş. Her yaptığı işten, başarıdan sonra yukarıdaki soruyu sorarmış,“ Nasıldım anne?“ dermiş.
Öykü annelerin kıymetini yaşarken bilmek üzerineydi. Beni bu öyküdeki „Nasıldım anne“ fikri ilgilendirdi. Düşündürdü…

Sormayı istedim, vatan anamıza. Anamız olan vatana: “Nasıldım anne?”diye sormayı…

Annemiz yaşarken soralım bu soruyu. Yarın çok geç olmadan…Selâsı okunmadan…
Kendimiz de yaşarken soralım bu soruyu. Hem biz öldükten sonra, zaten nasılsak, annemize neler yaptıysak, hangi hizmetleri verdiysek… onu görecek çocuklarımız...

Nasıldım anne? Sana olan görevimi yapabildim mi?

Şehit kanlarıyla sulanan, saçı bitmemiş yetimin üstünde hakkı olan, yedi düvele karşı savaşılarak atalarımızın Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kurdukları, milletimize çağdaşlık kapısını açtıkları, millî bir bilinç verdikleri, dünyanın en önemli yerindeki, dünyanın en güzel insanlarının yaşadığı, dünyanın en güzel ve en yalnız ülkesi olan ülkemiz için ne yaptık?

Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerine iç ve dış düşmanlarımız yürürken, sinsi sinsi gelirlerken biz neredeydik?
1923 yılında kurulan Cumhuriyetimiz ne durumda? Atalarımızdan devraldığımız ‘Vatan’ adlı kutsal emaneti çocuklarımıza nasıl devredeceğiz?
Hepsi gözlerimizin önünde olmadı mı bu değişimlerin? İhanetlerin? Atatürk’ün yolunu terketmenin?

Önce işin parasal yönünü çözdüler. Şirketler aracılığıyla, bağışlar aracılığıyla paraları kasalarına doldurdular.
Biz baktık. Bu soyguna karşı açtığımız ufak tefek davalarla oyalandık. Yok Bosna’nın parasıydı dedik…Yok yeşil holding hortumlaması dedik…
Bu paralarla güçlendiler. Para parayı çekti. Basın yayın kuruluşları kurdular. Basın ve yayının neredeyse hepsini kontrolleri altına aldılar.
Biz baktık. Bir iki karagözlü, korkmayan fedai ortaya çıktı, sordu: Deniz Feneri ne oldu? Üzerinde niye gizlilik kararı var? Katar şeyhinin parasının damat televizyon ve gazetesinde ne işi var?
En son yaptıkları hamle üzerine bile cılız bir iki ses mırıldandı: El Cezire niye Türkiye’de televizyon satın aldı? Ne zaman, ne yapacak? Bunlar Arap televizyonuyla ülkemizde neyin olmasını bekliyorlar?

Dün bir cenaze oldu. Ülkemizin durumunun resmi çekildi. İstesek bunu yapamazdık.
Millî Görüş konuşuluyor, millîciydi gibi uyduruk sıfatlarla bile bu söz açıklanmaya çalışılıyor, kaç gündür.

Osmanlıca- Türkçe sözlükte( (Mustafa Nihat Özön, 1973 basımı, ilk basımı 1955’te yapılmış, İnkılâp ve Aka yayınevi) millet kelimesinin karşısında şu yazıyor:
Millet : Din, mezhep. Bir din veya mezhepte bulunanlar grubu. Millî, millîye kelimesinin ise karşıtı orda şöyle:
Millî, millîye: Din ve millete ait, onunla ilgili. (19. yüzyıldan başlayarak) Ulusal, millî. Âdab-i millîye, dine uygun terbiye ve töreler.

Türkçe sözlüğe (Kemal Demiray, 1970 basımı, ikinci baskı, İnkılâp ve Aka yayınevi) bakıyorum:
Millet: Dili, tarihi, ülküsü bir olan, aynı toprak üzerinde, aynı bayrak altında yaşayan topluluk, ulus: Türk milleti.
Millî: Milletle ve millet işleriyle ilgili, ulusal.
Millîyetçilik: Bir milletin kendine özgü kültüre, geleneklere bağlı kalıp kendi varlığını her şeyin üstünde tutarak yaşayabileceğine inanan görüş.

Aynı zaman diliminde aynı yayınevi tarafından basılmış bu iki sözlük. Her iki sözlüğü de ben satın almadım. Millî Eğitim Bakanlığı bize hediye etti.
Osmanlıca-Türkçe’de, önsözde, “Osmanlıca bu son devirde sönmek üzere olan bir mumun alevli bir pırıltısı gibi ışıdı.“deniyor.
Biz eğitimciler tatlı uykularda iken bizi nasıl, ne zaman bölmüşler, işte belgesi.
Bu millî görüş neyin nesiymiş işte tarifi.

Bir ünlü yazarımız (Yılmaz Özdil) bugünkü yazısında soruyor: Merhum, “Devlet denilen kavram en üst düzeyde oradayken, bir tane bile Türk bayrağı görmeyince, ne düşünmüştür?”
Cevabı sözlükteki tarifte değil mi? Cevabı ‘Ne yaptım anne?’ sözüne verilecek cevapta saklı değil mi?
Neden cenaze Türk bayrağıyla örtülmedi sorusunun cevabında değil mi?

Bütün devlet, din ve mezhep etrafında birleşip muhteşem bir görünüş vermişlerse (ünlü yazarlarımızın tarifiyle), cihat sözcükleri açıkça seslendirilmişse, Meclisimizden geçen hafta şeriat yasalarının uygulanmasını öngören Araplarla yapılan anlaşmalar geçmişse, hem de sessiz sedasız geçmişse, yediden yetmiş yediye herkes tarafından, devlet tarafından, dini siyasete alet eden, partisi yasalarımıza aykırı faaliyetlerinden Anayasa mahkemesi tarafından defalarca kapatılmış, ülkemizi, yetiştirdiği öğrencileri eliyle bu günlere getirmiş bir siyasetçi kutsanmış, ardından ağıtlar yakılmışsa…

Dönüp annemize soralım: Nasıldım anne?

2 Mart 2011, Feza Tiryaki

Atatürk diyor ki:
“Saygıdeğer Efendiler, pek iyi bilirsiniz ki, sultanlarla, halifelerle idare edilmiş ve edilmekte olan memleketlerde, vatan için en büyük tehlike, sultanların ve halifelerin düşmanlar tarafından satın alınmalarıdır. Bu, çok defa kolaylıkla sağlanabilmiştir.
Meclislerle idare edilen memleketlerde ise, en tehlikeli durum, bazı milletvekillerinin yabancılar adına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet Meclislerine kadar girme yolunu bulabilen vatansızlara her zaman rastlanabileceğine, tarihin bu konudaki örnekleriyle hükmetmek zaruridir.
Bunun için millet, kendi vekillerini seçerken, çok dikkatli ve titiz olmalıdır. Milletin hatâ yapmaktan korunması için tek çıkar yol, düşünce ve faaliyetleriyle milletin güvenini kazanmış olan siyasî bir partinin seçimde millete kılavuzluk etmesidir.
Genellikle bütün vatandaşların, adaylıklarını ortaya atan her şahıs hakkında karar vermeye yardımcı olacak doğru bilgilere ve isabetli oya sahip bulunacağını kabul etmek, nazarî olarak var sayılsa, bile, bunun tam bir gerçek olmadığı, tecrübelerin tecrübeleriyle ve inkâr edilemez bir açıklıkla ortaya çıkmıştır.”
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 987
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x