
Şu Bizim KKTC!
ŞU küçük devlette ne ararsanız var.Uluslararası ambargo altında olduğu için,gelirinin çoğu Türkiye’den gönderilen para.Güney komşusu Kıbrıs Rum Devleti AB’ye üye olmuş,bizim tarafta bazıları çatlıyor,onlara özeniyor.
Geçenlerde miting yaptılar,Türkiye için “Siktir git” diyen pankartlar açtılar.
KKTC’de satılık çok.
Bunların bütün derdi Rum tarafı ile birleşip AB pasaportlarını ceplerine koymak.Birleşmek derken,Rum devletinin yönetimine geçmek.
Bunlar satılık adamlar.Geçmişten beri yabancı devlet bayrağı altında yaşamak isteyen onursuz tipler.
Bazıları AB ve öteki yabancı fonlardan paraya bağlanmış durumda.
İşin ilginç yanı,KKTC’de yuvalanmış bu satılık utanmazlar din de Tayyipçi idi,bugün de öyle.Geçmişte Annan planına Evet oyu verenlerde bunlardı.
Birkaç yıl önce AB’nin Ankara’da bir temsilcisi vardı.Karen Fogg isimli bu kadın Türkiye Cumhuriyeti’nin baş düşmanı ve Kürtçü idi.Bizim dolandırıcılıktan hükümlü Mehmet Ali Birand gibi bazı tiplerle yaptığı rezilce,vıcık vıcık haberleşmeler İşçi Partisi tarafından ele geçirilip Aydınlık dergisinde aynen yayınlanmıştı.
Bu utanç verici,yüz kızartıcı haberleşmelerde KKTC’deki bazı satılıkların isimleri “Bizim Hasan’lar” falan diye geçiyordu.
Birkaç gün önce meydanlarda “ Siktir git Türkiye” pankartı açan ve açtıranlar,işte onlardı ve tamamı Tayyipçi idi.Para için onurlarını,çocuklarını bile satan,Rum yönetiminin kucağına oturmak için pusuda bekleyen,”Ver kurtul” diyen onursuzlardır onlar.
Sevgili okuyucularım,şimdi işin acı,vahim,komik tarafına bir göz atalım.Tayyip bu pankartları duyunca çok sinirlendi ve KKTC’de yaşayan insanlarımızı “Besleme” olarak tanımladı.
O vatansızlarla KKTC’nin onurlu yurttaşlarını aynı kefeye koymaya yeltendi.
Bu iktidarın kafasında bir kavram var…Ama bunu hiçbir zaman resmen açıklayamazlar:
“KKTC bizim için parasal bir yüktür.Onları Türkiye olarak biz besliyoruz.AB bizi bu KKTC yüzünden almıyor.AB’ye girseydik bu yük üzerimizden kalkacaktı.”
Niçin kalkacaktı?..Çünkü o zaman KKTC,Kıbrıs Rum Devleti’ne bağlanacaktı.Parasal sorumluluk böylece AB’ye devredilmiş olacaktı.
Nitekim pankart olayından hemen sonra açıklamalar yapıp “Biz bunlar her yıl yüzlerce trilyon para gönderiyoruz” dediler… “Yüzünüze gözünüze dursun” demeye getirdiler!
Şimdi burada işin püf noktasını biraz irdelemek gerekiyor.Bu hükümet Türkiye’nin anlı şanlı AKP hükümeti değil mi! Bunların başbakanı ve bakanları Allah’ın her günü Arap ülkelerine,bizim dindaş Müslümanlar’ın ülkelerine gidip nutuk atmıyorlar mı!
Ürdün,Katar,Suudi Arabistan,Lübnan,Kuveyt,Pakistan,Bangladeş,Suriye,Irak,Mısır…
Oralarda ve bizim burada “Biz dünyanın süper gücü olduk” falan diye basın toplantıları düzenlemiyorlar mı!
İyi de,bunların bir kez olsun bu Müslümanlar’a çağrıda bulunup “ Ey din kardeşlerimiz,gelin şu bizim KKTC’yi resmen tanıyın…Tanımasanız bile,hiç değilse ticari ilişki kurun da şu ambargoyu delin” diye bir çağrıda bulunduğunu hiç duydunuz mu?
Elbette duymadınız…Çünkü alacakları yanıt “Hayır” olacaktır.
Sen “Müslüman(!)” olacaksın,nüfusunun tamamını Müslümanların oluşturduğu KKTC’yi tanımadığın bir yana,onunla ticari ilişki bile kurmayacaksın.Bütün muhatabın,nüfusunun tamamını Hristyanlar’ın oluşturduğu Rum Devleti olacak.
Tayyip ve hükümeti,bu acizliğin hesabını asla veremez.Oralara gidip nutuk atmak kolaydır da,KKTC’nin çıkarlarını korumak biraz sıkar!
KKTC ambargo altında.Limanlar kapalı.Havaalanları uluslar arası uçuşlara yasak.Sanayi sıfıra yakın.Bu Türk devletinin satılmışlarını bir yana bırakıyorum.Orada yaşayan Türkler’in turizm,kumarhane,maaş ve iç ticaret dışında bir geliri yok.İşin kötüsü,turizm ve kumarhane gelirleri de Türkiye’den gidenler tarafından sağlanıyor.
KKTC’nin tanınmasını da bırakalım bir yana.Sen sekiz yıllık bir hükümet olarak KKTC üzerindeki ambargoyu kaldırabildin mi? Bu konuda hangi somut adımları attın,hangi girişimlerde bulundun?
“Ben süper gücüm” diye nutuk atmak kolay.Haydi bu konuda göster süper güç(!) olduğunu da görelim.
O halde kardeşim,sen tanınmasını sağlamadığın,ambargoyu kaldırmadığın ve önünü açmadığın sürece,KKTC’yi beslemek zorundasın.KKTC’yi beslemek,orasını Yunanistan ve Rum Devleti’ne kaptırmaktan çok daha iyidir ve zorunludur.
Şimdi Tayyip,sen veya Hariciye Nazırın Davutoğlu Ahmet,bir kez daha gidin o bizim dindaş ülkelere ve ricada bulunun:
“Aman Müslüman kardeşlerim yapın bize bir kıyak,şu başımızın belası KKTC’nin yükünü üzerimizden biraz olsun alın!..”
Süper güç değil misiniz! Dinlerler yani sizi!
Emin ÇÖLAŞAN
10.02.11 / Sözcü

Hastir öyle mi?
Noel arifesi...
Lefkoşa.
Kumsal Mahallesi.
Numara 2.
Tek katlı, bahçeli ev.
Saat 22 suları.
Hava ayaz.
Boğuk, tok vuruşlar yırtıyor geceyi aniden, trok trok trok...
Kalleş, basıyor.
Mürüvvet Hanım, lambaları söndürüyor telaşla... Hakan kucağında. Uyuyor. Bebe. 10 aylık... Dalıyor çocukların odasına, öbür koluna Kutsi’yi alıyor, 4 yaşında... “Kalk Murat” diyor bi yandan... Gözlerini ovuştura ovuştura kalkıyor Murat, henüz 6 yaşında. Eteğinin ucundan tutuyor anasının geceliğini... Dışardan hüzün abajuru gibi sızan sokak lambasının cılız ışığında, hayalet misali, parmaklarının ucuna basa basa banyoya süzülüp, dördü birden “küvet”e giriyor ve koyun koyuna sarılıyorlar, çıt çıkarmadan, duyulmasın diye nefes bile almadan...
Korkunç bekleyiş başlıyor.
Bir dakika.
İki dakika.
Üç dakika.
Saniyeler...
Asırlar gibi adeta.
Önce şangırtı duyuyorlar.
Pencere.
Kırılıyor.
Sonra, ayak sesleri...
Salondalar.
Vahşi haykırışları geliyor.
Ve, tekmeyle açılıyor banyonun kapısı...
Üç Rum.
Tarıyorlar.
33 el.

Evet, merhum gazeteci Sami Coşar tarafından çekilen ve hafızalarımıza mıh gibi çakılan “o fotoğraf”ın öyküsü bu...
Kanlı Noel.
Alnından vurmuşlardı Mürüvvet Hanım’ı, yedi yerinden daha...
Murat’tan üç kurşun çıktı.
Kutsi’den iki.
Evin direği, baba, tabip binbaşı, evde değildi o sırada... 103 Türk köyü basılmıştı son üç günde, yaralılar vardı... Gönyeli’ye gitmişti. Göreve.
Bir babanın başına gelebilecek en büyük felaketi yaşayan bu tabip binbaşı, evlatlarının cenazesini bizzat kendi elleriyle yıkadı... Minik bedenleri santim santim yokladı, Hakan’da kurşun izi bulamadı. 10 aylık bebecik...
Vücudunu yavrularına siper etmeye çalışan anacığının altında kalmış, nefessizlikten boğularak can vermişti çünkü.
Sonra?
Rum taburu vardı oralarda...
Nizamiyesinde şu yazıyordu:
“Cesursan, gel al!”
Türk taburu kuruldu oraya...
Nizamiyesine şu yazıldı:
“Cesurum, geldim aldım!”
Bugün, oralarda, utanmadan, Türkiye defolsun gitsin diye “hastir” pankartı açan Rum dalkavuğu lavuk!
Yüreğin varsa...
Gel de al.
Yılmaz ÖZDİL
11 Şubat 2011 / Hürriyet