Su Kaynaklarımızın Ortadoğu Su Politikalarındaki Yeri... - 2

Yazı Dizileri

Su Kaynaklarımızın Ortadoğu Su Politikalarındaki Yeri... - 2

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Eyl 08, 2009 17:41

Su Kaynaklarımızın Ortadoğu Su Politikalarındaki Yeri ve ABD’nin Rolü - 2

Hazırlayan: Kudret Ulusoy - Ülke Kaynaklarını İzleme ve Koruma Derneği (UKİK) Başkanı

Uluslararası su hukuku açısından çokuluslu su havzaları

Çokuluslu havzaların birçoğundan yararlanma amacıyla, çeşitli ülkeler arasında yapılmış 300 civarında antlaşma bulunmaktadır. Uluslararası hukuk açısından, sorunların çözümlenmesinde: (a) andlaşmalar; (b) teamüller; (c) genel hukuk ilkeleri; (d) hukuk otoritelerinin görüşleri; Gibi unsurlar etkili olmaktadır. Sınır-aşan sular konusunda uluslararası ortamda bütün devletleri bağlayıcı hukuki esaslar uzun süre oluşturulamamıştır. Sınır-aşan akarsuların geliştirilmesi hususunda, uluslararası hukuk açısından dört yaklaşım söz konusu olmuştur: (a) bir ülkenin kendi topraklarından kaynaklanan suları dilediği gibi kullanabileceği esasına dayanan "mutlak egemenlik" görüşü; (b) bir ülkede akan suların, o ülke toprağının ayrılmaz bir parçası olduğu ve membadaki ülkelerin bu suyun doğal nicelik ve niteliğini değiştirme hakkı olmadığı esasına dayanan "alansal bütünlük" görüşü; (c) mansap ülkelere belirgin zarar vermemek üzere, akarsuyun her bir ülkedeki yağış alanı, sağladığı debi, geçmiş ve mevcut kullanımı, gelişme ihtiyacı, sosyal ve ekonomik koşullar, su tasarrufu, diğer seçenekler, dengeleme olanakları gibi bir dizi etkenin dikkate alınarak su tahsisini öngören, diğer ülkelere önemli zarar vermeden "hakça ve makul yararlanma" görüşü; (d) ülkeler arasındaki sınırları gözetmeden, bir akarsudan "havza bütününde en iyi yararlanma" görüşü; Uzun yıllar iki zıt görüş, "mutlak egemenlik" ve "alansal bütünlük" çatışmıştır. Uzlaştırıcı öneri olarak Uluslararası Hukuk Derneği'nin (ILA) 1966 Helsinki kurallarıyla "hakça ve makul kullanım" ve "başkalarına önemli zarar vermeme" esasları tavsiye edilmiş; Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu'nun (UN-ILC) 1970'lerde başlattığı ve yıllar süren çalışmalar sonucunda, bu ilkelere dayanan bir taslak hazırlanabilmiştir. Bu arada, 1992'de Rio de Janeiro'da toplanan UNCED - Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansının "Gündem 21" deklarasyonuyla uluslararası önemi vurgulanan "sürdürülebilir kalkınma" esasının yaygınlaşması, 1996'da Marsilya'da kuruluşu açıklanan "World Water Council - Dünya Su Konseyi", aynı yıl Stockholm Su Sempozyumunda kurulan "Global Water Partnership - Küresel Su Ortaklığı" gibi kuruluşların da etkisiyle, sınır-aşan veya sınır-oluşturan suları, kıyıdaş ülkelerin de ötesinde, uluslararası tartışma konusu yapma eğilimi belirginleşmiştir. Sonuçta, Birleşmiş Milletler Uluslarası Hukuk Komisyonuna bağlı altkomisyonun olgunlaştırdığı, "başkasına önemli zarar vermeden, hakça ve makul yararlanma" esasına dayanan bir karar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1997'de genel kurulda oylanarak kabul edilmiştir.

[img]http://haberiniz.com/images/stories/su_havzasi.jpg[/img]

Fırat ve Dicle Havzası ve Sorunlar

Türkiye ile Irak arasında 23 Mart 1946 tarihli “Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşmasına Ek Dicle, Fırat ve Kolları Sularının Düzene Konması Protokolü” hala geçerlidir. Protokolde suların akışının düzenlenmesi ve taşkınların önlenebilmesi için gereken düzenlemelerin yapılabileceği ve böyle bir durumda Türkiye’nin mümkün olduğu şekilde iki ülke yararına düzenlemeler yapması ve Irak’a önceden haber vermesi kabul edilmiştir. Türkiye ile Fransa arasında imzalanmış olan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması’nın 12. maddesinde, Kuveik Suyu’nun Halep ile Türk bölgesi arasında kalan kısmının hakça kullanılması ve Halep şehri için Fırat’tan su alınmasına dair düzenlemeler yapılmıştır. Aynı düzenlemeler Fransa ile 1926 yılında imzalanan antlaşma ile teyit edilmiştir. Suriye’nin bağımsızlığını kazanmasından sonra bu düzenlemeler üzerinde yeni bir antlaşma yapılmamıştır. Suriye ile ilk sorunlar 1954 yılında Keban Barajı projesinin gündeme gelmesiyle ortaya çıkmış ve Suriye 1960 yılında Fırat sularının yeniden düzenlemesini istemiştir. Bu konuda kesin bir antlaşma yapılmamasına rağmen 1987 tarihli ekonomik işbirliği protokolü ile geçici bir düzenleme yapılmış ve Türkiye’nin Suriye’ye yıllık ortalama 500 m3/sn su bırakılması kabul edilmiştir.

Havzanın Durumu ve Mevcut Kullanımlar; Suriye’nin Fırat üzerindeki en önemli tesisi Tabka (Esad) Barajıdır. Sovyetler Birliği tarafından yapılan Tabka Barajı Sibirya’daki yüksek su seviyeli nehirler üzerine inşa edilen baraj anlayışına uygun olarak yapıldığından, elektrik üretimi için normalden daha fazla suya gerek duymaktadır. Barajın su tutma seviyesinin düşük olması, drenaj havzası ve sulama kanallarının yanlış yapılması sebebiyle tarım sulaması için beklenen verim sağlanamamıştır. Türkiye’nin verdiği suyu Suriye’nin yetersiz bulmasının en önemli sebebi, budur. Diğer taraftan barajın toplama gölünün yapıldığı arazi, Suriye’nin en verimli topraklarının üzerine yerleştirilmiştir. Tabka hedeflenen ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldıysa da, Suriye’nin GAP’ı ima ederek Türkiye’yi suçladığı gibi, Irak’a akacak suyu kontrol edebilme imkanı vermesi bakımından stratejik bir değere sahiptir. Nitekim barajın yapımı aşamasında Irak ve Suriye savaşın eşiğine gelmiştir. Suriye 2010 yılına kadar gerçekleştirmeyi hedeflediği “gıda güvenliği” projesi ile tarımda kendi kendine yetmeyi amaçlamakta, bunun için de tarım arazilerini genişletmeyi planlamaktadır.

[img]http://haberiniz.com/images/stories/firat_nehri.jpg[/img]

Suriye’nin mevcut ve proje aşamasındaki tarım arazileri hakkında resmi ve gayri resmi rakamlar birbirinden oldukça farklıdır. Suriye’nin verdiği rakamlar, Fırat’tan alınacak suyun artışını sağlamak amacıyla yüksek gösterilmektedir. Bilim adamı ve uzmanlar ise Suriye’nin tarım alanı olarak gösterdiği yerlerin sadece %48’inde yüksek verim alınabileceğini, gösterilen arazilerin bir kısmında sulu tarım yapmanın imkansız olduğunu, bir kısmında kısa süre içinde toprağın verimini yitireceğini söylemektedirler. Yine yapılan analizlere göre belirlenen arazilerin tarıma elverişli hale getirilmesinin maliyeti çok yüksek olacağından (hektar başına 4000-10000$) ıslah çalışmasının anlamsız olacağını ileri sürmektedir. Aynı şekilde Irak’ın, Fırat ve Dicle’den sulamayı planladığı toprakların sadece %65’inden yüksek verim alınabileceği hesaplanmaktadır. Suriye’nin sulama konusunda Dicle için de planları vardır. Dicle Nehri, yaklaşık 40’ar km Türkiye-Suriye ve Suriye-Irak sınırını oluşturur ve Suriye ile bağlantısı kesilir. Bu kısa kıyıdaşlığa rağmen Suriye ilk aşamada 150.000 ikinci aşamada 222.000 hektarlık alanı Dicle’yle sulamayı planlamaktadır. Suriye’nin böyle bir uygulama ve tesis yapabilmesi için sınırın diğer tarafındaki devletle antlaşma yapması gerekmektedir. Sulama planlarına göre Suriye yılda 5 km3 su kullanacaktır. Dicle’nin suları bu ihtiyacı karşılamada yeterli olmasına rağmen Suriye’nin sadece 80 km’sine sahip olduğu ve hiç su katkısının olmadığı nehirden böyle bir su talebi, Irak ve Türkiye açısından mutlaka problem yaratacaktır. Nitekim Suriye de, Arap ülkelerinin su katkısının %77 olduğu gerekçesiyle Ürdün Nehri’nden İsrail’e su verilmesine karşı çıkmaktadır. Suriye, Ürdün Nehri’ne bu şekilde yaklaşırken, su katkısının %10 olduğu Fırat Nehri’nden kendisine 1/3 su verilmesini bile az bulmaktadır.

Devletlerin İddiaları ; Fırat ve Dicle’nin kullanımındaki sorunların özü, devletlerin bu iki nehri farklı statülerde değerlendirmeleridir. Türkiye bu nehirleri sınıraşan su, Irak ve Suriye ise uluslararası su olarak kabul etmektedirler. Dolayısıyla Türkiye kendi sınırları içinde kalan kısmında tam egemenlik hakkı olduğunu ileri sürerek, taraflar arasında hakkaniyete dayalı bir tahsis yapılmasını istemektedir. Suriye ise üç ülke arasında bir antlaşma yaparak kesin bir paylaşım istemektedirler. Suriye “doğal durumun bütünlüğü” ve “adil kullanım”, Irak “tarihsel kullanım hakkı”, Türkiye ise “kısıtlı ülke egemenliği”, Doktrinlerini ileri sürmektedir.

Havza suyunun miktarsal paylaşımı için, Irak, Ortak Teknik Komite kurulmasını istemektedir. Taraf ülkeler mevcut su ihtiyacını, yürüttüğü ve planladığı projeler için gereken su miktarını Komite’ye bildirecek ve bunların hesaplanarak Fırat ve Dicle suları matematiksel formüllerle hesaplanarak bölüşülecektir. Ayrıca Fırat’ın ortalama debisi 1000 m3/sn olduğuna göre, Türkiye’nin 1/3’ünü kullanıp kalan 2/3’ün de Suriye ve Irak arasında eşit şekilde paylaşılması adil ve makul bir yaklaşım olacaktır. Suriye de paylaşım için Irak ile aynı prensibi önermektedir. Suriye, ülkelerin almak istediği miktarların toplamının akarsuyun debisinden fazla olması durumunda, kalan miktarın oransal olarak her bir ülkenin istediği miktardan düşülmesini teklif etmiştir. Ayrıca Suriye Uluslar arası Hukuk Komisyonu’nun su konusundaki çalışmalarını bir an önce tamamlayıp kuralların konulması gerektiğini açıklamıştır. Paylaşımlar sırasında uluslararası gözlemciler de bulunmalı, havza ülkeleri arasında çıkacak sorunlar Komisyon’un belirlediği kurallar çerçevesinde Uluslararası Adalet Divanı gibi hakemlik kuruluşları tarafından çözümlenmelidir. Paylaşım için Türkiye’nin önerdiği “üç aşamalı plan” ise şöyledir: İlk aşamada ülkeler arasındaki sınırlar yok sayılarak havzanın toplam su potansiyeli belirlenecek, ikinci aşamada bütün havza içindeki toprak yapısı, sulanabilir tarım arazileri, enerji üretimine uygun noktalar belirlenecek, son aşamada da sınırlar göz önüne alınarak su ve toprak yapıları karşılaştırılarak, her bölge için akılcı projeler üretilecektir. Suriye ve Irak bu plana, tek taraflı beyanlar yeterlidir; her ülke su ihtiyacını ve kullanım alanlarını kendi belirlemelidir diyerek karşı çıkmaktadırlar.


Haberiniz.com
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Yazı Dizileri | Genel & Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x