gönderen nazimalemdar » Pzt Nis 27, 2009 1:38
Arabistan yarımadasının tarihi mimarisini çok iyi bilen bir Suudi mimar, Sami Angawi, Artık tarihi Mekke ve Medinenin günleri sayılı, onlara allaha ısmarladık diyeceğimiz günler hızla yaklaşıyor dedi.
Bütün çalışma hayatını Müslümanlığın en kutsal iki şehri olan Mekke ve Medinenin tarihini korumaya adamış Dr. Angawiye göre şu anda Hz. Muhammedin devrine kadar uzanan sadece 20 eser kalmış. Bütün dünyada Müslüman olanlar ve olmayanlar büyük bir şaşkınlık ve sessizlikle birilerinin Müslümanlık adına fakat sadece Dünya menfaatleri için Müslümanlığın en kutsal yapıtlarını yeryüzünden silmesine seyirci kalıyor. Buna bizim hükümetlerimiz, din adamlarımız, yazarlarımız ve düşünürlerimizde dahil.
İslamın en kutsal değerlerinin ilerde inananların onları putlar yerine koyup tapınmasını önlemek için yok edilmesi mazereti bir çocuğu ilerde kötülükler yapacağı varsayımı ile öldürmeye benziyor.
Dünyadaki Müslümanlar tarihlerinin en güzel ve değerli hazinelerini ebediyen yok eden buldozerlerin sesine kulaklarını tıkamış sessizce izlerken bu konuda cılız seslerini duyurmak isteyenler cahillerin ilgisizliği ve diğerlerin menfaatleri nedeniyle pek ilgi görmüyor.
Yatırımcılar ve dinciler Mekkenin tarihini siliyor başlığı altında bir yazı yazan Laith Abou-Ragheb, Sami Angawi, isimli İslam mimarisi eksperinin 1400 yıllık yapıların yıkılarak her sene hacca gelen hacılardan en zenginlerinin kalacakları lüks konut ve otellerin yapıldığını söylüyor.
Şu ana kadar dokunulmadan kalan 1400 yıllık bir kaç eser ise ne kadar önemli olursa olsun harabe halinde kapalı örtüler altında ilk fırsatta yıkılacağı anı beklemekte. Diğerleri ise kraliyet ailesinin emri ve dini otoritelerin fetvası ile yıkılmış ya bir otopark yada yüksek bir binanın altında kalmış, buna mezarlarda dahil.
Türkiye hükümeti 2002 yılının Ocak ayında Saudi Arabistanın Mekkedeki Osmanlı al-Ajyad kalesini yıktığı takdirde bunun bir kültürel soykırım olacağını ilan etti. Bu olay aynen diğerleri gibi Dünya İslam aleminden hiçbir tepki görmezken bizlere her fırsatta kültür dersi veren batı dünyasının bilgelerinden bile hiçbir tepki gelmedi. Şimdi Mekkeyi 1780′den beri din düşmanlarından koruyan o muhteşem kalenin yerine yatırımcılarına ve onların çocuklarına senelerce milyarlarca rant getirecek yine başka bir muhteşemlikte ultra lüks bir rezidans otel süslüyor ismide Zem Zem Tower.
İslam işleri bakanı Saleh al-Shaikh basına Suudi Arabistanın hükümranlık hakları gereği istediğini yapmakta hür olduğunu, kimsenin bu konuda konuşma hakkı olmadığını zaten yapılacak binaların hac yapmak için gelecek bütün Müslümanlara hizmet vereceğini söyledi.
İkinci Abdülhamidin Mekkede, fakir hacılara hizmet amacıyla misafirhane olarak inşa ettirdiği, II. Meşrutiyetin hemen ardından da askeri garnizona çevrilen Cervel Kışlasıda Suudi yönetimi tarafından otoparka dönüştürüldü.Asaf Paşanın 1897 yılında tamamladığı Cervel Kışlası geçtiğimiz yıllarda yıkıldı. Sanat tarihçilerinin, Suudi Arabistan hükümetinin daha önce yıktığı Ecyad Kalesiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğuundan Mekkede arta kalan en son eserlerinden biri olan kışlanın araziside otopark olarak kullanılmaya başlandı. Cervelden geriye ise Osmanlının en önemli eserlerinden biri olduğunu hatırlatan sadece bir duvar var.
İkinci Abdulhamit bununlada kalmayarak sanki Suudlerin ne yapacağı içine doğmuş gibi Mekke ve Medinedeki bütün tarihi eserlerin fotoğraflanmasını emretmiş.
Suudiler tarihe o kadarda yüz çevirmemiş, Hazreti Haticenin yaşadığı evi bile yıktıkları halde herhalde onları bu güzel günlere getiren Osmanlılara karşı kendilerini ayaklandıran İngiliz casusu Lawrencein kaldığı evi müze haline getirmişler.
Krallık ailesi ulemanında desteği ile para ve din adına bütün bunları yaparken İbrahim peygamberin Haceri çocuğuyla yalnız bıraktığı ve onun çaresizce su aradığı ve sonunda Zemzemîn bulunduğu Safaa ve Marwah tepelerini bile düzleyerek eski Kral Khaled. Için bir saray yaptırmaktan çekinmedi. Hacıların burada bu olayı temsilen bu iki tepe arasında gidip gelmeleri gerektiği halde. Hiç bir ülkeden hiçbir dini otoriteden kralın milyarlarına, petrolerine ve Hac turizmi rantına karşı gelmek cesaretini gösterende hiç çıkmadı. Bütün bunlardan dahada cesaretlenen Suudiler şimdide gözlerini Peygamberimizin kutsal mezarına dikti ve bekliyor. Allahın Peygamberinin Allahın mesajlarını aldığı evi bile yok ettikleri halde bu bile kimseyi rahatsız etmiyor. Eğer bunu Hıristiyanlar yapsaydı Dünyada katliamlar savaşlar olur ortalık kan gölüne dönerdi. Evin olduğu yere bir kütüphane yapılmış ve hiç olmazsa nered olduğu belli öbür yokedilenlerin neler olduğunu ve nerelerde olduklarını artık hiç kimse bilmiyor.
Suudilerin 1926′da Ravza-i Mutahhareyi yıkma teşebbüsüne karşı Mustafa Kemal imzasıyla verilen bir nota ortaya çıkmış. Büyük elçi Hüsnü Koralın 1982 yılında Dışişleri evrakı arasından aldığı ve Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaşa gösterdiği bir belge var.
Suudilerin Vahhabiliğin gereği olarak bütün türbe ve mezarları yokettikleri, sıranın Ravza-i Mutahharaya geldiği bu dönemde Mustafa Kemal, kendi imzasıyla gönderdiği bir notayla, Ravza-i Mutahharenin taşına el sürmeleri halinde Türk devleti olarak gereken hasmane tavrı göstereceklerini bildirerek, Ravza-i Mutahharenin yıkılmasını engellemiş. Kamuoyunun bilmesi gereken bu belgede yayınlanamadan birilerinin talimatıyla dışişlerinin gizli evrakı arasına konmuş. Atatürkün bu tavrı karşısında Suudiler daha o zaman yıkmak istedikleri Peygamber Efendimizin (s.a.s.) mezarını yıkamamışlar. Osmanlı Kabeye olan saygısından geçmişten gelen herşeyi koruduğu gibi onları gölgede bırakabilecek hiçbirşey inşa etmemiş.
Suudiler ise bugün orayı İslami bir turizm merkezine çevirerek Kabenin etrafını gökdelenlerle doldurmuş, bir gün bitecek petrolün yerine koyacakları bir kazanç kaynağı haline getirmişler.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından hazırlanan bir raporda, Balkanlarda süregelen savaşlar sonrası tahrip edilen İslam kültürel mirasını korumak için bölgeye gelen Suudi sivil toplum kuruluşlarının (NGO), Osmanlıdan kalma mezarlık, cami ve diğer tarihi eserleri buldozerlerle yıktıklarını belirlemiş.
Bütün bunlara rağmen bizim Arapçılarımız onları büyük bir hayranlıkla taklit ederken, onların bütün Müslümanların dini duygularını hiçe sayarak İslamiyetin en önemli yapıtlarını vede Osmanlının tarihe bıraktığı bütün mirasları güçlerinin yettiği her yerde yok etmelerini hiç ama hiç umursamıyor.