[img]http://img408.imageshack.us/img408/7237/h0ur5.jpg[/img]
Yıl 2007 değil, 1919...
Yabancıya toprak ve mülk satmayın!..
Yabancıların toprak almasında her türlü engelin ortadan kalkması, sağlıklı bir mali sistemin kurulması ve yol veya köprülere yatırılan sermayenin güven altına alınabilmesi için verilen güvenceler, ardından büyük sonuçlar getirecek olan diplomatik başarılardır. Önümüzde işlenmemiş ve zengin bir toprak bulunmaktadır. Batı sanayisi bu toprağa nüfuz etmeli ve ona sahip olmalıdır.
Times Gazetesi (12 Şubat 1856)
Times Gazetesinin bu yazısından 63 yıl sonra 1919da, İstanbulda toprağı ve binası olan vatandaşların bir kısmı mülklerini yabancılara satmaya başladı.. Bu satışları durdurmayan İstanbul Hükümetinin amacı, bütçe açığını kapatmak idi!..
Mümkünse alalım...
Özellikle Akşam Gazetesi İstanbul halkına çağrıda bulunarak, yabancıların bir manevrası ile karşı karşıya bulunduğumuzu ve yabancıya toprak satmanın ülkenin bir parçasını satmak olduğunu söyledi:
Toprak ve mülk satmayınız. Bugün vergisini veremediğimiz toprak, yarın bize bir servet getirecektir. Satmayalım, mümkünse alalım.
Son istatistikler, her gün İstanbulun Müslüman ve Türk halkının yığın yığın emlâk ve arazi satmakta olduğunu göstermektedir. (...) Eğer bunları da elden çıkarırsak, kupkuru nüfus olarak kalacağız. Zaten bizi istemeyenlerin de amacı budur.
Bize şimdi bol bol para veriyorlar ya da verilen parayı fırsat sanıyoruz. Bu manevra karşısında şaşırmayalım. Evini, arsasını, iradını(gelirini) yabancıya satan her Türk, kentinin bir parçasını satıyor demektir.
Mandacılık özlemi
Halide Edip Adıvar, bir yandan işgal karşıtı mitinglerde halkı vatanı savunmaya çağırırken, diğer yandan Amerikan mandasına girmek istiyordu. Mustafa Kemal, Gebze istasyonunda Halide Edip Adıvar ile birlikte...
17 Ocak 1923.
Medenî duruma getirmek (!) için, bu sayı yeterliymiş!
Amerika, Türkiyeye 100 bin asker göndermek istiyor
Halide Edip, Amerika mandasına girmek için Mustafa Kemali iknâ etmeye çalışırken, Amerikalılar da boş durmuyordu. Bir Amerikan yardım heyeti (!), temaslarını sürdürüyordu.
Yardım heyetinin (!) başındaki binbaşı Arnold, Londradan sonra geçtiği Pariste bir açıklama yaptı:
Türkiyeyi medenî duruma getirmek için, 100 bin Amerikalı yeterlidir!.
Ülkemizi himayelerine almayı da -tıpkı Halide Edipin söylediği gibi- insaniyet nâmına kabul buyuracaklardı!:
Amerika, insâniyet duyguları ile Türkiye mandasını kabul edecektir. Rumeli ve Anadolu Türkiyesini medenî hâle getirmek için 100 bin Amerikalı yeterlidir. Bu kuvvet iki yıl içinde koşullar hafifleyinceye kadar asayişi koruyabilir.
(...) Amerikalıların beslediği binlerce Ermeni çocuğu, münakalatı (ulaşımı) koruyan yeterli sayıda yabancı kuvvet bulunmazsa, hiç kuşkusuz açlıktan öleceklerdir.
Halide Edip Amerikalıları korurken, İzmirin işgalinde İngilizlerin Türkleri medenîleştirme projesi (!) adı altında, işkence ve kırım uyguladıklarını söylüyordu: Mister Lloyd Georgeun (Loyd Corc) Türkleri medenîleştireceğiz diye gönderdiği ordu, ne yazık ki medenîleştirmek hareketine böyle başlamıştır. Türk kamuoyunu çığırından çıkaran işte bu ilk İzmir olayıdır.
İstanbul Hükümeti verdiği demeçlerle, yaptığı işbirliği ile ne kadar güçlü görünmeye çalışırsa çalışsın, ulusalcılara karşı çaresizdi.
İhanetin Belgesi
Sivastaki ikinci millî kongrenin toplanmaması için çırpınıp duruyordu. Son bir çare olarak Elazığ Valiliğine yeni atadığı Kurmay Albay Ali Galipi bu kez Sivas vali ve komutanlığına atadı!
Daha önce Sivasa giderek Vali Reşit Paşadan kente ayak basar basmaz Mustafa Kemali tutuklamasını isteyen ama Reşit Paşadan İşte kendisi geliyor, buyurun siz tutuklayın karşılığını alan Albay Ali Galipin silahlı Kürt süvarilerle kongreyi basması isteniyordu.
İş başa düşmüştü! Paşanın yap(a)madığını Albay yapacaktı!..
Harbiye ve İçişleri Bakanlarının (Süleyman Şefik ve Adil Bey) ortak imzasını taşıyan şifreli telgrafta İstanbul Hükümeti baskının ayrıntılarını da bildiriyordu:
Oralardaki Kürtlerden güvenilen 100-150 kadar süvari toplayın. Kendilerine nereye ve niçin gidileceğini söylemeyin. Bölgeden kimseye sezdirmeden ayrılın ve Sivasa hiç kimseye fark ettirmeden girin. Vali ve komutanlığı hemen ele alın. Oradaki jandarma ve asker sayısı az olmakla birlikte iyi yönetecek olursanız, karşınızda başka bir kuvvet bulunmayacaktır. Böylece derhal egemenliğinizi kurup toplantılara meydan vermeyerek, orada bulunanları hemen tutuklayıp, muhafızlı olarak İstanbula gönderin.
Bu gizli telgraf, İrade-i Milliye Gazetesinde İhanetin Belgesi başlığı ile yayınlandı.
Sivasta Milli Kongre toplandı..
Millet artık uyanmıştır
Tüm milli güçleri birleştirme ve Türkiyeyi işgalden kurtarmaya yönelik ikinci ulusal direniş kongresi 4 Eylül 1919da Sivasta toplandı.
Kongre başkanlığına seçilen Mustafa Kemal, açış konuşmasında Artık milletin uyandığını söylüyordu ama, milletin tam olarak uyandığı söylenemezdi. Kongre delegelerinin pek çoğu Padişaha kongre adına bir telgraf çekilmesini, Kongrenin İttihatçılıkla ilgisi olmadığına ilişkin yemin edilmesini istiyordu.
Hıristiyanlar, Ermeniler ve Pontusçuların kirli emellerine değinen Mustafa Kemal uzun konuşmasında önemli noktalara tek tek işaret etti.
Ülkemizdeki Hıristiyanlar azıtmıştı:
İtilaf devletlerinden kuvvet alan ülkemizdeki Hıristiyanlar, milletimizin onuruna dokunan çılgınca davranışlara girişti. Batı Anadoluda İslâmın harim-i ismetine (namusuna) tecavüz eden Yunan zalimleri, İtilaf devletlerinin hoşgörür gözleri önünde canavarca facialar yaptılar.
Ermeniler katliama başlamıştı:
Doğuda Ermeniler, Kızılırmaka kadar genişleme hazırlıklarına giriştiler. Şimdiden sınırlarımıza kadar dayanıp, toptan öldürüp yok etme politikasını gütmeye başladılar.
Pontus Krallığı canlandırılmak isteniyordu:
Karadeniz kıyılarımızda, Pontus Krallığı hayalinin gerçekleşmesine bile çalışıldı. Adana, Ankara, Maraş, Konya yakınlarına kadar gelen işgalciler Antalyaya da girdiler. Trakya da işgal bölgesi içine alındı.
Hükümet her şeye katlanıyor ve susuyordu:
Saltanat tahtının yeri ve halifeliğin merkezi olan İstanbul ise, padişah saraylarının içine kadar sokulan boğucu bir işgal havası içinde, yabancı tekeline ve baskısına yenik düştü. Bütün bu haksız saldırılara karşı İstanbuldaki hükümet, belki tarihte bir benzeri daha görülmemiş bir katlanma ile sustu. Her zaman güçsüz ve kararsız kaldı. İşte bu durumlar, milletimizi silkinip uyanmaya sürükledi.
Cansız bir ülke, kansız bir millet görüntüsü sergileniyordu:
Artık milletimiz çok güzel anladı ki, itilaf devletleri bu ülkede, kutsal varlıklarına ve milli kaderine sahip çıkacak bir gücün, bir isteğin (iradenin) olmadığına iyice hükmederek akıllarına geleni yapmışlardır. Ve bu zavallılık yüzündendir ki, cansız bir ülke kansız bir millet neleri hak etmiş sayılabilirse, hepsini hiç çekinmeden uygulamaya koymuşlardır. Buna karşı boyun eğip, teslim olmuş görünmek, tam bir çöküntüden başka bir sonuç vermeyecektir.
Umudu yitirmemek gerekiyordu:
Efendiler! Milletimizin sizler gibi uyanık ve şerefli kimseleri, görünüşün kaygılı karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler. Çünkü onlar bilirler ki, tarih bir milletin varlığını, hakkını hiçbir zaman inkâr edemez.
Hükümet, milletin sesini boğuyordu:
Ülkenin ve milletin kaderine sahip çıkmada güçsüzlükten, miskinlikten başka bir şey gösterememiş olan İstanbul Hükümeti, milletin sesini boğmak, belirlemeye başlayan bağlılıklarını koparmak ve böylece milleti daima yenik göstermek gibi ancak düşmanlarımızın çıkarına işleyen aykırı davranışlarda ancak gücünü gösterebilirdi. Bu durum, milli tarihimizde elbette İstanbul Hükümeti hesabına lekeli bir sayfadır.
Ordu, hükümeti uyarıyordu:
Teşekkür olunur ki, millet ve milli gücün tam dayanağı olan namuskâr ordumuz, merkezi hükümeti uyarmakla bir çok büyük zararı önlemiş oldu. Yine de bu durumun, milli davranışta bir çok gecikmelere ve duraklamalara neden olduğu unutulamaz.
Tükürün ehli salibin(*) o hayasız yüzüne..
Tükürün, onların asla güvenilmez sözüne..
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün, maskeli vicdanına asrın, tükürün..
(*) Haçlının Mehmet Akif Ersoy
Sivas Kongresi sırasında seçilen Heyet-i Temsiliye üyeleri
(4-11 Eylül 1919)
(Soldan sağa: Muzaffer Kılıç, Hüseyin Rauf Orbay, Bekir Sami Kundak,
Mustafa Kemal Atatürk, Ruşen Eşref Ünaydın, Cemal Cahit Toydemir,
Cevat Abbas Gürer)
Mustafa Kemalin askerlikten istifa ettiği gün, yaverleri
Muzaffer Kılıç ve Cevat Abbas Gürerle
(8 Temmuz 1919)