[img]http://www.mudafaaihukuk.com/rte_itiraf.jpg[/img]
TAYYİP ERDOĞAN VE DÜŞÜNDEKİ CUMHURİYET(SİSTEM)
- M.Emin DEĞER -
Emekli Hakim Alb. MSB (E) Başhukuk Müşaviri
Yıl 1992-1993. Turgut Özal Cumhurbaşkanıdır ve İkinci Cumhuriyetçiler’in önünde bir yapay bir rüzgarı körüklenmektedir. Özal ve peşindekiler Kemalizm’in ve cumhuriyeti ve değişimi tartışırlar. İkinci Cumhuriyet bu kesimin icadıdır ve Özal sonrası yok olmuştur. O günlerde İkinci Cumhuriyet’le ilgili söyleşilerin bir bölümü derlenmiş olup, cumhuriyet karşıtlarından kimilerinin görüşleri de belgelenmiştir. O tarihte Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan’la ikinci cumhuriyet üzerine yapılan söyleşiden aktaracağımız aşağıdaki bölümler, Erdoğan’ın Kemalizm, Cumhuriyet, din, Kürtlük vb içinde bulunduğu dönem ve gelecekle ilgili düşünce ve hedefinin belgeleri olup günümüze ışık tutacaktır. Böylece Tayyip Bey’in hedefindeki plan ve programlarla kimi uygulamaları, düşündüğü sistemi hakkında düşünce jimnastiği yapacağız. Tayyip Bey’i okurken o tarihte düşüncelerini gizleme gereğini duymadığını göreceksiniz. Bugün de o günlerdeki düşünü hayra yormaya çalışıyor. Başarısı için dua edenleri çok mu dersiniz. Örneğin Gülen Hoca!
Okuyacak, laik cumhuriyetin gelecekteki seyrini düşüneceksiniz.
* * *
[img]http://www.mudafaaihukuk.com/RTE.jpg[/img]
TAYYİP BEY’in DÜŞÜNDEKİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Tayyip Bey der ki: (*)
“Türkiye Cumhuriyeti’nin 70 yıllık tarihine çok kestirme bir biçimde, kuşbakışı baktığımızda rejimin yüz aklığı ile çıktığını söyleyemeyiz.”
“Rejimi kuran militarist ve sivil bürokrasi, demokrasi ve cumhuriyet kavramlarını kendi egemenliklerini ve dayatmaların halka kabul ettirmek için aracı olarak kullanmıştır’”
“Halk her zaman gariban zavallı eğitilmeye muhtaç yaratıklardır. Ve, onları “adam emek” için uygulanacak her yöntem meşru görülmüştür. Onlar için demokrasi bazen amaç bazen araçtır.” “Bize göre demokrasi ancak araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde araçtır. Yani demokrasi ile düzenler gelir, düzenler gider.. Ve bu noktada demokrasiyi halkın iradesinin tecellisi şeklinde tanımlayabiliriz.”
HALK İRADESİNİN TECELLİSİ
“Halka rağmen iktidar olunamaz.... Eğer halk totaliter rejimi istiyorsa buna saygı duymalıyız. Ama rejim geldi ve halk bundan memnun değil, bunu değiştirecek olan yine halktır.”¼. “Yine halk, rejimlerin hiçbiri halka rağmen orada duramaz.”
“HUKUK HALKA SORULMADAN BİR YERLERDEN AKTARILMIŞ...”
“70 yıllık Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur....Hukuk, halka sorulmadan bir yerlerden aktarılmış ve zorla halka dikte ettirilmiştir. Çağdaşlık –anlayışı, ahlak anlayışı vs.- Hatta Türkiye, din konusunda da aynı anlayışı seçmiş; kendine din olarak “Kemalizm’i” almış ve başkaca hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte etmiştir.”
“Ne yazık ki, Türkiye’nin 70 yıllık tarihi boşa harcanmış bir zamandır.”
“Türkiye Cumhuriyeti 1923’ten bu yana sürekli olarak bir gerileyişin içindedir. “
“Bir diğer sorunumuz, askeri bağımsızlığımızın da tehlikeye girmesi. NATO’nun baskısı elimizi kolumuzu bağlıyor.... Bir diğer sıkıntımız da milli bütünlüğümüzün tehlikede olmasıdır. Bunu şu şekilde açayım; resmi ideoloji ırkçı bir kişilik taşıyor, bu yapısıyla da milli bütünlüğü koruması mümkün değildir. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. ‘Türkiye Türklerindir’ gibi tezler yanlıştır. Türkiye Türkiye’de yaşayan herkesindir. BİR İNANÇ BİRLİKTELİĞİ bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir.
Peki bu nasıl sağlanacak derseniz,yanıtı açık:
“ONUN KARARINI HALK VERECEK”
“Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir. Eyaletler içinde bir sistem olabilir diyorum.”
Soru: “Bağımsız bir devlet olarak tasarlayamam mı diyorsunuz?”
“Tasarlayamam, çünkü bu coğrafyanın mücadelesini veren yalnız Kürtler olmamıştır ki.”¼ “Ümmet kavramı içinde düşünmüyorum ki, İslami devlet planı içinde düşünüyorum. “ADİL DÜZEN” diye tanımladığım bir devlet çerçevesinde ele alıyoruz. Ümmetin içinde zaten Hıristiyan’ın, Yahudi’nin olması söz konusu değil.. Ama bu ümmet, Hıristiyan’la da Yahudi’yle de kendi HUKUKLARINI belirleyerek yaşayabilir.”
“Gelinen bu noktada; Türkiye tam bir kaosla karşı karşıya. Rejim tıkanmıştır. Çürümüştür, etrafa rahatsız edici kokular salmaktadır. Kimsenin rejime güveni kalmamıştır.”
“Türkiye’nin yarınında artık ‘Kemalizm’e’ veya başkaca herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur.Kemalizm’in yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir.... Aradan 70 yıl geçti. Artık, militarist ve sivil bürokrasi ‘devleti biz kurduk, korumak kollamak görevi de bizimdir’ diyemez. Çünkü insanlar böyle bir devleti istemiyor. En önemlisi de bu düşüncelerini açıkça dile getiriyorlar.”
“Bu bağlamda Kemalizm’in kendini yeniden üretmesi söz konusu değildir. 2000’li yılların dünyasında ve büyük dünya ailesinin bir birimi olan Türkiye’de artık Kemalizm ve Kemalizm benzeri rejimlere , sistemlere yer yoktur."
* * *
Tayyip Bey 1992’de böyle düşünüyormuş. Değiştim diye halka gitti ve halkın oylarıyla seçildi, Cumhuriyetin Başbakanlığına atandı. İki yıl sonra gerçek düşünce ve hedefinde bir değişim olmadığını görüyoruz. Eğer değişimi hedefinize ulaşmak için gerçek düşüncelerinizi gizlemek olarak anlıyorsanız, seçim öncesi geçici olarak değişmiş sayabilirsiniz. Çünkü kimi kez hedefe ulaşmak için takiyye inanç dünyanızda kusur sayılmayacağını düşünürsünüz. Halkı aldatmak mı, onu yapmayan politikacı mı var. Ama İslam demeyin¼.
Tayyip Bey hedefine doğru koşar adım gidiyor. Siz, sizler, bizler ve cumhuriyet için can vereceklerini söyleyenler, lütfen can verme yerine demokratik haklarınızı kullanarak Atatürk’ün bize emanet ettiği cumhuriyete sahip çıkalım, korumak ve yüceltmek için çalışalım.
Bunun için halka gidelim ve halka gerçekleri anlatalım. Çünkü O her adımını halkın içinde ve halka anlatarak attı.
Der ki. “Bireyler düşünür olmadıkça, haklarını anlamış bulunmadıkça, yığınlar istenilen yöne, herkesçe iyi ya da kötü yönlere sürüklenebilirler. Kendini kurtarabilmek için her bireyin ülkenin alınyazısıyla kendisinin ilgilenmesi gerekir.”(**)
Emir büyük yerden! Haydi alanlara, cumhuriyet için cumhuriyet korumak ve yüceltmek için! Unutmayalım, bir başka yurt ve cumhuriyet yok, olmayacak da!
mudafaaihukuk.com
TAYYİP ERDOĞAN VE CUMHURİYET II
Tayyip Bey, birkaç kez programına alıp ertelediği Güneydoğu gezisini gerçekleştirecek. Hoş amedi!. Onun bir programı olmalı ki, Diyarbakır’ı onurlandırmanın gününü erteleyerek onları bekletti. İşte o gün geldi. Tayyip Bey Diyarbakır ziyaretiyle yeni bir taktik adımı atacak gibi, Çünkü ziyaret sıradanlığı aşmanın eşiğinde yapılıyor. İHD’li aydınlarla görüşme mi, Tayyip Bey ara sıra kimileriyle görüşüyor, ama bildiğinden de şaşmıyor. Güneydoğu ve Lozan’ın sürekli tartışıldığı, kimilerine göre, AB yolunun Diyarbakır’dan geçtiği söylemlerini düşünürsek, Tayyip Bey’in düşüncelerini bilmemiz gerektiğine hak verirsiniz Hele Tayyip Bey’in, o yollarda yağmur altında beraber yürüdüğü yol arkadaşlarını ve hedefinin alt yapısını incelemeden bu son gezinin yol haritasını çıkarmayız. Bunun için de onun geçmişe ve günümüze nasıl baktığını, yola kimlerle çıktığını, programına neler aldığını, bilmemiz gerekecektir.
Gerçek şu ki, Tayyip Bey, Lozan Cumhuriyeti’ni benimsemedi benimseyemedi, benimse-yemezdi de. Kendince haklı sayılır. Çünkü onun gündeminde 1923 Cumhuriyeti yok. Dahası 1919-1923 arası flu bir fotoğraf gibi. Kemalizm yok..Kemalizm ona göre bir din!(Haşa) Peki bunlar, bu devletin temel ilkeleri yoksa o boşluğu nasıl ve neyle dolduracaktır. Bu sorunun yanıtını, 1993’te İkinci Cumhuriyet tartışmaları sırasında şu soruya verdiği yanıttan çıkarak arayalım: [i]
SORU:
“Burada zikredilen MİLLİ tanımı, İslam’ın ümmet kavramıyla çelişik gözükmüyor mu?.. Ayrıca bütünlüğünü çalışmaya uğraştığınız bu sınırlar içerisinde siz de söylediniz, değişik etnik yapılar ve dinsel gruplar var. Bunlarız hem ümmet çerçevesinde hem de milli devlet içinde nasıl düşünebiliyorsunuz?”
RTE:
“Ümmet kavramı içinde düşünmüyorum ki, İslam’i devlet planı içinde düşünüyorum. “ADİL DÜZEN” diye tanımladığım bir devlet çerçevesinde ele alıyoruz. Ümmetin içinde zaten Hıristiyan’ın, Yahudi’nin olması söz konusu değil.. Ama bu ümmet, Hıristiyan’la da Yahudi’yle de kendi HUKUKLARINI belirleyerek yaşayabilir.”[ii]
“Gelinen bu noktada; Türkiye tam bir kaosla karşı karşıya. REJİM TIKANMIŞTIR. ÇÜRÜMÜŞTÜR, ETRAFA RAHATSIZ EDİCİ KOKULAR SALMAKTADIR. Kimsenin rejime güveni kalmamıştır.”
“Türkiye’nin yarınında artık ‘Kemalizm’e’ veya başkaca herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur.Kemalizm’in yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir......Aradan 70 yıl geçti. Artık, militarist ve sivil bürokrasi ‘devleti biz kurduk, korumak kollamak görevi de bizimdir’ diyemez. Çünkü insanlar böyle bir devleti istemiyor. En önemlisi de bu düşüncelerini açıkça dile getiriyorlar.”[iii][1]
“Bu bağlamda Kemalizm’in kendini yeniden üretmesi söz konusu değildir. 2000’li yılların dünyasında ve büyük dünya ailesinin bir birimi olan Türkiye’de artık Kemalizm ve Kemalizm benzeri rejimlere , sistemlere yer yoktur."
Ve işte bu adam aydınlarla buluşup Diyarıbakır’a gidecek, Kürt sorununu(!) çözümleyecek öyle mi? Sorun Kürt sorunu mu, Lozan’a dayalı çözüm arama mı? Sorun Kürt sorunu mu, Cumhuriyet’in var oluşunu yadsıyarak yeni yol ve yöntem arama ve bulma mı? Kısaca Cumhuriyet’e bağlılık ve Kemalizm’i kucaklamak mı, reddetmek mi? Var olmak mı yokluğa giden yolda karanlıkta yol aramak mı?
Evet, evet bu söylemiyle Tayyip Bey, Cumhuriyet’e ve onu kurana bağlılığı din olarak niteleyerek, Cumhuriyete ve İslam’a bağlı ve inançlı kişileri dinsizlikle, dahası zındıklıkla itham ederken ve Lozan’ı yok sayıp Güneydoğu sorunun Kürt sorunu olarak algılayan yetkiliye neyi ve nasıl emanet ettiğimizi biliyor muyuz?
TAYYİP BEY’E SORULAR VE İLGİNÇ YANITLARI:
Soru: Milli bütünlüğümüzün korunmasından söz ettiniz. Bu değişim süreci içersinde eğer, ülke içinde yaşayan bazı grup insanlar milli yapı içersinde kalmak istemezlerse ne olacak?
RTE: Onun kararını halk verecek.
Soru: Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler.
RTE: Bu durumda belki Osmanlı Eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir. (Diyarbakır’a gidiyor ya işe yarar!/notum ED)
Soru:Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak isterlerse …
RTE: Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma kudreti varsa kurar. Ama kudreti yoksa…
Soru: Buna hakkı var mıdır? Kudreti olmayabilir…
RTE: Bu hakkı kimden isteyeceği önemlidir.
Soru: Hak istenmez. O hak meşrudur ya da değildir. Burada sorulan o; meşru mudur?
RTE: Coğrafi bütünlük içersinde evet, ama coğrafi ayrılık içersinde hayır.
Soru: Coğrafi bütünlükten kastınız misak-ı milli sınırları mı?
RTE: Ona orda hudut tayin edemem.
Soru: O zaman bu hak da meşru değildir diyorsunuz…
RTE: Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum.
Soru: Ama bağımsız bir devlet olarak tasarlayamam diyorsunuz.
RTE: Tasarlayamam çünkü bu coğrafyanın mücadelesini veren sadece Kürtler olmamıştır ki!
Soru: Ama o coğrafyada yaşayan insanların böyle bir talebi olduğunda.. “Biz kendi kimliğimizle, bayrağımızla, Kazakistan, Özbekistan gibi bir ülke olmak istiyoruz” derlerse, siz bu hakkı meşru bulur musunuz; bunu öğrenmek istiyorum!
RTE: Onu meşru olarak görmüyorum.
TAYYİP BEY VE CUMHURİYET
Tayyip Bey, aydınlarla görüşürken, Güneydoğu sorununu Kürt sorunu olarak anmış öyle nitelemiş! Ve o mantık yukarda sergilenen sorulu yanıtlı konuşmanın mantığına uygun değil mi? 1993 yılında İkinci Cumhuriyet tartışmaları sırasında yapılmış bu konuşma Tayyip Bey’in değişmeyeceğini göstermiyor mu? Görülüyor ki, Tayip Bey, yönetim sorumluluğunu, geçici asıl hedefe giden yolda araç olarak görüyor. Tayyip Bey o söyleşide “Biz Türkiyeliler” deyimini kullanıyor. Türk kavramını ağzına almayı hedefine giden yolda engel olarak gördüğü izlenimini yaratıyor.
TV’de İnsan Hakları Kurulu’nun raporu üzerinde konuşan bir yetkili, “İsteğimiz sorunumuzu, yani Kürtler’in özerkliğini demokratik bir sistem içinde tartışmaktır. Bu nedenle Başbakana bu istemimizi sunacağız” demişti. Aydınlar toplantısı ve Tayyip Bey’in sözleri onun özünde değişiklik olmadığını, hedefinin 1923 Cumhuriyeti ve onu reddetmek olduğu anlaşılmıyor mu?
Aşağıya Tayyip Bey’in özde cumhuriyete ve devrim hareketlerine bakış açısının belgesi olan 1993 konuşmasının son bölümünü sunarak, yalnız Güneydoğu sorununu değil Cumhuriyet’i kime ve nasıl bir dünya görüşüne emanet ettiğimizi görüp düşünelim diyorum. İşte Tayyip Bey’in değişmeyen dünya görüşü ve Cumhuriyetimiz’e bakışı!
“Sormak isteğiniz şeyi anlıyorum. Sorununuza öncelikle tarafsız biri olarak hatta teknik bir anlayışla yaklaşmak istiyorum. Sorunuzun, ikinci kısmında insanların benimsedikleri hukuk anlayışını terk etme gibi bir şansları var mı diyorsunuz? Bu soruya olumsuz cevap vermek var mı diyorsanız? Bu soruya olumsuz cevap vermek (garipsediğimi söyleyerek belirtmeliyim ki sizin sorunuzun içinde kendi cevabımızın bu yönde olduğuna dair şeyler seziyorum) her şeyden önce insanı bir varlık olarak tanımadığımızı ya da günümüz Türkiyelilerini hafife aldığımızı gösterir. İnsanların benimsedikleri bir şeyi hafife aldığımızı gösterir. O zaman yukarıda sözünü ettiğimiz değişimin hiçbir anlamı kalmaz. Eğer bugünün Türkiye’sinde yaşayan sözüm ona laikliği benimsemiş insanların, bu anlayışı terk edip, İslami bir anlayışa ve hukuka geçmemiz mümkün müdür diye sormak istiyorsanız, öncelikle şunu hatırlatmak isterim.Bu insanların atalarının 100 yıl önce hangi hukuk sisteminde yaşıyorlardı.? Bu günkü hukuk sistemini, hangi yöntemlerle gerçekleştirildi..Bundan 30 yıl önce halkın İslam’a ilgisi ne kadardı, bugün hangi seviyede? Biz inanıyoruz ki Türkiye’de inananların hemen tamamı erek varlık olarak fıtratları ereği, gerekse üzerinde yaşadıkları coğrafya ve tarihi misyon gereği zaten Müslüman’dırlar. Ancak bu özeliklerini ortaya koymaları engellenmiştir. Cebri yollarla bastırılmıştır. Eğer insanların beyinlerindeki ipotekleri kaldırsak onlar kendiliğinden İslam’ı seçecektir. Çünkü özlerinde inanç vardır.”
“Biz Türkiyelilere ve insanlığa diyoruz ki, bu konuda gerek teorik gerekse performanslarımız sayılmayacak kadar çoktur. Uzun sayılacak bir süredir Müslümanlar fetret devri yaşamışlardı. Bu nedenle Müslümanlar inançlarını, düşüncelerini cağın diline uygun bir söylemle ve çağdaş bir insanın algılayabileceği bir biçimde ortaya koyamamışlardır. Buna belki de iç fetretten daha çok dış dayatmalar, tuzaklar, hileler etkili olmuştur. Burada sırf Müslümanlara reva görülenleri hatırlatmak yeterlidir. İstiklal Mahkemeleri vasıtası ile kurulan dar ağaçlarında kimlerin ve hangi suçlamayla idam edildiğini nasıl izah edecekler? Tevhid-i Tedrisat Kanunu nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak içindi. Harf inkılabı vasıtasıyla bir ülkenin tamamının bir anda sıfır okur yazar seviyesine seviyesine indirgenmesi kimlere yaramıştır?”
“Bir fazilet rejimi olarak takdim edilen demokrasinin ana özelliği çoğunluğu elde etmektir.Yani %51, %49’a tahakküm eder. Oysa bize göre % 99’u n,%1 üzerinde dahi tahakküm kurma hakkı yoktur.Bir ferdin dahi bir ülke menfaati için hakları elinden alınamaz. Bizim geçmişimiz bunun referansları ile doludur.”
TAYYİP BEY’E BU TOPRAĞIN İNSANI OLARAK SESLENİYORUZ:
Üzerinde yaşama hakkına sahip olduğumuz bu toprakların, şehit kanıyla yoğrulduğunu ve her karış toprağının düşman kanıyla sulanmadan terk edilemeyeceğini; Başkomutan’ın sonsuza akan her dakikada belleğimize kazıdığı emri anımsayarak konuşun. Dileğimiz, bu toprağa göz dikenlere, bu bedeli ödeyecek hiçbir değer bulunmadığı, AB’nin yolunun Ankara’dan ve şehitliklerden geçtiğini, gerçeğini anlamak istemeyenlere anlatılmasıdır.
Tayyip Bey’in Cumhuriyet anlayışıyla Cumhuriyet’in dayandığı temellerin çelişkisini gündeme alalım unutmayalım, gündeme alalım ki, yarın geç olmasın!
Cumhuriyet hangi ortamda ve hangi koşullarda doğmuşsa, bir başka deyimle kökleri hangi sosyal ve siyasal olaylara, emeklere dayanıyorsa, gelişmesi ve varlığını sürdürmesi onların sistem içinde geliştirilmesine bağlıdır. Bunu Tayyip Bey’e söyleyecek dil yok mu dersiniz.
Devrimleri zulüm, Cumhuriyet’in 80 yılını fetret devri olarak nitelemenin cumhuriyet karşıtlığı olduğunu bu nedenle bulunduğu makamı suç öğesi olarak kullanmayacağını bilmediği söylenemez. Hiçbir sorumlu halka ve rejime hizmet için seçildiğini unutmamalıdır.
mudafaaihukuk.com