Tehlike çanları Türkiye için çalıyor “BÜYÜK ABİ” EMRETTİ….

Re: Tehlike çanları Türkiye için çalıyor “BÜYÜK ABİ” EMRETTİ….

İletigönderen Başkomutan » Sal Eyl 06, 2011 18:15

“BÜYÜK ABİ” EMRETTİ….(28)

Somali, İsrail ve gizlenen gerçek gündem. Füze kalkanları…

Gazete haberlerine göz attınız mı? Küçük puntolarla vermişler bu haberi…

Türk milleti Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun mangalda kül bırakmayan söylemlerinin ardından, BM’nin İsrail’i aklayan kararı ile uğraşa dursun, ABD tarafından NATO’ya tahsis edilen erken uyarı radarının Türkiye’de konuşlandırılmasının öngörüldüğü Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal tarafından açıklanmıştır.

FÜZE KALKANI, bir ABD projesidir. Bu proje Amerika’ya yönelik olası saldırıların tespitini ve imhasını öngörmektedir. Radarların ardından füze kalkanlarının, Amerikan çıkarları için Türk vatanına yerleştirilmesi de uzak bir olasılık değildir. Bu arada Gazze’ye uygulanan ambargo için Adalet Divanı’na baş vurulacağını açıklayan Sn. Davutoğlu’nun Surriye’ye uygulanacak olan ambargoyu desteklemesi ise, garabetin ta kendisidir.

Çoğumuzun unuttuğu, hatta hiç bilmediği, belki yaşı altmışın üstünde olan bazılarının severek dinlediği sevgili Banu Avar‘ın dikkatinden kaçmayan bir tango, Celal İnce’nin birilerinin siparişi üzerine bestelediği tango, tozlu raflardan indirilerek, müzik kanal kanallarının “TOP ON” listelerinin ilk sırasına yerleştirilip, Türk milletine şırınga edilecektir.


AMERİKA , SANA CANIM FEDA !

Şimdilik kaydıyla bu konuyu burada noktalayarak “Büyük Abi”nin ana ve esas emrine dönelim. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin etkisizleştirilmesi… “Büyük Abi”nin bu emri, özellikle 5 Kasım 2007′de başlayan bir süreçle birlikte, şiddetini artırarak bazıları tarafından “Başüstüne” denilerek gündeme getirilmiştir.


Senaryosu “Büyük Abi” tarafından yazılan, İsrail’in üzerinde oynamalar yaptığı, iktidarın ise prodüksiyonunu yüklendiği, “Son Tango” filminde Türk milleti, son derece tehlikeli ve ölümcül sahnelerde, figüran olarak oynatılmak istenmektedir.

Dünyanın hiç bir yerinde geçerli olmayan bir kavram, ordu-millet kavramı sadece Türkiye’de geçerlidir. Ordu, Türk milleti için “Peygamber Ocağı“dır. Ve en önemlisi Türk ordusu ulus devletin en önemli koruyucusudur.

Yazılarımda sık, sık kullandığım bir ifadeyi gene sizinle paylaşmak istiyorum.

“1920- 1938 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkler tarafından, Türk budunu için yönetilen tam bağımsız bir devlettir.”

Bu süreç içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, tam anlamıyla Türk’ün ordusudur.

10 Kasım 1938′de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün HAKK’a yürümesiyle birlikte Kemalist Devrim ve bu devrimlere bağlı olarak yürütülen anti-emperyalist direniş ötelenmiş, Türk’ün son yurdu Anadolu’da bir kırılma başlamıştır. Bu kırılma Türk milletine daha çok batılaşma olarak yutturulmuş, milli tarihin üzerine kara bir çizgi çekilmiştir.


Atatürk’ün bizzat kaleme aldığı “Medeni Bilgiler” ve “Türk Tarihi” raflara kaldırılmış, bu eğitim sisteminin yerine 27 Aralık 1949′da ABD ile imzalanan antlaşma gereği, sadece adı “MİLLİ” olan, ezbere dayanan çala, kalem yazılmış kitapların oluşturduğu bir eğitim sistemine mahkum edilmiştir.

1946 yılında 16 Türk subayı Amerika’ya eğitim için (!) gönderilmiştir. 1946′dan itibaren ise çok sayıda Türk askeri, Birleşik Devletler Askeri Akademisi’ne (United Satates Military Academy) ve benzeri kurslara Türk hükümetleri tarafından gönderilmeye devam edilmiştir. Ancak ABD’ye gönderilen bu subaylarımızın tamamı, Amerka’nın çıkarları için eğitilmelerine rağmen, “Büyük Abi“‘ye teslim olmamışlardır. Türk ordusunun bir subayı olduklarını hiç unutmamışlar ve emperyalizme karşı, ulus devletlerini koruyacak bir güç olarak, görevlerine devam etmişlerdir.

Tam bu noktada NATO bağlantılı bir suikastte şehit olan Eşref Bitlis Paşa‘yı ve mensup oldukları ordunun ve Türk milletinin şerefini ve onurunu kurtarmak adına intihar eden, şehit olan tüm subay ve komutanlarımızı rahmet ve saygıyla anıyorum. Işıklar içinde yatsınlar.

12 Mart 1947′de Truman Doktrini imzalayan Türkiye,”Büyük Abi“nin koynuna girerek, ezilmeyi göze almıştır. 1949 yılında ise Türkiye Avrupa Konseyi’ne üye olarak kabul edilmiştir. Aslında ekonomik ve siyasi bir birliktelik oluşturmayan ve insan hakları, demokrasi konusunda çalışmalar yürüten, bu Konsey’in AB ile bir ilgisi yoktur. Bu Konsey, AB’nin peşrevi, sahneye çıkışının akordu bozuk melodisidir.

Türk, özellikle Antalya halkına allanıp, pullanıp yutturulan, seçim afişlerinde “Avrupa Başkanı” diye lanse edilen, AKP Antalya Milletvekili Mevlut Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Birliği’nin dönem başkanıdır.

Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne üye olması, sermaye sınıfının daha çok ilgisini çekmiş, Batı ile ilişkiler bu dönem itibariyle daha da güç kazanmıştır.

4 Nisan 1949′da Kuzey Atlantik Paktı’nın (NATO) kuruluşu ABD’de açıklanmıştır. NATO’nun ilk hedefi, Amerika’yı olası bir savaş ve/veya Sovyetlerden gelecek bir saldırıya karşı korumaktır. Bu amaç için de diğer ülkeler ve milletler elbette kullanılacaktır. 1949 yılında Nato’nun bütçesinin ABD temsilciler Meclisi’ne sunuluşu sırasında, sunumu yapan yapan General şunları söylemiştir.

“……Düşmanı can evinden vuracak üsler, düşman topraklarına en yakın bölgelerde olmalıdır.”

Zamanın Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, İngiltere Dışişleri Bakanı Bewin’e ittifaka dahil olmadıklarını ifade etmiş, fakat bu istek İngiltere tarafından kabul görmemiştir. Daha sonra Necmettin Sadak ABD’ye geçerek, ABD Dışişleri Bakanı Acheson’a 12 Nisan 1949′da, Türkiye’nin NATO’ya kabulü konusundaki isteklerini dile getirmiştir.

Zamanın Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak Washington’da düzenlenen bir basın toplantısında, “Türkiye’nin Kuzey Atlantik Paktı’na (NATO) dayanan bir müdafaa sistemine dahil olmak istediklerini” açıklamıştır.

Türkiye’nin NATO’ya resmi ve yazılı müracaatı ise 14 Mayıs 1950 seçimlerinden tam dört gün önce 11 mAyıs 1950′de yapılmıştır.

Bu noktada rahmetli gazeteci ve İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in kitabından alınmış bir anıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Celal Bayar, 14 Mayıs seçimlerinden önce Pembe Köşk’te İsmet İnönü’yü ziyaret etmiştir. Memleket meseleri üzerinde konuşulurken, Bayar İnönü’ye “Neden NATO’ya girmediniz” diye sormuştur. İnönü’nün cevabı kısa ve nettir. “Aldılar da mı girmedik?”

Yorum yok.

Türkiye NATO’ya Kore’de boş yere akıtılan Mehmetçiğin kanı ile imzalanan 1951′deki protokolün ardından, 1952 yılında girmiştir.

Evet, hatırlattığınız iyi oldu. Yazımızın konusu aslında Türk ordusuna yapılan saldırılar ve sivileştirme, hatta ortadan yok etme harekatıdır. Ancak dünü anlamadan, Türk ordusunun bugün içinde durumu anlamamız da mümkün görünmemektedir.

Günümüz “Büyük Abi”nin emirlerinin kayıtsız, şartsız yerine getirildiği alaca karanlık günlerdir. Aramızda kontenjan sayısı hızla yükselen hainler ve hatta casuslar da vardır. Tüm bu ahval ve şeraite rağmen, güneş aha şurada, şu tepenin ardında doğmak ve sürekli Türkiye’yi aydınlatmak için Türk ulusunun işaretini beklemektedir.

Ve güneş, Atatürk’ün devrimleri, Mustafa Kemal’in “Ya İstiklal- Ya Ölüm” şiarının ışığı, Türk ordusu ile birlikte “İç Tüzük’teki 35. Madde kaldırılmalı” diyenlerin inadına, bu karanlık günleri aydınlatmak için, bir kez ufuktan doğacaktır.

Ulus devleti yıkmak için Türk ordusu üzerinde oyunları irdelemeye devam edeceğiz. Hani bir marş vardır dilimizden hiç düşmeyen, Ata’nın da çok sevdiği bir marş….

DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ, YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR…

Yürüyeceğiz, yürüyeceğiz arkadaşlar!…. Güneş ufuktan bir gün doğar…


Figen ÖZEN
04 Eylül 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Tehlike çanları Türkiye için çalıyor “BÜYÜK ABİ” EMRETTİ….

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Kas 14, 2011 14:53

"SENİ İSTİYORUM!" "BÜYÜK ABİ" Emretti! (39)

"I Want to You!" Seni İstiyorum! Bu tümceyi hepimiz biliriz. Bir çok Hollywood filimlerinde Sam Amca'nın bir fotoğrafı çıkar karşımıza..

Sam Amca işaret parmağını ileri doğru uzatarak, Amerikalı gençlere seslenmektedir. "I Want to You"

Ve bir çok Amerikalı genç koşar bu çağrıya... Siyahı, beyazı, çekik gözlüsü, kızılderilisi, Hong Konglusu, Wietnamlısı, Libyalısı, Hintli ve Pakistanlısı... Hatta Türk'ü...

Bu gençler çıkarlarını savunmak için yemin ettikleri Amerika için, orduya yazılmak adına seferber olurlar. Onlar etnik kökenleri ne olursa olsun, Amerikalıdırlar.

Giderler savaşırlar. Wietnam'da, Kore'de, Afganistan'da, Irak'ta, ABD'nin yayılmacı siyasetinin birer robotu olurlar. Ölüm robotu... Ölmeye, öldürmeye, işkenceye, tecavüze kotlanmıştır onlar. Küresel çetelerin daha da zengin olması, dünya enerji kaynaklarına sahip olma ihtirası için ölürler ve öldürürler.

Ancak o resimdeki Sam Amca'nın işaret parmağı şimdi Türkiye'yi işaret etmekte ve "Seni İstiyorum Türkiye" demektedir. Bu işaret ediş, bu hedef gösteriş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Hakk'a yürümesi ile başlayan 73 yıllık sürecin, emperyalist işgalin zirve yaptığı son dokuz senenin en açık ifadesidir.

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, ATC (Amerika-Türk Konseyi" nin 30. Yıl toplantısı için gittiği ABD'de ABD Savunma Bakanı Panetta'ya, Amerikalıları mutluluktan göklere çıkaracak bir teklifte bulunmuştur.

"Savunma alanında Afrika, Ortadoğu ve diğer pazarlara ulaşmanızda lojistik merkeziniz olalım."

Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz... Malum, Amerikalılara göre Türkiye'nin en ucuz ihraç malı Mehmetçiktir.

Türkiye, dünyayı damalı bir satranç tahtasına çeviren Amerika'nın kanlı hamlelerinde piyon olmayı kabullenmiştir. Hillary Clinton'un şu sözleri son derece dikkat çekicidir.

" Şimdi Sayın Esad'ın işlediği suçlara Türkiye'den güçlü bir yanıt için bastırmanın ve ABD'nin,Türkiye'nin, Suriyeli sivilleri koruma çabasını destekleyeceği yönünde güvence vermesinin tam zamanı"

Şimdi Hillary'nin bu söylemine eskilerin deyimiyle bir mim koymak gerekmektedir.

Amerika, Türkiye'den Suriye'nin işgali için güvence istemektedir. Bu güvence küresel çetelerin, Yeni Dünya düzeninin Mehmetçiğin kanı ile çizilen ve Türk'ün bir vakitler "Kardeşimiz" dediği Suriye'de canı ile inşa edilmek istenmektedir.

Stratfor Düşünce Kuruluşu'nun Başkanı George Friedman " Türkiye'nin karmaşadan uzak durması değil, karmaşanın bir parçası olması gerekiyor.

... Türkiye'nin bu denklemi çözmesi için ellerini kirletmesi gerekiyor." demektedir.

Karmaşa, küresel çetelerin petrol ve enerji sahalarına sahip olma arzusu ve ihtirasının neden olduğu kaostan başka bir şey değildir. Amerika, İngiliz, Fransız ve Alman yapımı zehirli kimyasallardan oluşan kozmetiklerin kullanıldığı SOROS makyajlı devrim adı verilen feysten, tivitırdan
başlatılan hareketlerle 3. Paylaşım başlatılmak üzeredir.

Obama'nın, Merkel'in, Sarkozy'nin ve hatta Erdoğan'ın diktatör olduğunu görmezden gelenler, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da sahte bahaneler üreterek, diktatör avına çıkmışlardır. ABD'nin yeşil dolarları damarlarına enjekte edilen sahte muhalifler gurubu ne yazık ki sosyal ağları kullanarak halkı sokağa dökmeyi başarmışlardır.

Kan dökülmüş, aynı milletin evlatları birbirini, küresel silah baronlarının ücretsiz dağıttığı silahları kullanarak öldürmüşlerdir.

Bu ülkelerde SOROS devrimleri başarılmış, küresel çeteler "sivil örümcek"i kullanarak diktalarını ilan etmişlerdir.

Irak devşirilmiş, sıra Suriye, İran ve Türkiye'ye gelmiştir.

Bugün Çırağan Sarayı'nda, dün Çankaya'da alay-ı vâlâ ile ağırladığımız Barzani'nin Mısır Tv'de söylediklerini hatırlayalım.

"Kürtlerin dört ülkede, Suriye, Irak, İran ve Türkiye'de işgal edilmiş toprakları vardır. Bu toprakları alarak Büyük Kürdistan'ı kuracağız."

2010 yılının başlarında Suriye'deki Kürtlerin ayaklanma provalarına giriştiği bir gerçektir. Küresel imparatorluğun geleceği için kurulacak kukla Kürdistan için, Suriye bahane edilerek, görünen odur ki Mehmetçiğin kanı kullanacaktır.

Bunun için kullanma süresi henüz dolmayan iktidarın sırtı sıvazlanmakta ve Cumhurbaşkanı Gül ise Dışişleri Bakanı iken Kızılcahamam Kampı'nda yaptığı konuşmada " BOP Türkiye'nin dış politika ilkelerine uygundur.ABD ile birlikte hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine demokrasi ve özgürlük getirmektir." diyerek bu kanlı işbirliğinin şifrelerini kırmaktadır.

BOP'a göre Suriye dört parçaya bölünecektir. bu nedenle Esat'ın mutlaka devrilmesi lazımdır. Sahte muhalifler, Hatay'da kamp kurmuş, asparagas haberlerle ortamdaki ateşi körüklemektedir.

O halde Hristiyan dünyanın, özellikle Evangelist Amerika'nın başlattığı "Kutsal Savaş" veya bilinen söylemiyle Haçlı Seferleri, İslam ülkelerini Müslüman'ın kanını Müslüman'a döktürerek, Ortadoğu'yu İsevileştirme hareketidir.

Pentagon'un Rapor'unda açıkladığına göre, bu bölgede 1.ve

2. sınıf olarak kabul edilen dört ülke vardır. İran, Suriye, Irak ve Türkiye...

Irak ve Saddam "Kimyasal Silahlar" bahane edilerek yok edilmiş ve bölünmüştür.

Demokrasi ve insan özgürlüğü uğruna bir çok evladını feda eden (!) Amerika, şimdi Türkiye'ye seslenmektedir.

SENİ İSTİYORUM! Parmağını Yargı'ya, Genel Kurmay'ın Kozmik Odası'na, eğitime, iç ve dış politikaya, hatta TBMM'ne soka, soka seni istiyorum diye seslenmemektedir Türkiye'ye...

Amerika önce Suriye, daha sonra İran için Mehmet'i istemektedir.

Bir Kurban Bayram'ı arifesinde zengin çocukları için "Bedelli askerlik" müjdesi verilirken, diğer tarafta sadece yoksul, gariban ailelerin çocukları için değil, "Askerlik vatan, namus borcudur." deyip vatan savunmasına koşan tüm yiğitlerin canına kast edilmektedir.

Irak, Suriye, İran ve Türkiye... Haçlı küresel baronların hedefindeki ülkeler.

Sürece seyretmeye devam ettiğin takdirde sıra sana da gelecek canım Türkiyem. Sana da gelecek... NATO'nun, Birleşmiş Milletler ordularının
silahlarının namlusundan İkiz Yasalar ve Koruma Sorumluluğu Yasası fırlatılacak kurşun yerine..

O zaman TBMM'ne Mehmetçiğin Türkiye'nin ne en değerli ne de en ucuz ihraç maddesi olmadığını telgraflar çekeceksin. "Sıfır sorun-ver kurtul" politikasını buruşturup çöpe atacaksın. Dirileceksin ve çareyi tüm ayrılıkları öteleyip bir araya gelerek sen ilan edeceksin.

Çare Milli (Kemalist) Devrim'in yeniden inşasıdır diyeceksin.

Mehmet'i Amerika'ya ve onun işbirlikçilerine kurban etmeyeceksin, ettirmeyeceksin.

Yerli hayvancılığın kurban edildiği ülkemde Angus'suz, Limuzin'siz nice bayramlar dileğiyle...


Figen ÖZEN, 5 Kasım 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Önceki

Şu dizine dön: Figen ÖZEN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x