TİLKİ TİLKİ SAAT KAÇ?

TİLKİ TİLKİ SAAT KAÇ?

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Eki 31, 2016 23:26

TİLKİ TİLKİ SAAT KAÇ?


Saat ayarlarımız değişeli neredeyse iki ay olacak. Yine bir kararnameyle duyuruldu. Televizyon izlemeyen biri olarak bu haberi, ilk önce bilgisayardan öğrendim, sonra haberin gazetelerde bir pul kadarcık alanda yayınlanan, hiç mi hiç önemsenmeyen açıklamasını okudum.

Anadolu Ajansı, 8 Eylül’de bildirmiş: Yaz saati uygulaması yıl boyu sürecek.” Başlıkla bir güzel kandırmışlar duyanı. Kış saati uygulaması diye bir kavram yok ki. Ülkelerin saat ayarları var, saatlerine yaz saati uygulamaları, sonra günü gelince normal saatlerine dönmeleri... Bizde bu önemli değişikliği belli etmeden, adını koymadan duyurmuşlar:

"Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla bütün yurtta 27 Mart 2016 Pazar günü saat 03.00'ten itibaren bir saat ileri alınmak suretiyle başlatılan yaz saati uygulamasının...” diyerek söze girmişler. Neymiş? Günışığından daha fazla yararlanmak amacıyla başlatılmışmış yaz saati uygulaması... Açıklama devam ediyor. Ne olacakmış yaz saati uygulaması? “... yaz saati uygulamasının her yıl, yıl boyu sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.” “Yaz saati uygulaması her yıl yıl boyu sürdürülecek.” Anlatımın karışıklığına bakınız: “Her yıl yıl boyu...”

Şuna açık ve seçik: “Türkiye’nin saat ayarlarını değiştirdik!” diyemiyorlar. İznik saat ayarını Doğu Beyazıt yaptık, size ne, deseler belki gazetecilerden, toplum önderlerinden biri ikisi, satın alınmamış, beyni dumura uğramamış birkaç kişi sormaya kalkacak:

“Ülkemizin saat ayarını neden değiştirdiniz? Bundaki amaç ne? Bunu size yaptıran kim? Dört yıl önce duyurduğunuz saat ayarlarını değiştirme planınızdan o zaman neden vazgeçtiniz de, tam şimdi hiç tartışılmadan, bir emirle, Olağanüstü Hal’de bunu hop diye yürürlüğe soktunuz?”


Bu konu ilk kez gündemdeyken, Mart 2012’de, bu yaz saati uygulamasının tarihçesini, nedenlerini, ülkemizdeki durumu, araştırarak yazmıştım:

“Bu yaz saati uygulamalarının tarihçesini biliyor musunuz?

Ta eski Roma’ya uzanıyormuş bunun başlangıcı. Batı iki yüz elli yıl önce bu konuda düşünmeye başlamış. Avustralyalı bir bilim adamı bunun ilk bilimsel incelemesini yapmış, yazın iki saatlik ileri saat uygulaması önermiş o devirde. Bin sekiz yüzlü yılların sonunda.

Avrupa’da yaz saati uygulamasının öncüleri Almanya, İngiltere olmuş (1916). Sonra diğerleri de uygulamış. Amerika’da da neredeyse aynı yıllarda başlatılmış (1918).

Saat ayarları dünyada tek bir nokta esas kabul edilerek hesaplanır. Merkez, Londra kabul edilir. Oradaki Greenwich’ten geçen meridyene (boylam) sıfır noktası denir. Bu noktanın doğusunda saatler ileri doğru gider. Batısında ise geriye. Ülkemiz, bu noktaya göre iki saat ileridedir. Yani sıfır noktasından iki saat ileride. Bazı ülkelerde ülkenin içinde farklı saat uygulamaları da vardır. Amerika böyledir. Kıt’a devlet olduğu için eyaletlerinde saatler farklı farklıdır.

Bizde Osmanlı’da saatler alaturka denilen bir sistemleydi. Saatler güneşin batışına göre ayarlanıyordu. 1925 yılında alaturka saatten alafranga saate geçildi. 1 Ocak 1926 tarihinden başlayarak yurdumuzda uluslararası saat birimi esas kabul edildi. Takvimde ikilik kaldırıldı. Milâdî takvim kabul edildi. Duvar ve masa takvimlerimizde hâlâ rumî, hicrî diye iki ayrı tarih yazılır durur. O devirde, tarih yazımında 1300’lü yıllar bırakılıp 1900’lu yıllara geçilmiştir. 1341 yılı, 1925 olmuştur. Devrimlerimizi anlatırken bu olay, “Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik” diye anlatılır. Saatlerimiz ise 30 derece boylamına göre hesaplanmış.

1940 yılında resmen kabul edilmiş bu yaz aylarında saatlerin bir saat ileri alınma uygulaması. Daha sonraki yıllarda (1965) yaz saati uygulaması yalnızca memurların çalışma saatlerinde uygulanmış, illere göre düzenlenmiş.

Daha sonra 1978 ve 1984 yılları arasında hesaplamada 45 derece boylamı esas alınmış, sıfır noktası ile aradaki fark üç saate çıkmış bu dönemde. Bu uygulamayı kim, neden başlatmış, araştırmak lâzım. Bugünlerin deneyini mi yapmışlar?

Ülkemizdeki yaz saati uygulamasıyla, “Doğu Beyazıt üzerinden geçen 45 derecelik boylama geçilir.” diye açıklanıyor ileri saat uygulaması kitaplarımızda. Ülkemizin saatleri o zaman sıfır noktaya (Greenwich) üç saat ileride sayılırmış.

Yaz saati uygulaması yedi ay sürer. Kış saati beş ay. Yaz saatinde saatlerimiz sıfır noktasına göre üç saat ileride olur, asıl uygulamaya geri dönüldüğünde iki saat ileride.


Yaz saatini dünya ülkelerinden dörtte birinden azı uyguluyor. Hiç uygulamayan ülkeler var. Çoğu Asya, Afrika ülkeleri uygulamaz. Ekvator civarı, kutup bölgeleri hiç uygulamamış. Amerika’da bile bazı eyaletler buna katılmamış. Son yıllarda bu uygulamadan vazgeçen ülkeler, bölgeler de çok…

Uygulamanın amacı bütün dünyada aynıymış: Gün ışığından daha çok yararlanmak. Bir amaç da elektrik enerjisinden tasarruf etmek, daha az elektrik kullanmak, yani gün ışığından yararlanarak aydınlanma için az elektrik yakmak.

Bu yarar da tartışılıyor. Yapılan araştırmalar, sayısal veriler, beklentilerin karşılanmadığını gösteriyor. Ya yapılan tasarruf yüzde sıfırlarda kalıyor, ya da hiç yarar sağlamıyor.

Bunun nedeni elektriğin çağımızda yalnızca aydınlatma amacıyla değil, pek çok ev aygıtının çalıştırılmasında kullanıldığı içindir deniyor. Hele klimalar aydınlanma için kullanılan elektriğin kat kat fazlasını yakıyorlarmış. Evlerde devamlı açık olan televizyonlar, gece gündüz kullanılan bilgisayarlar, diğer araçlar… Bu tasarrufta zaten işyerlerinin, fabrikaların yeri yokmuş. Oralar gece gündüz çalışıyor, gün ışığıyla ilgileri yok…”

Sonra bu açıklamalara son yıllarda seçimlerde uygulanan Doğu’da başka Batı’da başka saatlerde açılan - kapatılan seçim sandıklarını anımsatmış, bizde farklı saat uygulaması varmış gibi bunu hep yapıyorlar demiştim. Bölücülerin “Bizim saatimiz de farklı olacak!” dediklerini bu bilgilere eklemiştim. Sonra şu soruları sormuştum:

“Sahi, nedir bu durup dururken ülkemizin saatlerinin kalıcı olarak üç saat ileri alınması? Bu, bölücü anayasanın yoluna döşenen yol taşlarından biri mi? Sonra ülkemizin doğusunda başka, batısında başka saat ayarları mı uygulanacak?

Bu iş, bir şeyleri mi kapatıyor, gözlerden kaçırıyor?

Tartışılmadan, görüşülmeden, millete sorulmadan, araştırılmadan, verilerle desteklenmeden, bilimsel dayanağı ortaya konmadan, öyle birdenbire yürürlüğe sokulan bir yaptırım daha…

Nedir bu?”

*
Aradan dört yıl geçti. Bu Mart’ta yaz saatine geçilirken de, saatlerde bu yıl değişiklik yapılacak denmedi. Birdenbire duyuruldu 15 Temmuz’dan sonraki büyük değişiklikler gibi bu ayar değiştirme işi de...

7 Eylülde Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe sokulan bu yeni duruma basından yayından hiç tepki gelmedi. Habercik olarak kıyıda köşede iki tümceyle geçiştirildi. Bir tek Türker Ertürk buna karşı çıkan yazılar yazmış, şu endişesini belirtmişti:

“Bu ay içinde yapılması gereken yaz saati uygulamasına son vermemek; niteliksizliğin ve Cumhuriyetimize düşmanlığın tezahürüdür. Amaç; çağdaş dünyadan zaman dilimi olarak uzaklaşmak, karanlığa ve çağdaş olmayan dünyaya ülkemizi yaklaştırmaktır.

Bu kararın arkasında; “Siyasal İslamcı” ideoloji ve “Yeni Osmanlıcı” hayali vardır. Bu kararla ülkemiz, dünyada radikal İslamcı terörist akımların baş destekçisi Suudi Arabistan ile devamlı olarak aynı saat dilimini kullanacaktır. Bu kararla birlikte; Avrupa ile olan saat farkımız ikiye, İngiltere ile üçe çıkacaktır.

Ayrıca; yaz saati uygulamasına yaz bitince son vermemenin ne demek olduğunu, zorluklarını ve tehlikelerini öğrencilerimiz ve çalışanlarımız kışın yaşayarak daha iyi anlayacaklardır.”

*
Sabah bir baktım, bu konu nihayet yeniden gündemde. Yumurta kapıya dayanınca da değil, yumurta görününce, oldu da bitti maşallah çekilince sünnet çocuğuna, çığlık atan atana:

“Saat Kaç?” diye soran sorana...

Biri demiş ki:

“Bu sabah itibarı ile bir Ortadoğu ülkesi olarak uyandık!”

Artık Katar’la, Suudi Arabistan’la... aynı saat ayarını kullanacakmışız... Az şey mi?

Bir öğretmenimiz, tekerlemeyi dayamış:

“Yoksa siz hala Araplaştıramadıklarımızdan mısınız?”

Biri de, espriyi patlatmış:

“Avrupa bizi kıskandığı için iki saat geridesiniz!”

Duruma şöyle de bakılmış:

“Pazar günü “evrensel saat dilimleri” uygulamasından çıkarak Mekke saatine uyduk, hayırlara vesile olsun...”

“Yeni Türkiye” inşallah nihayet kafanıza dank eder. Geçti çağınız, geldi Osmanlı...” diyeni de eksik değil.

En güzel soruyu bir Cumhuriyet aydını sormuş: “Saat kaç şimdi bir bilen var mı ? Bilimle mi keyifle mi yönetiliyoruz ?”

Sorunun yanıtı verilmiş: “Bizi yönetenlere saatler bile “yetişemiyo” dönme konusunda...”

Herkes işin gırgırında aslında. Ne sorunların derinine inen, dayatılanlar üzerinde bir parça düşünen kaldı...

Durup durup, karar yürürlüğe girince yeni duymuş gibi yaptık... Birbirimize durmadan iş olsun diye “Saat kaç?” diye soruyoruz dünden beri.

“Saat kaç?” “Saat kaç?”

“ Tilki tilki saat kaç?”

Çok sevilen bir çocuk oyununu anımsadım birden bu tartışmaları, atışmaları duyunca.

Çocuklardan biri tilki olur, ebe olarak ortada durur. Çevresi çizilir. Tilki çizilen dairenin içinde gezinir. Çemberden çıkması yasaktır. Diğer çocuklar tilkiye yavaş yavaş yaklaşırken durmadan saati sorarlar:

"Tilki tilki saat kaç?"

Tilki, diyelim, saat on, dedi, saat sekiz, dedi... Korkulacak bir durum yoktur. Tilki onları yakalayamaz. Ne zaman ki, saat 12 der, tehlike başlar. Tilki kendine yaklaşan çocuklardan istediğini yakalar. Yakalanan tilkinin tutsağıdır, oyundan atılır. Oyun böyle sürer...

Şimdi bizler de, tilkiye soralım:

“Tilki tilki saat kaç?”

Saat on iki dediğinde, kaçamaz, yakalanırsanız yandınız.


Haydi sizi üzmeyelim. Biraz umut verelim:

Tilki tilki saat kaç?” Tilki şöyle yanıtlasın:

“On ikiye beş var!”

Feza Tiryaki, 31 Ekim 2016
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x