TRUMAN DOKTRİNİ-MARSHALL PLANI VE FULBRİGHT EĞİTİM ENSTİTÜLERİ - 1

Üniversiteli Gençler Burada Yazıyor

TRUMAN DOKTRİNİ-MARSHALL PLANI VE FULBRİGHT EĞİTİM ENSTİTÜLERİ - 1

İletigönderen mithat akar 1923 » Pzt Eki 26, 2015 3:20

YAKIN TARİHTEN GÜNÜMÜZE ABD EMPERYALİZMİNE BAĞIMLILIK SÜRECİMİZ

TRUMAN DOKTRİNİ – MARSHALL YARDIMI VE FULBRİGHT EĞİTİM ENSTİTÜLERİ – 1

A - TRUMAN DOKTRİNİ-MARSHALL PLANI :EKONOMİK-ASKERİ BAĞIMLILIK SÜRECİ

Emperyalizm kendine bağladığı ülkenin ekonomik-doğal kaynaklarında egemen olmakla birlikte ;sömürgeleştirdiği ülkede gerçekleştirdiği egemenliğin sürekliliğini sağlamak için o ülkenin sosyal - toplumsal yapısını,eğitim modelini,kültürel yapısını da kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirir.

Çünkü emperyalizm, tek koldan hakimiyet alanı sağlamakla, bir milleti kendisine tabi kılamaz. Ekonomik-siyasi-askeri ve kültürel-eğitim temelli bir çok alanda ,iletişim ve dil alanında kendi kalıplarına uygun modeller geliştirir ve o ülkeye bu modelleri dayatır.Bu yüzden, ekonomik anlaşma yaptığı ülkeyle aynı zamanlı eğitim anlaşması ya da askeri anlaşma da yapar.Yani emperyalizm çok kollu bir ahtapot gibidir.Bir ülkeyi birden fazla koldan kuşatır ve çevirerek kendi merkezinin uydusu haline getirir.

A-1 .Truman Doktrini:Sovyetlere Karşı Türkiye’yi Bölgede Kullanmanın İlk Adımı

“1947–1949 döneminde Truman Doktrini’nde yer alan askeri malzeme yardımı da dâhil olmak üzere, Türkiye’ye verilen Amerikan yardımının tutarı 152,5 Milyon dolar oldu. Bunun 147,5 Milyon dolar’lık bölümü hava, kara ve deniz kuvvetlerinin modernizasyonu için kullanılırken, 5
Milyon dolar kadarı yol yapım çalışmaları için ayrıldı.”

Fakat yardım adı altında gönderilen para ,birden çok alanda ağır anlaşma şartlarını da içeriyordu.Birazdan ayrıntısı ile ele alacağımız bu şartlar ana hatları ile eğitim-savunma ve ekonomik bağımlılığımızı güçlendiren bir içeriğe sahiptir.

"Yardım yapılan ülkenin ( yani Türkiye'nin ) bu yardımı ağır sanayide kullanmamasına dikkat edilecek.Çünkü ağır sanayiye yatırım yapan ülkenin BAĞIMSIZLIK EĞİLİMİ GÜÇLENİR"

"Yapılan yardım radyo ve gazeteler aracılığı ile geniş çapta duyurulacak."

(Yani Türk milletine bolca Amerikan propagandası yapılacak )

"Milli Eğitim Sisteminde yapılan yeniliklerde ABD de söz sahibi olacak."

(Yani Amerikan Eğitim modeli ile toplum tabandan itibaren farklı bir kalıba oturtulacak )

O dönem Türkiye'yi daha da küçük düşürmek için yapılan süt tozu yardımı ve küçük çocukların algısına daha o yaşlarda hükmetmek ve bilinçaltına kendi kültürlerini kazımak için süt tozu kaplarına yerleştirilen, ABD bayrağı işlenmiş bir resim konulması ise, algı operasyonlarının farklı biçimlerde karşımıza çıkan bir örneği olarak durmaktadır.



B - TRUMAN DOKTRİNİNİN SÖMÜRGECİ KARAKTERİ

Yapılan ekonomik içerikte bir yardım olarak görülüyor; ancak yardım yapılan ülkenin ihtiyaçlarından çok o ülkenin ekonomik-askeri-eğitim yapısını tamamen kendi çıkarları temelinde biçimlendirme maddeleri ile amacını da ortaya koyuyor. ABD emperyalizmi gönderdiği mali yardımla ülkemizi bağımsızlık rotasına sokmamaya, ülkenin eğitim modelini biçimlendirmeye basın-yayın yolu ile Amerikan propagandası yaptırmaya, Sovyet ülkelerine ve diğer sınır komşusu olan ülkelere karşı TSK’yı kendi ölçütlerinde ve denetiminde silahlandırmaya sevk eden bir yapı arz ediyor. Bize verdikleri borçla kendi silahlarını bize satmaları ise tam bir kara mizah örneği.Özcesi ABD,Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Kafkasya,Ortadoğu,Asya hattında kendi stratejisi doğrultusunda yönlendirmek gayesini ortaya koymaktadır.

Örneğin yapılan yardımın bir kısmının “karayolları alt yapı çalışmasına harcanmasının istenmesi, Türkiye aleyhine stratejik bir önem taşımaktadır.Demiryolu yapımından vazgeçmemiz istenip; hem ağır sanayiden uzaklaşmamız hem de daha masraflı olan ve işgal dönemlerinde,yabancı askeri kuvvetlere açık avantaj sağlayan karayolu yapımına yönlendirilmemiz ise üzerinde durmamız gereken bir konu.Çünkü demiryollarını ulaşımda kullanan bir ülke, kendi milli kaynaklarını kullanarak üretim yapar.Ray ve vagon üretimi başlı başına ağır sanayi yatırımını gerektirir.Ray ve vagon üreten bir ülke ağır sanayide kendi milli savunma araçlarını da üretme yoluna gidecektir.Ayrıca demiryolu ulaşımı milli güvenlikte vazgeçilmez bir unsur olan,ulaşımın ağının kontrolünün sağlanmasında büyük önem arz eder.Demiryolu ulaşımında kullanılan yakıt üretimi ise aynı ülkenin yer altı kaynaklarını kendi milli çıkarları doğrultusunda kullanmasını sağlar.Türkiye’nin ağır sanayi üretimi ve doğal kaynaklarını kullanması,kendi kendine yeten bir ülke olması,ABD’nin Akdeniz-Kafkasya-Asya ve Doğu ‘ya yönelik emperyalist planlarının da hayal olması anlamına gelecek.

1946 süreci aynı zamanda Türkiye’nin çok partili rejime geçiş dönemi olarak da anılır.Hatta bu döneme “Atılım dönemi” adını verenler dahi bulunmaktadır.Ne gariptir ki ,çok partili sisteme geçmemiz ile Amerikan emperyalizmine tek yanlı bağlanma tarihimiz aynı döneme denk gelmektedir

Peki Batı emperyalizmine bağlanma “gerekçemiz” ne idi?Ne olmuştu da Atatürk’ün emperyalizme karşı bölgesel ittifak politikası,Milli Dış Politika anlayışı ve İran-Afganistan-Irak-Yugoslavya-Yunanistan-Bulgaristan merkezli bölgesel güvenliği esas alan Milli Güvenlik Stratejisi terk edilmiş ve yerine Batı’yı ( ABD’yi ) merkeze koyan bir güvenlik ve işbirliği anlayışına yönelmiştik?

2.Dünya Savaşı ve “Komünizm Tehdidi” Bahanesi

2.Dünya Savaşı sürecinde Türkiye’de iktidarı elinde bulunduran odak,önce Almanlardan yana tavır almış,sonrasında İngiltere ve ABD eksenini esas alarak Batı’ya doğru kaymıştır.2.Dünya Savaşı’nın tartışmasız galibi Sovyet Rusya bu durumu fark etmiş,İngiltere’nin de kışkırtması ile Sovyetler Türkiye’ye 19 Mart 1945 tarihinde NOTA vermiştir.Bu notaya göre :

16 Mart 1921 tarihli Moskova Anlaşması’nın çizdiği Türk – Sovyet sınırının yeniden çizilmesi.

Sovyet sınırının Sovyetler Birliği lehine değiştirilmesi. Kars ve Ardahan’ın Sovyetler Birliği’ne
verilmesi.

Boğazların savunmasında Sovyetler Birliği’nin ortak olması. Bunun için Boğazlarda Sovyetler’e deniz ve kara üslerinin verilmesi.

Montreux Sözleşmesi’nin belirlemiş olduğu Boğazlar rejiminin değiştirilmesi.Bunun yerine Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında yeni bir ikili anlaşmanın imzalanması,dayatılmıştır.

Bu NOTA’nın ardından ,Sovyetlerin İran’ı işgal etmesi, daha önce Türkiye’nin yardım talebini reddeden ABD’yi Türkiye’ye hakim olma konusunda aktif olmaya itmiştir.

ABD, Türkiye’yi 2 Kasım 1945’te verdiği nota ile Sovyetler’e karşı destekleme girişiminde bulunmuştur. Fakat bu destek,Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda maddelerle değil,Batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda şekillenmiştir.

Türkiye’ye verdiği bu notada ABD :

- Boğazların savaş ve barış zamanında tüm ticaret gemilerine açık bir şekilde uluslar arası su yolu yapılması,

- Savaş zamanında Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkelerin gemilerinin serbestçe Boğazlardan geçişi


- Japonya’nın BM’den çıkarılmasına karar verilmiştir.


Türkiye Türk karasularını ve Boğazları uluslar arası emperyalizme açan bu maddeleri itirazsız kabul etmiştir.Fakat anlaşma yalnız askeri alanla sınırlı değildi.

Başkan Truman’ın adını alan Truman Doktrini’nde Türkiye’ye yönelik yardım kararı alınmış bununla beraber,seçilecek Türk personellerin ABD’de eğitileceği bildirilmiştir. ( 12 Mart 1947 )

Bu karar 22 Mayıs 1947’de resmen kabul edilmiş ve Türkiye’ye deklare edilmiştir.


Fakat ABD bu yardımı yaptıktan hemen sonra,madde madde şartlarını sıralamış ve Türkiye’yi ABD emperyalizmine göbekten bağlayan süreç başlamıştır.Buna göre :


1 - Yardımın etkili şekilde ve yardım alan ülkelerin taahhütlerine uygun olarak kullanılıp kullanılmadığını izlemek amacı ile Amerikan memurlarının ülkeye serbestçe girişlerini,

2 - Amerikan basın ve radyo temsilcilerinin bu tip yardımların kullanılması ile ilgili olarak serbestçe müşahedelerde bulunmasına ve kapsamlı malumat vermesine müsaade etmeyi.
3 - Amerikan Başkanının rızası olmaksızın bu kanun uyarınca devredilen herhangi madde veya malumatın mülkiyet ve zilyetliğini devretmemeyi, ne de böyle bir izin olmaksızın yardım alan hükümetin subayı, memuru veya görevlisi olmayan bir kimse tarafından, böyle herhangi maddeden faydalanmasına veya böyle bir kimse tarafından durumların açıklanmasına müsaade etmemeyi,

4 - Bu kanun uyarınca borç, kredi, hibe veya başka şekilde herhangi bir yardım faslından alınan parayı, başka bir yabancı hükümet tarafından kendisine verilmiş bulunan herhangi bir borcun ana parasını veya faizini ödemek için kullanmamayı,
5 - Bu kanun uyarınca yardım alan ülkede, Amerikan iktisadi yardımının amacı, kaynağı,karakteri, kapsamı, miktarı ve gelişmeleri hakkında ayrıca tam ve devamlı olarak bilgi vermeyi kabul edecektir.

6 - Türk hükümeti, yapılan yardımı tahsis edilmiş bulunduğu gayeler uğrunda kullanacaktır. Amerika’nın izni olmadan bu neviden hiçbir madde ve malumatın mülkiyet ve zilyetliğini devredemeyecektir

Yukarıdaki maddeleri ana hatları ile incelediğimizde yapılan yardımda verilen paranın belirtilen esaslarda kullanılıp-kullanılmadığını “denetlemek” adı altında “Amerikan memurlarının” Türk topraklarına istediği gibi gireceği belirtiliyor.Ancak bu Amerikan memurlarının niteliği ve mevkileri belirtlimiyor.Yani bir gizli servis personeli de devlet memuru,bir senatör veya bakan da.Birinci maddede belirtilen taahhütlere uyulup-uyulmadığı konusundaki denetim;Milli Kurtuluş Savaşı öncesi sömürge memurluğu görevi yapan denetçilerinkinden farklı bir görev değil.Ayrıca yardımın ,ABD’nin şartları ve Türkiye’nin taahhütleri doğrultusunda sağlandığı hiç gizlenmiyor.

Basın-yayın maddesi ile ABD, ülkemizdeki medya üzerinde tamamen denetim kurmaya başlamıştır.

Verilen yardım,Türkiye’nin diğer borçlarını kapatması dahilinde dahi kullanılmayacak.Yani Türkiye’nin ABD’ye tamamen mecbur ve mahkum edilmesine dair bir bent düşülmüştür anlaşma maddelerine.

ABD ,Türkiye’den yapılan yardımın kendi isteği ve kuralları dahilinde kullanılıp-kullanılmadığına dair sürekli bilgi ve rapor isterken,bunların doğruluğunu denetlemek için de kendi memurlarını istediği zaman Türk topraklarına sokabileceğini açıkça deklare etmesinin ardından ABD teker teker öncü birliklerini topraklarmıza sokmaya başlamıştır.


Antlaşmanın uygulamaya konulmasıyla Mayıs 1947’de güvenlik kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla Türkiye’ye 21 Amerikan Subayı ve 2 iktisatçı gönderilmiştir.. ( Askeri personel ve iktisat uzmanları,ekonomik ve askeri denetimin açık göstergesidir.)

Yine bu ay içerisinde Amerikan Dışişleri, Savaş ve Donanma Bakanlıkları temsilcilerinden kurulan bir heyet Türkiye’nin savunma gücünü arttırmak ve ekonomisini güçlendirmek adına bir rapor hazırlamış ve raporda asker sayısının azaltılarak, silahların modernizasyonuna ağırlık verileceği bildirilmiştir . ( ABD silah sanayinde denetim kurma yolunu belirlemektedir.)

ABD ağırlıklı olarak askeri para yardımı yapmış,fakat gönderdikleri silah ve teçhizat kullanılmış ve ikinci el olduğundan dolayı,bize verdikleri para ile bize askeri malzeme satan ülkeden,bu kez de yedek parça almaya başlıyorduk.Türkiye’nin yardım kapsamında edindiği teçhizatın bakımı için ödediği paralar ,hali hazırda borç ana parasının dışında Türkiye’nin kasasında bulunan parayı da eritmiştir.

Yabancı basına “denetleyici” misyonu veren,Türkiye’nin iç işlerine istenildiği gibi müdahale edilmesine zemin hazırlayan,eğitim müfredatının işleyişini ve konusunu belirleyen bu anlaşma yardım anlaşmasından çok bir sömürge anlaşması niteliği taşıyordu.

Nitekim bunu açık şekilde ifade etmekten çekinmeyen ABD’li temsilciler de vardı. 1956 tarihli Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Raporunda şöyle deniliyordu: “ABD yardımı, bir hükümet girişimi olarak, başkalarının çıkarı için yapılan bir şey değildir. ABD, ne sadaka veren bir kuruluştur, ne de Amerikan halkının cömert ruhunun dışarıya akmasıdır… Teknik yardım, ABD’nin dış politikasını yürütmek ve ulusal çıkarlarını dışarıda geliştirmek için mevcut araçlardan bir tanesidir” deniliyordu….

Dış yardım ABD’nin dış siyaset aracı idi ve yardım yapılan ülkeyi ABD’nin denetimine sokuyordu.

Truman Doktrini ile Türkiye ABD’ye yalnız ekonomik-askeri anlamda bağımlı olmakla kalmamış,alacağı ekonomik ve askeri kararları ,kendisi yerine ABD almaya başlamıştır.Truman Doktrini ile ekonomik-askeri bağımsızlığını kaybeden Türkiye;aynı doktrininin uzantısı olacak bir başka planla karşılaşacaktı.Marshall Yardım Planı.

TRUMAN DOKTRİNİ – MARSHALL YARDIMI VE FULBRİGHT EĞİTİM ENSTİTÜLERİ – 2


C - TRUMAN DOKTRİNİNİN DİĞER HALKASI:MARSHALL PLANI

Türkiye’nin Marshall Planından yararlanması için “Türkiye Cumhuriyeti ile ABD Arasında Ekonomik İşbirliği Antlaşması” 4 Temmuz 1948’de imzalandı ve bu antlaşma TBMM’de 8 Temmuz 1948’de 5253 sayılı yasa ile onaylandı.

Marshall Yardım Planı’nın amacı ise yine planı uygulayan devlet tarafından açıkça ifade ediliyordu.

“...Türkiye bugün Avrasya’da istisnai bir durum gösterir. Stratejik olarak Ortadoğu ve Arap dünyasının kilit noktasında ve Sovyet baskılarına karşı gösterdiği kararlılık ve Batı demokrasilerinin Türkiye’nin bu azami destekleme kabiliyeti bütün Ortadoğu’ya egemen olması sonucunu doğuracaktır.”
( Türkiye kilit bölge olarak ifade ediliyor.O kilidin açılması,Batı sömürgeciliğinin Ortadoğu ve Arap coğrafyasına açılması için ise ön şart olarak koyuluyor )
Marshall’a göre: ”Toprağı zengin ve iklimi müsait olan Türkiye, tabii kaynaklar bakımından da aynı derecede zengindir. Türkiye’nin daima, mamul eşya ihtiyacını temin ettiği Avrupa ve Birleşik Devletler ile olan ticaretinin kesilmiş olmasına rağmen, şimdi Marshall Planı sayesinde tekrar açılmış ve genişlemiştir.”
(Marshall önceli olan sömürgeciler gibi ,Türk topraklarının yer altı zenginliklerine ve doğal kaynaklarına dikkat çekiyor.Peki Marshall’ın önceli olan sömürgeciler kim ve o tarihlerde ne demişler acaba?)
Marshall’ın az önce alıntıladığımız cümlesindeki vurgular bize, 1912’de Amerikan Başkanı Woodrow Wilson’un planında kullandığı cümleyi hatırlatıyor.Türkiye Asya’ya açılan kilit demişti Wilson…Wilson Türkiye'yi paramparça eden ünlü Wilson İlkeleri'ne adını veren kişi... Türkiye sınırları içine bir Kürdistan ve bir Ermenistan haritaları çizen Amerikan Başkanı...
Benzer cümleleri Sevr Anlaşması’na imza atan Hollanda’daki yayın organı Fiandelsblat gazetesi şu sözlerle belirtiyordu:"İslam düşüncesinin içine girmeliyiz. Bu mucizeyi anlamak için bunu yapmak gerekli. Yoksa böyle giderse,-Asya'nın muazzam kapıları yüzümüze ebediyen kapanacak'."
Kasım 1922, Handelsblat
“Türkiye anahtar ülke” sözcüğü hemen hemen bütün emperyalist devletlerin sözcüleri tarafından defaatle dile getirilmiştir.Asya’nın kilidi ( ya da Asya’ya açılan kapı ) olmak ,hedef haline gelmemizde esas etmenlerden biri idi.Bu yüzden 5 Şubat 1919 günlü Fransız Journal des Debat gazetesi birinci sayfadan “"Hemen hemen beş yüz yıl boyunca güney Avrupa'yı yıkan ve Doğu Akdeniz bölgesindeki bütün uygarlığı çökerten bu uğursuz Türk ırkını Asya'ya sürmeli." Diyerek gazetesini çıkarıyordu.


Ekonomik anlamda kapitülasyonları aratan maddelerle birlikte ABD,bütün yaşam alanımıza müdahale etmenin de zeminini oluşturmaya başlamıştı.4 Temmuz 1948’de ekonomik bağımsızlığımızı elimizden alan ABD, Truman Doktrini ve Marshall Planı ile ekonomik anlamda Türkiye’yi kendisine bağlamış,siyasi mekanizmalara bu kararı aldırmıştı. Askeri silah ve teçhizatları ve bu mühimmatları nerede-hangi amaç doğrultusunda kullanacağımızı belirleyen ABD,iyiden iyiye Türk topraklarına yerleşmeye başlıyordu.
ABD, Türkiye’de yerleştikçe ve denetimi ele geçirdikçe kendi ideolojisini benimsemiş, ABD’nin çıkarlarını kendi çıkarları gibi özümsemiş ve ileride Türkiye’de önemli görevlere gelme olasılığı yüksek gençleri ‘yetiştirmek’ yolunu tutmuştu. Bu amaçla 27 Aralık 1949’da Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkında Antlaşma imzalandı. Bu antlaşma, ABD’nin eğitime önce ortak edilmesini, sonra da belirleyici olmasını sağlayacak bir antlaşmaydı.
Antlaşmanın 1. Maddesine göre: Türkiye’de bir Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu kuruluyordu. Komisyon’un giderleri Türkiye’nin ABD’ye olan borcundan karşılanacaktı. Komisyon’un amacı: “eğitim programının idaresini kolaylaştırmak” olacaktı. ABD vatandaşlarınca yapılacak öğretim ve araştırma giderlerini de biz ödeyecektik. Aynı ödeme durumu ABD’de eğitim görecek Türk öğrencileri de kapsamaktaydı.

ABD,bize ödediği para ile kendi personelinin masraflarını karşılamanın yolunu da böylece bulmuş oluyordu.Bununla da kalmayıp ,ekonomik ve askeri anlamda egemenliği altına aldığı Türkiye’yi,eğitim ve kültür alanlarında da kendi modeline göre biçimlendirme yöntemini maddelerle belirliyordu.

Daha önce bize verdikleri borcu T.C Merkez Bankası’na yatıran Türkiye bu parayı kaynak olarak ayırmış bulunuyordu.Eğitim Komisyonu masrafları olarak belirlenen giderler yani Türkiye’deki okul ve yüksek öğrenim kurumlarında ABD vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi eğitim faaliyetleri ile Birleşik Devletlerdeki okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türkiye vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi faaliyetlerini; yolculuk, tahsil ücreti, geçim masrafı ve öğretimle ilgili diğer harcamaların karşılanması da dâhil olmak üzere finanse etmek işini üstlenen taraf Türkiye olacaktır.Peki hangi kaynakla? “T.C. Hükümeti ile ABD Hükümeti arasında 27 Şubat 1946 tarihinde imzalanan antlaşmanın birinci bölümünde belirtilen kaynakla.” Bu kaynak ise ABD’nin Türkiye’ye verdiği borcun faizlerinin yatırılacağı T.C. Merkez Bankasına, Türk Hükümetince ödenen paralardan oluşan bir kaynaktır. Yani Türkiye kendi parası ile kendisini bağımlı hale getiriyordu .Türkiye eğitim ile ilgili anlaşmanın kaynağını,Borç Verme anlaşmasında sağlanan kaynakla karşılamaktadır.

Eğitim Anlaşmasının yürütücülüğü bir komisyon tarafından yapılacaktır.Ki en kritik karar da burada verilmektedir.Buna göre “ Komisyon, Dördü T.C. vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki Büyükelçisi ,komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir” denilmekteydi. Amerikalı üyeleri ABD Dışişleri Bakanı atayacaktı. Komisyon doğrudan doğruya ABD Dışişleri Bakanlığına bağlıydı ve onun denetiminde olacaktı. Komisyon ‘Türk Milli’ Eğitiminin programlarını düzenleyecekti. ABD’lilerin Türk eğitim sistemi içinde nerede nasıl görev yapacağına komisyon karar verecekti.”
Türk Milli Eğitim Sistemini tamamen uluslar arası bir odak olan ABD Dış İşlerine bağlayan bu anlaşma ile gençlik üzerinde hakimiyet kurma ve Türkiye ile birlikte bölgeye tamamen yerleşme amacı güden ABD,bir ölçüde ileriye dönük stratejik bir plan yapıyordu.

Eğitim,ABD Komisyon Üyeleri,ABD Büyükelçisi,ABD Dış İşleri Bakanı üzerinden tamamen Amerikan kültürü ve Amerikan ihtiyaçlarına göre şekillendirilemeye başlanmış;kendi toplumuna-ulusuna kendi gerçekliği zemininde değil,Batı gözlüğü ile bakan bir nesil yetiştirmek amaçlanmıştır.
Oysa her ülke,kendi öznel ve nesnel gerçekliğine,ekonomik-siyasi-kültürel temelleri ölçütünde bir MİLLİ EĞİTİM modeli belirler.Fakat bu anlaşmalar ile Türk Eğitim Sistemi ,ekonomik ve askeri alanlarda olduğu gibi, Türkiye’yi tamamen dışarıdan kumanda edilen bir konuma sürüklemiştir.
Bu anlaşmalardan sonra Türkiye’nin kalkınmasın çok büyük katkıları olan Köy Enstitüleri kapatılmış,Yatılı Bölge Okulları işlevsizleştirilmiş,Vakıf Üniversiteleri yabancı kültür elçiliklerine dönüştürülmüş,günümüzde ana okulundan başlayan ve çocukları kendi kültürüne yabancılaştıran İngilizce eğitim ,kültürel taşıyıcılığı ile topraklarımıza girmiştir.

D - YIL 2015 :TRUMAN DOKTRİNİ VE ABD-TÜRKİYE EĞİTİM ANLAŞMASININ UZANTISI BİR UYGULAMA:FULBRİGHT EĞİTİM ENSTİTÜLERİ

“harriet-fulbright-enstitusu-turkiyede-acildi-30344671?noMobile=true “ adlı ana akım medyaya ait bir internet haber sayfasında ,Fulbright Eğitim Enstitüleri’nin Türkiye’de açılacağı haberine geniş olarak yer verilmiş.Proje eğitim alanında hazırlanıyorsa ve projenin merkezi de ABD olunca ,bu bizi ister istemez o kişileri araştıramaya yöneltiyor.
Projeyi ilk olarak Türkiye’de uygulamaya koyan kişi William Fulbrght.W.Fulbright,dönemin ABD başkanı Truman’ın adını alan Doktrini “eğitim ve kültür” alanında projelendiren kişidir.1946-1953 yılları arasında ABD Senatörü olarak görev yapan William Fulbright , daha çok Amerikan karşıtlığı yüksek ve yer altı kaynakları zengin olan Latin Amerika ülkelerine dönük projeleri ile biliniyor.

Nasıl, tanıdık geldi mi?Bu yazıya başlarken ,Truman Doktrini ve Marshall Planı’nı kapsamlı olarak inceleme nedenim de ,Ekim ayı itibariyle Türkiye’de üs olarak açılan ( şimdilik 9 Ekim’den itibaren İstanbul’da uygulanmaya başlanan ) Fulbright Entitülerinin tarihsel arka planını ortaya koymaktı.
Bir uygulama-proje ya da programın doğru olarak ve asıl amaçlarıyla anlaşılması ,ancak tarihsel dinamikleri ile incelendiğinde görülebilir.Fulbright Enstitüleri’nin arka planına baktığımızda ise karşımıza tanıdık bir isim çıkıyorTruman.Tabi Truman Doktrininin devamı olarak da bizi emperyalizme göbekten bağlayan Marshall Planı.Ekonomik –askeri anlaşmaların hemen ardından ,Türkiye’nin eğitim sistemini de doğrudan kendi iç dinamiklerinden kopararak ,dış merkezlere bağlayan maddeleri araştırmamızın daha önceki bölümlerinde ayrıntılarıyla incelemiştik.Şimdi kimi basın-yayın organlarında Eğitimde ikinci Fulbright dönemi olarak sayfalara taşınan Fulbright Enstitüleri ,yeni bir saldırı hazırlığında.

Ana akım medya bu projeyi duyururken tabi Truman Doktrini’nin ve Marshall Planı’nın sömürgeci karakterini ve amaçlarını,bizi Batı emperyalizmine tek yanlı bağlayan diğer anlaşmaları yazmıyor.

“1944’ten sonra dünyanın içine girdiği ekonomik-siyasi buhranı”,”Türkiye’nin karşısında olan Sovyetlerin işgal planlarını”,”eğitimde ne kadar geri kalmış olduğumuzu,”barış”ın ne kadar yakıcı bir ihtiyaç olduğunu” süsleyerek anlatıp;Fulbrihgt Enstütilerinin bu konularda seçkin bir alternatif olduğunu bize sundular/hala da sunmaktalar.
Sanki bu proje ,savaşları durduracak ve dünya barışını sağlayacak tek seçenekti.Nitekim kendisiyle yapılan röportajda da yazının ilerleyen bölümlerinde göreceğimiz gibi, Harriet Fulbright aynı propaganda yöntemini kullanarak “biz olmazsak savaş gelir” diyor.Yani o da emperyalist ülkelerdeki ağabeylerinden öğrendiği gibi,sömürgeci yöntemlerle hakim olma anlayışını “kibar” bir üslupla ,şifreleyerek anlatıyor.
Kullanıcı küçük betizi
mithat akar 1923
Üye
Üye
 
İletiler: 298
Kayıt: Çrş Ağu 28, 2013 16:18

Şu dizine dön: Gençlik Diyor ki

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x