Prof. Dr.
Ümit Özdagin Yeniden Türk Milliyetciligi isimli kitabindan bir alinti:
Bilgi Tehdidi: Sanayi toplumlarından bilgi toplumuna geçildiği bir çağda bu geçişi gerçekleştiremeyip geri kalan toplumların
karşı karşıya oldukları bir tehdittir. Bilgi toplumunda üretimin kaynağını bilgi ve sermaye oluşturmaktadır. Üretilen
ürünler yazılım, bilgisayar çipi, genetik ürünler vs. bilgi yoğun ve yüksek teknolojiye dayanan ürünlerdir.
Bu toplumlar 10-12 sene ortalama eğitim ve milli gelirin %9unu araştırma geliştirme çalışmalarına ayırarak hem gelişmiş teknolojiler üretmekte hem yeni pazarlar elde etmekte hem de ülkelerine sermaye çekmektedirler. Ülkemiz ise ortalama 4 yıl eğitim süresi, yüksek öğretime ayrılan milli gelirin %2sinden az kaynak ve araştırma geliştirmeye ayrılan milli gelirin ancak
binde 6sı ile 21. yüzyıl da ancak tendit altında olan bir ülke olabilir.
(Kitabin devamini merak edenler
buradan indirebilirler.)
Dr.
Serkan Anilir bir söyleşide ayni sorunlari vurguluyor:
Alpin: Japonya'nın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yaşlanan nüfus sorunu özellikle.
Serkan: Benim bildiğim, takip ettiğimiz rakamlara göre, 2050 senesinde Japonya nüfusu 88 milyona düşecek (şu anda 127 milyon). 2025-2050 arasında inanılmaz bir rakamsal düşüş var. O zaman ne olacak, Japonya iş gücünü karşılamak için iki yola başvurabilir. Ya elektronik alanında büyük atılımlar yapıp komple otomasyon haline getirir ya da dışarıdan iş gücü alır. Dışarıdan iş gücü almaz Japonya. Çok kapalı bir toplum. Ben onun değişeceğine inanmıyorum. Bence ilk seçeneğe yönelecek. Teknolojisini geliştirecek, onu da kontrol eden bir adam dikecek, o da çatır çatır yapacak. Açıkcası Japonya'nın ileride çok büyük bir sorun yaşayacağını zannetmiyorum. Bilim ve teknolojiye yatırım yapacak. Mesela, Japonya bir Türk'e 10 milyon dolar bütçe veriyor, teknoloji üretsin diye. Neden? Türkiye'yi sevdiğinden değil. Adam biliyor ki burada birşeyler var. Onu hemen uygulamaya dökelim diyor. Ne oldu? Japonların 28 tane yepyeni teknolojileri oldu. Onları istedikleri gibi kullanabilirler. Ama gönül ister ki şunu bizim Türkiye'de yapalım. Türkiye, 10 milyon vermesin, 100.000 dolar versin. Biz onu yine yaparız. Ne olacak? Ben yurtdışına 5 defa yerine 1 defa giderim. Yeter ki o vizyon olsun. O vizyon yok bizde. Biz halen gelişmekte olan bir ükeyiz. Bizde para çok gereksiz yerlerde kullanılıyor. Bunun daha çok eğitim ve teknolojiye yönlendirilmesi ülkenin ufkunu açar. Ben senede bir defa İTÜ uzay havacılığa gidip ders veriyorum. Tamamen gönüllü olarak. Hiçbirşey istemiyorum. Orada çocukların hepsi zehir gibi. Ne uydular yaparlar. Hala bizimkiler ise uydularımızı gidip diğer ülkelere yaptırıyorlar. Uzay havacılıktan mezun adam, otobüs şöförü oluyor. Yazık...
Bizim ülkedeki bence en büyük ihtiyaç, milli teknoloji bakanlığı. Bütçenin %10'unu vereceksin. Japonya'da milli eğitim bakanlığı bütçesi %8. Adamlar teknolojide lider. Türkiye'de milli teknoloji bakanlığını kur, %10 değil, başlangıçta sadece bütçenin %1'ini ver. Yurtdışındaki beyinleri Türkiye'ye geri getirip kullanalım. Gençleri iyi şekilde organize edelim. 5-10 senede Türkiye ayağa kalkar. Tokatlar geçeriz diğer ülkeleri. Sen kendi üniversitendeki öğrencilere, hocalara saygı göstermiyorsun. Bunları Türkiye'de açık açık konuşmanın zamanı geldi bence. Bizim ülkemizdeki en büyük ihtiyaç, mevcut gençliğin kapasitesini tam kullanabilmek.
(Söyleşinin geri kalan kismi
burada bulunuyor.)
Ve son olarak bir gazete
küpürü. Daha düneyn yayinlandi! Doç. Dr.
Neva Çiftçioğlu'nun Türkiye'de yasadiklarini anlatiyor.
Uzun lafin kisasi, devlet ilgisini ve kaynaklarini maalesef ögretime ve arastirmaya yeterince yöneltmiyor. Bunun yani sira, bence, dinimizin büyük bir bölümünün Arapça egitilmesi, annelerimizin çogunun hiç okul yüzü görmemis olmalari ve Hababam Sinifi gibi popüler filmlerin yarattigi sosyal tahribat, bizleri bulundugumuz noktaya getirmistir.