Türk'ün "Kimlik" Cüzdanı -5 / Arslan BULUT

Türk'ün "Kimlik" Cüzdanı -5 / Arslan BULUT

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Mar 28, 2013 9:12

Türk'ün "Kimlik" Cüzdanı -5

• Milliyetçiliğe saldırıların küresel sebepleri
• Atatürk’ün örnek aldığı devlet başkanı kimdir?
• Atatürk’e göre millet ve milliyetçilik tanımı
• Türk Milleti’nin tek ve ortak tanımı nedir?
• Korkut Özal’ın tarihi itirafından Erdoğan’a..?
• Türkçülüğün bugünkü esasları ne olabilir?


Milliyetçilik sadece siyasetle sürdürülemez!

Batı Avrupa’da milliyetçiliği zenginler besler! Çünkü milli pazar onlarındır. Milli pazarın korunması, kendilerinin de korunmasıdır. Türkiye’de ise milli mücadele, fakir milletin büyük fedakârlığıyla gerçekleştiği için köylüye ve esnafa dayanmıştır...

Türk Milliyetçileri bugün hâlâ Bozkurtlar romanını dev bir film yapacak bir yapımcı bulamamıştır! Birkaç milliyetçi iş adamının, destekleyeceği, sonradan çığ gibi büyüyebilecek bir Korkut Ata Fonu, bir Oğuz Kağan Fonu, bir Atatürk Fonu kurulamaz mı?

Türk milliyetçiliği iddiasıyla ortaya çıkmış insanlarımıza baktığımızda genellikle orta ve dar gelirli gruplardan geldiğini görürüz. Oysa Batı Avrupa ülkelerinde milliyetçilik, bizim solcularımızın eskiden çok sık belirttiği gibi burjuva ideolojisidir.

Türkçesi, Batı Avrupa’da milliyetçiliği zenginler besler! Çünkü milli pazar onlarındır. Milli pazarın korunması, kendilerinin de korunmasıdır.

Türkiye’de ise milli mücadele, fakir milletin, Türk köylüsü ve esnafının büyük fedakârlığıyla gerçekleştiği için burjuva sınıfı sonradan oluşturulmak istendi.

Burjuvalaşanların hiçbiri milli kültür endüstrisini desteklemedi! Aksine, Batı kültürünü yerleştirmek için trilyonlar harcadılar.

İnsanlarımız zenginleştikçe, kuruluş felsefesinden, milli kültür ve milli hedeflerden koptu.

Milleti ve devleti ayakta tutmak yine orta sınıfların ve dar gelirlilerin görevi oldu.

Siyasal milliyetçiler, ekonomik bir atılım yapamadı, dolayısıyla güç sahibi olamadı. Güç sahibi olamadıkları için de medyaya hemen hemen giremediler, siyaseti yönlendiremediler; son dönemdeki bir kaç çaba dışında, kültür endüstrisinde, sinemada, müzikte, edebiyatta zayıf kaldılar!

Bunlar da milletin maneviyatını, düşünce yapısını, kültürel yapısını oluşturan unsurlardır.

Türk Milliyetçileri, çizgi filmden, oyuncak sektörüne kadar bütün alanlarda bir milli kültür endüstrisi oluşturabilse, o zaman beyinlerde oluşturulmak istenen duvarları yıkar ve sadece Türkiye’nin değil, Türk Dünyası’nın birbiriyle kaynaşmasını da sağlardı.

Türkçülük madem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesiydi, o halde bu fikri yeniden temel felsefe haline getirmenin yolu, sadece bir parti üzerinden siyasi mücadele yapmak değildi.

Parti disiplini içinde, Ziya Gökalp’ın Türkçülük tanımındaki “ilmî, felsefî, bediî bir okul; kültürel bir uğraş ve yenilik yolu” açılamaz.

Bu sebeple Türk Milliyetçiliği bayrağının temsilcisi olan kültür hareketlerini desteklemek, hangi partiden olursa olsun, Türklüğün geleceğini düşünen herkesin görevidir.
11’inci Türk Dünyası Gençlik Kurultayı’nda, Türk Dünyası Genç Yazarlar Birliği’nin toplantısında Azerbaycan’dan Ekrem Abdullayev, “Türk Dünyası edebi bir inkılap yapmalı ki medeni bir inkılap başlayabilsin” demişti.

Bugün, küresel kültürün psikolojik hâkimiyeti, medya, sinema ve müzik endüstrileri vasıtasıyla sağlanıyor. Beyinler fethediliyor. Saldırıya en az aynı güçle ve aynı yöntemlerle cevap verebilirseniz ayakta kalırsınız. Oysa bugün, böyle bir güç oluşturulmuş değildir. Bugün, edebi inkılabı, medeni inkılaba dönüştürmek için paraya ihtiyaç vardır. Yoksa bütün faaliyetler, çok amatör düzeylerde kalır.

Türk Milliyetçileri bugün hâlâ Bozkurtlar romanını dev bir film yapacak bir yapımcı bulamamıştır!

Bütün Türk Dünyası’nda aynı anda okunabilecek; bir milyon Türkiye’de, bir milyon da diğer Türk Cumhuriyetleri’nde satan iki milyon tirajlı bir gazete yapılamamıştır.

Bütün bu düşünceleri hayata geçirebilmek için birkaç milliyetçi iş adamının, fedakârlıkta bulunarak destekleyeceği, sonradan çığ gibi büyüyebilecek bir Korkut Ata Fonu, bir Oğuz Kağan Fonu, bir Atatürk Fonu kurulamaz mı?

Her şeyden önce siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakmak gerekir.

En büyük tehdit devletin içinde!

Türkiye’de ulus devlet yapısına en büyük tehdit, PKK’dan değil, uzun süredir devletin kurumlarını yöneten kişilerden gelmektedir.

Ulus devletin temeli olan Türk kimliğini değiştirmeye çalışan Tayyip Erdoğan, Başbakandır. Partisinin grup başkan vekili Ayşenur Bahçekapılı, Anayasa’daki Türk kavramını kaldıracaklarını söylemiştir. Bahçekapılı “Anayasayı değiştireceğiz ve vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. Yoksa demokratikleşmeyi yapamayız. Vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’ diyecek. İşte bu, sorunu çözer” diye konuşmuştur.

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan da şimdilik bu politikayı savunuyor?

İktidar, bankaları, madenleri, haberleşme ve enerji sistemlerini, Rio Tinto ve Citibank’a ve İngiliz İstihbarat Servisi MI6’ya devreder, sulardan sonra, tarlaları, yaylaları, ormanları satmaya hazırlanırken, böyle bir ülkenin ulus devlet yapısını koruyamayacağı çok açık bir gerçektir.

Devlet politikası dedikleri, Türkiye’de Türk Milleti’nin egemenliğine son vermek demekti. Zaten Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin de asıl hedefi de buydu.

Bu sürece meşru yollardan direnecek olanları, kendi adamlarının hazırladığı uydurma örgüt listelerinde göstererek gayrimeşru imiş gibi göstermek, böylece etkisiz kılmaya çalışmak da aynı oyunun bir parçasıydı.

Atatürk modeli ve Tayyip Erdoğan modeli

2012 yılı boyunca katıldığım “Milli Anayasa” panellerinde iki temel veri kullanıyorum. Birinci olarak Haçlı Seferleri’ni düzenleyen Vatikan ile “Yeni Anayasa” dayatmasında bulunanların amaçlarını kıyaslıyorum.

Haçlı Seferleri, 1095-1270 arasında Vatikan’ın planlaması ve kışkırtması üzerine Avrupalı Katolik Hıristiyanların, Müslümanların elinde bulunan ve “kutsal topraklar” denilen Anadolu ve Orta Doğu topraklarını işgal girişimidir. Asıl hedefleri ticaret yollarını ele geçirmekti. İşgale karşı direnen, Türkler olmuştur.

Birinci Haçlı seferi sonucunda Haçlılar, Kudüs Krallığı gibi Orta Doğu’nun çeşitli kentlerinde irili ufaklı Haçlı Devletleri kurdular.

1187 yılında Selahaddin Eyyubi, Kudüs’ü Haçlılardan geri aldı. 13. yüzyılın sonlarında Haçlıların Orta Doğu’daki varlığı sona erdi. Sonraki Haçlı Seferlerinin karşısında ise 14. yüzyıldan itibaren yine Türkler vardı. Çanakkale Savaşı da bir Haçlı Seferi idi..

Peki bugünkü Haçlı Seferi neydi?

Bilindiği gibi, ABD Başkanı George W. Bush, ikiz kuleler vurulduğunda başlatılan mücadelenin adını Crusade, yani Haçlı Seferi olarak koymuştu. Farklı anlamları da vardı ama Afganistan ve Irak’ın Haçlı orduları tarafından işgal edilmesi, bu kelimenin ne anlamda kullanıldığını yeterince göstermekteydi.

2004 yılında “Yeni Haçlı Seferi”nin adını Genişletilmiş Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi diye ilan ederek eş başkanlığını da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na verdiler. Dolayısıyla Türkiye, tarih boyunca direndiği Haçlı ordularının bir parçası haline geldi ve gücünü İslam ülkeleri aleyhine kullandırmaya başladı. 1 Mart tezkeresinin reddi, Haçlı ordularının içinde yer almamak kararıydı ama hükümet, pratikte bu kararı hiçe saydı ve işgal kuvvetlerine Türkiye hava sahasını açtı. Son olarak Libya’ya düzenlenen Haçlı Seferi’ne Tayyip Erdoğan hükümeti tam destek verdi. Suriye’ye ise doğrudan Türkiye’nin saldırmasını istiyorlar. Tayyip Erdoğan da Suriye’ye yönelik saldırının liderliğini üstlenmiş durumdadır.

Bu konuların Anayasa ile ne ilgisi var diye düşünülebilir.

Haçlılar, Haçlı Seferleri ile Türkleri Küçük Asya dedikleri Anadolu’dan atmak istiyordu.

“Yeni Anayasa” sürecini başlatanlar da Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası’ndan Türk adını atmak istiyordu?

Arada ne fark var? Haçlı ordularının yapamadığını, AKP iktidarı, kağıt üzerinde yapmak istiyor! Hem de “Yeniden Osmanlı’yı kuruyoruz, okullara Kur’an dersi koyduk, İsrail’e özür dilettik” diye halkı kandırmak suretiyle bunu gerçekleştirmeye çabalıyorlardı. Oysa Haçlı ordusunun içinde yer alarak, İslam dünyasına ihanet ediyorlardı!

Birinci Haçlı Seferi’nde de Haçlı ordusu, Bizans tarafından Anadolu’ya geçirilmişti ve yanlarına Tatikios adlı Türk asıllı Bizans generali komutasında bir Bizans refakat ve kılavuzluk ordusu verilmişti. Haçlı orduları, Hıristiyan Türklerin kılavuzluğunda, Kudüs’e kadar ulaştı..

Tayyip Erdoğan, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye saldırılarında, Haçlı ordularına en az Tatikios kadar faydalı olmadı mı? Tayyip Erdoğan, bu soruyu kendi vicdanında cevaplandırdıktan sonra, Türk-İslam âleminden özür dileyerek bütün görevlerinden istifa etmelidir.

Kullandığım ikinci veri ise emekli general Suat İlhan’ın tespitiydi.

“Atatürk devriminden yani 1920’den önce, bugün Batı dediğimiz medeniyetin elindeki topraklar, 25.5 milyon mil kare idi. 1993’te bu rakam 12.7 milyon mil kareye, yani yarısına düşmüştür. İslam dünyası ise 1920’de 1.8 milyon mil kare üzerinde egemenlik sahibiydi. 1993’te İslam dünyasının sahip olduğu topraklar 11 milyon mil kareye yükselmiştir.”

İşte 1920’den beri süren mücadeleyi, kimin kazandığı bu rakamlarla ortadadır. Avrupalılar, Amerikalılar, Atatürk adını duyunca, bu yüzden ifrit kesiliyor. Çünkü İslâm dünyasını ayağa kaldıran güç, Atatürk’ün bağımsızlık modelidir!

Peki Tayyip Erdoğan modelinde ne oluyor? Müslümanlar kendi topraklarından tasfiye ediliyor!

İşte Türkiye’nin kuruluş felsefesi

1-2 Kasım 1922 tarihli Birinci Meclis kararı:

Türkiye, milli bir Türk devletidir

Resim

Türkiye, kısa bir metin olan 1921 Anayasası’ndan sonra 1924’ten bu tarafa, 1961 ve 1982’de olmak üzere iki defa yeni Anayasa yaptı. 1971’de, DSP-MHP-ANAP döneminde ve AKP döneminde önemli Anayasa değişikliklerine gidildi. Bu arada, Tayyip Erdoğan’ın siyaset yasağının kaldırılabilmesi için kişiye özel Anayasa değişikliği bile yapıldı.

Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın işaretiyle, “Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin yaşadığı sorunların çözülmesi için 1921 Anayasası’nın günümüze uyarlanması gerekir” söylemi kullanılıyor. Bunu da “Mustafa Kemal, Birinci Meclis döneminde Türk demedi, Türkiye halkı dedi, Türk Milleti demedi, millet dedi” gibi kabullere dayandırıyorlar.

Peki bunlar doğru mudur?

Avukat Gülseren S. Aytaş mektubunda, “1-2 Kasım 1922’de Birinci Meclis’in çıkardığı Saltanatın Kaldırılmasına Dair Kanun’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu ve sahibi olan Türk milletinin egemenliği padişahtan aldığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine yeni ve milli bir Türk devleti kurulduğu izah edilmekte, Türkiye’nin ortaklık devleti olarak kurulmadığı, egemenliğin asla bölüşülmediği, Türkiye’nin milli bir Türk devleti olduğu ifade edilmektedir.. Birinci Meclis kararıyla sabittir ki bu esas devletimizin temel ilkesidir; hiçbir suretle değiştirilemez” diyordu.

Söz konusu 1. Meclis kararı şöyledir:

“TBMM’nin Hukukî Hâkimiyet ve Hükümraninin Mümessil-i Hakikisi Olduğuna Dair Heyet-i Umumiye Kararı
Karar No : 308
1-2.11.1338 (1922)

Birkaç asırdır saray ve Babıâli’nin cehalet ve sefahati yüzünden devlet azim felâketler içinde müthiş bir surette çalkalandıktan sonra nihayet tarihe intikal etmiş bulunduğu bir anda Osmanlı İmparatorluğu’nun müessis ve sahib-i hakikisi olan Türk milleti Anadolu’da hem harici düşmanlarına karşı kıyam etmiş, hem de o düşmanlarla birleşip millet aleyhine harekete gelmiş olan saray ve Babıâli aleyhine mücadeleye atılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükûmeti ve ordularını biteşkil harici düşmanlar saray ve Babıâli ile fiilen ve müsellehan ve malum müşkilât-ı şedide ve mahrumiyet-i elime içinde cidale girişmiş ve bugünkü halâs gününe vasıl olmuştur..

Türk milleti saray ve Babıâli’nin hıyanetini gördüğü zaman Teşkilât-ı Esasiye Kanunu isdar ederek onun birinci maddesi ile hâkimiyeti Padişahtan alıp bizzat millete ve ikinci maddesi ile icrai ve teşrii kuvvetleri onun yed-i kudretine vermiştir. Yedinci madde ile de harp ilânı, sulh akti gibi bütün hukuk-ı hükümraniyi milletin nefsinde cem eylemiştir.

Binaenaleyh; o zamandan beri eski Osmanlı İmparatorluğu tarihe intikal edip yerine yeni ve milli bir Türk Devleti yine o zamandan beri padişahlık merfu olup yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi kaim olmuştur. (....)”


Peki Türk Milleti’nin egemenlik hakkı kâğıt üzerinde değiştirilmek istenirse ne olur?

Türk Milleti’ne direniş hakkı doğar. Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!

Arslan BULUT, 27 Mart 2013
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Türk'ün "Kimlik" Cüzdanı / Arslan BULUT

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x