TÜRKÇE GİDİYOR
Oktay Sinanoğlu demiştir bu sözü, söz, onun adıyla ünlenmiştir: “Türkçe giderse Türkiye gider!”
Dilbilimcisi, dünyaca ünlü Matematik bilgini olan Sinanoğlu’nu ülkemizde, okumuş yazmış çevrelerde sanırım tanımayan yoktur. Bu söz, dilimizde çoktan beridir bir özdeyiş:
“Türkçe giderse Türkiye gider!”
Türkçe gidiyor. Bunu bilmek için bilici (kâhin) olmaya gerek yok. Gitmek eylemindeki “Dilek-şart”, ekini, bir eylemin yapılıp yapılmamasının gerekliliğini belirten, “Giderse” nin bir olasılık anlatan “se” takısını alın, eylemi olmuş sayarak, gitmek eylemini şimdiki zamanda yazın:
“Türkçe gidiyor.”
Devamını nasıl yazmalı, hangi biçimde, çekimde? “Türkçe” gidiyor, yazarsak; “Türkiye” ne olacak? Gidecek mi? Nereye? Nasıl?
Bir resim gördüm. Atatürk’ün ünlü karatahta önündeki “Başöğretmen Atatürk” resmine kes yapıştır tekniği uygulamışlar, resmin başını, tahtadaki yazıları değiştirmişler. Eklenen baş, 13 yıllık baş yönetici; yazı, demeye gerek yok, hemen bildiniz, Arap harfleri… İş, artık durumumuzla dalga geçmeye kadar varmış…
Bu işin belirtileri, belirtileri demek uygun düşmeyecek, duyurusu, açıkça bildirilişi 2009 yılı başında, 1 Ocak’ta oldu. Önce televizyonda sonra radyo yayınında başlatılan bölücü yayını, dilde bölünmeyi, yapılana, sessiz kalarak sanki onayladık. Bu güne dek de, bu konuda ah vah edeni, “Ses bayrağımızı indirmeyecektik göklerden, işte radyoda, televizyonda bölücü yayın başlatıldı, yetti mi? Bölücü terörün isteği biter mi, niye bu yayınlara izin verdik?” diyeni vekillerimiz arasında bile pek duymadık, göremedik en acısı...
O yıl, ilk kez, geri dönülemez, ulusun bir bölümünü Türkçeden koparan, ülkemizin dil bayrağını yaralayan en büyük adımı attılar. Bölücü yayınlar için bir yıl deneme (test ) yayınları yapılmış, aldıran olmamıştı. Öylesine aptalca bir güven içindeydik, sanki aklımız başımızda değildi. Şu an bile, Atatürkçü'yüm, ulus çıkarlarını gözetirim, ulusalcıyım diye mangalda kül bırakmayanlar sıra bu konulara geldi mi sus pus. Süt dökmüş kedi gibiler… Emir büyük yerden… Bölücülük bir virüs… Girdiğini ele geçiriyor, karnından… Nasıl eskiden beri solcularımızın bir kolu, bölücülükle beslenirdi, dinciler de bölücüleri pek bir severlerdi, aynı kaba yaparlardı, ülkemize düşmanlık, Atatürk’e karşıtlık söz konusu oldu mu birleştiler; aynı damarlar kurumamış bunca yıl… Türkiye Radyo Televizyonları’nda (TRT), törenle TRT 6 adlı bir kanal açtılar. Adını da gururla, Kanal “Şeş” diye okudular. Altı demekten acizlik gösterdiler. Tavla oyuncusu ağzıyla, İran dilinin sayı adı olan“ şeş” dedin mi, birbirlerini anlamayan yerel ağızların ortak adı, olmayan bir dili konuşmuş oluyordun. Kendi sayısı olmayan, kendine özgü sözcüğü, kuralı olmayan, toplama sözcüklerle oluşan bir ağız. O kadar zavallıydılar… O gün, bu gündür bangır bangır yasa dışı, anayasa dışı yayın yapılıyor burada. Özel bir kuruluş yapsa bu işi bize neydi, öyle değil, bunu devletimize yaptırıyorlar. Bir bölgemizde belirli bir ağız, o bölgemizin Kuzey Irak’la birleştirilmesine, yurdumuzdan koparılmasına yardımcı olsun diye öğretilmeye, bölgeye yerleştirilmeye çalışılıyor.
Buna herkes alıştı. Kanıksadı. Geleceği görmek istemiyoruz. Kimse ben dediydim, ben karşı çıktıydım, bu günleri gördüydüm demesin!..
Hem de öyle bir yayın yapılıyor ki, adım adım ihanetleri derinleşiyor, ihanete yeni bir ad konuyor. Yeni değişti TRT 6’nın” 6” adı. Yeni ad, kendini hala Atatürk Cumhuriyeti’nde yaşıyor, bu iktidar da ülkeyi yasalara göre yönetiyor sananlara dudak uçuklatacak, bu kadarına pes doğrusu dedirtecek türden: TRT Kurdi. Ben böyle yazdım ama onlar inceltme şapkasını giydirecekler ki son sese, bu söze bir hava, bir başkalık gelsin…
TRT’nin çoktandır süregelen bir yayını daha vardır: “TRT Türk.” Yurtdışındaki Türklere yönelik bir yayındı bu, bu adla çok çok uzun yıllar önce (bu iktidardan çok önce) kurulduğunda; (sonra orası da tırpanlandı, konumu, yayını değiştirildi, izlenemez duruma getirildi, o ayrı konu) yayındaydı. Böylece, karşılıklıymışlar, biri birinin yerineymiş gibi, iki kanal çıkarıldı mı ortaya: Biri, TRT Türk; biri de, adını sevsinler, bu adı bulup takanı, yüksek buluşunu, şeytanlığını sevsinler: TRT Kurdi. Uydurukçuluğun tavan yapmışı bu taktıkları ad, aklımızla alay eden…
TRT’nin bir yayını daha var. Bölücülük için açtıkları kanalla birlikte, aynı günlerde açıldı. Aynı amaç için, aynı zaman diliminde yürürlüğe kondu. Ne ilgisi, ne gereği varsa, neden dili Türkçe olan Türk devletinin, ulus devlet Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Arapça yayın yapan bir devlet kanalı vardır? Bilen beri gelsin, söylesin, işte adı: “TRT El Arabia”.
Bitmedi. Bu Türkçeyi yiyiciler, dil yamyamları aynı anda ikinci ataklarını yaptılar:
“Arap harfli, eski yazı”.
Bunu önce çaktırmadan Türk Dil Kurumu’nda başlıklarda gösterdiler. Yıllardır ana sayfalarında türlü uyduruk nedenlerle eski yazılı görselleri tutarlar.
Türk Tarih Kurumu, bir gün baktık, tanıtım yazılarını, küçüklü büyüklü, el yazılı, düz karışık yazarak bir oyunla eski yazı görüntüsüne çevirmesin mi? Baktın mı, a… diyordun, eski yazı. Bir daha bakıyordun, yok, değil… İçinden mırıldan, söylen dur: “Türkçe seslermiş, Arapça değil… Yalnızca, Türkçe seslerimizi eğip bükmüşler, düdüğe çevirmişler…”
Hiç boş durmadılar, eğitim sistemini, ulusal eğitimi, iyi kötü işleyen sistemi, yönetime el attıkları, yönetimi ele geçirdikleri günden beri oyuncağa çevirdiler. En sonunda, sistemi, eşsiz bir buluşla, “dört- dört -dört” ayırarak (4artı4 artı4), asıl amaçlarına eriştiler. Kuran kursları ilkokula resmen girdi. Arapça dersi dördüncü sınıflara ders diye kondu. Bir taşla kaç kuş vurdular, kaç yoldan Arap harfleri defterlere girdi mi? Belleklere yerleşti mi? Kalemlere bulaştı mı? Tersten yazı ( sağdan sola) beyinlere yerleşti mi?
Geriye ne kaldı?
Bu öğretimin, eski yazılı derslerin öğretmenlere de sıçratılması. Yoksa işe nasıl başlayacaklar? Kurdukları çağdışı, kızları dışlayıcı, eve kapatan, ayrımcı, bölücü sistemden ürün almaya, kaç kuşak geçmesini beklemeye durumları uygun değil. Küresel çete sabırsız. Yayılmacıların karınları aç, gurulduyor. Ermenistan bu yıl, parsayı toplayacak kurduğu yalan sirkiyle, rezilce soytarılıkla işi götürecek. Ağrı Dağı karşısında gözünü alıyor. Doğu Anadolu, Orta Anadolu gözünde tütüyor, yaktığı, kestiği Türklerin gömütlerini çiğnemeliler, geçmişi yeniden yaşatmalılar, devletlerinin, bazılarının kaç kuşak sürdürdükleri içlerindeki bitmez kin bunu öğütlüyor. Yunanistan derseniz, ne zaman dost ülke oldu? Başlarına kim geçerse geçsin, yayılmacı, ülkemizde gözü olan Yunan, Atatürk’ten aldığı dersin acısını unutur mu hiç? Öcünü almanın fırsatını kolluyor, yeniden Anadolu’da, Akdeniz’de, Karadeniz’de olmalılar, karşılıklı yer değişiminin yapılmadığı günlere dönülmeli, o da yetmez, İstanbul’da eski Bizans kurulmalı. Her yere Yunan yerleşmeli… Zaten baştakiler onları çoktandır çağırıyor. “Gelin, yerleşin, beğenin beğendiğiniz yeri, sizin olsun!.. “Kim kovmuş buraların sahibini, vakıf mallarınızı geri veriyoruz, siz bizimkileri vermeseniz de olur, ayrımız gayrımız mı var, ha sen ha ben!” dediler. “Vay utanmaz Türkler(!), bir de Yunan’la savaşmışlar! Soykırımcılar!” demiyorlar mı ülkemizdeki vatan satıcıları, gözü dönmüşler? Amerika’nın, Avrupalı yoldaşlarının asıl hedefleri, Irak, Suriye, İran, Mısır, Libya, Tunus… değil, onlar kolay lokma, yol azığı; asıl açılacak kilit, yağmalanacak Asya’nın kilidi, Türkiye’dir diye uyarmıyor muydu tarihçiler, ulusalcı yazarlar, yurtsever aydınlar?
İlkokuldan yüklendi “elifba”lar çocuklarımızın sırtlarına… Sırada liseler, yüksek öğretim var. Onlar da halledildi sayılır. Liselere, gelecek yıl, “Osmanlıca “ zorunlu ders. Yüksek öğretimde bunun kürsüleri, anabilim dalları haydi haydi çoğaltılmıştır. Bu arada da, “Öğretmenleri meslek eğitimine alırız, Osmanlıca diye zorunlu olarak eski yazıyı öğretiriz.” cinliğine sarıldılar. Ne yazdılar, 12 Şubat’ta, gönderdikleri genelgede? “Öğretmenlere, zorunlu Osmanlıca Kursu.” Bu kadarla tabii kalınmadı. Devlet memurları da öğrenecek bunu. Yoksa ülkenin yazı (Türk Alfabesi- Türkçe Abece) dili nasıl değişecek? Bir baktık Sağlık Bakanlığı işin öncülüğünü ele almış. Simgesi TC’siz, Sağlık Bakanlığından gelmiş ilk çalışma yazısı: Bakanlık çalışanlarına, irili ufaklı tüm görevlilerine(memurlarına, doktorlara, hemşirelere, hizmetlilere)acil yazısıyla bir genelge. Herkes kurslara gidecek, Osmanlıcaya giriş, Osmanlıca geliştirme kurslarına katılacak.
Ülkemizde dönen dolaplardan haberi olmayan biri okursa bu yazıyı, bir iyi şaşıracaktır. Ne diyor bu yazı diyecektir, bunları yazanın aklı mı karışmış? Osmanlıca eski sarayın(!) yazı dili, yüksek sınıfta gösteriş olsun diye yazılan, yalnızca belli konularda şiir düzülen, Arapça, Farsça, az biraz da Türkçe karışımı bir yazı dili. Halkın ilgilenmediği, bilmediği, o zamanlar, bir gün bile bilmek de istemediği… Ah bu kandırıkçı anlayışı, kılıfçıları size nasıl anlatmalı?
Osmanlıca dedikleri, o anladığınız anlamdaki seçkinlerin yazın (edebiyat) dili değil, bu, eski yazı. Bildiğiniz eski yazı. Şimdi doğrudan “eski yazı” deseler olmayacak. Yoksa, çoğunluğu aşk-şarap üzerine yazılmış ağdalı dilli şiirleri tutup koca koca adamlara, kadınlara okutacaklar, öğretecekler değil ya. Türk yazı devriminden önceki yazıyı öğretmenin, eskiye dönüşün, Türk Yazı Devrimi’ni yıkışın, buldukları kaypakça, sinsice yolu bu!
Bu öğretim yılında, ikinci dönemde, Şubat ayıyla bu kurslar başlayacaktı, duyurularda öyleydi. Demek ki çoktan başladılar. Ortalıkta çıt yok. Herkes önüne atılan yemi yiyor. Satılmış basının yayının duyurduğu günlük olaylarla yatıp kalkıyor: “ Şu ne dedi? Burada ne oldu? Nerede nasıl dövüşüldü?” Partisinin her güçlüğü yeneceğine, umudun milletvekili seçilmede, seçmede olduğuna, TBMM’yi hala milletin meclisi sanan, buna inanan az değil. Herkes, başkalarından bekliyor ne yapılacaksa, ne olacaksa… Sihirli değnek peşindeler…
Oysa Türkçe gidiyor… Göz göre göre gözümüzün önünde gidiyor…
Türkçeye iki koldan saldırıyorlar:
Bir, bölücülük için kullanacakları, Türkçeye ortak koştukları dil olmayan dil. Bir de Türkçeyi öldürecekleri, soluğunu kesecekleri ikinci adım, eski yazı.
Eski yazıyla Türkçeyi yeniden okunamaz, yazılamaz duruma döndürecekler. Okuyan, yazan, düşünen insan sayısı azalacak, azalacak…
Cumhuriyet değerlerini, Atatürk Cumhuriyeti'nin 86 yıllık birikimlerini ortadan kaldıracaklar...
Türkçeden, ulusal dilden böylece kurtulacaklar, ülkemizi bölmek, devletimizi yıkmak isteyenler! Ortaklı dile, olmayan dili dilimize yamamaya geçilecek yakında!
Çok yakında Türkiye dilsiz kalacak, Türkçe gidecek!
Atatürk harflerini kaldırmak cüretini (kendini bilmezlik) gösterecekleri kesin, bu işin yollarına taşları döşediler. Yol neredeyse sonuna ulaştı.
En son, yeni Başbakan demiş bu sözleri: “Osmanlıcaya yabancı dil muamelesi yapan CHP, bir anda Osmanlı’nın adına konuşmaya kalkıyor. O senin haddin değil Kılıçdaroğlu…”
Ne yapacaklarını daha nasıl desinler!
Türkçeye bir şey olmayan bir şeylerin ortak koşulacağı da kesin:
Türkçeye ortak koşacakları; yalnızca konuşulan, tarihte bir yazısı, anıtı, belgesi bulunmayan, yazısını okullarında kullanan, resmi dili sayan bir ülkesi, tarihte kurulmuş bir devleti, kendi dilbilgisi, özgün dil kuralları olmayan yerel ağızları dil sayıp, bunların sürüsüne, tek ad verip, ne güzel iki dilimiz var diyecekleri, bölücü terör örgütüyle ortaklık kuracakları, bölücülerin böylece önünü açacakları da kesin!
TRT, saat saat bölücü yayın kanalının izlencesini gösteriyor tanıtım sayfasında. 22 Şubat’tan bir iki izlence adı alalım. Yayının adına, izlence adlarının yazılışına bakın, sonra da nasıl gülerseniz gülün:
09: 00 Şirine “Şîrînok”, 12: 45 Ohal’den Bu hale “Ji ohalê heta vê halê”
08: 40 Leylek Kardeş “Birayê Legleg”, 16: 15 Eski Medreseler “Medresen Berê”
16: 55 Hava Durumu “ Waziyetê Hewa”, 09: 30 Hafta Sonu “Dawiya Hefteyê”
Gelin bakın bütün körler, sağırlar, yalancılar. Bu dilmiş ha, ayrı bir dil: İşte izlence adı bu, Cuma günü yayınlanacak: “15. 40 Can ve Ciğer “Can û Ceger”
Bunların hepsi, hilelerini açığa çıkaran izlence başlıkları. Madem yeni adınız, bulup buluşturup bölücülüğe taktığınız yeni uyduruk ad, Kurdî, bir sürü yerel ağza, duymayanı, bilmeyeni kandırarak “kürtçe” demeye, bir de böyle bir ad uydurmaya utanmıyor musunuz? Bu kendisine yazı uydurduğunuz ağızlarda, neredeyse tüm “e”lerin üstüne inceltme imi koymakla, “u” ları şapkalamakla, “i” lerin tepelerini külahlamakla bir ayrı dil mi oldunuz? Bu uydurma imlerle bir ayrıcalık mı yarattığınızı sanıyorsunuz? Bol kepçe, Türkçede olmayan “w” kullanarak, araya “j” üfürerek, “ x” leri araya dereye sokarak, bir dil olunduğunu, ayrı bir yazı dili oluşturduğunu sananlar, ulusu buna inandırmaya kalkışanlar, sayın ki size inandık, biz aptalız ya, öyle sanıyorsunuz, mankafayız, sizler büyüksünüz, bilgilisiniz, şimdi soralım: Ey büyük dilciler, bunlar ne peki?
17: 20 Zazaki Spor “ Wexte Sporî, 18: 00 Sorani Haber
Ne bu Zazaki, Sorani? Her gün saat altıda, “Sorani Haber” yazılı haftalık verdiğiniz izlencenizde. Nerede, ağzınızdan düşürmediğiniz o şey, “kürtçe”? Neyin adıydı bu, aslında hiç olmayan ad? Bir deyiverin hele? Kimse duymaz, kulağımıza söyleyiverin!
Şimdi bütün bunları bilmezden görmezden gelenlere soralım: Nereye kadar böyle duyarsız kalacaksınız büyük oyuna? Topu patlatacakları ana kadar mı?
İktidarın, Suriye’deki on dönümlük Türk toprağını PKK’lı bölücülere, katillere terkedip, Süleyman Şah türbesinin tahta sandukalarını bir gece yarısı, hırsız gibi Türk askerine kaçırttıklarını, diz boyu rezilliği duyduğunuz geçen günkü gibi mi olacak Türkçeye yapılanlara da tepkiniz?
Başınıza yıldırım düşünce mi, “Yandım Allah!” diyeceksiniz! Bakalım dedirtecekler mi? İç Güvenlik Yasası çıkartıyorlar bu iş için. Sesini çıkaran soluğu poliste alacak! Olmadı, kim vurduya gidecek. Sesini çıkarmayan bile, bu kişiden şüphelendim diyen polisin kucağında buluverecek kendini. Yoldaysa çevrilecek, evdeyse yatak odasına kadar girilecek. Söylüyorlar: Evinize gelecekler çat kapı; donunuza kadar aranacaksınız, ne mahkeme kararı, ne yargıç buyruğu gerekecek, aranmanız için, parti devletinin adamları size istediğini yaptırabilecek. Her tür şiddeti görmeniz, haklarınızın çiğnenmesi olağan işlerden sayılacak… Polis artık biliyorsunuz polis okulundan, polis akademisinden eğitim alarak yetişmeyecek. Bu okullar kapatıldı. Eğitimleri, nasıl polis olunduğu olunacağı iktidarın elinde, dilinde olacak. Polis isteyince silahını çekip vuracak, kime denk gelirse, kim hedefteyse… Ha, terör belasına iyi olur mu, diyorsunuz, terörist korkar, siner diye seviniyor musunuz? Hay, sizin aklınıza! Teröristin eli armut mu topluyor? Karışanları mı var hem? Ne yaptılarsa yanlarına kâr kalmadı mı? Kalmıyor mu? Onlar için kan akıtma, polis vurma, insan öldürme bir iş mi? Hem teröristle polisi neden çatıştırsınlar? Gelecekte kuracakları düzene tek engel, potansiyel düşman, ulusalcılar değil mi? İktidara karşı çıkanlar, yapılanları beğenmeyenler, tehlikeyi sezenler onlar değil mi?
Su uyur düşman uyumaz.
Önceleri, korkakça, ördek adımlarıyla paytak paytak, arada, bir ileri iki geri giderek, gerektikçe ters yüz edip dönerek, kafa karıştıran adımlarla geliyorlardı.
Şimdilerde adım sesleri, pek bir tok: “ Pat pat pat!”
Bir rastlantı gördüm: TRT’yi bu işlerde iyi kullanıyorlar. TRT 1, bu işin lokomotifliğini, taşıyıcılığını üstlenmiş. Diriliş miriliş, eften püften dizilerle Osmanlıcılık yapmak, tarihi konuşuyoruz diye Osmanlı tarihini ezip büzmek, sinekten yağ çıkarmak uğraşları, yandaşları, karındaşları, aynı havuzdan beslenen beslemeleri televizyonda toplayıp konuşturmak onlara yetmemiş. Seviyesiz eğlenceler, güdümlü, yanlı haber yayını, izleyene bir değer katmayan yayınlarla ulusu aptal yerine koymak da kesmemiş. Yeni buluşlarının adı:
“Yüzyıl önce, yüzyıl sonra.”
Günde iki kez, beşer dakikalık bir yayının adı. Bir öğleden önce, bir akşam saati. Hem gözü, hem kulağı aynı anda yıkıyorlar. Eski yazılı gazetelerden eski haberler okunuyormuş bu yayında.
Bize ne yüzyıl önceden demeyiniz! Yüzyıl öncesini demeden, göstermeden, alıştırmadan sizi yüzyıl önceye nasıl döndürecekler?
Cuma gecesi ilk kez gördüm: İkdam Gazetesi, 22 Şubat 1915. Bunun Arap harfleriyle yazılımı ekranda, beş dakika “Arap harfli eski yazı” gösterme alıştırması… Gazetelerin “Arap harfli eski Türk yazısı”yla resimleri ekranda. O gidiyor, öbür eski yazılı haber geliyor. Osmanlı’nın çöküş, bitiş yıllarını, yıkımını, yayılmacıya teslim oluş yıllarını, istedikleri haberlerle, istedikleri gibi anlatmak… Burası önemli değil onlara. Osmanlı Devleti’nde devletin dilinin Türkçe olduğu da, o dönemde Türkçe bilmeyenlerin devlet memuru olamaması da önemsiz. Bu gerçekleri söylemek işlerine gelmez. Önemli olan eski yazıyı her gün iki kez kaşık kaşık yedirmek. Yavaş yavaş mideleri buna alıştırmak… Gözleri eciş bücüş yazı örnekleriyle buluşturmak…
Duyduk duymadık demeyin:
Türkiye dilsiz kalacak! Türkçe, Türk yazı dili, bu gidişle pek yakında gidecek!
Feza Tiryaki, 24 Şubat 2015