Türkiye'nin Avrasya politikasını yeniden tartışmak...

İzlem (Strateji) - Bazen barışın, bazen de savaşın sanatı...

Türkiye'nin Avrasya politikasını yeniden tartışmak...

İletigönderen tuba » Pzr Eyl 14, 2008 22:52

Savaşın ardından değişiklik gerekiyor...

Türkiye'nin Avrasya politikasını yeniden tartışmak

Avrasya coğrafyasında Rusya-ABD güç mücadelesine dayanan yeni bir düzen oluşurken, Türkiye'nin Avrasya politikasının da çöktüğü görülüyor. Türkiye'nin Mustafa Kemal Atatürk döneminden sonra bir türlü oluşturamadığı yeni bir dış politikaya yönelmesi gerekiyor.


Avrasya coğrafyasında Rusya-ABD güç mücadelesine dayanan yeni bir düzenin oluşmakta olduğunu; söz konusu düzenin imkân ve sınırlılıkları dâhilinde Türk dış politikasının yeniden değerlendirilmesi ve yeni politika alternatiflerinin üretilmesi gerektiğini geçtiğimiz yıl bu sayfalarda tartışmıştık. (1) Bu yazımızda değişen bölgesel gerçeklikleri bir kez daha ele aldık. Türkiye'nin Avrasya politikasının ne şekilde güncellenmesi gerektiğini yorumladık.

RUS VE ABD ETKİ ALANLARI SORUNU

Basitçe ifade etmek gerekirse, Soğuk Savaş sonrası süreçte Avrasya, ABD ve Rus etki alanları arasında paylaşılmıştı. Son yıllarda Rus etki alanı genişliyor. Eşzamanlı olarak da ABD'nin etki alanı coğrafi açıdan oldukça daralıyor ancak derinleşiyor. Genişleme ve derinleşme süreçleri birbirlerini üretiyorlar. Birbirlerini besleyen iki sürecin kesişimine sahne olan bölgelerde (Gürcistan gibi) ise istikrarsızlıklar sıcak çatışmaya dönüşüyor.

Avrasya'da Rus etki alanının genişlemesi, Rusya'dan kaynaklanan iki ve ABD'den kaynaklanan bir nedene dayanıyor:

1. Rusya'nın boru hatları politikası: Rusya, etkin bir biçimde işlettiği boru hatları politikası sayesinde hem petrol üreticisi hem de tüketicisi bölge ülkelerini (ve hatta Avrupa ülkelerini) kendine bağımlı kılıyor. Bugün petrol-doğalgaz üreticisi pek çok bölge ülkesi boru hattı güzergâhları, petrol-doğalgaz tüketicisi pek çok bölge ülkesi ise Rusya'nın petrol-doğalgaz arzı konusunda neredeyse bir tekel oluşturması nedenleriyle Rusya'ya bağımlı.

2. Rusya'nın enerji düzlemli olarak artan ekonomik gücü: Rusya enerji düzlemli olarak artan ekonomik gücünü, bölgesel etkisini daha da arttıracak biçimlerde kullanıyor. Örneğin maddi kaynakları aracılığıyla, bölge devletlerinden geçen boru hatlarının mülkiyetini de ele geçirme politikası güdüyor.

3. ABD'nin dış politika araçlarının bölge ülkelerince istikrarsızlık kaynağı olarak algılanması: Eşzamanlı olarak ABD'nin dış politika araçlarının bölge yönetimleri tarafından istikrarsızlık kaynağı olarak algılanmaları, söz konusu yönetimleri ABD etkisinden arındırıp Rusya'ya yaklaştırıyor. Örneğin Kazakistan yönetimi ABD destekli misyonerlik ve tarikat faaliyetlerini 2004 yılından itibaren yasaklı hale getirdi. Söz konusu yasakların sıkılaştırılacağı bir sürece giriyoruz.

Avrasya'da Rus etkisi yukarıdaki nedenlerle genişlerken, aynı coğrafyada belirli bölgelerde ABD etkisinin derinleşmesi, ABD'den ve Rusya'dan kaynaklanan birer nedene dayanıyor.

1. ABD'nin ekonomik ve askeri gücü: ABD'nin ekonomik ve askeri gücü ve AB'ye erişimde bir araç olarak değerlendirilebileceği düşüncesi onu bazı bölge ülkeleri nezdinde çekici kılabiliyor. Gürcistan ve Ukrayna bu durumun en somut örneklerini oluşturuyorlar. Gürcistan'da Saakaşvili'nin ve Ukrayna'da Yuşçenko'nun dış politikaları neredeyse ABD'den ekonomik ve askeri yardım alma üzerine kurulu. Gürcistan ve Ukrayna yönetimlerinin ABD'ye yaklaşmalarının en temel nedenlerinden biri, 1991 yılında elde ettikleri bağımsızlık sonrasında bir türlü gerçekleştiremedikleri askeri modernizasyonu ABD aracılığıyla gerçekleştirme düşüncesi.

2. Rusya'nın genişlemesinden duyulan endişe: Rusya'nın genişlemesinden duyulan endişe Gürcistan ve Ukrayna gibi bazı bölge ülkelerini ABD'ye daha da yaklaştırıyor. Örneğin Gürcistan ile birlikte, Ukrayna gibi Rus yoğun bölge ülkeleri, Rusya'ya ekonomik bağımlılıkla paralel biçimde, artan oranda bölünme korkusu yaşıyorlar. Bu korku ABD tarafından büyütülüyor ve söz konusu ülkeleri Rus karşıtı blok politikaları izlemeye yöneltiyor. Ancak bu noktada Ukrayna'nın durumu Gürcistan'dan biraz farklı. Rusya'nın genişlemesinden duyulan endişe Ukrayna'yı ABD'ye yaklaştırsa da bu durum Ukrayna'nın Gürcistan gibi bir blok politikası izlemesi sonucunu doğurmuyor. Çünkü Ukrayna'nın demografik kaygılarının (doğu ve güney bölgelerde yoğunlaşan Rus dilli ve/veya etnik Rus nüfus) dayattığı bölünme kaygısı son tahlilde Ukrayna hükümetlerinin ABD yandaşı blok politikasını dengeliyor. Bu tezi, Ukrayna devlet başkanı Yuşçenko'nun aksine Ukrayna başbakanı Timoşenko'nun Gürcistan sorunu konusundaki çekimser tavrı da doğruluyor. Dolayısıyla Ukrayna yönetiminden gelen sembolik ve tutarsız desteklere rağmen Gürcistan, koşulsuz ABD yandaşı blok politikasında yalnızlaşıyor.

Bir başka ifadeyle Rusya, Avrasya'da etkisini coğrafi olarak genişletirken, ABD, etkisini koruyabildiği alanlara (Gürcistan ve sınırlı bir biçimde de olsa Ukrayna) tamamen hâkim olma çabasına giriyor. Bu çift yönlü çaba da, söz konusu ülkelerde istikrarsızlığı arttırıyor. Bu bağlamda, "yeni soğuk savaş" sürecinde kutup olma uğraşındaki iki güç arasındaki mücadelede olan "daha küçüklere" oluyor. Mücadelenin sıcak çatışmaya dönüştüğü ilk ülke, aynı anda ABD'nin etkisini derinleştirmeye, Rusya'nın da genişletmeye çalıştığı Gürcistan oluyor. Çift yönlü basınç Gürcistan'ı parçalanmaya itiyor...

Türkiye'nin tavrı bu noktada kilit önem taşıyor. Çünkü Türkiye, iki büyük gücün bölgesel etkilerinin derinleşmesi ve genişlemesi süreçlerine katkı sağlamayacak ve orta vadede söz konusu süreçleri aşamalı olarak sınırlandıracak politikaları eşzamanlı yürürlüğe koyarak bölgesel barış ve istikrarın korunmasına katkı sağlayabilir. Bu bağlamda Türkiye'nin yapması gereken ilk şey, bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü savunan bir yaklaşımı ön plana almak. Ancak eş zamanlı olarak da bölge ülkelerine (kendi dâhil) çeşitli yollarla giren büyük güç sızmalarına destek olmamak. Daha sonrasında da sızmaları sınırlandırmak için alternatif ve bölge odaklı bir dış politika yürütmek... Çünkü büyük güç sızmalarının kontrol altına alınması gerçekleşmeden toprak bütünlüğü söyleminin anlamsız kaldığı ve koşulsuz blok politikası izlenmesinin sadece istikrarsızlık getireceği tarihsel deneyimle kanıtlanıyor.

İFLAS EDEN AVRASYA POLİTİKASI

Avrasya'da yukarıda ana hatlarıyla aktarmaya çalıştığımız süreçler yaşanırken, ülkemizde, Türkiye'nin Avrasya politikasının iflas ettiğine yönelik tezler daha fazla seslendirilir oldu. Söz konusu tezler, Rusya Federasyonu'nun Gürcistan'a müdahalesinin ardından çeşitli televizyon kanallarında ve basın organlarında (oldukça gecikmeyle de olsa) vurgulandı. Türkiye'nin Avrasya politikasının çöktüğü sıklıkla ifade edildi. Mustafa Kemal Atatürk dönemi haricinde Türkiye'nin bir Avrasya Politikası'nın hiçbir zaman olmadığı iddiasına sahip olduğumuzdan, bu görüşe hiçbir itirazımız yok.

İtirazımız Türkiye'nin Avrasya politikasının olmamasının/olamamasının nedenleri konusunda. Çünkü nedenlerin doğru saptanamaması doğru çözümlere ulaşmayı imkânsız kılıyor.

NEDEN AVRASYA POLİTİKAMIZ YOK?

Genel olarak ifade etmek gerekirse, Türkiye'nin Avrasya politikasının çöktüğünü (gecikmeli olarak) ifade eden söz konusu yayınlarda Türkiye'nin Orta Asya ve Kafkasya dışında kalması; yani bölgede etkinliğini yitirmesi 2001'den bu yana Rusya ve Çin'in Orta Asya'da yaptığı hamlelere bağlanıyor. Böylelikle "Rusya ve Çin etkinliğini arttırmasaydı, Türkiye'nin etkinliği artacaktı" şeklindeki güdümlü tez pompalanmış oluyor. Türkiye'nin tek politik seçeneğinin ABD'nin Avrasya'da etkisini "derinleştirmeye" katkı sunmak olduğu kimi zaman üstü kapalı olarak; kimi zaman da oldukça açık bir biçimde ifade ediliyor. Diğer taraftan da ülke içinde bu dönüşümün psikolojik altyapısı medya ağı aracılığıyla oluşturuluyor. Bu durum da Türkiye'nin çıkarının ABD'nin Avrasya çıkarına bağlanmasına ve Türkiye'nin Avrasya'da süregelen politikasızlığının yeniden üretilmesine hizmet ediyor.

Oysa Türkiye'nin bölge dışı kalmasının esas nedeni Türkiye'nin SSCB'nin dağıldığı günden itibaren söz konusu coğrafyaya, ABD ve AB tarafından "Ilımlı İslam" paradigması çerçevesinde ve "ağabeylik söylemiyle" yönlendirilmesi.

Neden Ilımlı İslam ve ağabeylik yaklaşımları Türkiye'yi bölgede yalnızlaştırıyor? Çünkü:

1. Türkiye "Ilımlı İslam" paradigması çerçevesinde bölgeye yönelik dış politika geliştirince, öncelikle doğal olarak İslam'la bağlantısı olmayan bölge aktörleri ikinci plana itilmiş oluyorlar.

2. Dahası radikal İslam'ın etkinliğini arttırması sonrasında, bu durumu "istikrara tehdit" olarak algılayan ve sert önlemler alan Özbekistan ve Kazakistan gibi Müslüman yoğun bölge ülkeleri de Türkiye'den uzaklaşıyorlar. "Ilımlı İslam'ın" da bir gün "radikalleşebileceğinden" duyulan endişe Türkiye'nin bir dış politika aracını etkisizleştiriyor.

3. Benzer bir biçimde Türkiye'nin ABD merkezli bloğun bir bileşeni olarak algılanması, bu bloğa temkinli bölge ülkelerinin kapsam dışında kalmasına yol açıyor.

4. Son olarak Türkiye'nin "ağabeylik söylemini" vurgulaması ise bir başka ağabeyin (SSCB) etkisinden kopma gayretindeki ülkeleri cezbetmiyor.

Böyle bir politika(sızlık) sadece Ilımlı İslam'ı ve/veya ABD merkezli blok politikasını kurumsallaştırma gayretindeki bölge ülkelerine çekici geliyor. Ilımlı İslam'ın Avrasya coğrafyasında itibarını yitirmesi, ABD yandaşı blok politikasını kurumsallaştırma gayretindeki tek bölge ülkesi olan Gürcistan'ı Türkiye'nin Avrasya'daki "tek müttefiki" noktasına taşıyor.

Bir başka ifadeyle Türkiye'yi yöneten kadroların SSCB'nin dağılması sonrası süreçte, Soğuk Savaş yıllarında olduğu gibi yanlış bir önkabülle hareket edip, "milli çıkarı" Batı'nın çıkarıyla özdeş bir biçimde algılamaları esas sorun. Bölgesel gelişmelerin bir sonucu olarak değil, yanlış önkabüllerin bir dayatması nedeniyle Türkiye bölgesel gerçekliklerle ve güç dengeleriyle uyumlu ve kendi çıkarını üretecek dış politika alternatifleri üretemiyor.

Dolayısıyla Türkiye'nin Avrasya politikasının iflası bölgesel güç dengelerindeki değişmelerden kaynaklanmıyor. Türkiye'nin bölgesel güç dengelerindeki değişimlere uyum sağlamasını zorlaştıracak bir blok politikasını bilinçsizce uygulamaktaki ısrarından kaynaklanıyor. İzlenecek politika Batı tarafından belirlendiği için izlenecek politikada kullanılacak araçlar da Batı tarafından üretiliyor. Batı'ya ve Batı'nın dış politika araçlarına yabancılaşmanın yeniden yükselişe geçtiği bir coğrafyada kullanılan politika ve araçlar Türkiye'yi daha da ötekileştiriliyor. Bu kısır döngü Türkiye'yi yalnızlaştırıyor ve ABD yanına çekiyor. Türkiye'nin ABD yanına daha çok çekilmesi de Türkiye'nin bölgede etkinliğini arttırmasını imkânsızlaştırıyor...

Türkiye'nin ABD'nin bölgesel etkisinin derinleşmesine destek olmak dışında bir başka yanlış tercihi daha var: Rusya'nın bölgesel etkisinin genişlemesine destek olmak. Türkiye sadece keskin bir blok politikası uygulama hatasına düşmüyor. Aynı zamanda blok politikası çerçevesinde rakip olarak görebileceği bir güçle (Rusya) enerji gibi stratejik sektörlerde çelişkili bağımlılık ilişkilerini geliştiriyor. Rusya özellikle doğalgazda Türkiye'de adım adım tekel olma noktasına erişiyor. Bu nedenle Türkiye, ötekileştirmek zorunda kalabileceği bir güce, "göbekten bağlanıyor". Bu bağımlılık ilişkisi de Türkiye'yle "aynı blokta görünen" ülkelerin ekmeğine yağ sürüyor.

RUSYA-İRAN SORUNU BAĞLANTISI

Bir "komplo teorisiyle" (!) izah edelim. Topyekûn bir ABD-Rusya savaşı, sadece yıkıcılığı nedeniyle bile kısa, orta ve hatta uzun vadelerde imkânsız. Ancak gerilim çeşitli nedenlerle (Kafkasya'daki güç kavgası, Ukrayna'daki Rus üssünün geleceği, Polonya, Romanya ve Bulgaristan'da artan ABD etkisi, nükleer tehditler, Karadeniz'in güvenliği vb.) süreç içinde daha da tırmanabilir/tırmandırılabilir. Hiçbir zaman savaş gerçekleşmeyecek olsa da gerilimin tırmandığı noktada, ABD Türkiye'den Rusya karşısında "zamanı gelirse" kullanmak üzere örneğin üsler isteyebilir ya da Türkiye'yi Rusya karşısında zor durumda bırakacak adımlar atmasını teklif edebilir. Türkiye'nin Rusya gibi bir güce coğrafi yakınlığı ve bu devletle enerji konusunda hatalı bir biçimde kurduğu bağımlılık ilişkisi, onu direnmeye yöneltir. Bu durumda Türkiye'ye "blok içinde olduğu" hatırlatılır ve Türkiye, Rusya'ya karşı kullanılmak üzere üs vermemesinin bir "bedeli" olarak İran'a karşı kullanılmak üzere üs vermeye "ikna edilebilir" (!).

Yani bir olasılıkla ilk esas hedef, gerçekten de İran olabilir. Türkiye de blok politikası ve Rusya ile kurduğu bağımlılık ilişkisi nedeniyle İran sorununa müdahil olmaya itilebilir. Dolayısıyla Avrasya'da süregelen politikasızlık, Ortadoğu'da tehlikeli ve öngörülmeyen bir sonuç da doğurabilir.

NASIL BİR AVRASYA POLİTİKASI?

Nedenleri ve bazı olasılıkları tartıştık. Hatta bazı "komplo teorilerini". Peki, çözüm ne? Türkiye'nin Avrasya politikası nasıl olmalı?

1. Türkiye'nin Avrasya Politikası keskin bir biçimde o veya bu; bir bloğa dayanmamalı. O veya bu, bir bloğun bölgesel politikalarının "eş başkanlığı" hevesiyle şekillenmemeli.

2. Etnik kökeni, dinsel ve mezhepsel araçları kullanma kolaycılığına düşmemeli. Çünkü ancak böylelikle etnik, dinsel ve mezhepsel konularda benzeşim kurulan ülkelerle sınırlı kalmayan bir coğrafi alanda Türk dış politikası etkin olabilir.

3. Bölgesel güç gösterilerinde taraf olunmamalı.

4. O veya bu blokla askeri, ekonomik vb. konularda tek taraflı bağımlılık ilişkisini kademeli olarak sınırlandıracak önlemler alınmalı.

5. "Ağabeylik" söylemini bir kenara bırakılıp, "eşitler arası" ilişki söylemiyle hareket edilmeli.

6. İstikrar kavramını bir bloğun dayattığı biçimde algılamaktan vazgeçilmeli.

7. Ortadoğu tartışılırken Orta Asya, Kafkasya ve Karadeniz, Orta Asya, Kafkasya ve Karadeniz tartışılırken Ortadoğu gözden kaçırılmamalı.

8. İki kutup olma iddiasını büyütecek güçlerden birinin bölgesel etkisinin derinleşmesine ya da diğerinin genişlemesine aktif katkı sağlanmamalı. Bölgenin "küçük devletlerine" yönelecek büyük güç sızmaların aracı olacak değil, bölgenin küçük devletlerine yönelecek büyük güç sızmaları sınırlandıracak bir işbirliği mekanizmasının oluşumu konusunda inisiyatif alınmalı.

Dipnot:

(1) Bkz. Utku Yapıcı, "Çıkar Tasarımlı Ulusalcılık", Cumhuriyet Strateji, 7 Mayıs 2007, 3/149, ss. 4,5. Utku Yapıcı "Bağımsız Avrasya Politikası", Cumhuriyet Strateji, 18 Haziran 2007, 3/155, ss. 4,5.



Utku YAPICI - AÜ SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Resim
Kullanıcı küçük betizi
tuba
Üye
Üye
 
İletiler: 1113
Kayıt: Cmt Ara 29, 2007 21:09
Konum: Güneşin doğduğu yerden...

Şu dizine dön: İzlem (Strateji)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x